|
||
![]() |
HAYAT DERSLERİ | |
HALİL KÖPRÜCÜOĞLU | ||
mail.haber111@gmail.com | ||
Müminin esas davası ve en büyük maksadı; imanını kuvvetlendirmek ve Allah’ın huzuruna imanını kurtarmış bir vaziyette varmaktır. Eğer iman davasını kaydederse, bu dünyanın bütün saltanatı bu büyük kaybın yetini tutamaz. O halde bu dünyanın eksik ve kayıpları için üzülmeye değmez. * Müminin iki dünyası vardır. Bu dünyada meşakkat çekse bile ebedi saadet için Allah'ın rahmetinden her zaman ümitvardır. Oysa küfür ehlini bu geçici ve meşakkatli dünya hayatından sonra da ebedi bir azap ve sıkıntı beklemektedir. Bu ne kadar da dehşetli bir bekleyiştir. * Bu fani dünyanın fena yüzüne sarılıp peşinden gidenlerin ulaşacakları yer ancak hüsrandır. Oysa bu fani dünyayı esas maksadına uygun bir şekilde yaşayıp ebedi bir hayata vasıta yapmak, Allah’ın rızasını en büyük gaye edinmekle mümkündür ve bu da müminlerin en büyük şiarı olmalıdır. * Mümin, helal ve haram konusundaki hassasiyetine özenle ve dikkatle devam etmelidir. İmanı muhafaza etmek için bu şarttır. Bu hassasiyetlere dikkat etmeyen bir müminin kalbi ve ruhu kararmaya başlar. Böyle bir durumun devam etmesi, imanı büyük bir tehlikeye maruz bırakabilir. * Süratle geçen ve elimizde maddi hiçbir varlığı bırakmayacak bir dünya hayatı için harama ve yalana tenezzül etmek, en basit ifade ile akılsızlıktır. Doğru sözlü ve doğru özlü olmak ve geriye böyle bir miras bırakmak, bir insanın bu dünya hayatında arkasından bırakabileceği en değerli mirastır. * Hayır ve şerrin karıştığı bir zamanda istikamet içinde olmak, hadiseler karşısında tam istikametle ve imanın gerektirdiği bir vakar ve izzet ile davranmak, çok büyük bir İlahi lütuf ve mazhariyettir. Tam kemale ermiş bir imanın mümine kazandırdığı feraset işte tam olarak bu olsa gerektir. * İnsanların büyük oranda alışkanlık haline getirdikleri ve çoğu hiçbir ehemmiyet taşımayan dünyevi ve abes meşgaleler neredeyse bütün hayatımızı kaplamış ve bizleri adeta esir almış durumdadır. Biz bu gereksiz yükleri üzerimizden attıkça rahatlayacak ve ebedi yolculuğu esas maksadına yöneltmenin huzurunu yaşamaya başlayacağız. * Hak ve hakikati dava ve hayat tarzı haline getirenler, dünyanın fena ve değişken halleri içinde zaman zaman sıkıntılara maruz kalabilir ve zahiri mağlubiyetler yaşayabilirler. Fakat şu husustan kesin olarak emin olmak gerekir ki, hak ve hakikatin yolcuları, kısa vadede kaybediyor olsalar bile uzun vadede muhteşem bir saadet ve zafere ulaşacaklardır. * İnsanların dünyevi meşgaleleri arttıkça, kendi manevi dünyalarına ayırdıkları zaman ve ihtimam da maalesef azalıyor. Bu durum günümüz insanını adeta giderek daha çok robotlara ve kurulmuş makinelere dönüştürüyor. Bundan kurtulmanın yolu, kendi iç âlemlerinden kopup gelen fıtratın sesine kulak vererek gereğini yapmak ve böylece gerçek insan olmaktan geçiyor. * İnsanların yükleri ve biriktirdikleri, bazen en çok ihtiyaç duydukları nesneler olduğu halde; hata, ihmal ve gaflet eseri olarak hiçbir fayda sağlamayabilir. Sahip