HALİL KÖPRÜCÜOĞLU
Köşe Yazarı
HALİL KÖPRÜCÜOĞLU
 

HAKLI GURURUN ÖNEMİ VE SEVİYESİ!

<p>Yetmişli yılların&nbsp; başında Allah rahmet eylesin Hacı Yılmaz ...... ile tanıştık. Ben &uuml;&ccedil; yıl Gediz&rsquo;in k&ouml;ylerinde ilkokul &ouml;ğretmenliği yaptıktan sonra Diyarbakır&rsquo;da &uuml;niversitede tekrar &ouml;ğrenciliğe başlamıştım. O da aynı ilde lise &ouml;ğrencisi idi. Diyarbakır/Karacadağ&rsquo;da bir Zaza aşiret reisinin oğlu olan Yılmaz, selvi boylu, masmavi deniz g&ouml;zl&uuml;, &ccedil;elik gibi bir gen&ccedil;ti. Lise iki veya &uuml;&ccedil;te okuyor, arka sıralarda hacı takkesi ve belinde silahıyla oturuyordu.</p> <p>Bir &ouml;ğrenci grubuyla Bağlar semtinde tek katlı bir evde kalıyorduk. Birka&ccedil; defa akşamları Nur Sohbetlerine getirmişlerdi. Derslerin etkisi O&rsquo;nda &ccedil;ok &ccedil;abuk g&ouml;r&uuml;ld&uuml;. Bizimle ciddi bir dostluk oluşturdu. Kısa bir s&uuml;re sonra bizimle daimi kalmak istedi. Zengin bir ailenin evladıydı. Gariban bir &ouml;ğrenci evinde kalması zor olur diye d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;k. Fakat o kadar ısrar etti ki reddedemedik. Bir beyefendi olan Yasin ağabeyi gelip kendilerinin de kalmasını istediğini, bizleri &ccedil;ok sevdiğini, &ccedil;ok değiştiğini anlattı. Ancak &ccedil;ok sert miza&ccedil;lı olduğunu, dikkatli olmamızı belirtti. &Ccedil;ok h&uuml;r miza&ccedil;lı idi. Asla baskı altına alınamaz, hakaretin en k&uuml;&ccedil;&uuml;ğ&uuml;n&uuml; bile kaldıramazdı.</p> <p>Okul derslerine &ouml;nem vermemeye başlamıştı. Bir Nur Talebesinin sınıfın en &ccedil;alışkanı olması gerektiğini, &ouml;rnek bir gen&ccedil;lik sergilemesinin doğru olacağını anlattık. Biraz zorla da olsa beraber ders &ccedil;alışıyorduk. Zengin bir aile evladı olması sebebiyle rahat yaşamaya alışması y&uuml;z&uuml;nden ve bilhassa geceleri ge&ccedil; yattığından sabah namazına kalkamıyordu. Birka&ccedil; g&uuml;n namazı ka&ccedil;ırınca &ldquo;Ne yap yap beni muhakkak namaza kaldır. İstersen su d&ouml;k, istersen bir iğne ile d&uuml;rt&uuml;ver&rdquo; diye tembih edip, ısrarla, muhakkak kaldırmamı istedi. Ben kaldırmak i&ccedil;in uğraşıyor, koltuk altından &ccedil;ekip divana oturtuyor, y&uuml;z&uuml;ne hafif su serpiyor onu muhakkak kaldırıyordum. Namaz kıldığına &ccedil;ok seviniyordu.</p> <p>O zamanlar Silvan il&ccedil;esi &ccedil;ok karışıktı. Orada Nurlu kitaplar satılamıyordu. Yılmaz oraya Risale satmaya gidebileceğini s&ouml;yledi. Gitti, bazen dağıttı bazen sattı da. &Ccedil;ok cesurdu. Korku nedir bilmezdi.