Mehmet Nuri BİNGÖL
Köşe Yazarı
Mehmet Nuri BİNGÖL
 

DUZAH MI, VİCDAN MI?

<p>Vehmimizi ele almaya az kalsın pişman olacaktık. Hayal &uuml;st&uuml;ne &ldquo;binmenin&rdquo; &ouml;ylesine incitici olduğunu bilemezdik elbet. G&ouml;zlerden azat olmuş bir menzile d&uuml;şmenin şaşkınlığını yaşıyorduk. &Ccedil;adır direklerine eşdeğer dağlarla &ccedil;epe&ccedil;evre kuşatılmıştık, ruhumuz cendereye alınmıştı.&nbsp;</p> <p>Hele sem&acirc;daki&nbsp; a&ccedil;ıklığı &ouml;rten bulut tabakası yok muydu, bunaltıyordu beni. Kendimi taşlaşmış hissediyor, &ldquo;m&uuml;ncemit bir sakf&rdquo;ın g&ouml;lgesinde olduğumu dehşet i&ccedil;inde hissediyordum.</p> <p>Vahi,&nbsp; kum deryası, yoklar &uuml;lkesi... Burası &ccedil;&ouml;ld&uuml; elbet. Bata &ccedil;ıka y&uuml;r&uuml;rken &ccedil;evreyi kolluyorduk devamlı. Bir &ccedil;alının dibinden engerek mi fırlayacak, kavurucu ışık&nbsp; beyninizi mi kavrayacak, isyancı uğru akınına mı kalacaktık ?.. Merak ve kuşku tepelerden y&uuml;ce, &ccedil;am yeşilinden ince hasılı.</p> <p>Kaskatı kalpler; g&ouml;zleri kinle bakan, dişleri gıcırdayan? Y&uuml;reğimden taşıverecek gibi kabaran naz ve niyazı&nbsp; kulak ardı etmedeler hep.</p> <p>&ldquo;Muztar adamlar&rdquo; gibiydi h&acirc;liniz artık; &ldquo;me&rsquo;yus&acirc;ne&rdquo; bakıyordunuz &ccedil;evrenize, eşyaya... G&ouml;kler ses verdi size,&nbsp; tekrar tekrar bakmanızı istedi kendisine. Bakışlarınız basamak basamak &ldquo;kemiklerinizin toprağı&rdquo;&nbsp; zeminden&nbsp; g&ouml;ğe doğru y&uuml;kseldi; garip, mahzun, şaşkındınız.&nbsp;</p> <p>&ldquo;Dediğin ger&ccedil;eğin ta kendisi, merkez&icirc;leşmiş hakikatti. Duygularım anlattığından farklı değildi a&ccedil;ık&ccedil;ası... Keşke d&ouml;nmez olsaydım g&ouml;klerin &ccedil;ağrısına; o ısrarcı d&acirc;vetine y&ouml;nelmez olsaydım keşke; nihayetsiz dehşet aldım oradan. Fezanın t&uuml;m boyutlarını kaplamış devinimli, ileriye doğru hareketli, boşlukta salınan ha salınan, asılı, kimi donuk, kimi inlemeli, kimi h&acirc;la inşada ama haşmetli cisimler, cisimcikler... Ortalama top g&uuml;llesinden yetmiş defa hızla, g&ouml;zlerimdeki ışıktan kavse bin tehdit savuruyordu.&nbsp;</p> <p>&ldquo;Herbiri g&uuml;lle,&nbsp; bomba olmuşlar sanki, mevzi ve yuvalarından &uuml;st&uuml;m&uuml;ze yollanmak i&ccedil;in salınmışlar gibi. S&uuml;ratleri keskin mi keskindi; ama hayret, sayısız&nbsp; k&uuml;reler birbirine dokunmuyordu bile. Halbuki... Hani o on camız meselesi... Kurulu d&uuml;zeni bozmak mıydı bu yaptıkları? Tam tersine, daha da pekiştirmedelerdi. Yoksa yanlış mı g&ouml;r&uuml;yor, yanlış mı biliyordum?