İstikşafi görüşmelerin başarısı Yunanistan'ın iyi niyetine bağlı

<p>Son zamanlarda sık sık g&uuml;ndeme gelen istikşafi g&ouml;r&uuml;şmeler, diplomasi terminolojisinde, en az iki &uuml;lke arasındaki siyasi, ekonomik veyahut diğer alanlardaki sorunlara kalıcı &ccedil;&ouml;z&uuml;mler bulunması ya da en azından sorunların daha fazla b&uuml;y&uuml;memesi adına y&uuml;r&uuml;t&uuml;len g&ouml;r&uuml;şmeleri ifade etmek i&ccedil;in kullanılır. Bu g&ouml;r&uuml;şmelerdeki temel prensip, taraflar arasındaki sorunun ya da sorunlar dizisinin sahada değil, masada diplomatik yollardan &ccedil;&ouml;z&uuml;lmesidir. Bunun i&ccedil;in tarafların aktif şekilde yer aldıkları &ccedil;eşitli diyalog mekanizmaları oluşturulur ve genelde dışişleri bakanlarının &ouml;nderlik ettiği teknik heyetler belirli aralıklarla bir araya gelerek y&uuml;z y&uuml;ze g&ouml;r&uuml;şmeler yapar ve sorunların nasıl &ccedil;&ouml;z&uuml;lebileceğini istişare ederler. B&ouml;ylece sorunların zaman i&ccedil;inde diyalog yoluyla &ccedil;&ouml;z&uuml;me kavuşacağı umulur.</p> <h3>T&uuml;rkiye ile Yunanistan arasındaki istikşafi g&ouml;r&uuml;şmeler</h3> <p>T&uuml;rkiye ile Yunanistan arasındaki istikşafi g&ouml;r&uuml;şmeler&nbsp;ise&nbsp;Ege sorunları&nbsp;başta olmak &uuml;zere ikili ilişkilerde uzun yıllardan beri var olan kronik siyasi sorunların ve zaman zaman ortaya &ccedil;ıkan akut krizlerin diyalog yoluyla &ccedil;&ouml;z&uuml;lmesi amacıyla y&uuml;r&uuml;t&uuml;l&uuml;yor. Bu kapsamda, iki &uuml;lkeyi savaşın eşiğine getiren meşhur Kardak krizi sonrasında, d&ouml;nemin siyasi elitlerince başlatılan diyalog s&uuml;recini belirli bir diplomatik formata oturtabilmek i&ccedil;in, istikşafi g&ouml;r&uuml;şmeler ilk kez 2002 yılında başlatıldı. Bu g&ouml;r&uuml;şmelerin sonuncusu ise 1 Mart 2016 tarihinde Atina&rsquo;da d&ouml;nemin dışişleri m&uuml;steşarlarınca ger&ccedil;ekleştirilmişti. O g&uuml;nden beri iki &uuml;lkenin &ouml;zellikle&nbsp;Doğu Akdeniz&rsquo;de sıcak temasa varacak derecede doğrudan karşı karşıya gelmesinden &ouml;t&uuml;r&uuml; yeni bir istikşafi g&ouml;r&uuml;şme yapılmadı. Zaten T&uuml;rk-Yunan ilişkilerinde &ouml;ylesine derin siyasi sorunlar var ki bug&uuml;ne kadar yapılan 60 istikşafi g&ouml;r&uuml;şmeden bu sorunların &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml;ne dair elle tutulur olumlu bir sonu&ccedil; &ccedil;ıkmadı. Fakat iki komşu &uuml;lke arasındaki ilişkilerin son yıllarda her ge&ccedil;en g&uuml;n daha da k&ouml;t&uuml;ye gitmesi &uuml;zerine, taraflar en azından gerilimi daha fazla tırmandırmamak i&ccedil;in, 25 Ocak&rsquo;ta yeniden masaya oturma kararı aldılar.