</p> <p>Bir g&uuml;n Dershanede şakalaşırken arkadaşlar g&uuml;reş yapmaya başlamıştı. Ben de ona sataştım. Beni &ccedil;ok sever ve sayardı. O da gayr-i ihtiyari istemeye istemeye g&uuml;reşe karıştı. Fakat hi&ccedil; g&uuml;reş yapmadığı belliydi. B&uuml;y&uuml;k ihtimal gururundan bu t&uuml;r şeylere bulaşmıyordu. Daha ilk harekette altıma d&uuml;ş&uuml;nce sanki sara n&ouml;beti ge&ccedil;irircesine sarsılıp ağlamaya, feryada başladı. &ldquo;Sen olmasan, eğer sen olmasan vallahi &ouml;ld&uuml;r&uuml;r&uuml;m&rdquo; diye yemin ederek ağlıyordu. &Ccedil;ok şaşırdım. Hemen kendimi yere atıp &ldquo;İşte ben de yenildim &ldquo; deyip onu sakinleştirmeye &ccedil;alıştım. Ancak onu ikna etmek zor oldu. Uzun s&uuml;re kendine gelemedi. B&ouml;yle şeylere tahamm&uuml;l edemeyeceğini anlattı, durdu. &Ccedil;ok şaşırmış, &ccedil;ok korkmuş fakat onu da iyice tanımıştık.</p> <p>Yıllar sonra bu olayı anlattığımda Urfa/Suru&ccedil; yakınlarında askerlik yapan bir ağabeyim de bana o d&ouml;neme ait bir hatırasını nakletmişti. Bir top&ccedil;u bataryasında vazife yaptıklarını, boş zamanlarında spor yaparak eğlendiklerini ifade etti. Zaman zaman da g&uuml;reş yaptıklarını anlattı. Bu arada kendisinin yenildiği bir zamanda kendisi gibi molla olan şarklı bir asker arkadaşı &rdquo;Hoca, sen ne yaptın. Yahu senin g&ouml;beğin havaya geldi.&rdquo; demiş. O da bunun normal olduğunu, bazen yenip bazen de yenilmenin olabileceğini anlatmış. Molla arkadaşı ise &ldquo;Vallahi biri benim sırtımı yere getirse, onu &ouml;ld&uuml;r&uuml;r&uuml;m.&rdquo;diyerek oradaki Egelileri şaşırtmış. O hoca ağabeyimle bu iki hatırayı değerlendirince demek bu halet-i ruhiye şarklıların yapısında genellikle var, diye d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;k.</p> <p>Bu Yılmaz kardeşim daha sonraları liseyi ve Erzurum &Uuml;niversitesinde Coğrafya b&ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml; bitirdi. Bu yiğit arkadaşımın &ccedil;ok ciddi bir takıntısı vardı. Askerlik! Askere gitmek istemez, ciddi ciddi &ccedil;ekinirdi. Korku nedir bilmeyen &ccedil;elik iradeli bu kardeşim askere gitmekten maalesef &ccedil;ok korkuyordu. Baskıya, tahakk&uuml;me asla dayanamayacağı i&ccedil;in rencide olmaktan, buna dayanamayıp fevri bir şeyler yapmaktan endişe ediyordu. Biraz s&uuml;nnet gayeli, biraz da kamuflaj d&uuml;ş&uuml;ncesiyle sonraki yıllarda sakal bırakmış. Hizmet i&ccedil;inde b&ouml;l&uuml;nmeler olunca o bu sert mizacıyla ikamet ettiği Şarkın bir b&uuml;y&uuml;k şehrinde bir tarafta yerini almış ve bir b&uuml;y&uuml;k Dershanenin kapısına durup &rdquo;Burası bizim, m&uuml;dahale edemez, giremezsiniz&hellip;&rdquo; demiş. Kimse karışmamış, karışamamış. Onu ve mizacını iyi bildiklerinden o binayı o grubun kullanmasına razı olmuşlar. Ben bunu &ouml;ğrenince bu kadar sertliğin kardeşler arasında yanlış olduğunu anlatmak i&ccedil;in yanına gitmek istedim ancak pek &ccedil;ok m&acirc;ni sebebiyle yıllarca o taraflara gidemedim. Telefonlarına da ulaşamadım.&nbsp;</p> <p>Onu yıllarca g&ouml;remedim.