&nbsp; Eğer tek birisi yolunu şaşırsa &ndash; h&acirc;l bu ya- tuz buz olacaktım, zerremin esamesi bile okunmayacaktı. Zıvanadan &ccedil;ıksaydı g&ouml;kler, &ouml;d&uuml; patlayacak olan yalnızca ben değildim; sevdiğim, bağlandığım her şeydi. G&ouml;r&uuml;nen &acirc;lemin ve &acirc;lemimin de tıpkı batan g&uuml;n gibi benzi solacak, dudağı u&ccedil;uklayacaktı. Ya benim &uuml;rperişim? Ad bile koyamıyordum ona. Ge&ccedil; bir kalem azizim, es ge&ccedil;. Hayır mı gelirdi g&ouml;kten, cisimlerden ve &lsquo;ecramdan&rsquo;?..</p> <p>&ldquo;Bir şahıs, Kudret-i ezeliye tarafından, adem zul&uuml;matından şu korkun&ccedil; d&uuml;nya sahrasına atılırken...&rdquo;</p> <p>Ne mi olur? Başına gelenlerin aynısını, tıpkısını yaşardın. &ldquo;Sanki alacağı varmış gibi&rdquo;&nbsp; bir l&uuml;tuf beklediği zaman&rdquo;, ani d&uuml;şmanlar adeta; hastalıklar, musibetler, ızdırap ve elemler h&uuml;cuma başlamaz mıydı d&ouml;rt koldan?</p> <p>&ldquo;Bir meded, bir yardım i&ccedil;in&nbsp; m&uuml;sterhim&acirc;ne tabiata ve anasıra baktığı vakit kas&aacute;vet-i kalple, merhametsizlikle karşılaşır. Ecram-ı sem&acirc;viyeden istimdat etmek &uuml;zere başını havaya kaldırır. O ecram atom bombaları gibi dehşetli ve heybetli h&acirc;lleriyle g&ouml;z&uuml;ne g&ouml;r&uuml;n&uuml;r. Hemen g&ouml;z&uuml;n&uuml; yumar, başını eğer, d&uuml;ş&uuml;nmeye başlar...&rdquo;</p> <p>İşaret&rsquo;te seslendirilen h&acirc;li&nbsp; b&uuml;t&uuml;n g&ouml;rkemiyle g&ouml;rmekteydin;başını eğip beklemeyi bir &ccedil;are mi belledin? &Ccedil;arenin yeri de belli, adresi de; olabildiğince. Bir bilseydin, ona bir g&uuml;lseydin; y&uuml;reğinde ne baharlar a&ccedil;ardı kimbilir. Oysa ki inliyordu vicdanlar; &ldquo;Duzah&rdquo;a atılmış&ccedil;asına...</p> <p>*</p> <p>Zihnimizin y&ouml;n&uuml; aksi y&ouml;nlere d&ouml;nd&uuml; birden; sinemize gizlenmiş, pusuya yatmış nefsimizi bilmek i&ccedil;in, ona bakmanın zamanı gelmiş de ge&ccedil;iyordu. Onu tanıyınca apışıp kaldık; hayretlerdeydik artık. İşittiğimiz y&uuml;z binlerce eyvah&rsquo;tı; sayısız ihtiya&ccedil; &ccedil;ılgınlığı... &ldquo;Zavallı nefsimizden binlerce hacetlerin sayhaları geliyor&rdquo;du. Acizlik tozuna batmış benliğimizden gelen&nbsp; boğuk feryatlar, ardı ardına patlayan &ccedil;ığlıklar kulaklarımızı tırmalıyordu; bizim ve vicdanımızın. Teselli bekleyen ruhumuz, bundan geri korkuyla avu&ccedil;lanıyor,kuşkuyla devleşiyordu.</p> <p>&ldquo;Sonra.. sonra ne mi yaptım dersin?&nbsp; Anlatayım azizim; t&aacute;katim kesilmiş, dermanım kalmamıştı. Soluk soluğaydım, sıkıntıyla kıvranıyordum. Bir kapı g&ouml;rd&uuml;m; kısa, &ccedil;ok kısa bir an g&ouml;zlerimde canlandı. &Uuml;zerinde &lsquo;vicdana girilir&rsquo; mi yazıyordu, ne? Kapıyı aşınca bir de ne g&ouml;reyim; bi&ccedil;are bir uzlet k&ouml;şesi, kraterde kabaran lavlarla dolu bir mahzen. Buhrandaydım artık, i&ccedil;im kavruluyordu. O mek&acirc;nın tasvirini yapabilmek haddim değildi. Medet alma, yardım bulma bir yana, hep aynı hisleri