Dr. Vehbi KARA
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi KARA
 

Zenginliğin Değişmez Kaideleri ve Çalışma Hayatı

Zenginliğin Değişmez Kaideleri ve Çalışma Hayatı Zenginliğin üç temel yolu vardır. Bunlar ziraat, ticaret ve profesyonel mesleklerdir. Profesyonel mesleklerden kasıt doktorluk, mühendislik, avukatlık, marangozluk gibi belirli bir sanat ve meslekte uzmanlaşmayı gerektiren işlerdir. Fakat Osmanlı devletinden aldığımız kötü bir miras ile insanlarımız memurluğu geçim kaynağı ve zenginleşme aracı olarak görmektedir. Halkımızın büyük bir çoğunluğu maişet için devlet kapısına göz dikmekte ve memur olmak için çaba sarf etmektedir. İşte bu nedenle ülke ekonomisi istenildiği gibi hızlı bir şekilde gelişip güçlenememektedir. Eğer memurluk geçimden ziyade vatana hizmet ve büyük ideallerle yapılırsa o takdirde anlamlıdır ve saygı duyulan bir meslektir. Yok eğer “aç kalmayayım, kimseye karşı muhtaç ve perişan olmayayım!” denilerek yapılıyorsa çok büyük bir yanlışlık ve mantık hatası yapıldığı anlaşılabilir. Ayrıca bu tutum acizlikten başka bir şey değildir. Zira memur olan insanlar kısa bir müddet sonunda aldıkları maaş ve ücret yetmediği için eşini çalışmaya zorlamaktadır. Bunun sonucunda da evliliklerin neredeyse yarıya yakın bir bölümü boşanma ile sonuçlanmaktadır. Devletimiz sayısı milyonlarla ifade edilen çalışanlar yüzünden çok hantal bir duruma gelmiştir. Memurlar vatandaşlara hizmet etmesi için maaş alırken önemli bir kısmı “ne yapsam da vatandaşın işini zorlaştırıp engel olsam” mantığı ile hareket etmektedir. Hepimiz devlet dairelerinde kırk dereden su getirten memurlar ile çok karşılaşmışızdır. Bu işe yaramayan memurlar yerine rüşvet almayan bilgisayarlar işe alınsa çok daha yararlı olacaktır. Bu nedenle detaylara girmiyorum. Dedim ya! Osmanlı’nın kötü mirası olan bu memurluk hevesi çok ileri seviyelere varmıştır. Örneğin bir vatandaşımız kızını evlendireceği zaman memur birisini tercih edecek kadar sakat bir mantıkla hareket etmektedir. Örneğin daha işini yeni kurmaya çalışan bir esnafa veya serbest meslek çalışanına kız vermek yerine fabrikada işçi olarak çalışan veya memurluk yapan birisini tercih etmektedir. Memur ile evlenen kadınlar da eğer ailesi ekonomik yönden yardım etmiyor ise eşleri tarafından çalışma hayatına katılmaya zorlanmaktadır. İş hayatına atılan kadınları ise yüzlerce sevimsiz ve kötü bir çalışma ortamı beklemektedir. Çocuklarına ve kocasına hizmet etmek yerine hiç tanımadığı ve sevmediği insanların yanında köle gibi çalışmak kadınlık onuruna aykırı bir durumdur. Çünkü kadına en çok yakışan meslek; anneliktir. Dünyanın en kutsal mesleğidir. Fabrika mamulleri yerine kâinatın en değerli varlığı olan insan yetiştirmektedir. Bir çocuğun saygı ve sevgiyi annesinden başka daha iyi öğreneceği hiçbir öğretmen yoktur. “Cennet anaların ayağı altındadır” diyen Hazreti Peygamber Aleyhissalatü vesselam, kadınların çalışma hayatı yerine anne olarak yuvasında kalmasını tavsiye etmektedir. Elbette İslam dininde kadınlara çalışma yasağı