Mısır’da yargının zoru ne?

<h6>İstanbul</h6> <div style="box-sizing: border-box; color: rgb(33, 37, 41); font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, &quot;Segoe UI&quot;, Roboto, &quot;Helvetica Neue&quot;, Arial, sans-serif, &quot;Apple Color Emoji&quot;, &quot;Segoe UI Emoji&quot;, &quot;Segoe UI Symbol&quot;, &quot;Noto Color Emoji&quot;; font-size: 16px;"> <p>Mısır&nbsp;son d&ouml;nemlerde aldığı&nbsp;idam kararları&nbsp;ve idam ettiği gen&ccedil;ler dolayısıyla yargı sistemi &uuml;zerinden sıklıkla g&uuml;ndeme geliyor. Yargının aldığı bu kararlar, Mısır&rsquo;da hem&nbsp;yargı bağımsızlığının durumunu hem de siyasi otoritenin halka karşı acımasız tavrını tekrar d&uuml;nya g&uuml;ndemine taşıyor. Aslında&nbsp;Mısır&rsquo;da yargı sisteminin rejim a&ccedil;ısından oynadığı rol yeni bir durum değil. Mısır&rsquo;da yargının bug&uuml;nk&uuml; misyonu, Nasır d&ouml;neminde inşa edilen haliyle uyum i&ccedil;indedir.</p> <img class="alintiIcon" src="https://cdnassets.aa.com.tr/assets/newVersion/images/analiz.png" style="border-style:none; box-sizing:border-box; height:30px; padding-left:60px; vertical-align:middle" /> <blockquote>Yaşananlar, Mısır yargı organlarının, ge&ccedil;mişten g&uuml;n&uuml;m&uuml;ze, devletin bir baskı aygıtı olarak kullanıldığını g&ouml;zler &ouml;n&uuml;ne seriyor. Hatta bu yargı aygıtı 25 Ocak halk devrimini tersine &ccedil;evirerek eski rejimin daha otoriter bir şekilde yeniden doğmasına sebep olmuştur. Bug&uuml;n ise daha otoriterleşen rejimin en b&uuml;y&uuml;k dayanağı olarak faaliyet g&ouml;stermektedir.</blockquote> <p>Yargı sistemi, Mısır ulus devletinin ve Mısır ulusal bilincinin oluşumunda &uuml;stlendiği rol a&ccedil;ısından değerlendirildiğinde, &uuml;lkedeki en &ouml;nemli m&uuml;esseselerden biri olarak kabul edilir. &Ouml;rneğin kuruluş aşamasında Mısır ordusu nasıl vatan ve uluslaşma bilincinde &ouml;nemli bir rol oynamışsa, yargı organları da devletin varlığının teminatı olan anayasanın ve kanunların uygulanmasında en &ouml;nemli baskı aygıtı olarak modern Mısır ulus devletinin y&uuml;r&uuml;t&uuml;c&uuml;lerinden biri olmuştur.</p> <p>Yargı denildiğinde elbette sadece mahkemeler ve onların aldığı kararlar anlaşılmamalıdır. Mısır&rsquo;da yargının devletle olan ilişkisinin yanı sıra, yargı organlarının sahip oldukları bazı kurumlar &uuml;zerinden siyasetle doğrudan etkileşim i&ccedil;inde olduğu durumlar s&ouml;z konusudur. Bunların en başında, Mısır&rsquo;da &ouml;zel bir uygulama olan Yargı&ccedil;lar Kul&uuml;b&uuml; (Nâdî&rsquo;l-Kudât) gelir. Yargı&ccedil;lar Kul&uuml;b&uuml; 1939 yılında &ouml;zellikle yargının bağımsızlığı vurgusu &uuml;zerinden bir araya gelen liberal yargı mensuplarının oluşturduğu sosyal bir birlikteliktir. Yargı&ccedil;lar Kul&uuml;b&uuml; t&uuml;m yargı&ccedil;ların bir arada bulunduğu bir platform olması hasebiyle, rejimin &uuml;yeleri vasıtasıyla toplum ve siyaset &uuml;zerinde baskı kurmakta, gerektiğinde &ldquo;Demokles&rsquo;in kılıcı&rdquo; gibi sallanmaktadır. Yargının siyasi alanla i&ccedil; i&ccedil;e olduğu bir diğer kurum, 1969 yılında kurulan Anayasa Mahkemesi&rsquo;dir. Zira Anayasa Mahkemesi ile g&uuml;c&uuml;n&uuml;n zirvesine ulaşan yargı hiyerarşisi, fırsat bulduk&ccedil;a siyasi olaylara m&uuml;dahil olmaktan &ccedil;ekinmemiştir.