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Diğer taraftan, ge&ccedil;en yılın son altı ayında Avrupa Birliği (AB) Konseyi d&ouml;nem başkanlığını y&uuml;r&uuml;ten Almanya T&uuml;rkiye ve Yunanistan arasında istikşafi g&ouml;r&uuml;şmelerin tekrar başlatılması i&ccedil;in yoğun bir &ccedil;aba sarf etti. Buna karşın, istikşafi g&ouml;r&uuml;şmelerin yeniden başlamasına dair olumlu bir hava yakalanmışken, Atina y&ouml;netiminin Ağustos ayında Mısır ile m&uuml;nhasır ekonomik b&ouml;lgelerin (MEB) sınırlandırılması i&ccedil;in bir anlaşma imzalaması &uuml;zerine, Alman h&uuml;k&uuml;metinin t&uuml;m &ccedil;abaları boşa gitti. Bunun yanı sıra, iki &uuml;lkenin &uuml;yesi olduğu&nbsp;NATO&nbsp;da b&ouml;lgedeki gergin ortamı yumuşatıp T&uuml;rkiye&rsquo;yi ve Yunanistan&rsquo;ı masaya &ccedil;ekebilmek i&ccedil;in, ge&ccedil;en yıl T&uuml;rk ve Yunan askeri heyetleri arasındaki g&ouml;r&uuml;şmelere ev sahipliği yaptı. Dolayısıyla 25 Ocak&rsquo;ta ger&ccedil;ekleşmesi beklenen istikşafi g&ouml;r&uuml;şmelerin bir anda ortaya &ccedil;ıkmadığını ve aslında bu g&ouml;r&uuml;şmelerin &ouml;n hazırlığının uzun zamandan beri devam ettiğini s&ouml;yleyebiliriz.</p> <p>Bunların yanı sıra, T&uuml;rk ve Yunan heyetleri arasında ger&ccedil;ekleştirilen istikşafi g&ouml;r&uuml;şmelerin g&uuml;ndemi genelde gizli tutulsa da, masada hangi konuların konuşulduğunu tahmin etmek &ccedil;oğu zaman zor olmasa gerek. Zira iki &uuml;lke &ccedil;ok uzun zamandan beri, Adalar denizi olarak da bilinen Ege&rsquo;de Yunanistan&rsquo;ın deniz ve hava alanlarını tek taraflı genişletmek istemesinden &ouml;t&uuml;r&uuml; sık sık karşı karşıya geliyor. İki &uuml;lke aynı şekilde, &ouml;zellikle 2010&rsquo;lu yılların ikinci yarısı itibariyle, Doğu Akdeniz&rsquo;de de benzer sorunlardan &ouml;t&uuml;r&uuml; sık sık karşı karşıya gelmeye başladı. Haliyle 25 Ocak 2021 tarihinde İstanbul&rsquo;da bir araya gelecek T&uuml;rk ve Yunan heyetlerinin g&uuml;ndeminde bu konu başlıklarının yer alması bekleniyor.</p> <h3>İkili ilişkilerde derin sorunlar</h3> <p>T&uuml;rk-Yunan ilişkilerindeki derin sorunların başında hi&ccedil; ş&uuml;phesiz Ege denizindeki sorunlar zinciri geliyor. Bu sorunların ilki, her iki tarafın karasularını ve kıta sahanlığını kapsayan deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasıyla ilgili. Bu bağlamda T&uuml;rkiye ve Yunanistan arasındaki deniz sınırı, bug&uuml;ne kadar bir anlaşmayla belirlenmediği i&ccedil;in, iki &uuml;lkenin karasularının Ege&rsquo;deki genişliği 6 deniz mili olarak kabul ediliyor. Buna karşın Yunanistan b&ouml;lgede sahip olduğu bazı adaları ve hatta adacıkları &ouml;n s&uuml;rerek karasularını 12 mile &ccedil;ıkarmak istiyor. Burada Yunanistan&rsquo;ın &uuml;zerinde hak talep ettiği adaların T&uuml;rk sahillerinden &ccedil;ıplak g&ouml;zle bakıldığında bile rahatlıkla g&ouml;r&uuml;lebilecek kadar yakın olduğu dikkate alınırsa, bu talebin ger&ccedil;ekleşmesi halinde a&ccedil;ık&ccedil;a