yoktur. Hazreti Hatice annemiz kervan sahibi zengin bir kadındı. Muhammedül Emin’e (ASM) kervanlarını emanet etmiş büyük paralar kazanmıştı. Bununla birlikte bir erkeğin evli olduğu kadını çalışma hayatına girmeye zorlaması İslam dininde yasaklanmıştır. Evin geçim yani maişeti erkeğin üzerindedir. Kadın isterse çalışır isterse çalışmaz. Bunun için kocasının onu zorlaması çok çirkin bir durumdur. Kocasının vefat etmesi veya sağlık sorunu nedeni ile çalışmak zorunda kalan kadınların durumu ayrıdır. Bu durumda olan kadınların çocuklarının geçimini sağlamak için çalışma hayatına girmesi saygı duyulacak bir durum olup kimsenin itiraz etmeye hakkı olamaz. Uzun lafın kısası: “Bir kadının rahat ve mutluluğu yuvasındadır”. Zira kadına gösterilen saygının en önemli sebebi yaratılıştan gelen güzellikleridir. Günahtan kaçınmak; kadının en cazip ve erkeğe güzel gelen tarafıdır. İster çalışsın isterse çalışmasın iffetsiz bir kadın ne kadar güzel olursa olsun erkeklerin saygı ve sevgisini kazanamaz, güzel görünemez. Daima aşağılanıp hakarete uğrayacaktır. Bu nedenle hayâsını muhafaza ettiği ölçüde kadın; güzel, değerli ve saygındır. Çalışma konusunda erkekler ile kadınlar arasında çok büyük farklar vardır. Özellikle aile içerisinde çok güzel bir işbirliği vardır. Erkekler dışarıda zor ve pis işlerde çalışırken kadınlar ev işlerinde çalışırlar. Bir kadının annelik kadar zevkle yapabileceği daha güzel başka bir iş yoktur. Erkekler fiziksel olarak kadınlardan daha güçlü olarak yaratılmışlardır. Kadınların fiziği daha narin buna mukabil şefkat duygusu çok güçlüdür. Bu nedenle toplumun çekirdeği olan ailelerde çalışma konusunda bir iş bölümü yapılmıştır. Normalde erkekler para kazanıp ailenin geçimini sağlarken kadınlar onlardan daha fazla evde çalışıp çocukları büyütmekte ve aile ekonomisini ayakta tutmaktadır. Yüzyıllarca süren bu gelenek son yüzyılda ne yazık ki değişmiştir. Günümüzde tüketim toplumu meydana getirmek için adeta bütün insanlık ücretli köle haline getirilmek istenmiştir. Ailenin ortadan kalkmasına yol açacak şekilde kadınların çalışma hayatına atılması teşvik edilmektedir. Öyle ki bunun bir tuzak olduğu dahi anlaşılamamıştır. Yıllar önce bazı yazarların “İki Gelir Tuzağı” yani “The Two Income Trap” kitabını tercüme ederek kadınları çalışma hayatına sokmanın ne derece tehlikeli olmaya çalıştığını anlatmaya çalışmıştım. Fakat bu gayretlerim hala görünmezlikten gelinmiştir. Fakat yine tekrar anlatayım: Vahşi kapitalistler tüketim ekonomisi yolu ile kadınları çalışma hayatının ağır, pis ve kirli işlerine sokup ev hanımlığını kötülemişlerdir. İşin daha kötüsü üniversiteler, devlet ve kapitalist toplumun ileri gelenleri el birliği ile kadınları yuvasından çıkarmak için büyük çabalar harcamış ve halen de devam etmektedirler. İlginçtir ülkemizin ihtiyaç duyduğu çok önemli sağlık ve kalkınma projelerine tek kuruş destek vermeyen Avrupa Birliği kuruluşları; kadınları çalışma hayatına sokmak için milyonlarca dolarlık fonları devreye sokmaktadırlar. Yapılan sadece bu kadarla kalsaydı