sağıyordu. Binlerce emel, y&uuml;z binlerce istek, galeyanlı arzular, hop oturup hop kalkan heyecanlı&nbsp; &lsquo;hissiyat&rsquo;... Onlara had mi &ccedil;ekmek? Onu bir yana at hele, ad bile koyamıyordum. B&uuml;t&uuml;n onlar&nbsp; - ah, onlar - vicdana sıkışmışlar, ezel-ebed arasına p&ouml;steki sermişler, yayılıp kalmışlar; &ouml;ylesi genişlikleri var! D&uuml;nyayı yutacak bir ağza, yediğini sindirecek bir mideye sahip olsaydı eğer, yine de doymayacaklar sanki.&rdquo;</p> <p>Aklımız kesik kesik hatlarda geziniyordu, zıp&ccedil;ıktı ke&ccedil;iler ka&ccedil;tı ka&ccedil;acaktı. &ldquo;... bakar ki vicdanı, binler amal ve emani ile dolu g&uuml;r&uuml;lt&uuml;lerinden cinnet getirecek bir h&acirc;le gelir.&rdquo; diyorduk. Daha gerinmeye bile vakit kalmadan, Mecnun olup &ccedil;&ouml;le mi d&uuml;şecektik?Buna razı gelemezdin; insandın &ccedil;&uuml;nk&uuml;, varlıkların en şereflisi... Aramalı taramalı, bir yol, bir ge&ccedil;it bulmalıydın. Hem y&uuml;reğini kavuran, hem aklını sam yeline karşı savuran; hem z&acirc;r, hem biz&acirc;r eden yerden bir an &ouml;nce &ccedil;ıkıvermek i&ccedil;in yapmalıydın bunu.</p> <p>Ni&ccedil;in?</p> <p>&Ccedil;&uuml;nk&uuml; m&uuml;zdaripti vicdanlar; &ccedil;ırpınmadaydı, komada. &Ouml;n&uuml;ndeki sahrayı eğer yaya ge&ccedil;ersen, &ouml;tedeki ışıltıya varır mıydın acaba? Bilmiyor, g&ouml;rm&uuml;yordun ama bir ses; &ccedil;ıldırtan, i&ccedil;ini ısıran bir ses:</p> <p>&ldquo;Ekseri burdan gider, sen, sen de y&uuml;r&uuml;melisin.&rdquo; diyordu durmadan. Y&uuml;r&uuml; ha, y&uuml;r&uuml;, taban tep hep. &ldquo;İşte biz de yoldayız.&rdquo;; yayan yapıldak...&nbsp; Kum deryasıydı sahra, sa&ccedil;tığı ısı nefret. Ne asab&icirc; şeydi sahiden? Sahranın &ouml;tesinde g&ouml;r&uuml;nen ışıltının bir &ldquo;derya&rdquo; olduğunu anlayınca amma da kızmıştın; seni hi&ccedil; &ouml;yle sinirli g&ouml;rmemiştim. Dalgalar k&ouml;p&uuml;k k&ouml;p&uuml;k şahlanıyordu. Gemilere ve sallara her şaplak vuruyordu, sesi ta &Ccedil;in &uuml; Ma&ccedil;in&rsquo;den&nbsp; duyuluyordu. Delik tekneye titreye titreye binerken kanımız &ccedil;ekilmişti, terden sırıl sıklam olmuştuk, boğazımız kurumuştu; hatırlar mısın?</p> <p>&ldquo;İlk şoku ve ikilemi atlattıktan sonra &lsquo;&ccedil;ektiğimiz zahmeti&rsquo; tekrarlayan o hatıra &ccedil;evre ile yine karşılaşmak bezdirdi beni. Bu da ne? Git ha git, geldiğin yere geri d&ouml;n. Bu bir talihsizlik miydi, benden kaynaklanan bir uğursuzluk mu? B&ouml;yle bir &ccedil;ileyi yaşamadığınız i&ccedil;in ne kadar şanslı olduğunuzu biliyor muydunuz?&rdquo;</p> <p>Halbuki neydi size lazım olan? &ldquo;Alaimissema&rdquo;dan daha renkli bir d&uuml;nya; acısız, ızdırapsız, cevapsız olmayan... &Uuml;rpermeyen ve &uuml;rpertmeyen...</p> <p>&ldquo;Başka bir yol yok mu?