Mesut BALYEMEZ
Köşe Yazarı
Mesut BALYEMEZ
 

FETÖ’NÜN AŞURE DİNİ

FETÖ’NÜN AŞURE DİNİ Fetö elebaşı, 1989 yılında Rusya'nın yakın zamanda yıkılacağını ve herkesin bunu göreceğini cami kürsülerinden defalarca söylemişti Gerçekten de 1991 yılında Rusya herhangi bir dış müdahale olmaksızın kendi enkazı üzerine, el değmeden kendi kendine yıkıldı. Aslında komünizmin katı, ilkesiz, merhametsiz ve adaletsiz sistemi artık daha fazla yaşayamazdı. Neticede koflaşmış rejim kendi enkazı üzerine çöktü. Peki bunu fetö elebaşı nereden biliyordu? Elbette ki gökten vahiy inmedi, rüyasında Hz. Muhammed (SAV) ile de konuşmadı. O zamanlar cemaat mensuplarına bunu Feto'nun kerameti olarak empoze ettiler. Ama asıl gerçek ABD’nin vermiş olduğu istihbarattı. ABD'den almış olduğu bu bilgileri kendi kerameti gibi millete anlatmıştı. Rusya dağılınca Türki Cumhuriyetler sudan çıkmış balık gibi demokrasi adı altında emperyalizmin kucağına düşmüş ve serbest piyasa ekonomisi ile karşı karşıya kalmıştı. Bir anlamda sudan çıkmış balık gibi oldular. Şaşkınlık içerisinde ne yapacaklarını bilemedikleri bir ortamda ABD fetö'yü sahneye sürdü, hem de Türk devletini kullanarak. Orta Asya ve Balkanlara… Saf ve ne olduğundan habersiz zavallı cami cemaatine, Orta Asya ve Balkanlara gitmeyi emretti. Herkes, Türk kardeşlerimiz, müslüman kardeşlerimiz diyerek hiçbir şeyin farkına varmadan koşa koşa oralara gitti, oysa oyun başkaydı ve büyüktü. Bu oyunu cemaatin üst düzeyindeki insanların bazıları da bilmiyordu aslında. Belki de bir tek fetö elebaşı biliyordu. Onlar, büyük bir heyecanla Türk Birliği, Türk kardeşliği ve Türk İslam kültürü kapsamında gönül köprüleri kuracaklarını düşünüyorlardı. Fetönün (O zamanki ismi ile Cemaat) üst düzey yetkilileri dönemin Başbakanı Demirel'in de verdiği Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi güven mektupları ile kefil olduğu okulların ve üniversitelerin açılışına imzalarını atıyorlardı. Bu protokoller hâlâ muhataplarında mevcut diye biliyorum. Rusya’dan ayrılan bu Cumhuriyetler ve dönemin Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri ilk başta açılacak okulları Türk okulları, Türk üniversiteleri olacak zannettiler. İşte bu yanlış anlamayı ve oluşan boşluğu fetö kurnazca ve sinsice doldurdu. Yöneticilerin itibarını ve desteklerini de arkasına alan fetö hızlıca okullaşmaya başladı. Gerek Türk hükümeti gerekse de okulun açılacağı Türki Cumhuriyetin hükümet yetkilileri bilemeden fetö'nün değirmenine su taşımış oldu. İşte bu karmaşa içerisinde 7 tane üniversite 150'ye yakında lise seviyesinde okullar açıldı. Demirel'in Zaman Gazetesi yöneticisi Nurettin VEREN’e vermiş olduğu güven mektupları, Tansu ÇİLLER ile Semra ÖZAL'ın adına açılan okullar ve Demirel kolejleri karşı tarafı bu okulların Fetö'nun değil de devletin açtığını zannederek büyük bir yanılgıya kapıldılar. Türki Cumhuriyetlerde okullaşan Fetö ABD'nin değirmenine su taşıyıp bütün okullarda İngilizce’yi eğitim dili olarak kullanmaya başladı. Önceleri parasız olduğu söylenen bu okullar sonrasında paralı hale döndü ve ABD bu okullarda yetişmiş ajanlarını İngilizce dil hocası olarak kamufle etti. Orta Asya ve Balkanlar'a yani Rusya'dan dağılmasından ortaya çıkan bu boşluklar fetö'nün en rahat çalıştığı boşluklar oldu ve örgüt tarafından