iyiydi. Bu kurum ve kuruluşlar ev hanımlığını da değersizleştirmek için her türlü çirkin propagandayı da yapmaya başladılar. Ev hanımlığını küçültmek, bu kurumların yaptığı bir psikolojik savaş taktiğidir. Kültürel olarak her çeşit eylem yapılmaktadır. Bu savaş aynı zamanda uzun vadeli ve stratejiktir. Bu tuzağa karşılık olarak ev hanımları işlerini, dünyanın en iyi mesleği gibi görmelidir. Nasıl evdeki kıyafetle dışarıdaki kıyafetler farklıdır; aynı şekilde ev hanımının da farklı rollere bürünmesi ve talip olması gereklidir. İslam emir ve hükümlerini yok sayan feminizm, kadının özgürleşmesini evden çıkıp iş hayatına atılması gibi absürt bir mantığa bağlamıştır. Bunun sonucunda da ev hanımlığı meslek olarak değersizleştirilmeye çalışılmaktadır. Ev hanımlarının bu konuma gelmesinin ana nedeni modernizmin getirdiği tezlerdir. Kapitalist sistemde insanın “üretim yaptığı kadar değerli” olduğu, safsatasını geliştirmiştir. “Kadın çalışırsa özgürdür, üretime katılmalıdır” tarzındaki düşünceler ev hanımlığını değersiz görmektedir. Ev hanımlığı ve çocuk yetiştirmek; iş olarak benimsenmemiştir. Modernizm, çalışmayı; öğretmenlik, mühendislik veya sekreterlik yaparak üretime katılmak olarak görmüştür. Bu nedenle değişen anlayışlar sonucunda kadının özgürleşmesinin çalışmayla eşdeğer olduğu anlayışı ön plana çıkmıştır. Ev hanımlığı işinin böyle bir durumda vazgeçilmesi gerektiği ve ev hanımlarının “evinde oturup hiçbir işe yaramayan” bireyler olarak görüldüğü bir büyük yalan ortaya atılmıştır. Öncelikle “çalışan kadın” sözünü doğru anlamamız gerekiyor. Eğer yoğurdunuzu, peynirinizi, kışlık konservenizi kendiniz yapıyorsanız; siz zaten çalışan bir kadınsınız. Çocuğunu yetiştiren, onların okullarını takip eden, evinin alışverişini yapıp yemeğini pişiren bir kadın da zaten çalışan bir kadındır, emek vermekte ve iş üretmektedir. Bu konuda yine bir ABD ailesinden örnek vermek istiyorum. Zira en güzel çalışmalar Batı ülkelerinde yapılmaktadır. Çünkü çalışma hayatının en acı ve üzücü yönlerini Batılı kadınlar daha çok yaşamaktadır. İşte, Steven ve Glory üç yıllık evlidir ve bu çiftin oğulları Esra doğduktan sonra anne Glory işinden ayrılmıştır. Artık tüm vaktini çocuğunun bakımına ayırmaktadır. Yakın bir zamanda karısının ne kadar özverili davrandığıyla ilgili bir yazı yayınlayan Steven, karısının emeklerini asla karşılayamayacağını söyleyerek aslında bizdeki deyimi ile “yuvayı dişi kuşun yaptığını” söylemektedir. İnternetteki yazısında şöyle demektedir: “Eşim her gün evde kalıp oğlumuzla ilgileniyor. Bezini değiştiriyor, onu besliyor, onunla oynuyor, onu uyutuyor ve sıkıntılı olduğunda onu rahatlatıyor. Bunlar sadece yaptıklarının minimum ifadesi. Tabi ki oğlumuza bakıyor olmak ebeveyn olmanın doğal bir sonucu ama aynı zamanda bu durum ciddi bir miktar paranın elimizde kalması demek” Amerikalı Steven, karısının evde yaptığı tüm işlerin bir yıllık parasal karşılığını şu şekilde hesaplamış: Tam zamanlı çalışan bir dadının yıllık ücreti 36.660 , evin temizlenme masrafı (yıllık) 