olduğumuz imkânları ve varlıkları, ihtiyaç halinde kullanabilecek cesaret, irade, zekâ ve bilgiye de sahip olmak gere… Her şeyi Yaratıcısının emaneti gören; O’nun izni dairesinde bir hayat felsefesi olan; kesben değil de kalben terk etmeyi ölçü alarak, O’nun dışında her şeye tebeî olarak bakmayı başarmış olmakla birlikte; dolu dolu ve keyifle, ama sırat-ı müstakimde yaşamayı ilke edinmiş; Geçmişe ve geleceğe önem veren; tecrübelerini, geliştirerek geleceğe taşıyan; insan kişiliğinin oluşmasında büyüdükleri çevrenin önemli katkıları olduğuna inanıp; uygun, maddî ve manevî temiz çevrelerde yaşamaya çalışan; Vahye aykırı olmamak şartıyla gelenek ve göreneklerine bağlı, çocuklarının da aynı doğrultuda büyümesini prensip edinen; Faaliyetin bizatihi lezzet olduğuna inanmış, maddî ve manevî alanlara hitabeden bir sportmen ruha sahip; centilmence, sportmenliği ve oyuncu rolünü, hayatın yaşanan her alanına yaymış; arkadaş arıyorum. Hobileri, meşguliyetleri olan; faaliyetsizliği ölüme yakın gören; yeteneklerini geliştirmeyi yaşla sınırlamayan; ölünceye kadar öğrenmeye ihtiyaç duyan, bunu zaruret gören, ancak bunu kabiliyetine uygun sahalarda, himmetini dağıtmadan yapan; mesai tanziminin önemine inanan, muhakkak planlı çalışan, planında öncelikleri düşünen, ana paradigmalarının en üstüne Ahireti yerleştirebilen; Arkadaşlarını kendinden üstün görebilen, onların özellikleriyle iftihar eden, onlarla çalışırken, tâbi olmayı tercih edip, organizatörlük şerefini onlara verebilen, Onların kusurlarına gözünü yumabilen, bin haysiyeti olsa, onlar için fedaya hazır olan; vefalı olan. İttihadın, cehaletle olmadığını bilecek ruh ve sevgiye sahip bulunan; O’nun bizim iki cihan saadetimiz için gönderdiği Yaver-i Ekrem’ine (ASM.) tereddütsüz, zevkle ittiba eden; yaşamanın keyfini, her şeye O’nun hesabına bakarak, bu şekilde bir tefekkürle, ayrıntılarda yakalamasını bilen; kısacası, hayatı zevkli hale dönüştürebilen; Mevti, vazife paydosu, terhis oluş, ücret almaya gidiş, melekût âlemine geçiş, dostlara kavuşma, Şeb’i Arûs görebilen. Kendisi ve dünya ile barışık; her konuda yenilikler arayan ve bulduğuyla yetinmeyen, geliştirmeye çalışan; ”İki günü eşit olan zarardadır “ âli fikrine ittiba eden; Evrensel değerler ile yoğrulmuş; Yaratıcısı adına tabiat aşığı, yeryüzünün gerçek sahibinin kim olduğunun farkında, O’na saygılı ve O’nun istekleriyle uyum içinde yaşamayı başarabilen; bir arkadaş arıyorum. Bu özelliklere sahip olmaya çalışan, Bunları arayan, bu evsaflarla muttasıf insanlar, arkadaşlar, dostlar arıyoruz. Zahirî endamları, şekilleri, maddî durumları, tahsilleri hiç önemli değil. Ancak Kur’anî ölçülerle, “Bilen, Bildiğiyle amel eden, Bu amellerini ihlasla gerçekleştirenler” ise; ve himmetleri milletleriyse, arzuladığımız, aradığımız, arkadaş olmak istediğimiz özelliklere haizdirler ki, bütün kalbimizle, onları bekliyoruz. Allah’ın, bizleri bu sıfatlarla vasıflandırmasını ve bu sıfatları taşıyanlarla ebedi arkadaş etmesini niyaz ederiz. |
||
Etiketler: HAYAT, DERSLERİ, |
|