&rdquo; der gibi bakınmanız boşuna. Zemini ve &ndash; belki de asumanı- aştığı vehmedilen ve birbirine a&ccedil;ılan binlerce mağaracık, dehliz&nbsp; tek se&ccedil;eneğiniz.&nbsp; Gerekenleri ş&ouml;yle bir sayıp d&ouml;kt&uuml;m; ıvır zıvır şeyler. Dudak b&uuml;kt&uuml;n hepsine de, k&uuml;&ccedil;&uuml;msedin onları; halbuki...Toprağı ve karanlıklarını yırtacak ışık topu olmadan yola &ccedil;ıkmak da ne oluyormuş? Her şeye rağmen, yine de kazan&ccedil;lıydık.&nbsp; &ldquo; Ziyandan d&ouml;nmek k&acirc;ra ge&ccedil;menin&rdquo;&nbsp; başlangıcı, baş tacı...</p> <p>&ldquo;Hi&ccedil; korkmayalım; g&uuml;n ışımıştır. Peşimsıra gel, bizi beklemedeler. Evet, &ouml;ncekine benzer bir yığın tuhaflık var, ama artık &lsquo;delil&rsquo;siz değiliz, &lsquo; ge&ccedil;irecekler bizi...&rsquo; O dehlizlerdeki&nbsp; &lsquo;t&uuml;nelv&acirc;ri&rsquo; mağara, yer altı akıntıları seni hi&ccedil; &uuml;rpertmesin; suratsızlıkları altında Merhametli Sahibi&rsquo;nin&nbsp; &lsquo; tebess&uuml;ml&uuml; y&uuml;z&uuml;&rsquo; var.; &lsquo;RIZAYLA BAKAR BİZE&rsquo;...</p> <p>&ldquo;Demek o fidanlık Mesnevi, turuk-u hafiye gibi, enf&uuml;si ve dahili cihetinde &ccedil;alışmış, kalp ve ruh i&ccedil;inde yol a&ccedil;maya muvaffak olmuş.&rdquo; Yol a&ccedil;ıcılar kapımıza dayandıktan sonra, &ccedil;ekinmeye ne gerek; her t&uuml;rl&uuml; abus &ccedil;ehreli hadise bize gam mı bundan geri?..</p>
Ekleme Tarihi: 14 Kasım 2020 - Cumartesi

DUZAH MI, VİCDAN MI?

<p>Vehmimizi ele almaya az kalsın pişman olacaktık. Hayal &uuml;st&uuml;ne &ldquo;binmenin&rdquo; &ouml;ylesine incitici olduğunu bilemezdik elbet. G&ouml;zlerden azat olmuş bir menzile d&uuml;şmenin şaşkınlığını yaşıyorduk. &Ccedil;adır direklerine eşdeğer dağlarla &ccedil;epe&ccedil;evre kuşatılmıştık, ruhumuz cendereye alınmıştı.&nbsp;</p> <p>Hele sem&acirc;daki&nbsp; a&ccedil;ıklığı &ouml;rten bulut tabakası yok muydu, bunaltıyordu beni. Kendimi taşlaşmış hissediyor, &ldquo;m&uuml;ncemit bir sakf&rdquo;ın g&ouml;lgesinde olduğumu dehşet i&ccedil;inde hissediyordum.</p> <p>Vahi,&nbsp; kum deryası, yoklar &uuml;lkesi... Burası &ccedil;&ouml;ld&uuml; elbet. Bata &ccedil;ıka y&uuml;r&uuml;rken &ccedil;evreyi kolluyorduk devamlı. Bir &ccedil;alının dibinden engerek mi fırlayacak, kavurucu ışık&nbsp; beyninizi mi kavrayacak, isyancı uğru akınına mı kalacaktık ?.. Merak ve kuşku tepelerden y&uuml;ce, &ccedil;am yeşilinden ince hasılı.</p> <p>Kaskatı kalpler; g&ouml;zleri kinle bakan, dişleri gıcırdayan? Y&uuml;reğimden taşıverecek gibi kabaran naz ve niyazı&nbsp; kulak ardı etmedeler hep.</p> <p>&ldquo;Muztar adamlar&rdquo; gibiydi h&acirc;liniz artık; &ldquo;me&rsquo;yus&acirc;ne&rdquo; bakıyordunuz &ccedil;evrenize, eşyaya... G&ouml;kler ses verdi size,&nbsp; tekrar tekrar bakmanızı istedi kendisine. Bakışlarınız basamak basamak &ldquo;kemiklerinizin toprağı&rdquo;&nbsp; zeminden&nbsp; g&ouml;ğe doğru y&uuml;kseldi; garip, mahzun, şaşkındınız.