çok iyi değerlendirildi O yıllarda Türk Devleti maalesef bu hususta gerekeni yapıp, bu boşlukları kendisi dolduramadı. Fetö zaten dumanlı havalarda karmaşa ve kaos ortamlarında ortaya çıkan boşluklardan yararlanarak çalışır. En önemli taktiği kaos ve ekonomik sıkıntılar esnasında hedefine ulaşmak, elemanlarını doldurmak ve kurumları ele geçirmek metodudur. Şahsen ben bu sinsi ve hayalet yapının hâlâ daha tam anlamıyla fark edilmediği kanââtindeyim. Başta da dediğim gibi bu okulların açılışına imza atan cemaat yetkilileri bile asıl niyetin ne olduğunu bilmiyor, okulların açıldığı yerlerde Türkçe’nin konuşulacağını, Türk bayrağı ve Türk kimliğinin bölgeye hakim olacağını düşünüyorlardı. Fakat asıl amaç bambaşkaydı. Açılan bu okulların hepsinde eğitim dili İngilizceydi ve okullar ücretli olarak hizmet veriyordu. Nurettin VEREN gibi dönemin fetö yöneticileri bunu fark ettiklerinde yani kandırıldıklarını anladıklarında artık her şey için çok geç kalınmıştı. ABD'nin 50 yıl uğraşıp, 100 milyarlarca dolar verse Orta Asya ve Balkanlara, İngilizce dili ve İngiliz Amerikan kültürünü sokması mümkün müydü? Elbette değildi. İşte fetö bu büyük ABD , İngiliz ve Hristiyan misyonerliğinin görevini gönüllü olarak bedava yapacak şekilde hain planını Cemaatin saf insanlarının eliyle ve maalesef başarıyla yerine getirdi. Birçok casusunu da bu okullara yerleştirdi. Ortada ne İslam, ne Türk dili ne de Türk Kültürü vardı. Her şey İngiliz, Amerikan kültürü ve dili üzerine oralara kurgulanıyordu. Hâlâ daha bu ihaneti görmeyip fetö'yü önemsemeyen bazı yöneticiler ve cami cemaati safderun Müslümanlar bilmeden de olsa fetö'nün arkasından gitmeye devam ediyor. Önce bu felsefenin ve bu ihanetin nasıl olduğunu ve nasıl kandırıldığımızı en ince noktalarına kadar siyasilerin ve vatandaşlarımızın anlaması lazım ki; gerçek bir mücadele yapılabilsin Bu iyi bir şekilde anlaşılamadığı ve anlatılamadığı için maalesef fetö hâlâ daha hem Türkiye'de hem de 170 dünya ülkesinde sinsi ve maskeli bir şekilde, hayalet yapısıyla renksiz, şekilsiz ve kemiksiz tutumuyla anlayacağınız dünyanın her yerinde ABD'nin ve batının emrine amade. Lawrence'den bin defa daha tehlikeli görevlerini yapmaya devam ediyorlar. Türkiye'de şu anda bütün kamu kurumlarının (Üniversiteler dahil) büyük bir kısmının fetö'nün yönetiminde olduğunu iddia edenler var. Doğrumu dur? Kanımca bunu araştıracak ve ortaya çıkartacak şahıslar değil devletin ta kendisidir. Bu iddiaları aslında ne iktidar ne muhalefet gerçek te olsa dile getiremez, itiraf edemez. Hele muhalefet son zamanlarda fetö’yü oy deposu olarak görmekte. Fetö elebaşı, etrafındaki kandırılmış kitleye Büyük Orta Doğu ve ılımlı İslam projesinin en önemli ve birinci elemanı olarak bütün dinleri harmanlayarak kendi ütopyasında kurgulamış olduğu İslam, Hristiyanlık, Yahudilik ve diğer dinlerle aşure gibi karıştırıp kendi hayal dünyasında ürettiği Müslümanlıktan da öte hakiki bir halis din olduğunu anlatmakta. Etrafındaki (haşhaşiler) büyülenmiş müritler ve A Takımı da buna böyle inanmaktadır. Allah, fetö hainine kanıp, yolundan giden ancak ihaneti fark edip bugün pişmanlık duyanları affetsin ve hâlâ onca olana rağmen uyanamayanlara da basiret ihsan eylesin. Sağlıcakla… Mesut BALYEMEZ mesutb44@gmail.com
Ekleme Tarihi: 31 Temmuz 2022 - Pazar

