Abdulkadir MENEK
Köşe Yazarı
Abdulkadir MENEK
 

‘’BİZ MUHABBET FEDAİLERİYİZ’’

‘’BİZ MUHABBET FEDAİLERİYİZ’’ Kâinatın mayası muhabbet ile yoğrulmuştur. Kâinatın Halık’ı bu eşsiz bucaksız kâinatı yaratırken, bütün varlıklar arasına bir cazibe ve muhabbet kanunu yerleştirmiş, bu esas ile kâinatta cari olan muhteşem dengeyi tesis etmiştir. Bediüzzaman Hazretleri, ‘’Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur, hem şu kâinatın rabıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan kâinatın en câmi bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir.’’(Sözler, 24. Söz, sayfa,321-322) derken, esas muhabbetin, kâinatı muhabbet ile yoğuran Sahibine yöneltilmesi gerektiğini veciz bir şekilde ifade etmektedir. İnsan, nihayetsiz bir muhabbet potansiyeline sahiptir. Bu muhabbet bütün kâinatı kuşatabilecek bir kabiliyete sahiptir. Bu muhteşem duygu müspete, doğruya ve güzele kanalize edildiği zaman çok hayırlı neticelere vesile olduğu gibi; eğer şerre, yanlışa ve menfiye kanalize edilirse dünyayı kendisi ve çevresi için cehenneme çevirebilecek dehşetli sonuçlar doğurabilir. Said Nursi bu muhteşem hakikati çok güzel bir şekilde ifade etmektedir: ‘’ Sendeki nihayetsiz muhabbet kabiliyetini çirkin varlıklara ve lezzetlere ve noksan ve şerûr ve sana muzır olan nefs-i emmârene verme. Onu mahbup ve onun hevâsını kendine ma’bud ittihaz etme. Belki, sendeki o nihayetsiz muhabbet kabiliyetini, nihayetsiz bir muhabbete lâyık, hem nihayetsiz sana ihsan edebilen, hem istikbâlde seni nihayetsiz mes’ud eden, hem bütün alâkadar olduğun ve onların saadetleriyle mes’ud olduğun bütün zatları ihsanâtıyla mes’ud eden, hem nihayetsiz kemâlâtı bulunan ve nihayetsiz derecede kudsî, ulvî, münezzeh, kusursuz, noksansız, zevâlsiz cemâl sahibi olan ve bütün esmâsı nihayet derecede güzel olan ve her isminde pek çok envar-ı hüsün ve cemâl bulunan ve Cennet, bütün güzellikleriyle ve ni’metleriyle Onun cemâl-i rahmetini ve rahmet-i cemâlini gösteren ve sevimli ve sevilen bütün kâinattaki bütün hüsün ve cemâl ve mehâsin ve kemâlât, Onun cemâline ve kemâline işaret eden ve delâlet eden ve emâre olan bir Zâtı mahbub ve ma’bud ittihaz et.’’(Sözler, sayfa, 581) Esas itibariyle Said Nursi’nin muhabbet ile ilgili görüşlerini şu şekilde özetlemek mümkündür: Geçici, fani ve dünyevi varlık ve lezzetlere harcanan muhabbet heba olur ve insanların başına bela olur. Sevdiklerimiz, gençlik ve dünya malı günü gelince ‘’Allahaısmarladık’’ bile demeden çeker, gider. İnsana yalnızca keder ve elem bırakır. Mecazi ve dünyevi aşklarda mahbupların yüzde doksanı sevdiğinden şikâyetçidir. ‘’Samed’’ olan Rabbimizin bir aynası olan kalbimizin derinliklerinden gelen muhabbet duygusu sanem şeklinde tezahür eden dünyevi mahbupların hoşuna gitmez. Bu sevgiyi ağır ve çirkin bulurlar, reddederler, küçük görürler. Dünyevi ve fani sevgililer bizi ya tanımaz veya hakaret gözüyle bakar. Bunlar bize yar olmaz, bizimle gelmez, daima kaçar ve uzaklaşmak ister. Mademki böyledir, bu muhabbet duygusunu öyle birisine vermeli ki, insanı asla terk etmesin. İnsan kendisinde