&nbsp;</p> <p>&ldquo;Dediğin ger&ccedil;eğin ta kendisi, merkez&icirc;leşmiş hakikatti. Duygularım anlattığından farklı değildi a&ccedil;ık&ccedil;ası... Keşke d&ouml;nmez olsaydım g&ouml;klerin &ccedil;ağrısına; o ısrarcı d&acirc;vetine y&ouml;nelmez olsaydım keşke; nihayetsiz dehşet aldım oradan. Fezanın t&uuml;m boyutlarını kaplamış devinimli, ileriye doğru hareketli, boşlukta salınan ha salınan, asılı, kimi donuk, kimi inlemeli, kimi h&acirc;la inşada ama haşmetli cisimler, cisimcikler... Ortalama top g&uuml;llesinden yetmiş defa hızla, g&ouml;zlerimdeki ışıktan kavse bin tehdit savuruyordu.&nbsp;</p> <p>&ldquo;Herbiri g&uuml;lle,&nbsp; bomba olmuşlar sanki, mevzi ve yuvalarından &uuml;st&uuml;m&uuml;ze yollanmak i&ccedil;in salınmışlar gibi. S&uuml;ratleri keskin mi keskindi; ama hayret, sayısız&nbsp; k&uuml;reler birbirine dokunmuyordu bile. Halbuki... Hani o on camız meselesi... Kurulu d&uuml;zeni bozmak mıydı bu yaptıkları? Tam tersine, daha da pekiştirmedelerdi. Yoksa yanlış mı g&ouml;r&uuml;yor, yanlış mı biliyordum?&nbsp; Eğer tek birisi yolunu şaşırsa &ndash; h&acirc;l bu ya- tuz buz olacaktım, zerremin esamesi bile okunmayacaktı. Zıvanadan &ccedil;ıksaydı g&ouml;kler, &ouml;d&uuml; patlayacak olan yalnızca ben değildim; sevdiğim, bağlandığım her şeydi. G&ouml;r&uuml;nen &acirc;lemin ve &acirc;lemimin de tıpkı batan g&uuml;n gibi benzi solacak, dudağı u&ccedil;uklayacaktı. Ya benim &uuml;rperişim? Ad bile koyamıyordum ona. Ge&ccedil; bir kalem azizim, es ge&ccedil;. Hayır mı gelirdi g&ouml;kten, cisimlerden ve &lsquo;ecramdan&rsquo;?..</p> <p>&ldquo;Bir şahıs, Kudret-i ezeliye tarafından, adem zul&uuml;matından şu korkun&ccedil; d&uuml;nya sahrasına atılırken...&rdquo;</p> <p>Ne mi olur? Başına gelenlerin aynısını, tıpkısını yaşardın. &ldquo;Sanki alacağı varmış gibi&rdquo;&nbsp; bir l&uuml;tuf beklediği zaman&rdquo;, ani d&uuml;şmanlar adeta; hastalıklar, musibetler, ızdırap ve elemler h&uuml;cuma başlamaz mıydı d&ouml;rt koldan?</p> <p>&ldquo;Bir meded, bir yardım i&ccedil;in&nbsp; m&uuml;sterhim&acirc;ne tabiata ve anasıra baktığı vakit kas&aacute;vet-i kalple, merhametsizlikle karşılaşır. Ecram-ı sem&acirc;viyeden istimdat etmek &uuml;zere başını havaya kaldırır. O ecram atom bombaları gibi dehşetli ve heybetli h&acirc;lleriyle g&ouml;z&uuml;ne g&ouml;r&uuml;n&uuml;r. Hemen g&ouml;z&uuml;n&uuml; yumar, başını eğer, d&uuml;ş&uuml;nmeye başlar...&rdquo;</p> <p>İşaret&rsquo;te seslendirilen h&acirc;li&nbsp; b&uuml;t&uuml;n g&ouml;rkemiyle g&ouml;rmekteydin;başını eğip beklemeyi bir &ccedil;are mi belledin? &Ccedil;arenin yeri de belli, adresi de; olabildiğince. Bir bilseydin, ona bir g&uuml;lseydin; y&uuml;reğinde ne baharlar a&ccedil;ardı kimbilir. Oysa ki inliyordu vicdanlar; &ldquo;Duzah&rdquo;a atılmış&ccedil;asına...