<br /> Uzun s&uuml;re sonra hemen yakınında olan iş yerimden Manisa Devlet Hastanesinin acil servisine bir &ouml;ğle tatilinde, her zaman yaptığım gibi gelen yaralı ve hastaları ibret i&ccedil;in g&ouml;rmeye gittiğimde, şarklı bir arkadaşla karşılaştım. Biraz oturup hizmetlerden, Nurlardan tavsiye edilen hastane, hapishane ve kabristan ziyaretlerinin ehemmiyetinden konuştuk.<br /> Bir ara bana &ldquo; Ağabey sen Diyarbakır&rsquo;da &ccedil;alıştın. Hacı Yılmazı tanıyor musun&rdquo; dedi. Tanıdığımı ve onla olan hatıralarımı kısaca anlattım. G&uuml;reş ve askerlik korkusunu da onun o mizacını ortaya koymak i&ccedil;in anlattım. &ldquo;Senin galiba haberin yok.&Uuml;z&uuml;leceksin amma Hacı yılmaz &ouml;ld&uuml;. Ve daha fecisi intihar ederek &ouml;ld&uuml;.&rdquo; Deyince b&uuml;t&uuml;n v&uuml;cudum sarsıla sarsıla &ldquo;İnanmam. M&uuml;mk&uuml;n değil. O kendisini &ouml;ld&uuml;rmez, &ouml;ld&uuml;remez. Bir şey olmuştur. O &ccedil;ok kuvvetli bir imana sahiptir&rdquo; diye ağlayarak, bağıra bağıra ona itiraz etmişim.<br /> Fakat haber ger&ccedil;ekti. Yılmaz asker ka&ccedil;ağı olarak yılarca kendini saklamış. Fakat bir m&uuml;ddet &ouml;nce onun adresini bulup yakalamışlar, askere almışlar. Ancak maalesef orada onu anlayamamış olacaklar ki bir haftada akl&icirc; muvazenesi bozulmuş. &Ccedil;ok feci bir hale gelmiş olacak ki ailesine haber vermişler. Yasin ağabeyi onu alıp Bursa&rsquo;ya tedavi ettirmeye getirmiş. &ldquo;Hacı merak etme, servetimi harcar seni tedavi ettiririm. Hastaneden rapor da alırız. Askere gitmezsin. Sen &ccedil;ok hastasın. Ama &uuml;z&uuml;lme. Bunlar da ge&ccedil;er &ldquo; diye saatlerce yalvarmış. Ancak yalnız kaldığı bir an kendini asarak intihar etmiş. Artık bir haftada nelere maruz kaldı kimse bilmiyor. Fakat sonu&ccedil; olarak, benim Yılmazım gitti. Gitti. O Kur&rsquo;an i&ccedil;in korkusuz koşturan, izzetli Yılmaz artık yok. Kaybettik onu!</p> <p>Ahmet Kaya&#39;nın bir kasetinde &rdquo;Yılmazım&rdquo; t&uuml;rk&uuml;s&uuml; vardır. Sanki benim deniz g&ouml;zl&uuml;, selvi boylu Yılmazım i&ccedil;in s&ouml;ylenmiş gibi yanık bir t&uuml;rk&uuml;. Size bir şey ifade etmeyebilir. Ama beni yakar. Arabamda zulada durur. Yollarda o t&uuml;rk&uuml;y&uuml; defalarca dinler, ağlar ona dualar g&ouml;nderirim. Muhakkak maruz kaldığı davranışlardan şuuru gitmiş bu feci hareketi yapmıştır, diye d&uuml;ş&uuml;n&uuml;r&uuml;m. İnşallah da &ouml;yle olmuştur. Allah onu affetsin. Yıllarca yaptığı b&uuml;y&uuml;k hizmetlerinin, kıldığı namazların y&uuml;z&uuml; suyu h&uuml;rmetine onu bağışlasın. Amin, amin, amin&hellip;</p> <p>R.Nurlarda da beni ciddi &uuml;zen ve &ccedil;ok d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ren aynı anlamda bir konu vardır. Peygamberimizin O&rsquo;na en &ccedil;ok yardımı yapan amcası Ebu Talib&rsquo;in, her şeye rağmen pek &ccedil;ok alimin d&uuml;ş&uuml;ncesi olan sahih bir iman yapamayışı beni hem &ccedil;ok &uuml;zer hem de bir t&uuml;rl&uuml; anlayamam.