bulunan bütün sevgi kırıntılarını toplayıp hakiki sahibine yöneltmelidir. Bu şekilde insan başka şeyleri de onun adına ve onun ayinesi olduğu için ızdırapsız sevebilir. Muhabbet doğrudan doğruya kendisi için dünyaya ve dünyanın fani lezzetlerine harcanmamalı. Yoksa en lezzetli bir mevkide iken, en elemli bir zahmete dönüşür. Bu muhabbet zilletsiz olsun. Bir önemli nokta daha bulunmaktadır. Bu da çok ehemmiyetlidir. İnsan bir başka büyük hata yaparak muhabbet duygusunu kendi nefsine sarf etmekte ve nefsini kendine mabut ve sevgili yapmaktadır. Her şeyi kendi nefsine feda etmekte, adeta ona bir nevi rububiyet vermektedir. Hâlbuki muhabbet ya kemal ya da menfaat saikasıyla kullanılır. Mutlaka bir sebep altında olur. Oysa insanın nefsi kusur, ayıp, noksan, acz ve fakr ile yoğrulmuştur. Karanlık nuru gösterdiği gibi zıddiyet sırrıyla bu süfli kusurlar, Kâinat Halık’ının cemal, kemal, rahmet ve kudretine ayna olmalı, perde olmamalıdır. Bundan dolayı insan kendi nefsine muhabbet etmemeli, bilakis adavet etmelidir. Muhabbet esas mecrasına yöneltilir ve burada kullanılırsa kemal bulur ve bekaya mazhar olur. Fani mahbuplara ve nefsanî heveslerde kullanılan muhabbet duygusu, kısa sürede fena bulur. İnsanı hayal kırıklığına uğratır. Manevi ve psikolojik sıkıntılara ve hastalıklara zemin hazırlar. Bu da insanın bu dünya hayatında mutsuz ve bedbaht olmasının en büyük müsebbibi olur. Müspet, hayırlı ve güzel şeylere sarf edilmesi gereken muhabbet duygusunun, nefse, eneye, dünya lezzetlerine, güce, makama sarf edilmesi halinde, çok trajik sonuçlara yol açabileceği, dünyada yaşanan çok sayıda savaş ve benzeri olaylarla sabittir. Muhabbet duygusunun sırf dünyaya ve nefsin firavuniyetine harcandığı zaman ortaya çıkan savaş ve çatışmalarda yüz milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Muhabbet duygusunun ulvi bir yönlendirme ile huzur ve barış içinde yaşamaları için insanlara ve Kâinat Halık’ına yönelmesi halinde, bu dünyanın bir barış ve kardeşlik diyarı haline gelebilmesi mümkün iken, nefis ve şeytanın desiseleri neticesinde imtihan sırrının bir gereği olarak yeryüzünde düşmanlık, kin ve nefret duyguları tarihin hiçbir döneminde eksik olmamıştır. Bu düşmanlık duyguları neticesinde, barış, huzur ve güven içinde yaşamak imkânı bulunamamış, bunun için de çok büyük bedeller ödemek zorunda kalınmıştır. İki cihan güneşi Peygamberimiz, müminler arasında olması gereken muhabbet için en keskin çizgileri çizmiş ve muhabbetin, cennete girmek için vazgeçilmez şartlardan birisi olduğunu çok çarpıcı bir şekilde ifade etmiştir:’’ İman etmedikçe cennete giremezsiniz ve birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılamazsınız.’’ Bediüzzaman bu hususa ‘’muhabbet, uhuvvet, sevmek İslamiyet’in mizacıdır, rabıtasıdır’’ şeklinde yaklaşmakta ve muhabbeti, yüce dinimizin karakteri ve bağı olduğunu ifade etmektedir. Bizler de bütün bu görüşler ışığında, muhabbeti hayatımızın vazgeçilmez en önemli prensibi haline getirmeli ve ‘’Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur’’ demeliyiz. Abdülkadir Menek
Ekleme Tarihi: 27 Mayıs 2022 - Cuma