</p> <p>*</p> <p>Zihnimizin y&ouml;n&uuml; aksi y&ouml;nlere d&ouml;nd&uuml; birden; sinemize gizlenmiş, pusuya yatmış nefsimizi bilmek i&ccedil;in, ona bakmanın zamanı gelmiş de ge&ccedil;iyordu. Onu tanıyınca apışıp kaldık; hayretlerdeydik artık. İşittiğimiz y&uuml;z binlerce eyvah&rsquo;tı; sayısız ihtiya&ccedil; &ccedil;ılgınlığı... &ldquo;Zavallı nefsimizden binlerce hacetlerin sayhaları geliyor&rdquo;du. Acizlik tozuna batmış benliğimizden gelen&nbsp; boğuk feryatlar, ardı ardına patlayan &ccedil;ığlıklar kulaklarımızı tırmalıyordu; bizim ve vicdanımızın. Teselli bekleyen ruhumuz, bundan geri korkuyla avu&ccedil;lanıyor,kuşkuyla devleşiyordu.</p> <p>&ldquo;Sonra.. sonra ne mi yaptım dersin?&nbsp; Anlatayım azizim; t&aacute;katim kesilmiş, dermanım kalmamıştı. Soluk soluğaydım, sıkıntıyla kıvranıyordum. Bir kapı g&ouml;rd&uuml;m; kısa, &ccedil;ok kısa bir an g&ouml;zlerimde canlandı. &Uuml;zerinde &lsquo;vicdana girilir&rsquo; mi yazıyordu, ne? Kapıyı aşınca bir de ne g&ouml;reyim; bi&ccedil;are bir uzlet k&ouml;şesi, kraterde kabaran lavlarla dolu bir mahzen. Buhrandaydım artık, i&ccedil;im kavruluyordu. O mek&acirc;nın tasvirini yapabilmek haddim değildi. Medet alma, yardım bulma bir yana, hep aynı hisleri sağıyordu. Binlerce emel, y&uuml;z binlerce istek, galeyanlı arzular, hop oturup hop kalkan heyecanlı&nbsp; &lsquo;hissiyat&rsquo;... Onlara had mi &ccedil;ekmek? Onu bir yana at hele, ad bile koyamıyordum. B&uuml;t&uuml;n onlar&nbsp; - ah, onlar - vicdana sıkışmışlar, ezel-ebed arasına p&ouml;steki sermişler, yayılıp kalmışlar; &ouml;ylesi genişlikleri var! D&uuml;nyayı yutacak bir ağza, yediğini sindirecek bir mideye sahip olsaydı eğer, yine de doymayacaklar sanki.&rdquo;</p> <p>Aklımız kesik kesik hatlarda geziniyordu, zıp&ccedil;ıktı ke&ccedil;iler ka&ccedil;tı ka&ccedil;acaktı. &ldquo;... bakar ki vicdanı, binler amal ve emani ile dolu g&uuml;r&uuml;lt&uuml;lerinden cinnet getirecek bir h&acirc;le gelir.&rdquo; diyorduk. Daha gerinmeye bile vakit kalmadan, Mecnun olup &ccedil;&ouml;le mi d&uuml;şecektik?Buna razı gelemezdin; insandın &ccedil;&uuml;nk&uuml;, varlıkların en şereflisi... Aramalı taramalı, bir yol, bir ge&ccedil;it bulmalıydın. Hem y&uuml;reğini kavuran, hem aklını sam yeline karşı savuran; hem z&acirc;r, hem biz&acirc;r eden yerden bir an &ouml;nce &ccedil;ıkıvermek i&ccedil;in yapmalıydın bunu.</p> <p>Ni&ccedil;in?</p> <p>&Ccedil;&uuml;nk&uuml; m&uuml;zdaripti vicdanlar; &ccedil;ırpınmadaydı, komada. &Ouml;n&uuml;ndeki sahrayı eğer yaya ge&ccedil;ersen, &ouml;tedeki ışıltıya varır mıydın acaba? Bilmiyor, g&ouml;rm&uuml;yordun ama bir ses; &ccedil;ıldırtan, i&ccedil;ini ısıran bir ses:</p> <p>&ldquo;Ekseri burdan gider, sen, sen de y&uuml;r&uuml;melisin.