Sema KOCA 
Köşe Yazarı
Sema KOCA 
 

HAYAT VEREN ÇAĞRI

HAYAT VEREN ÇAĞRI Enfâl, 24. Ayet: “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'ın ve Resûlü'nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O'nun huzurunda toplanacaksınız.” Enfâl, 25. Ayet: “Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir fitneden sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.” Ayet, “Ey iman edenler!” diye başladığına göre, iman edenlerin, “müslümanım elhamdülillah “diyenlerin çok daha dikkatli dinlemeleri ve anlayıp hayatlarına geçirmeleri gerekir. İman bize lutfedilmiştir ve bunun için şükrümüzü yapmamız gerekir. Tabi ki bu şükür dilde kalmamalı eyleme dönüşmelidir. Çünkü iman, ispat ister; kalpte yer bulan imanın ispatı da salih ameldir. “Size hayat verecek şeylere"...demek ki, bu çağrıda bizim menfaatimiz söz konusudur, çağırıcının değil. Çünkü çağıran Allah ve Rasulü'dür. Davete icabet etmek farzdır.   Bakara, 186. Ayet: “Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” Rabbimiz bu ayette, dua edenin duasına icabet edeceğini söylerken, bizden istediği de doğru yolu bulmak için Enfal 24-25’te belirtildiği gibi davete uymamızı emrediyor. Davet, sıradan bir davet değildir. İnsanların davetlerine bir çok şekilde icabet edilebilir. Mesela bir düğün yapan kişi davetiye gönderir; kimi gider hediyesini götürür, kimi sadece giderek icabet eder, kimisi de gidemeyeceği için hediyesini gönderir, ya da telefonla tebrik eder. İnsanlar arasındaki davetlere bile bu kadar ihtimam gözetiyorsak, Allah ve Rasulü’nün davetine/çağrısına nasıl vurdumduymaz davranabiliriz? Maide 54: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihad ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lutfudur. Allah’ın lutfu geniştir; O, her şeyi bilir.” Allah ve Rasulü’nün bizi hayat veren şeylere çağrısını işittiysek, imanla şereflendik demektir. Ancak bu imanı ayakta tutabilmek içinse, ayetleri hayatımıza yerleştirmemiz gerekir. Allah'ın huzuruna çıktığımızda, kayıtların tutulduğu defterimizin nasıl bir defter olmasını istiyorsak, oyle doldurmalıyız hayatımızı. Kehf 49: “Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün, "Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!" derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez.” Hakka 19-20: “ Kitabı sağ tarafından verilen: Alın, kitabımı okuyun; doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum, der.” İkisinden birini söyleyeceğimiz muhakkak. Rabbim kitabı sağdan alıp sevinenlerden etsin.   Rûm 30-32: “O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler. Bütün gönlünüzle O’na yönelin, O’na saygısızlıktan sakının, namazı kılın ve şirke sapanlardan, dinlerini parçalayıp -her bir grubun kendindekini beğendiği- fırkalara ayrılanlardan olmayın.” İman edenler olarak bize düşen vazife, tıpkı Hz Nûh örnekliğiyle başlayıp Hz Muhammed (Allah’ın selamı onların ve iman ailesinin üzerine olsun) ile resûl sürecini tamamlayan tebliğ metodlarında olduğu gibi, her şartta, her mekân ve zamanda tebliğe yılmadan yorulmadan devam etmek olmalıdır. Hak ve hakikati bilenler, bildiklerini anlatmakla yükümlü olmakla beraber bilmediklerinin de talebesidirler. “Allah, kişi ile kalbi arasına girer”... Hiçbir bilgi, karar, eğilim, duygu, düşünce Allah'tan gizli kalmaz, gizlenemez. Kalpler O'nun elindedir, kalpleri evirip çeviren de O'dur. “Ey durumları değiştiren, gönülleri evirip çeviren rabbim! Halimi ve gönlümü  güzelleştir” diyen Resulullah ‘ın duasına biz de katılıyoruz. Başka bir anlayışla, konu bütünlüğü açısından, davete icabet olmazsa arada soğukluk, uzaklaşmalar başlar. Nasıl ki insanlar arasındaki ilişkilerde biri davet etse, diğeri ona icabet etmese ve bu durum birkaç kez tekrar etse, davet eden kişinin gönlünde davet edilene karşı olumsuz duygular baş gösterir. Davete icabet edildiği zaman ise, sevgi, saygı artar. Bu ayette Allah bizi davet ediyor ve bizden karşılık bekliyor. Tabi ki insanlar arasındaki ilişkiyle kıyaslanmaz ama Allah da icabet etmeyen ve bunda direnen kişinin kalbini, gözünü, kulağını mühürlerken, verilen ömrünü tamamlaması için gereken her şeyi