5.200, kişisel aşçının yıllık ücreti 12.480, faturalar ve bütçe ile ilgili yardımcı olan bir finans asistanının yıllık ücreti 3.900, kişisel alışveriş elemanının yıllık ücreti 13.520, profesyonel davetlerde size eşlik edecek bir asistanın bir yıllık masrafı 900, yıllık çamaşır servisi ücreti 1.300. Toplamda 73.960 dolarlık bir yıllık paradan bahseden Steven, bunu karşılayamayacağını itiraf ediyor ve diyor ki: “Tabi ki çocuğumuzun bakımın dışında kendi harcamalarımız da oluyor ve karım kendisi için alışveriş yaptığında kendini suçlu hissettiğinde çok utanıyorum. Aslında hak ettiği çok çok daha fazlasıdır. Karım beni seviyor, oğlumuzu seviyor, ailemizi seviyor ve yaptığı her şeyi sevgisiyle yapıyor. Bunu biliyorum ve onu ne kadar takdir ettiğimi herkesin bilmesini istiyorum” Steven, aile içinde annenin rolünü parasal analiz yaparak belirtmeye çalışmış. Aslında ailenin devamında ve güçlü kalmasında annenin o kadar büyük bir etkisi vardır ki atalarımız “yuvayı dişi kuş yapar” derken boşuna bu sözü söylememişlerdir. Çocukların sağlam karakterli olmasından tutun da şefkat ve merhamet duygularının yerleşmesi açısından annenin rolü kelimelerle anlatılamayacak kadar büyüktür. Kreş ve anaokullarında merhamet görmeyen bir çocuğun şefkatli olmasını beklemek mümkün müdür? İşte bunun gibi ev hanımı olmanın önemini yıllar önce gören Amerikalı kadınlar kitaplar yazıp bunu halka anlatmaya çalışmışlar. Konu ile ilgili olarak “İki Gelir Tuzağı” isimli eseri ile meşhur olmuş Elisabeth Warren ve Suzanne Venker isimli yazarlar bundan tam 15 yıl önce kitaplar yazmışlar. Moda dergilerini kaçırmayıp haftalık tercümesini yaparak yayınlayacak kadar gelişmiş basınımız ve akademik camia nedense bundan zerre kadar haberleri yoktur. Amerikalı kadınların bu çalışmalarının binden biri ülkemizde maalesef yapılmıyor. Prof. Dr. Elizabeth Warren, kadınların çalışma hayatına atılması ile birlikte ortaya çıkan sorunları yıllar boyu süren çalışma ve analizleri ile ortaya koymuş hatta “İki gelir Tuzağı” isimli eseri ile meşhur olmuştur. Yale Üniversitesinde Profesör iken onun bu konudaki çalışmalarından dolayı Demokratlar, siyasete atılması için çaba sarf etmişler nihayet senatör olarak parti politikalarında öncü roller vermişlerdir. Şu anda Biden hükümetinde önemli görevler üstlenmiştir. Suzanne Venker ise yine aynı isimle yayınladığı kitabında daha kapsamlı ve geniş analizler yaparak kadınların çalışma hayatına atılmasını, bir tuzak olarak ele almıştır. ABD’nin çeşitli eyaletlerinde seminerler vererek Amerikan kadınları üzerinde oynanan oyunları boşa çıkarmaya çalışan bu kadınları destekleyen devlet kurumları ve birçok Amerikalı sivil kuruluş vardır. Fakat ülkemizde bu fikirleri ele alıp söylemek cesaret ister. Kimse bu konuyu inceleyemez. Zira sadece medya değil devlet dahi acımasız vahşi kapitalistlerin işgali altına alınmıştır. Durmadan ev hanımlarını aşağılamakla meşgul bu zavallı insanları uyandırmak için bu yazıların çok büyük önemi vardır. Uzunluğuna bakıp haksızlık yapmayınız, vesselam… Dr. Vehbi Kara