T&uuml;rkiye&rsquo;nin yetki alanı daralacak ve hakları gasp edilecektir. Zaten bu nedenle T&uuml;rkiye, 1995 yılından beri, b&ouml;yle bir kararın uygulamaya ge&ccedil;irilmesini a&ccedil;ık&ccedil;a savaş sebebi (casus belli) sayacağını vurguluyor. Ayrıca denizlerdeki bu duruma paralel olarak, Yunanistan Ege&rsquo;de hava yetki alanlarına dair de benzer bir tutum sergiliyor ve şu anda 6 mil olan ulusal hava sahasını 10 mile &ccedil;ıkarmak istiyor. Dolayısıyla T&uuml;rkiye Yunan h&uuml;k&uuml;metinin her iki talebine de karşı &ccedil;ıkıyor ve mevcut d&uuml;zenlemelerin aynen devam etmesini istiyor.</p> <p>Ege&rsquo;de T&uuml;rkiye ve Yunanistan&rsquo;ı sık sık karşı karşıya getiren bir diğer sorun, 1923 Lozan ve 1947 Paris anlaşmalarıyla doğu Ege adalarının silahsızlandırılmış stat&uuml;s&uuml;n&uuml;n ihlaliyle ilgili. Bu anlaşmalar kapsamında Yunanistan ilgili adaları silahsızlandırmayı taahh&uuml;t etmişse de, son yıllarda adaları silahlandırarak a&ccedil;ık&ccedil;a m&uuml;tecaviz bir politika izlemeye başladı. &Ouml;yle ki sadece 2020&rsquo;nin Eyl&uuml;l ayında Yunan h&uuml;k&uuml;meti, bahsi ge&ccedil;en anlaşmalara aykırı şekilde, Meis adasına askeri unsur konuşlandırdı, Sakız adasında askeri tatbikatlar d&uuml;zenledi, Limni adasında atış eğitimleri icra etti ve aralarında Rodos&rsquo;un da bulunduğu bazı adaların etrafında hava tatbikatları&nbsp;<a href="http://www.mfa.gov.tr/site_media/html/denizcilik/Yunanistan-in-12-Eylul-2020-tarihinden-itibaren-Dogu-Akdeniz-ve-Ege-Denizi-nde-Gerginligi-Artirici-Adimlari.pdf" style="box-sizing: border-box; color: inherit; text-decoration-line: none; background-color: transparent; opacity: 1; box-shadow: rgb(155, 232, 248) 0px -2px 0px inset, rgb(155, 232, 248) 0px -3px 0px inset;">ger&ccedil;ekleştirdi.</a>&nbsp;[1] T&uuml;rkiye ise Yunanistan&rsquo;ın bu m&uuml;tecaviz politikasına m&uuml;tekabiliyet ilkesince cevap vermek i&ccedil;in b&ouml;lgeye askeri unsurlarını y&ouml;nlendirerek caydırıcılık teşkil etmeye &ccedil;alışıyor.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Sadece yukarıda bahsi ge&ccedil;en &uuml;&ccedil; sorun bile birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde, T&uuml;rkiye&rsquo;nin b&ouml;lgeye dair &ouml;nceliğinin kendi egemenlik haklarına zarar verecek bir durumun ortaya &ccedil;ıkmasını engellemek olduğu anlaşılıyor. Bunun yanı sıra T&uuml;rkiye, Yunanistan&rsquo;ın taraf olduğu ve sık sık g&ouml;nderme yaptığı 1982 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku S&ouml;zleşmesi&rsquo;ne taraf olmadığı i&ccedil;in, bu anlaşma h&uuml;k&uuml;mlerinin kendisi &uuml;zerinde herhangi bir bağlayıcılığı bulunmadığını dile getiriyor. Bunun tersine Yunanistan ise bu anlaşma &uuml;zerinden kabul edilmesi m&uuml;mk&uuml;n olmayan taleplerde bulunarak hem uluslararası hukuku &ccedil;iğniyor hem de T&uuml;rkiye&rsquo;nin egemenlik haklarına zarar vermeye &ccedil;alışıyor. Bu da doğal olarak T&uuml;rkiye&rsquo;nin tepkisini &ccedil;ekiyor. Netice itibariyle Atina y&ouml;netimi, Ege&rsquo;de s&uuml;rekli gerilimi tırmandırmaya ve Ankara&rsquo;yı tahrik etmeye y&ouml;nelik genel tutumundan vazge&ccedil;medik&ccedil;e, T&uuml;rk-Yunan ilişkilerinde kalıcı bir barışın inşası s&ouml;z konusu değil.</p> <h3>Doğu Akdeniz&rsquo;de GKRY-Yunanistan işbirliği sorunları derinleştiriyor</h3> <p>İki &uuml;lke arasında Ege&rsquo;de uzun yıllardan beri devam eden gerginlik, 2010&rsquo;lu yılların ikinci yarısı itibariyle Doğu Akdeniz&rsquo;e de sı&ccedil;ramış vaziyette. Zira b&ouml;lgede keşfedilen ve ekonomik değerinin y&uuml;ksek olduğu tahmin edilen hidrokarbon kaynakları, gerek Yunanistan&rsquo;ın gerekse b&ouml;lgedeki işbirlik&ccedil;isi G&uuml;ney Kıbrıs Rum Y&ouml;netiminin (GKRY) iştahını kabarttı. Nitekim Yunanistan&rsquo;dan a&ccedil;ık&ccedil;a destek alan Rum y&ouml;netimi, Doğu Akdeniz&rsquo;de T&uuml;rkiye&rsquo;nin ve KKTC&rsquo;nin uluslararası hukuka dayalı haklarını ihlal ederek tek taraflı ilan ettiği parsellerle, uluslararası enerji şirketlerine arama ve sondaj yapma yetkileri verdi. Bu bağlamda Rumlar Doğu Akdeniz &ouml;zelinde kalması gereken ve b&ouml;lgeye m&uuml;cavir &uuml;lkeler arasında &ccedil;&ouml;z&uuml;lmesi gereken bir meseleyi &ccedil;ok akt&ouml;rl&uuml;, k&uuml;resel bir mesele haline getirerek &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml; daha da zorlaştırdı. Fakat iki &uuml;lke bununla da yetinmeyerek, T&uuml;rkiye&rsquo;yi b&ouml;lgesel denklemden tamamen dışlamak i&ccedil;in, 2019 yılında &ldquo;Doğu Akdeniz Gaz Forumu&rdquo; adı altında b&ouml;lgesel bir oluşuma &ouml;nc&uuml;l&uuml;k ettiler. Ge&ccedil;en s&uuml;re zarfında aralarında İsrail, İtalya ve Mısır gibi bir&ccedil;ok &uuml;lkenin de yer aldığı resmi bir b&ouml;lgesel &ouml;rg&uuml;t haline d&ouml;n&uuml;şen bu yapılanmanın amacı her ne kadar Doğu Akdeniz&rsquo;de &ldquo;b&ouml;lgesel işbirliğinin g&uuml;&ccedil;lendirilmesi&rdquo; şeklinde lanse edilse de, b&ouml;lgenin kilit akt&ouml;rleri arasında yer alan T&uuml;rkiye&rsquo;nin davet edilmemesi asıl amacı ortaya koyuyor.</p> <p>Doğu Akdeniz &ouml;zelinde T&uuml;rk-Yunan ilişkilerinde yıllardan beri &ccedil;&ouml;z&uuml;m bekleyen bir diğer sorun ise Kıbrıs meselesi. Halihazırda İngiltere ile birlikte garant&ouml;r &uuml;lke oldukları i&ccedil;in ada &uuml;zerinde belirli sorumluluklara sahip olan T&uuml;rkiye ve Yunanistan, mevcut durum itibariyle Kıbrıs meselesinin &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml; konusunda taban tabana zıt g&ouml;r&uuml;şlere sahipler. Bu bağlamda T&uuml;rkiye, en son 2018 yılında Crans Montana&rsquo;da y&uuml;r&uuml;t&uuml;len