<br /> Mektubat&rsquo;ta &ldquo;&hellip;Ebu Talib&rsquo;in, ink&acirc;ra ve inada değil, belki hicab ve asabiyet-i kavmiye gibi hissiyata binaen makbul bir iman getirmemesi&hellip;&rdquo; ifadelerini okuyunca y&uuml;reğim yanar.</p> <p>Demek ki &ldquo;Hicab ve Asabiyet-i Kavmiye&rdquo; &ccedil;ok k&ouml;t&uuml; ve &ccedil;ok tesirli bir hal. Biz Garplılar bunu pek bilemiyoruz. Algılamamız da tam olamaz. Fakat elhamd&uuml;lillah dinimiz, Mezhep imamları bu mizacı, bu karakteri, bu baskı kaldıramaz yapıdaki ruhları tam anlamış olacaklar ki Şafiler namazda imamın arkasında Fatihayı m&uuml;stakil okuyorlar. Keşke Hacı Yılmaz&rsquo;a da b&ouml;yle buna benzer haklar verilebilseydi&hellip;</p> <p>Belki devletimizin başındaki şark probleminin altında bunu anlayamamanın da bir hissesi vardır.&nbsp;<br /> B&uuml;t&uuml;n b&uuml;y&uuml;kler, anne-babalar, idareciler, hatta hizmet gruplarının &ouml;nde gelenleri bu olaydan ciddi ders almalı. Kimsenin izzetine zarar vermemeli. Tabi ki hepimiz hem kendimizde, hem eğitim mesuliyeti &uuml;st&uuml;m&uuml;zde olanlarda gururun, izzet-i nefsin sınırlarını bilmeli, bildirmeli; &ouml;ğrenmeli, &ouml;ğretmeliyiz!</p> <p>Allah hepimizin idraklerini a&ccedil;sın,&nbsp;<br /> Bizleri sınırsız gururdan, ona benzer yanlış hislerden korusun.&nbsp;<br /> Amin</p>
Ekleme Tarihi: 27 Mayıs 2019 - Pazartesi

HAKLI GURURUN ÖNEMİ VE SEVİYESİ!

<p>Yetmişli yılların&nbsp; başında Allah rahmet eylesin Hacı Yılmaz ...... ile tanıştık. Ben &uuml;&ccedil; yıl Gediz&rsquo;in k&ouml;ylerinde ilkokul &ouml;ğretmenliği yaptıktan sonra Diyarbakır&rsquo;da &uuml;niversitede tekrar &ouml;ğrenciliğe başlamıştım. O da aynı ilde lise &ouml;ğrencisi idi. Diyarbakır/Karacadağ&rsquo;da bir Zaza aşiret reisinin oğlu olan Yılmaz, selvi boylu, masmavi deniz g&ouml;zl&uuml;, &ccedil;elik gibi bir gen&ccedil;ti. Lise iki veya &uuml;&ccedil;te okuyor, arka sıralarda hacı takkesi ve belinde silahıyla oturuyordu.</p> <p>Bir &ouml;ğrenci grubuyla Bağlar semtinde tek katlı bir evde kalıyorduk. Birka&ccedil; defa akşamları Nur Sohbetlerine getirmişlerdi. Derslerin etkisi O&rsquo;nda &ccedil;ok &ccedil;abuk g&ouml;r&uuml;ld&uuml;. Bizimle ciddi bir dostluk oluşturdu. Kısa bir s&uuml;re sonra bizimle daimi kalmak istedi. Zengin bir ailenin evladıydı. Gariban bir &ouml;ğrenci evinde kalması zor olur diye d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;k. Fakat o kadar ısrar etti ki reddedemedik. Bir beyefendi olan Yasin ağabeyi gelip kendilerinin de kalmasını istediğini, bizleri &ccedil;ok sevdiğini, &ccedil;ok değiştiğini anlattı. Ancak &ccedil;ok sert miza&ccedil;lı olduğunu, dikkatli olmamızı belirtti. &Ccedil;ok h&uuml;r miza&ccedil;lı idi. Asla baskı altına alınamaz, hakaretin en k&uuml;&ccedil;&uuml;ğ&uuml;n&uuml; bile kaldıramazdı.