Ekleme Tarihi: 23 Eylül 2021 - Perşembe

Zenginliğin Değişmez Kaideleri ve Çalışma Hayatı

Zenginliğin Değişmez Kaideleri ve Çalışma Hayatı Zenginliğin üç temel yolu vardır. Bunlar ziraat, ticaret ve profesyonel mesleklerdir. Profesyonel mesleklerden kasıt doktorluk, mühendislik, avukatlık, marangozluk gibi belirli bir sanat ve meslekte uzmanlaşmayı gerektiren işlerdir. Fakat Osmanlı devletinden aldığımız kötü bir miras ile insanlarımız memurluğu geçim kaynağı ve zenginleşme aracı olarak görmektedir. Halkımızın büyük bir çoğunluğu maişet için devlet kapısına göz dikmekte ve memur olmak için çaba sarf etmektedir. İşte bu nedenle ülke ekonomisi istenildiği gibi hızlı bir şekilde gelişip güçlenememektedir. Eğer memurluk geçimden ziyade vatana hizmet ve büyük ideallerle yapılırsa o takdirde anlamlıdır ve saygı duyulan bir meslektir. Yok eğer “aç kalmayayım, kimseye karşı muhtaç ve perişan olmayayım!” denilerek yapılıyorsa çok büyük bir yanlışlık ve mantık hatası yapıldığı anlaşılabilir. Ayrıca bu tutum acizlikten başka bir şey değildir. Zira memur olan insanlar kısa bir müddet sonunda aldıkları maaş ve ücret yetmediği için eşini çalışmaya zorlamaktadır. Bunun sonucunda da evliliklerin neredeyse yarıya yakın bir bölümü boşanma ile sonuçlanmaktadır. Devletimiz sayısı milyonlarla ifade edilen çalışanlar yüzünden çok hantal bir duruma gelmiştir. Memurlar vatandaşlara hizmet etmesi için maaş alırken önemli bir kısmı “ne yapsam da vatandaşın işini zorlaştırıp engel olsam” mantığı ile hareket etmektedir. Hepimiz devlet dairelerinde kırk dereden su getirten memurlar ile çok karşılaşmışızdır. Bu işe yaramayan memurlar yerine rüşvet almayan bilgisayarlar işe alınsa çok daha yararlı olacaktır. Bu nedenle detaylara girmiyorum. Dedim ya! Osmanlı’nın kötü mirası olan bu memurluk hevesi çok ileri seviyelere varmıştır. Örneğin bir vatandaşımız kızını evlendireceği zaman memur birisini tercih edecek kadar sakat bir mantıkla hareket etmektedir. Örneğin daha işini yeni kurmaya çalışan bir esnafa veya serbest meslek çalışanına kız vermek yerine fabrikada işçi olarak çalışan veya memurluk yapan birisini tercih etmektedir. Memur ile evlenen kadınlar da eğer ailesi ekonomik yönden yardım etmiyor ise eşleri tarafından çalışma hayatına katılmaya zorlanmaktadır. İş hayatına atılan kadınları ise yüzlerce sevimsiz ve kötü bir çalışma ortamı beklemektedir. Çocuklarına ve kocasına hizmet etmek yerine hiç tanımadığı ve sevmediği insanların yanında köle gibi çalışmak kadınlık onuruna aykırı bir durumdur. Çünkü kadına en çok yakışan meslek; anneliktir. Dünyanın en kutsal mesleğidir. Fabrika mamulleri yerine kâinatın en değerli varlığı olan insan yetiştirmektedir. Bir çocuğun saygı ve sevgiyi annesinden başka daha iyi öğreneceği hiçbir öğretmen yoktur. “Cennet anaların ayağı altındadır” diyen Hazreti Peygamber Aleyhissalatü vesselam, kadınların çalışma hayatı yerine anne olarak yuvasında kalmasını tavsiye etmektedir. Elbette İslam dininde kadınlara çalışma yasağı yoktur. Hazreti Hatice annemiz kervan