&rdquo; diyordu durmadan. Y&uuml;r&uuml; ha, y&uuml;r&uuml;, taban tep hep. &ldquo;İşte biz de yoldayız.&rdquo;; yayan yapıldak...&nbsp; Kum deryasıydı sahra, sa&ccedil;tığı ısı nefret. Ne asab&icirc; şeydi sahiden? Sahranın &ouml;tesinde g&ouml;r&uuml;nen ışıltının bir &ldquo;derya&rdquo; olduğunu anlayınca amma da kızmıştın; seni hi&ccedil; &ouml;yle sinirli g&ouml;rmemiştim. Dalgalar k&ouml;p&uuml;k k&ouml;p&uuml;k şahlanıyordu. Gemilere ve sallara her şaplak vuruyordu, sesi ta &Ccedil;in &uuml; Ma&ccedil;in&rsquo;den&nbsp; duyuluyordu. Delik tekneye titreye titreye binerken kanımız &ccedil;ekilmişti, terden sırıl sıklam olmuştuk, boğazımız kurumuştu; hatırlar mısın?</p> <p>&ldquo;İlk şoku ve ikilemi atlattıktan sonra &lsquo;&ccedil;ektiğimiz zahmeti&rsquo; tekrarlayan o hatıra &ccedil;evre ile yine karşılaşmak bezdirdi beni. Bu da ne? Git ha git, geldiğin yere geri d&ouml;n. Bu bir talihsizlik miydi, benden kaynaklanan bir uğursuzluk mu? B&ouml;yle bir &ccedil;ileyi yaşamadığınız i&ccedil;in ne kadar şanslı olduğunuzu biliyor muydunuz?&rdquo;</p> <p>Halbuki neydi size lazım olan? &ldquo;Alaimissema&rdquo;dan daha renkli bir d&uuml;nya; acısız, ızdırapsız, cevapsız olmayan... &Uuml;rpermeyen ve &uuml;rpertmeyen...</p> <p>&ldquo;Başka bir yol yok mu?&rdquo; der gibi bakınmanız boşuna. Zemini ve &ndash; belki de asumanı- aştığı vehmedilen ve birbirine a&ccedil;ılan binlerce mağaracık, dehliz&nbsp; tek se&ccedil;eneğiniz.&nbsp; Gerekenleri ş&ouml;yle bir sayıp d&ouml;kt&uuml;m; ıvır zıvır şeyler. Dudak b&uuml;kt&uuml;n hepsine de, k&uuml;&ccedil;&uuml;msedin onları; halbuki...Toprağı ve karanlıklarını yırtacak ışık topu olmadan yola &ccedil;ıkmak da ne oluyormuş? Her şeye rağmen, yine de kazan&ccedil;lıydık.&nbsp; &ldquo; Ziyandan d&ouml;nmek k&acirc;ra ge&ccedil;menin&rdquo;&nbsp; başlangıcı, baş tacı...</p> <p>&ldquo;Hi&ccedil; korkmayalım; g&uuml;n ışımıştır. Peşimsıra gel, bizi beklemedeler. Evet, &ouml;ncekine benzer bir yığın tuhaflık var, ama artık &lsquo;delil&rsquo;siz değiliz, &lsquo; ge&ccedil;irecekler bizi...&rsquo; O dehlizlerdeki&nbsp; &lsquo;t&uuml;nelv&acirc;ri&rsquo; mağara, yer altı akıntıları seni hi&ccedil; &uuml;rpertmesin; suratsızlıkları altında Merhametli Sahibi&rsquo;nin&nbsp; &lsquo; tebess&uuml;ml&uuml; y&uuml;z&uuml;&rsquo; var.; &lsquo;RIZAYLA BAKAR BİZE&rsquo;...</p> <p>&ldquo;Demek o fidanlık Mesnevi, turuk-u hafiye gibi, enf&uuml;si ve dahili cihetinde &ccedil;alışmış, kalp ve ruh i&ccedil;inde yol a&ccedil;maya muvaffak olmuş.&rdquo; Yol a&ccedil;ıcılar kapımıza dayandıktan sonra, &ccedil;ekinmeye ne gerek; her t&uuml;rl&uuml; abus &ccedil;ehreli hadise bize gam mı bundan geri?..</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.