</p> <p>Yargı organlarının devletle olan bu ilişkileri ve yargının bağımsızlığı meseleleri bir yana bırakılacak olsa bile, 25 Ocak devrimine giden s&uuml;re&ccedil;te Mısır yargısının kendi i&ccedil;inde de birtakım aksaklıklar ve yozlaşmalar olduğu g&ouml;r&uuml;lecektir. Bunların arasında &ouml;zellikle dikkat &ccedil;eken, Sedat&rsquo;ın yargıya n&uuml;fuzu kolaylaştırabilmek adına, ilk defa 1977 yılında, emniyetten emekli komiserlerin yargıda g&ouml;rev alabilmelerinin &ouml;n&uuml;n&uuml; a&ccedil;masıdır. Mısır&rsquo;da yargının bağımsızlığına g&ouml;lge d&uuml;ş&uuml;ren bir diğer olay ise yargı i&ccedil;inde g&ouml;revlerin bir şekilde babadan oğula ge&ccedil;mesinin &ccedil;ok yaygın bir hal olması. Bu durum yargı&ccedil;ları ve yargı mensuplarını yukarıdan gelen talepler konusunda baskıya a&ccedil;ık hale getiriyor. Diğer bir durum ise yargı&ccedil;ların yargı organlarında sahip oldukları işin yanında, h&uuml;k&uuml;mete bağlı kurumlarda danışmanlık g&ouml;revi &uuml;stlenmeleri. Bu durum g&ouml;rev ve rol &ccedil;atışmasına sebep olduğu gibi, yargıdaki işlerine ve bağımsızlıklarına da doğrudan halel getiriyor.</p> <p>25 Ocak 2011 devrimi ise yargı a&ccedil;ısından yeni bir s&uuml;recin başlangıcı olarak Mısır&rsquo;ın toplumsal hafızasında yer etti. Arap Baharı sırasında halk s&uuml;rekli olarak meydanlarda &ldquo;ekmek, &ouml;zg&uuml;rl&uuml;k ve adalet&rdquo; diye bağırmıştı. Bu durum aslında toplumun devrim &ouml;ncesi adalet anlayışına ve hizmetlerine karşı g&uuml;vensizliğinin de g&ouml;stergesiydi. Fakat yargı bir b&uuml;t&uuml;n olarak, devrimin başlangıcında devrimcilere destek olarak (ya da destek verir g&ouml;z&uuml;kerek) 25 Ocak devriminden sonra orduyla birlikte kalabalıkların &ouml;fkesinden uzak kalabilmişti. Tahrir meydanında ger&ccedil;ekleştirilen bir ankette, yargı y&uuml;zde 80 oranıyla, ordudan sonra en &ccedil;ok g&uuml;venilen kurum olarak &ouml;ne &ccedil;ıkmıştı.</p> <p>Yargı organlarının devrimle birlikte attığı adımlara bu &ccedil;er&ccedil;eveden baktığımızda, yargının kendi oyun alanını genişleterek bir hareket kabiliyeti kazandığını g&ouml;r&uuml;yoruz. Bu alan i&ccedil;inde, devrilen rejime karşı halkın yanında durmuş ve bu sayede meydanlara d&ouml;k&uuml;len halkın desteğini arkasına almıştır. Bu durum, yargıda bir yetki genişlemesi yaşandığı şeklinde de değerlendirilmiştir. Bir başka ifadeyle, yargı bu pozitif imajını ve yetki genişliğini, eski rejimin kalıntılarıyla verdiği m&uuml;cadele karşısında kazanmıştır.