de vermeye devam eder. Allah Rasulü: “Kul bir günah işlediğinde, kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o günahından tövbe edip uzaklaşırsa kalbi arınır. Tevbe etmeyip günah işlemeye devam ederse, o siyah nokta artar ve nihayet kalbin her tarafını kaplar.” ve nihayet “Hayır hayır, onların kalpleri yaptıkları kötülüklerle pas tutmuştur” ayetinin (Mutaffifin 14) sırrı ortaya çıkar. Kuran-ı Kerim’de günah işleme konusunda ısrar etmeyen ve günahlarından dolayı tevbe edenlerin bağışlanacakları ifade ediliyor: “Ve onlar utanç verici bir iş yaptıkları veya kendilerine zulmettikleri zaman, Allah’ı anar ve günahlarının affı için yalvarırlar. Zaten günahları Allah’tan başka kim affedebilir? Ve yaptıklarında bilerek ısrar etmezler “ (Al-i İmran 135). “Ve yine bilin ki, O'nun huzurunda toplanacaksınız" Dönüşümüz, toplanma yerimiz yine huzuru İlahi olacağından ona göre hazırlık yapmalıyız. “Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir fitneden sakının ve bilin ki Allah'ın azabı çetindir.” Fitne; İmtihan, iyi veya kötü şeylerle deneme; mânevî çöküntü; dinî, içtimaî ve siyasî kargaşa anlamlarında kullanılan geniş kapsamlı bir terim. Fitne kelimesi, sözlükte “altın ve gümüş gibi değerli madenleri saflığını anlamak için ateşte eritmek” mânasına gelen fetn (fütûn) kökünden türemiştir. Bu fitne; sadece çıkaranları, yapanları etkilemeyecek, aynı zamanda sessiz kalanların da helak sebebi olacaktır. Komşuya düşen ateş, önlem almazsak bizim evimize de er geç sıçrar. Her koyun kendi bacağından asılır deyip umursamazsak, kokusu etrafı sardığında rahatsız olan yine biz oluruz. Ortada bir zulüm, haksızlık, adaletsizlik, kötülük varsa, hangi ırktan, dilden, dinden olursa olsun  adam olan insan müdahele ederken,  müslümanım diyen insan asla sessiz kalamaz, kalmamalıdır. Sessiz kalmak, fitneyi çıkaranın, yayanın, yapanın tarafında olmaktır ve sonu Allah'ın azabıyla cezalandırılmaktır. Bakara 286: “Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”   Selam ve dua ile...  Sema KOCA
Ekleme Tarihi: 20 Mayıs 2022 - Cuma

HAYAT VEREN ÇAĞRI

HAYAT VEREN ÇAĞRI Enfâl, 24. Ayet: “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'ın ve Resûlü'nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O'nun huzurunda toplanacaksınız.” Enfâl, 25. Ayet: “Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir fitneden sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.” Ayet, “Ey iman edenler!” diye başladığına göre, iman edenlerin, “müslümanım elhamdülillah “diyenlerin çok daha dikkatli dinlemeleri ve anlayıp hayatlarına geçirmeleri gerekir. İman bize lutfedilmiştir ve bunun için şükrümüzü yapmamız gerekir. Tabi ki bu şükür dilde kalmamalı eyleme dönüşmelidir. Çünkü iman, ispat ister; kalpte yer bulan imanın ispatı da salih ameldir. “Size hayat verecek şeylere"...demek ki, bu çağrıda bizim menfaatimiz söz konusudur, çağırıcının değil. Çünkü çağıran Allah ve Rasulü'dür. Davete icabet etmek farzdır.   Bakara, 186. Ayet: “Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” Rabbimiz bu ayette, dua edenin duasına icabet edeceğini söylerken, bizden istediği de doğru yolu bulmak için Enfal 24-25’te belirtildiği gibi davete uymamızı emrediyor. Davet, sıradan bir davet değildir. İnsanların davetlerine bir çok şekilde icabet edilebilir. Mesela bir düğün yapan kişi davetiye gönderir; kimi gider hediyesini götürür, kimi sadece giderek icabet eder, kimisi de gidemeyeceği için hediyesini gönderir, ya da telefonla tebrik eder. İnsanlar arasındaki davetlere bile bu kadar ihtimam gözetiyorsak, Allah ve Rasulü’nün davetine/çağrısına nasıl vurdumduymaz davranabiliriz? Maide 54: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihad ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lutfudur. Allah’ın lutfu geniştir; O, her şeyi bilir.” Allah ve Rasulü’nün bizi hayat veren şeylere çağrısını işittiysek, imanla şereflendik demektir. Ancak bu imanı ayakta tutabilmek içinse, ayetleri hayatımıza yerleştirmemiz gerekir. Allah'ın huzuruna çıktığımızda, kayıtların tutulduğu defterimizin nasıl bir defter olmasını istiyorsak, oyle doldurmalıyız hayatımızı. Kehf 49: “Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün, "Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!" derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez.” Hakka 19-20: “ Kitabı sağ tarafından verilen: Alın, kitabımı okuyun; doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum, der.” İkisinden birini söyleyeceğimiz muhakkak. Rabbim kitabı sağdan alıp sevinenlerden etsin.   