</p> <p>Okul derslerine &ouml;nem vermemeye başlamıştı. Bir Nur Talebesinin sınıfın en &ccedil;alışkanı olması gerektiğini, &ouml;rnek bir gen&ccedil;lik sergilemesinin doğru olacağını anlattık. Biraz zorla da olsa beraber ders &ccedil;alışıyorduk. Zengin bir aile evladı olması sebebiyle rahat yaşamaya alışması y&uuml;z&uuml;nden ve bilhassa geceleri ge&ccedil; yattığından sabah namazına kalkamıyordu. Birka&ccedil; g&uuml;n namazı ka&ccedil;ırınca &ldquo;Ne yap yap beni muhakkak namaza kaldır. İstersen su d&ouml;k, istersen bir iğne ile d&uuml;rt&uuml;ver&rdquo; diye tembih edip, ısrarla, muhakkak kaldırmamı istedi. Ben kaldırmak i&ccedil;in uğraşıyor, koltuk altından &ccedil;ekip divana oturtuyor, y&uuml;z&uuml;ne hafif su serpiyor onu muhakkak kaldırıyordum. Namaz kıldığına &ccedil;ok seviniyordu.</p> <p>O zamanlar Silvan il&ccedil;esi &ccedil;ok karışıktı. Orada Nurlu kitaplar satılamıyordu. Yılmaz oraya Risale satmaya gidebileceğini s&ouml;yledi. Gitti, bazen dağıttı bazen sattı da. &Ccedil;ok cesurdu. Korku nedir bilmezdi.</p> <p>Bir g&uuml;n Dershanede şakalaşırken arkadaşlar g&uuml;reş yapmaya başlamıştı. Ben de ona sataştım. Beni &ccedil;ok sever ve sayardı. O da gayr-i ihtiyari istemeye istemeye g&uuml;reşe karıştı. Fakat hi&ccedil; g&uuml;reş yapmadığı belliydi. B&uuml;y&uuml;k ihtimal gururundan bu t&uuml;r şeylere bulaşmıyordu. Daha ilk harekette altıma d&uuml;ş&uuml;nce sanki sara n&ouml;beti ge&ccedil;irircesine sarsılıp ağlamaya, feryada başladı. &ldquo;Sen olmasan, eğer sen olmasan vallahi &ouml;ld&uuml;r&uuml;r&uuml;m&rdquo; diye yemin ederek ağlıyordu. &Ccedil;ok şaşırdım. Hemen kendimi yere atıp &ldquo;İşte ben de yenildim &ldquo; deyip onu sakinleştirmeye &ccedil;alıştım. Ancak onu ikna etmek zor oldu. Uzun s&uuml;re kendine gelemedi. B&ouml;yle şeylere tahamm&uuml;l edemeyeceğini anlattı, durdu. &Ccedil;ok şaşırmış, &ccedil;ok korkmuş fakat onu da iyice tanımıştık.</p> <p>Yıllar sonra bu olayı anlattığımda Urfa/Suru&ccedil; yakınlarında askerlik yapan bir ağabeyim de bana o d&ouml;neme ait bir hatırasını nakletmişti. Bir top&ccedil;u bataryasında vazife yaptıklarını, boş zamanlarında spor yaparak eğlendiklerini ifade etti. Zaman zaman da g&uuml;reş yaptıklarını anlattı. Bu arada kendisinin yenildiği bir zamanda kendisi gibi molla olan şarklı bir asker arkadaşı &rdquo;Hoca, sen ne yaptın. Yahu senin g&ouml;beğin havaya geldi.&rdquo; demiş. O da bunun normal olduğunu, bazen yenip bazen de yenilmenin olabileceğini anlatmış. Molla arkadaşı ise &ldquo;Vallahi biri benim sırtımı yere getirse, onu &ouml;ld&uuml;r&uuml;r&uuml;m.&rdquo;diyerek oradaki Egelileri şaşırtmış. O hoca ağabeyimle bu iki hatırayı değerlendirince demek bu halet-i ruhiye şarklıların yapısında genellikle var, diye d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;k.