FETÖ’NÜN AŞURE DİNİ

FETÖ’NÜN AŞURE DİNİ Fetö elebaşı, 1989 yılında Rusya'nın yakın zamanda yıkılacağını ve herkesin bunu göreceğini cami kürsülerinden defalarca söylemişti Gerçekten de 1991 yılında Rusya herhangi bir dış müdahale olmaksızın kendi enkazı üzerine, el değmeden kendi kendine yıkıldı. Aslında komünizmin katı, ilkesiz, merhametsiz ve adaletsiz sistemi artık daha fazla yaşayamazdı. Neticede koflaşmış rejim kendi enkazı üzerine çöktü. Peki bunu fetö elebaşı nereden biliyordu? Elbette ki gökten vahiy inmedi, rüyasında Hz. Muhammed (SAV) ile de konuşmadı. O zamanlar cemaat mensuplarına bunu Feto'nun kerameti olarak empoze ettiler. Ama asıl gerçek ABD’nin vermiş olduğu istihbarattı. ABD'den almış olduğu bu bilgileri kendi kerameti gibi millete anlatmıştı. Rusya dağılınca Türki Cumhuriyetler sudan çıkmış balık gibi demokrasi adı altında emperyalizmin kucağına düşmüş ve serbest piyasa ekonomisi ile karşı karşıya kalmıştı. Bir anlamda sudan çıkmış balık gibi oldular. Şaşkınlık içerisinde ne yapacaklarını bilemedikleri bir ortamda ABD fetö'yü sahneye sürdü, hem de Türk devletini kullanarak. Orta Asya ve Balkanlara… Saf ve ne olduğundan habersiz zavallı cami cemaatine, Orta Asya ve Balkanlara gitmeyi emretti. Herkes, Türk kardeşlerimiz, müslüman kardeşlerimiz diyerek hiçbir şeyin farkına varmadan koşa koşa oralara gitti, oysa oyun başkaydı ve büyüktü. Bu oyunu cemaatin üst düzeyindeki insanların bazıları da bilmiyordu aslında. Belki de bir tek fetö elebaşı biliyordu. Onlar, büyük bir heyecanla Türk Birliği, Türk kardeşliği ve Türk İslam kültürü kapsamında gönül köprüleri kuracaklarını düşünüyorlardı. Fetönün (O zamanki ismi ile Cemaat) üst düzey yetkilileri dönemin Başbakanı Demirel'in de verdiği Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi güven mektupları ile kefil olduğu okulların ve üniversitelerin açılışına imzalarını atıyorlardı. Bu protokoller hâlâ muhataplarında mevcut diye biliyorum. Rusya’dan ayrılan bu Cumhuriyetler ve dönemin Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri ilk başta açılacak okulları Türk okulları, Türk üniversiteleri olacak zannettiler. İşte bu yanlış anlamayı ve oluşan boşluğu fetö kurnazca ve sinsice doldurdu. Yöneticilerin itibarını ve desteklerini de arkasına alan fetö hızlıca okullaşmaya başladı. Gerek Türk hükümeti gerekse de okulun açılacağı Türki Cumhuriyetin hükümet yetkilileri bilemeden fetö'nün değirmenine su taşımış oldu. İşte bu karmaşa içerisinde 7 tane üniversite 150'ye yakında lise seviyesinde okullar açıldı. Demirel'in Zaman Gazetesi yöneticisi Nurettin VEREN’e vermiş olduğu güven mektupları, Tansu ÇİLLER ile Semra ÖZAL'ın adına açılan okullar ve Demirel kolejleri karşı tarafı bu okulların Fetö'nun değil de devletin açtığını zannederek büyük bir yanılgıya kapıldılar. Türki Cumhuriyetlerde okullaşan Fetö ABD'nin değirmenine su taşıyıp bütün okullarda İngilizce’yi eğitim dili olarak kullanmaya başladı. Önceleri parasız olduğu söylenen bu okullar sonrasında paralı hale döndü ve ABD bu okullarda yetişmiş ajanlarını İngilizce dil hocası olarak kamufle etti. Orta Asya ve Balkanlar'a yani Rusya'dan dağılmasından ortaya çıkan bu boşluklar fetö'nün en rahat çalıştığı boşluklar oldu ve örgüt tarafından çok iyi değerlendirildi O yıllarda