</p> <p>Verdiği bu m&uuml;cadeleyle yargı, aslında devlet aygıtını korumaya y&ouml;nelik reflekslerini de g&ouml;steriyordu. Ge&ccedil;iş d&ouml;nemi kurallarını reddederek aldığı kararlarla, devletin halen var ve belirli yetilere sahip olduğunu g&ouml;steriyordu. Yargı kurumu toplumun ruhunu okşayan kararları alırken, toplumsal akt&ouml;rler başardığına inandığı devrimin sarhoşluğunu yaşıyordu. Toplum, aldığı her kararını alkışladığı yargının haddinden fazla g&uuml;&ccedil;lendiğini fark etmiyordu. Nitekim bu g&uuml;&ccedil;, 2012 ve 2013 yılında ger&ccedil;ekleştirilen parlamento se&ccedil;imlerinin ve Mursi&rsquo;nin se&ccedil;ilmesinin ardından, yargının artık se&ccedil;ilmişlere de &ldquo;kafa tutmasına&rdquo; olanak sağlayacaktı.</p> <p>Yargının parlamento se&ccedil;imlerinden sonra ortaya &ccedil;ıkan beklenmedik tabloya karşı iki tepkisi olacaktı: Birincisi, bir kurum olarak yargının konumunu muhafaza etmek ve kendisine y&ouml;nelik olası saldırılara karşı kadrosunu ve imtiyazlarını korumak; ikincisi ise bir b&uuml;t&uuml;n olarak &ldquo;devlete olası sızmaları&rdquo; engellemek, onlara karşı tedbirler almak ve diğer savunma mekanizmalarını teyakkuza ge&ccedil;irmek. &ldquo;Devlete sızmak&rdquo; denildiğinde ne kastedildiğini anlamak i&ccedil;in, M&uuml;sl&uuml;man Kardeşler&rsquo;in devrime kadar devlet tarafından &ldquo;ter&ouml;r &ouml;rg&uuml;t&uuml;&rdquo; olarak kabul edildiğini hatırlamak gerekir. Burada elbette ordu ve polis g&uuml;&ccedil;lerinin rol&uuml; de b&uuml;y&uuml;kt&uuml;. Bu iki kurumla adeta senkronize adımlar atan yargı, se&ccedil;ilmişlerin hareket alanını kısıtlayacak ve devlet aygıtını kilitleyecekti. Bu minvalde ger&ccedil;eklesen ilk olay, Anayasa Mahkemesi&rsquo;nin parlamentoyu feshettiğini bildirmesiydi. Bu durum hem halkta hem de bir&ccedil;oğu siyasi hayata yeni atılan tecr&uuml;besiz parlamenterlerde b&uuml;y&uuml;k bir şoka yol a&ccedil;mıştı. Fesih kararının hemen ardından Y&uuml;ksek Askeri Konsey anayasal bir deklarasyon yayınlayarak, se&ccedil;ilecek cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlamıştı. Bundaki ama&ccedil; ise cumhurbaşkanının dağıtılan parlamentoyu ve anayasa kurucu meclisini tekrar toplamaya kalkışmamasıydı.</p> <p>Yargı ve Mursi arasında se&ccedil;im &ouml;ncesi yaşanan s&uuml;rt&uuml;şmeler, Mursi&rsquo;nin iktidarı boyunca da devam etti ve darbeyle neticelendi. Sisi&rsquo;nin darbeyle iktidara gelmesinden sonra yeniden ihdas edilen otoriter rejim, kamusal alan &uuml;zerinde topyek&ucirc;n bir tahakk&uuml;m y&uuml;r&uuml;t&uuml;yor. Rejim sivil toplum alanlarını, siyasal partileri ve diğer bir takım &ccedil;oğulcu politik uygulamaları tamamen kamusal alanın dışına itti. Darbe sonrası d&ouml;nem incelendiğinde, h&uuml;k&uuml;metin temel amacının, &ccedil;ıkardığı kanunlarla toplum &uuml;zerinde baskı oluşturmak ve medya &uuml;zerinden yaydığı pop&uuml;list anlatılarla bu davranışlarını haklı g&ouml;stermek olduğu g&ouml;r&uuml;l&uuml;yor.