sahibi zengin bir kadındı. Muhammedül Emin’e (ASM) kervanlarını emanet etmiş büyük paralar kazanmıştı. Bununla birlikte bir erkeğin evli olduğu kadını çalışma hayatına girmeye zorlaması İslam dininde yasaklanmıştır. Evin geçim yani maişeti erkeğin üzerindedir. Kadın isterse çalışır isterse çalışmaz. Bunun için kocasının onu zorlaması çok çirkin bir durumdur. Kocasının vefat etmesi veya sağlık sorunu nedeni ile çalışmak zorunda kalan kadınların durumu ayrıdır. Bu durumda olan kadınların çocuklarının geçimini sağlamak için çalışma hayatına girmesi saygı duyulacak bir durum olup kimsenin itiraz etmeye hakkı olamaz. Uzun lafın kısası: “Bir kadının rahat ve mutluluğu yuvasındadır”. Zira kadına gösterilen saygının en önemli sebebi yaratılıştan gelen güzellikleridir. Günahtan kaçınmak; kadının en cazip ve erkeğe güzel gelen tarafıdır. İster çalışsın isterse çalışmasın iffetsiz bir kadın ne kadar güzel olursa olsun erkeklerin saygı ve sevgisini kazanamaz, güzel görünemez. Daima aşağılanıp hakarete uğrayacaktır. Bu nedenle hayâsını muhafaza ettiği ölçüde kadın; güzel, değerli ve saygındır. Çalışma konusunda erkekler ile kadınlar arasında çok büyük farklar vardır. Özellikle aile içerisinde çok güzel bir işbirliği vardır. Erkekler dışarıda zor ve pis işlerde çalışırken kadınlar ev işlerinde çalışırlar. Bir kadının annelik kadar zevkle yapabileceği daha güzel başka bir iş yoktur. Erkekler fiziksel olarak kadınlardan daha güçlü olarak yaratılmışlardır. Kadınların fiziği daha narin buna mukabil şefkat duygusu çok güçlüdür. Bu nedenle toplumun çekirdeği olan ailelerde çalışma konusunda bir iş bölümü yapılmıştır. Normalde erkekler para kazanıp ailenin geçimini sağlarken kadınlar onlardan daha fazla evde çalışıp çocukları büyütmekte ve aile ekonomisini ayakta tutmaktadır. Yüzyıllarca süren bu gelenek son yüzyılda ne yazık ki değişmiştir. Günümüzde tüketim toplumu meydana getirmek için adeta bütün insanlık ücretli köle haline getirilmek istenmiştir. Ailenin ortadan kalkmasına yol açacak şekilde kadınların çalışma hayatına atılması teşvik edilmektedir. Öyle ki bunun bir tuzak olduğu dahi anlaşılamamıştır. Yıllar önce bazı yazarların “İki Gelir Tuzağı” yani “The Two Income Trap” kitabını tercüme ederek kadınları çalışma hayatına sokmanın ne derece tehlikeli olmaya çalıştığını anlatmaya çalışmıştım. Fakat bu gayretlerim hala görünmezlikten gelinmiştir. Fakat yine tekrar anlatayım: Vahşi kapitalistler tüketim ekonomisi yolu ile kadınları çalışma hayatının ağır, pis ve kirli işlerine sokup ev hanımlığını kötülemişlerdir. İşin daha kötüsü üniversiteler, devlet ve kapitalist toplumun ileri gelenleri el birliği ile kadınları yuvasından çıkarmak için büyük çabalar harcamış ve halen de devam etmektedirler. İlginçtir ülkemizin ihtiyaç duyduğu çok önemli sağlık ve kalkınma projelerine tek kuruş destek vermeyen Avrupa Birliği kuruluşları; kadınları çalışma hayatına sokmak için milyonlarca dolarlık fonları devreye sokmaktadırlar. Yapılan sadece bu kadarla kalsaydı iyiydi. Bu kurum ve kuruluşlar ev