‘’BİZ MUHABBET FEDAİLERİYİZ’’

‘’BİZ MUHABBET FEDAİLERİYİZ’’ Kâinatın mayası muhabbet ile yoğrulmuştur. Kâinatın Halık’ı bu eşsiz bucaksız kâinatı yaratırken, bütün varlıklar arasına bir cazibe ve muhabbet kanunu yerleştirmiş, bu esas ile kâinatta cari olan muhteşem dengeyi tesis etmiştir. Bediüzzaman Hazretleri, ‘’Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur, hem şu kâinatın rabıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan kâinatın en câmi bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir.’’(Sözler, 24. Söz, sayfa,321-322) derken, esas muhabbetin, kâinatı muhabbet ile yoğuran Sahibine yöneltilmesi gerektiğini veciz bir şekilde ifade etmektedir. İnsan, nihayetsiz bir muhabbet potansiyeline sahiptir. Bu muhabbet bütün kâinatı kuşatabilecek bir kabiliyete sahiptir. Bu muhteşem duygu müspete, doğruya ve güzele kanalize edildiği zaman çok hayırlı neticelere vesile olduğu gibi; eğer şerre, yanlışa ve menfiye kanalize edilirse dünyayı kendisi ve çevresi için cehenneme çevirebilecek dehşetli sonuçlar doğurabilir. Said Nursi bu muhteşem hakikati çok güzel bir şekilde ifade etmektedir: ‘’ Sendeki nihayetsiz muhabbet kabiliyetini çirkin varlıklara ve lezzetlere ve noksan ve şerûr ve sana muzır olan nefs-i emmârene verme. Onu mahbup ve onun hevâsını kendine ma’bud ittihaz etme. Belki, sendeki o nihayetsiz muhabbet kabiliyetini, nihayetsiz bir muhabbete lâyık, hem nihayetsiz sana ihsan edebilen, hem istikbâlde seni nihayetsiz mes’ud eden, hem bütün alâkadar olduğun ve onların saadetleriyle mes’ud olduğun bütün zatları ihsanâtıyla mes’ud eden, hem nihayetsiz kemâlâtı bulunan ve nihayetsiz derecede kudsî, ulvî, münezzeh, kusursuz, noksansız, zevâlsiz cemâl sahibi olan ve bütün esmâsı nihayet derecede güzel olan ve her isminde pek çok envar-ı hüsün ve cemâl bulunan ve Cennet, bütün güzellikleriyle ve ni’metleriyle Onun cemâl-i rahmetini ve rahmet-i cemâlini gösteren ve sevimli ve sevilen bütün kâinattaki bütün hüsün ve cemâl ve mehâsin ve kemâlât, Onun cemâline ve kemâline işaret eden ve delâlet eden ve emâre olan bir Zâtı mahbub ve ma’bud ittihaz et.’’(Sözler, sayfa, 581) Esas itibariyle Said Nursi’nin muhabbet ile ilgili görüşlerini şu şekilde özetlemek mümkündür: Geçici, fani ve dünyevi varlık ve lezzetlere harcanan muhabbet heba olur ve insanların başına bela olur. Sevdiklerimiz, gençlik ve dünya malı günü gelince ‘’Allahaısmarladık’’ bile demeden çeker, gider. İnsana yalnızca keder ve elem bırakır. Mecazi ve dünyevi aşklarda mahbupların yüzde doksanı sevdiğinden şikâyetçidir. ‘’Samed’’ olan Rabbimizin bir aynası olan kalbimizin derinliklerinden gelen muhabbet duygusu sanem şeklinde tezahür eden dünyevi mahbupların hoşuna gitmez. Bu sevgiyi ağır ve çirkin bulurlar, reddederler, küçük görürler. Dünyevi ve fani sevgililer bizi ya tanımaz veya hakaret gözüyle bakar. Bunlar bize yar olmaz, bizimle gelmez, daima kaçar ve uzaklaşmak ister. Mademki böyledir, bu muhabbet duygusunu öyle birisine vermeli ki, insanı asla terk etmesin. İnsan kendisinde bulunan bütün sevgi kırıntılarını