</p> <p>Bu Yılmaz kardeşim daha sonraları liseyi ve Erzurum &Uuml;niversitesinde Coğrafya b&ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml; bitirdi. Bu yiğit arkadaşımın &ccedil;ok ciddi bir takıntısı vardı. Askerlik! Askere gitmek istemez, ciddi ciddi &ccedil;ekinirdi. Korku nedir bilmeyen &ccedil;elik iradeli bu kardeşim askere gitmekten maalesef &ccedil;ok korkuyordu. Baskıya, tahakk&uuml;me asla dayanamayacağı i&ccedil;in rencide olmaktan, buna dayanamayıp fevri bir şeyler yapmaktan endişe ediyordu. Biraz s&uuml;nnet gayeli, biraz da kamuflaj d&uuml;ş&uuml;ncesiyle sonraki yıllarda sakal bırakmış. Hizmet i&ccedil;inde b&ouml;l&uuml;nmeler olunca o bu sert mizacıyla ikamet ettiği Şarkın bir b&uuml;y&uuml;k şehrinde bir tarafta yerini almış ve bir b&uuml;y&uuml;k Dershanenin kapısına durup &rdquo;Burası bizim, m&uuml;dahale edemez, giremezsiniz&hellip;&rdquo; demiş. Kimse karışmamış, karışamamış. Onu ve mizacını iyi bildiklerinden o binayı o grubun kullanmasına razı olmuşlar. Ben bunu &ouml;ğrenince bu kadar sertliğin kardeşler arasında yanlış olduğunu anlatmak i&ccedil;in yanına gitmek istedim ancak pek &ccedil;ok m&acirc;ni sebebiyle yıllarca o taraflara gidemedim. Telefonlarına da ulaşamadım.&nbsp;</p> <p>Onu yıllarca g&ouml;remedim.<br /> Uzun s&uuml;re sonra hemen yakınında olan iş yerimden Manisa Devlet Hastanesinin acil servisine bir &ouml;ğle tatilinde, her zaman yaptığım gibi gelen yaralı ve hastaları ibret i&ccedil;in g&ouml;rmeye gittiğimde, şarklı bir arkadaşla karşılaştım. Biraz oturup hizmetlerden, Nurlardan tavsiye edilen hastane, hapishane ve kabristan ziyaretlerinin ehemmiyetinden konuştuk.<br /> Bir ara bana &ldquo; Ağabey sen Diyarbakır&rsquo;da &ccedil;alıştın. Hacı Yılmazı tanıyor musun&rdquo; dedi. Tanıdığımı ve onla olan hatıralarımı kısaca anlattım. G&uuml;reş ve askerlik korkusunu da onun o mizacını ortaya koymak i&ccedil;in anlattım. &ldquo;Senin galiba haberin yok.&Uuml;z&uuml;leceksin amma Hacı yılmaz &ouml;ld&uuml;. Ve daha fecisi intihar ederek &ouml;ld&uuml;.&rdquo; Deyince b&uuml;t&uuml;n v&uuml;cudum sarsıla sarsıla &ldquo;İnanmam. M&uuml;mk&uuml;n değil. O kendisini &ouml;ld&uuml;rmez, &ouml;ld&uuml;remez. Bir şey olmuştur. O &ccedil;ok kuvvetli bir imana sahiptir&rdquo; diye ağlayarak, bağıra bağıra ona itiraz etmişim.<br /> Fakat haber ger&ccedil;ekti. Yılmaz asker ka&ccedil;ağı olarak yılarca kendini saklamış. Fakat bir m&uuml;ddet &ouml;nce onun adresini bulup yakalamışlar, askere almışlar. Ancak maalesef orada onu anlayamamış olacaklar ki bir haftada akl&icirc; muvazenesi bozulmuş. &Ccedil;ok feci bir hale gelmiş olacak ki ailesine haber vermişler. Yasin ağabeyi onu alıp Bursa&rsquo;ya tedavi ettirmeye getirmiş. &ldquo;Hacı merak etme, servetimi harcar seni tedavi ettiririm. Hastaneden rapor da alırız. Askere gitmezsin. Sen &ccedil;ok hastasın. Ama &uuml;z&uuml;lme. Bunlar da ge&ccedil;er &ldquo; diye saatlerce yalvarmış. Ancak yalnız kaldığı bir an kendini asarak intihar etmiş. Artık bir haftada nelere maruz kaldı kimse bilmiyor. Fakat sonu&ccedil; olarak, benim Yılmazım gitti. Gitti. O Kur&rsquo;an i&ccedil;in korkusuz koşturan, izzetli Yılmaz artık yok. Kaybettik onu!