hanımlığını da değersizleştirmek için her türlü çirkin propagandayı da yapmaya başladılar. Ev hanımlığını küçültmek, bu kurumların yaptığı bir psikolojik savaş taktiğidir. Kültürel olarak her çeşit eylem yapılmaktadır. Bu savaş aynı zamanda uzun vadeli ve stratejiktir. Bu tuzağa karşılık olarak ev hanımları işlerini, dünyanın en iyi mesleği gibi görmelidir. Nasıl evdeki kıyafetle dışarıdaki kıyafetler farklıdır; aynı şekilde ev hanımının da farklı rollere bürünmesi ve talip olması gereklidir. İslam emir ve hükümlerini yok sayan feminizm, kadının özgürleşmesini evden çıkıp iş hayatına atılması gibi absürt bir mantığa bağlamıştır. Bunun sonucunda da ev hanımlığı meslek olarak değersizleştirilmeye çalışılmaktadır. Ev hanımlarının bu konuma gelmesinin ana nedeni modernizmin getirdiği tezlerdir. Kapitalist sistemde insanın “üretim yaptığı kadar değerli” olduğu, safsatasını geliştirmiştir. “Kadın çalışırsa özgürdür, üretime katılmalıdır” tarzındaki düşünceler ev hanımlığını değersiz görmektedir. Ev hanımlığı ve çocuk yetiştirmek; iş olarak benimsenmemiştir. Modernizm, çalışmayı; öğretmenlik, mühendislik veya sekreterlik yaparak üretime katılmak olarak görmüştür. Bu nedenle değişen anlayışlar sonucunda kadının özgürleşmesinin çalışmayla eşdeğer olduğu anlayışı ön plana çıkmıştır. Ev hanımlığı işinin böyle bir durumda vazgeçilmesi gerektiği ve ev hanımlarının “evinde oturup hiçbir işe yaramayan” bireyler olarak görüldüğü bir büyük yalan ortaya atılmıştır. Öncelikle “çalışan kadın” sözünü doğru anlamamız gerekiyor. Eğer yoğurdunuzu, peynirinizi, kışlık konservenizi kendiniz yapıyorsanız; siz zaten çalışan bir kadınsınız. Çocuğunu yetiştiren, onların okullarını takip eden, evinin alışverişini yapıp yemeğini pişiren bir kadın da zaten çalışan bir kadındır, emek vermekte ve iş üretmektedir. Bu konuda yine bir ABD ailesinden örnek vermek istiyorum. Zira en güzel çalışmalar Batı ülkelerinde yapılmaktadır. Çünkü çalışma hayatının en acı ve üzücü yönlerini Batılı kadınlar daha çok yaşamaktadır. İşte, Steven ve Glory üç yıllık evlidir ve bu çiftin oğulları Esra doğduktan sonra anne Glory işinden ayrılmıştır. Artık tüm vaktini çocuğunun bakımına ayırmaktadır. Yakın bir zamanda karısının ne kadar özverili davrandığıyla ilgili bir yazı yayınlayan Steven, karısının emeklerini asla karşılayamayacağını söyleyerek aslında bizdeki deyimi ile “yuvayı dişi kuşun yaptığını” söylemektedir. İnternetteki yazısında şöyle demektedir: “Eşim her gün evde kalıp oğlumuzla ilgileniyor. Bezini değiştiriyor, onu besliyor, onunla oynuyor, onu uyutuyor ve sıkıntılı olduğunda onu rahatlatıyor. Bunlar sadece yaptıklarının minimum ifadesi. Tabi ki oğlumuza bakıyor olmak ebeveyn olmanın doğal bir sonucu ama aynı zamanda bu durum ciddi bir miktar paranın elimizde kalması demek” Amerikalı Steven, karısının evde yaptığı tüm işlerin bir yıllık parasal karşılığını şu şekilde hesaplamış: Tam zamanlı çalışan bir dadının yıllık ücreti 36.660 , evin temizlenme masrafı (yıllık) 5.200, kişisel aşçının yıllık ücreti 