toplayıp hakiki sahibine yöneltmelidir. Bu şekilde insan başka şeyleri de onun adına ve onun ayinesi olduğu için ızdırapsız sevebilir. Muhabbet doğrudan doğruya kendisi için dünyaya ve dünyanın fani lezzetlerine harcanmamalı. Yoksa en lezzetli bir mevkide iken, en elemli bir zahmete dönüşür. Bu muhabbet zilletsiz olsun. Bir önemli nokta daha bulunmaktadır. Bu da çok ehemmiyetlidir. İnsan bir başka büyük hata yaparak muhabbet duygusunu kendi nefsine sarf etmekte ve nefsini kendine mabut ve sevgili yapmaktadır. Her şeyi kendi nefsine feda etmekte, adeta ona bir nevi rububiyet vermektedir. Hâlbuki muhabbet ya kemal ya da menfaat saikasıyla kullanılır. Mutlaka bir sebep altında olur. Oysa insanın nefsi kusur, ayıp, noksan, acz ve fakr ile yoğrulmuştur. Karanlık nuru gösterdiği gibi zıddiyet sırrıyla bu süfli kusurlar, Kâinat Halık’ının cemal, kemal, rahmet ve kudretine ayna olmalı, perde olmamalıdır. Bundan dolayı insan kendi nefsine muhabbet etmemeli, bilakis adavet etmelidir. Muhabbet esas mecrasına yöneltilir ve burada kullanılırsa kemal bulur ve bekaya mazhar olur. Fani mahbuplara ve nefsanî heveslerde kullanılan muhabbet duygusu, kısa sürede fena bulur. İnsanı hayal kırıklığına uğratır. Manevi ve psikolojik sıkıntılara ve hastalıklara zemin hazırlar. Bu da insanın bu dünya hayatında mutsuz ve bedbaht olmasının en büyük müsebbibi olur. Müspet, hayırlı ve güzel şeylere sarf edilmesi gereken muhabbet duygusunun, nefse, eneye, dünya lezzetlerine, güce, makama sarf edilmesi halinde, çok trajik sonuçlara yol açabileceği, dünyada yaşanan çok sayıda savaş ve benzeri olaylarla sabittir. Muhabbet duygusunun sırf dünyaya ve nefsin firavuniyetine harcandığı zaman ortaya çıkan savaş ve çatışmalarda yüz milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Muhabbet duygusunun ulvi bir yönlendirme ile huzur ve barış içinde yaşamaları için insanlara ve Kâinat Halık’ına yönelmesi halinde, bu dünyanın bir barış ve kardeşlik diyarı haline gelebilmesi mümkün iken, nefis ve şeytanın desiseleri neticesinde imtihan sırrının bir gereği olarak yeryüzünde düşmanlık, kin ve nefret duyguları tarihin hiçbir döneminde eksik olmamıştır. Bu düşmanlık duyguları neticesinde, barış, huzur ve güven içinde yaşamak imkânı bulunamamış, bunun için de çok büyük bedeller ödemek zorunda kalınmıştır. İki cihan güneşi Peygamberimiz, müminler arasında olması gereken muhabbet için en keskin çizgileri çizmiş ve muhabbetin, cennete girmek için vazgeçilmez şartlardan birisi olduğunu çok çarpıcı bir şekilde ifade etmiştir:’’ İman etmedikçe cennete giremezsiniz ve birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılamazsınız.’’ Bediüzzaman bu hususa ‘’muhabbet, uhuvvet, sevmek İslamiyet’in mizacıdır, rabıtasıdır’’ şeklinde yaklaşmakta ve muhabbeti, yüce dinimizin karakteri ve bağı olduğunu ifade etmektedir. Bizler de bütün bu görüşler ışığında, muhabbeti hayatımızın vazgeçilmez en önemli prensibi haline getirmeli ve ‘’Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur’’ demeliyiz. Abdülkadir Menek
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.