Türk Devleti maalesef bu hususta gerekeni yapıp, bu boşlukları kendisi dolduramadı. Fetö zaten dumanlı havalarda karmaşa ve kaos ortamlarında ortaya çıkan boşluklardan yararlanarak çalışır. En önemli taktiği kaos ve ekonomik sıkıntılar esnasında hedefine ulaşmak, elemanlarını doldurmak ve kurumları ele geçirmek metodudur. Şahsen ben bu sinsi ve hayalet yapının hâlâ daha tam anlamıyla fark edilmediği kanââtindeyim. Başta da dediğim gibi bu okulların açılışına imza atan cemaat yetkilileri bile asıl niyetin ne olduğunu bilmiyor, okulların açıldığı yerlerde Türkçe’nin konuşulacağını, Türk bayrağı ve Türk kimliğinin bölgeye hakim olacağını düşünüyorlardı. Fakat asıl amaç bambaşkaydı. Açılan bu okulların hepsinde eğitim dili İngilizceydi ve okullar ücretli olarak hizmet veriyordu. Nurettin VEREN gibi dönemin fetö yöneticileri bunu fark ettiklerinde yani kandırıldıklarını anladıklarında artık her şey için çok geç kalınmıştı. ABD'nin 50 yıl uğraşıp, 100 milyarlarca dolar verse Orta Asya ve Balkanlara, İngilizce dili ve İngiliz Amerikan kültürünü sokması mümkün müydü? Elbette değildi. İşte fetö bu büyük ABD , İngiliz ve Hristiyan misyonerliğinin görevini gönüllü olarak bedava yapacak şekilde hain planını Cemaatin saf insanlarının eliyle ve maalesef başarıyla yerine getirdi. Birçok casusunu da bu okullara yerleştirdi. Ortada ne İslam, ne Türk dili ne de Türk Kültürü vardı. Her şey İngiliz, Amerikan kültürü ve dili üzerine oralara kurgulanıyordu. Hâlâ daha bu ihaneti görmeyip fetö'yü önemsemeyen bazı yöneticiler ve cami cemaati safderun Müslümanlar bilmeden de olsa fetö'nün arkasından gitmeye devam ediyor. Önce bu felsefenin ve bu ihanetin nasıl olduğunu ve nasıl kandırıldığımızı en ince noktalarına kadar siyasilerin ve vatandaşlarımızın anlaması lazım ki; gerçek bir mücadele yapılabilsin Bu iyi bir şekilde anlaşılamadığı ve anlatılamadığı için maalesef fetö hâlâ daha hem Türkiye'de hem de 170 dünya ülkesinde sinsi ve maskeli bir şekilde, hayalet yapısıyla renksiz, şekilsiz ve kemiksiz tutumuyla anlayacağınız dünyanın her yerinde ABD'nin ve batının emrine amade. Lawrence'den bin defa daha tehlikeli görevlerini yapmaya devam ediyorlar. Türkiye'de şu anda bütün kamu kurumlarının (Üniversiteler dahil) büyük bir kısmının fetö'nün yönetiminde olduğunu iddia edenler var. Doğrumu dur? Kanımca bunu araştıracak ve ortaya çıkartacak şahıslar değil devletin ta kendisidir. Bu iddiaları aslında ne iktidar ne muhalefet gerçek te olsa dile getiremez, itiraf edemez. Hele muhalefet son zamanlarda fetö’yü oy deposu olarak görmekte. Fetö elebaşı, etrafındaki kandırılmış kitleye Büyük Orta Doğu ve ılımlı İslam projesinin en önemli ve birinci elemanı olarak bütün dinleri harmanlayarak kendi ütopyasında kurgulamış olduğu İslam, Hristiyanlık, Yahudilik ve diğer dinlerle aşure gibi karıştırıp kendi hayal dünyasında ürettiği Müslümanlıktan da öte hakiki bir halis din olduğunu anlatmakta. Etrafındaki (haşhaşiler) büyülenmiş müritler ve A Takımı da buna böyle inanmaktadır. Allah, fetö hainine kanıp, yolundan giden ancak ihaneti fark edip bugün pişmanlık duyanları affetsin ve hâlâ onca olana rağmen uyanamayanlara da basiret ihsan eylesin. Sağlıcakla… Mesut BALYEMEZ mesutb44@gmail.com
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.