12.480, faturalar ve bütçe ile ilgili yardımcı olan bir finans asistanının yıllık ücreti 3.900, kişisel alışveriş elemanının yıllık ücreti 13.520, profesyonel davetlerde size eşlik edecek bir asistanın bir yıllık masrafı 900, yıllık çamaşır servisi ücreti 1.300. Toplamda 73.960 dolarlık bir yıllık paradan bahseden Steven, bunu karşılayamayacağını itiraf ediyor ve diyor ki: “Tabi ki çocuğumuzun bakımın dışında kendi harcamalarımız da oluyor ve karım kendisi için alışveriş yaptığında kendini suçlu hissettiğinde çok utanıyorum. Aslında hak ettiği çok çok daha fazlasıdır. Karım beni seviyor, oğlumuzu seviyor, ailemizi seviyor ve yaptığı her şeyi sevgisiyle yapıyor. Bunu biliyorum ve onu ne kadar takdir ettiğimi herkesin bilmesini istiyorum” Steven, aile içinde annenin rolünü parasal analiz yaparak belirtmeye çalışmış. Aslında ailenin devamında ve güçlü kalmasında annenin o kadar büyük bir etkisi vardır ki atalarımız “yuvayı dişi kuş yapar” derken boşuna bu sözü söylememişlerdir. Çocukların sağlam karakterli olmasından tutun da şefkat ve merhamet duygularının yerleşmesi açısından annenin rolü kelimelerle anlatılamayacak kadar büyüktür. Kreş ve anaokullarında merhamet görmeyen bir çocuğun şefkatli olmasını beklemek mümkün müdür? İşte bunun gibi ev hanımı olmanın önemini yıllar önce gören Amerikalı kadınlar kitaplar yazıp bunu halka anlatmaya çalışmışlar. Konu ile ilgili olarak “İki Gelir Tuzağı” isimli eseri ile meşhur olmuş Elisabeth Warren ve Suzanne Venker isimli yazarlar bundan tam 15 yıl önce kitaplar yazmışlar. Moda dergilerini kaçırmayıp haftalık tercümesini yaparak yayınlayacak kadar gelişmiş basınımız ve akademik camia nedense bundan zerre kadar haberleri yoktur. Amerikalı kadınların bu çalışmalarının binden biri ülkemizde maalesef yapılmıyor. Prof. Dr. Elizabeth Warren, kadınların çalışma hayatına atılması ile birlikte ortaya çıkan sorunları yıllar boyu süren çalışma ve analizleri ile ortaya koymuş hatta “İki gelir Tuzağı” isimli eseri ile meşhur olmuştur. Yale Üniversitesinde Profesör iken onun bu konudaki çalışmalarından dolayı Demokratlar, siyasete atılması için çaba sarf etmişler nihayet senatör olarak parti politikalarında öncü roller vermişlerdir. Şu anda Biden hükümetinde önemli görevler üstlenmiştir. Suzanne Venker ise yine aynı isimle yayınladığı kitabında daha kapsamlı ve geniş analizler yaparak kadınların çalışma hayatına atılmasını, bir tuzak olarak ele almıştır. ABD’nin çeşitli eyaletlerinde seminerler vererek Amerikan kadınları üzerinde oynanan oyunları boşa çıkarmaya çalışan bu kadınları destekleyen devlet kurumları ve birçok Amerikalı sivil kuruluş vardır. Fakat ülkemizde bu fikirleri ele alıp söylemek cesaret ister. Kimse bu konuyu inceleyemez. Zira sadece medya değil devlet dahi acımasız vahşi kapitalistlerin işgali altına alınmıştır. Durmadan ev hanımlarını aşağılamakla meşgul bu zavallı insanları uyandırmak için bu yazıların çok büyük önemi vardır. Uzunluğuna bakıp haksızlık yapmayınız, vesselam… Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.