Rûm 30-32: “O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler. Bütün gönlünüzle O’na yönelin, O’na saygısızlıktan sakının, namazı kılın ve şirke sapanlardan, dinlerini parçalayıp -her bir grubun kendindekini beğendiği- fırkalara ayrılanlardan olmayın.” İman edenler olarak bize düşen vazife, tıpkı Hz Nûh örnekliğiyle başlayıp Hz Muhammed (Allah’ın selamı onların ve iman ailesinin üzerine olsun) ile resûl sürecini tamamlayan tebliğ metodlarında olduğu gibi, her şartta, her mekân ve zamanda tebliğe yılmadan yorulmadan devam etmek olmalıdır. Hak ve hakikati bilenler, bildiklerini anlatmakla yükümlü olmakla beraber bilmediklerinin de talebesidirler. “Allah, kişi ile kalbi arasına girer”... Hiçbir bilgi, karar, eğilim, duygu, düşünce Allah'tan gizli kalmaz, gizlenemez. Kalpler O'nun elindedir, kalpleri evirip çeviren de O'dur. “Ey durumları değiştiren, gönülleri evirip çeviren rabbim! Halimi ve gönlümü  güzelleştir” diyen Resulullah ‘ın duasına biz de katılıyoruz. Başka bir anlayışla, konu bütünlüğü açısından, davete icabet olmazsa arada soğukluk, uzaklaşmalar başlar. Nasıl ki insanlar arasındaki ilişkilerde biri davet etse, diğeri ona icabet etmese ve bu durum birkaç kez tekrar etse, davet eden kişinin gönlünde davet edilene karşı olumsuz duygular baş gösterir. Davete icabet edildiği zaman ise, sevgi, saygı artar. Bu ayette Allah bizi davet ediyor ve bizden karşılık bekliyor. Tabi ki insanlar arasındaki ilişkiyle kıyaslanmaz ama Allah da icabet etmeyen ve bunda direnen kişinin kalbini, gözünü, kulağını mühürlerken, verilen ömrünü tamamlaması için gereken her şeyi de vermeye devam eder. Allah Rasulü: “Kul bir günah işlediğinde, kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o günahından tövbe edip uzaklaşırsa kalbi arınır. Tevbe etmeyip günah işlemeye devam ederse, o siyah nokta artar ve nihayet kalbin her tarafını kaplar.” ve nihayet “Hayır hayır, onların kalpleri yaptıkları kötülüklerle pas tutmuştur” ayetinin (Mutaffifin 14) sırrı ortaya çıkar. Kuran-ı Kerim’de günah işleme konusunda ısrar etmeyen ve günahlarından dolayı tevbe edenlerin bağışlanacakları ifade ediliyor: “Ve onlar utanç verici bir iş yaptıkları veya kendilerine zulmettikleri zaman, Allah’ı anar ve günahlarının affı için yalvarırlar. Zaten günahları Allah’tan başka kim affedebilir? Ve yaptıklarında bilerek ısrar etmezler “ (Al-i İmran 135). “Ve yine bilin ki, O'nun huzurunda toplanacaksınız" Dönüşümüz, toplanma yerimiz yine huzuru İlahi olacağından ona göre hazırlık yapmalıyız. “Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir fitneden sakının ve bilin ki Allah'ın azabı çetindir.” Fitne; İmtihan, iyi veya kötü şeylerle deneme; mânevî çöküntü; dinî, içtimaî ve siyasî kargaşa anlamlarında kullanılan geniş kapsamlı bir terim. Fitne kelimesi, sözlükte “altın ve gümüş gibi değerli madenleri saflığını anlamak için ateşte eritmek” mânasına gelen fetn (fütûn) kökünden türemiştir. Bu fitne; sadece çıkaranları, yapanları etkilemeyecek, aynı zamanda sessiz kalanların da helak sebebi olacaktır. Komşuya düşen ateş, önlem almazsak bizim evimize de er geç sıçrar. Her koyun kendi bacağından asılır deyip umursamazsak, kokusu etrafı sardığında rahatsız olan yine biz oluruz. Ortada bir zulüm, haksızlık, adaletsizlik, kötülük varsa, hangi ırktan, dilden, dinden olursa olsun  adam olan insan müdahele ederken,  müslümanım diyen insan asla sessiz kalamaz, kalmamalıdır. Sessiz kalmak, fitneyi çıkaranın, yayanın, yapanın tarafında olmaktır ve sonu Allah'ın azabıyla cezalandırılmaktır. Bakara 286: “Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”   Selam ve dua ile...  Sema KOCA
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.