</p> <p>Mısır&rsquo;da son d&ouml;nemlerde, eşi benzeri g&ouml;r&uuml;lmemiş kararlarla yeni protesto ve ter&ouml;r yasaları &ccedil;ıkarıldı, sivil toplum &ouml;rg&uuml;tlerini hedef alan yasal değişiklikler ger&ccedil;ekleştirildi ve askeri mahkemenin yargı yetkisi genişletildi. Rejim temel olarak, kanun yapma yetkisini kendi ama&ccedil;ları i&ccedil;in kullanıyor. Bu gelgitle m&uuml;cadele etmek i&ccedil;in sistemi zorlayanların, bunun nasıl olduğunu tam olarak anlamaları gerekir. Mısır&rsquo;da darbenin ger&ccedil;ekleşmesinden bug&uuml;ne, yargı yoluyla ciddi bir baskı inşa edilmeye başlanmış durumda. Yargının s&uuml;rekli olarak idam kararları vermesi ve bu kararları aralıklarla uyguluyor olması toplumda ciddi bir baskı oluşturuyor. M&uuml;barek&rsquo;in 30 yıllık iktidarı boyunca 100&rsquo;den biraz fazla kişiyi idam ettiği s&ouml;yleniyor. Fakat Sisi d&ouml;nemi yargısı 2014&rsquo;te 15, 2015&rsquo;te 22, 2016&rsquo;da 44, 2017&rsquo;de 35 ve 2018&rsquo;de 75 kişiye idam cezası verdi; ge&ccedil;tiğimiz yılın son iki haftasında 22 kişi idam edildi.</p> <p>Mısır yargısının bu kadar &ccedil;ok idam cezası vermesi ve siyaseti erkin de bunları uygulamada bu kadar aceleci davranması, &uuml;lkenin darbeden sonra inşa ettiği baskıcı anlayışın bir sonucu. Son altı yıl i&ccedil;inde, iki durumda s&uuml;rekli olarak infazların ger&ccedil;ekleştirildiği g&ouml;r&uuml;l&uuml;yor: &Ouml;ncelikle &uuml;lke i&ccedil;inde artan hayat pahalılığı ve ge&ccedil;im sıkıntılarından dolayı halkta herhangi bir hareketlenme hissedildiği anda, devlet aygıtı ailelere bile haber vermeden, idama mahkum edilmiş bireylerin infazını ger&ccedil;ekleştiriyor. Ayrıca devletin dış politikada atacağı radikal adımlara karşı muhtemel halk tepkisinin &ouml;n&uuml;ne ge&ccedil;ebilmek i&ccedil;in de bu kararlardan hemen &ouml;nce idam kararları infaz ediliyor. Bunu en bariz şekilde, Tiran ve Sanafir adalarının Suudi Arabistan&rsquo;a satılması kararından &ouml;nce tecr&uuml;be ettik. Bu yılbaşında ger&ccedil;ekleştirilen idamlar ise ABD ve İsrail&rsquo;le yapılan &ldquo;Y&uuml;zyılın Anlaşması&rdquo; g&ouml;r&uuml;şmelerinin kamuoyu tarafından &ouml;ğrenilmesinden hemen sonra ger&ccedil;ekleştirildi.</p> <p>T&uuml;m bu yaşananlar, Mısır yargı organlarının, ge&ccedil;mişten g&uuml;n&uuml;m&uuml;ze, devletin bir baskı aygıtı olarak kullanıldığını g&ouml;zler &ouml;n&uuml;ne seriyor. Hatta bu yargı aygıtı 25 Ocak halk devrimini tersine &ccedil;evirerek eski rejimin daha otoriter bir şekilde yeniden doğmasına sebep olmuştur. Bug&uuml;n ise daha otoriterleşen rejimin en b&uuml;y&uuml;k dayanağı olarak faaliyet g&ouml;stermektedir.</p> <p>[&ldquo;Mısır&#39;da Toplum ve Siyaset&rdquo; kitabının yazarı olan Dr. G&ouml;khan Bozbaş, Necmettin Erbakan &Uuml;niversitesi &ouml;ğretim &uuml;yesidir ve Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Nil Havzası ve Filistin &Ccedil;alışmaları direkt&ouml;r&uuml;d&uuml;r]</p> </div>