.
Ahmet Nureddin, yılların telaşına karışmadan yolunu bulmuş adamlardandı. Gözleri, çok şey görmüş ama çok azını söylemeyi seçmiş bir insanın sessiz itirafları gibiydi.
Yüzündeki çizgiler, hayata karşı verilmiş küçük ama kararlı mücadelelerin haritasıydı. Sakalındaki aklar, yaşadığı zamanın tanıklarıydı; ne çok konuşurlar ne de bütünüyle susarlardı.
Gömleğini itinayla seçmişti; sıradan görünen ama belli bir zarafeti içinde taşıyan çizgili bir kumaş… Üzerindeki her şey, sade ama bilinçli tercihlerden ibaretti. Tıpkı onun gibi: Gösterişsiz ama derin, sessiz ama sarsılmaz, gündelik ama zamana direnen.
Bahçedeki begonvillerle çerçevelenmiş silueti, tabiatla kurduğu barışın sembolüydü. O, yaşadığı yeri güzelleştirmek için uğraşan değil, zaten güzelliğin içinde yaşamayı bilenlerdendi.
Ahmet Nureddin konuşmaya başladığında herkes susmazdı belki, ama sözleri zamanla zihinde yer ederdi. Sanki her kelimesi, bir başka çağdan bugüne kalmış bir nasihat gibi ağır ve ölçülüydü. O, anlatmaktan çok hatırlatmayı, öfkeden çok sükûneti, kalabalıktan çok derinliği severdi.
( Musavver romanımdan- inşaallah)