fakat Rum tarafının taviz vermeyen tutumundan &ouml;t&uuml;r&uuml; &ccedil;ıkmaza giren federasyon modeline artık destek vermiyor. Bunun yerine T&uuml;rkiye, federasyon yerine, artık iki devletli &ccedil;&ouml;z&uuml;m gibi yeni &ccedil;&ouml;z&uuml;m modelleri arayışını destekliyor. Burada, T&uuml;rkiye&rsquo;nin a&ccedil;ık y&uuml;reklilikle destek verdiği ve Kıbrıslı T&uuml;rklerin onayladığı 2004 yılındaki Annan Planı&rsquo;nın Rumlar tarafından reddedilmesiyle Rum y&ouml;netiminin adadaki apa&ccedil;ık b&ouml;l&uuml;nm&uuml;şl&uuml;ğe rağmen son yıllarda Doğu Akdeniz&rsquo;deki hidrokarbon kaynaklarından tek başına istifade etmeye &ccedil;alışması birlikte değerlendirilirse, T&uuml;rkiye&rsquo;nin bu pozisyon değişikliğinde ne kadar haklı olduğu daha iyi anlaşılabilir. Bunların tam tersine, Kıbrıs adasındaki Rumların siyasi hamisi konumundaki Yunanistan ise federasyon modelinde h&acirc;l&acirc; ısrar ediyor ve alternatif bir modele karşı &ccedil;ıkıyor. Dolayısıyla 25 Ocak&rsquo;taki g&ouml;r&uuml;şmelerde Kıbrıs meselesi g&uuml;ndeme gelse bile, tarafların konuya dair bir fikir birliğine varması pek m&uuml;mk&uuml;n g&ouml;r&uuml;nm&uuml;yor.</p> <p>Bunların dışında, Yunanistan ve Doğu Akdeniz&rsquo;deki siyasi işbirlik&ccedil;isi GKRY, T&uuml;rkiye ile var olan sorunlarını bahane ederek uzun zamandan beri T&uuml;rkiye&rsquo;nin AB &uuml;yelik s&uuml;recini de engelliyor. &Ouml;yle ki &ldquo;&uuml;ye dayanışması&rdquo; adı altında iki &uuml;lke, uzun zamandır AB kurumları nezdinde yoğun bir kampanya y&uuml;r&uuml;t&uuml;yor ve T&uuml;rkiye aleyhinde kararlar aldırmaya &ccedil;alışıyor. Nitekim birliğin yasama organlarından Parlamento&rsquo;nun sık sık T&uuml;rkiye&rsquo;ye yaptırım &ccedil;ağrıları yapması ve AB Dış İlişkiler Konseyi&rsquo;nin Doğu Akdeniz&rsquo;deki faaliyetlerinden &ouml;t&uuml;r&uuml; T&uuml;rkiye aleyhinde bazı yaptırım kararları alması, bu ortak &ccedil;abanın birer sonucu olarak g&ouml;r&uuml;lebilir. &Ouml;te yandan ikili ilişkilerde devam eden bu sorunun aşılması, doğrudan Kıbrıs meselesinin &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml;ne bağlı.</p> <p>Sonu&ccedil; olarak, T&uuml;rkiye ve Yunanistan arasında Ege ve Doğu Akdeniz&rsquo;de uzun zamandan beri devam sorunlara ger&ccedil;ek&ccedil;i &ccedil;&ouml;z&uuml;mler bulunması ve her iki b&ouml;lgede kalıcı barışın inşa edilebilmesi i&ccedil;in, Yunanistan&rsquo;ın sadece kendi &ccedil;ıkarlarını &ouml;nceleyen haksız tutumundan vazge&ccedil;mesi gerekiyor. Aksi takdirde, iki taraf birbiriyle ne kadar sık g&ouml;r&uuml;ş&uuml;rse g&ouml;r&uuml;şs&uuml;n, bu g&ouml;r&uuml;şmeler ikili ilişkilerdeki mevcut sorunlara kalıcı &ccedil;&ouml;z&uuml;mler getirmekten ziyade, bu sorunların daha fazla b&uuml;y&uuml;mesini engellemekten &ouml;teye ge&ccedil;emeyecektir.</p>