</p> <p>Ahmet Kaya&#39;nın bir kasetinde &rdquo;Yılmazım&rdquo; t&uuml;rk&uuml;s&uuml; vardır. Sanki benim deniz g&ouml;zl&uuml;, selvi boylu Yılmazım i&ccedil;in s&ouml;ylenmiş gibi yanık bir t&uuml;rk&uuml;. Size bir şey ifade etmeyebilir. Ama beni yakar. Arabamda zulada durur. Yollarda o t&uuml;rk&uuml;y&uuml; defalarca dinler, ağlar ona dualar g&ouml;nderirim. Muhakkak maruz kaldığı davranışlardan şuuru gitmiş bu feci hareketi yapmıştır, diye d&uuml;ş&uuml;n&uuml;r&uuml;m. İnşallah da &ouml;yle olmuştur. Allah onu affetsin. Yıllarca yaptığı b&uuml;y&uuml;k hizmetlerinin, kıldığı namazların y&uuml;z&uuml; suyu h&uuml;rmetine onu bağışlasın. Amin, amin, amin&hellip;</p> <p>R.Nurlarda da beni ciddi &uuml;zen ve &ccedil;ok d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ren aynı anlamda bir konu vardır. Peygamberimizin O&rsquo;na en &ccedil;ok yardımı yapan amcası Ebu Talib&rsquo;in, her şeye rağmen pek &ccedil;ok alimin d&uuml;ş&uuml;ncesi olan sahih bir iman yapamayışı beni hem &ccedil;ok &uuml;zer hem de bir t&uuml;rl&uuml; anlayamam.<br /> Mektubat&rsquo;ta &ldquo;&hellip;Ebu Talib&rsquo;in, ink&acirc;ra ve inada değil, belki hicab ve asabiyet-i kavmiye gibi hissiyata binaen makbul bir iman getirmemesi&hellip;&rdquo; ifadelerini okuyunca y&uuml;reğim yanar.</p> <p>Demek ki &ldquo;Hicab ve Asabiyet-i Kavmiye&rdquo; &ccedil;ok k&ouml;t&uuml; ve &ccedil;ok tesirli bir hal. Biz Garplılar bunu pek bilemiyoruz. Algılamamız da tam olamaz. Fakat elhamd&uuml;lillah dinimiz, Mezhep imamları bu mizacı, bu karakteri, bu baskı kaldıramaz yapıdaki ruhları tam anlamış olacaklar ki Şafiler namazda imamın arkasında Fatihayı m&uuml;stakil okuyorlar. Keşke Hacı Yılmaz&rsquo;a da b&ouml;yle buna benzer haklar verilebilseydi&hellip;</p> <p>Belki devletimizin başındaki şark probleminin altında bunu anlayamamanın da bir hissesi vardır.&nbsp;<br /> B&uuml;t&uuml;n b&uuml;y&uuml;kler, anne-babalar, idareciler, hatta hizmet gruplarının &ouml;nde gelenleri bu olaydan ciddi ders almalı. Kimsenin izzetine zarar vermemeli. Tabi ki hepimiz hem kendimizde, hem eğitim mesuliyeti &uuml;st&uuml;m&uuml;zde olanlarda gururun, izzet-i nefsin sınırlarını bilmeli, bildirmeli; &ouml;ğrenmeli, &ouml;ğretmeliyiz!</p> <p>Allah hepimizin idraklerini a&ccedil;sın,&nbsp;<br /> Bizleri sınırsız gururdan, ona benzer yanlış hislerden korusun.&nbsp;<br /> Amin</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.