Mesut BALYEMEZ
Köşe Yazarı
Mesut BALYEMEZ
 

ÜNİVERSİTELER NEREYE GİDİYOR

ÜNİVERSİTELER NEREYE GİDİYOR AK Parti iktidarı neredeyse her ile bir üniversite açtı. Bu görünüşte bir gelişmişlik göstergesi olabilir belki ama özde hiçte öyle olmuyor. Bizim gibi özellikle eğitimde gelişimini tam olarak tamamlayamamış, plan ve programını yapamamış ülkeler için her ile bir üniversite, her ilçeye fakülte, meslek yüksekokulu veya yüksekokul açmak hem ekonomik anlamda büyük bir yük getirmekte, hem de bilim insanlarımızı köreltmektedir. Kısaca bu konuya açıklama getirirsem şunu söyleyebilirim. Siyasi mantık ile düşünülerek olmadık illere üniversite, ilçelere de meslek yüksekokulları açılmış durumda. Çoğu kapanma noktasında ya da yeni bölüm arayışında. Bugün öğrenciden çok personeli olan meslek yüksekokulları var. Beş yıldır öğrencisi olmayan ama yüzlerce öğretim elemanı olan bölümler var. Her biri ne kadar maaş alıyor tahmin edin artık. Öncelikle her ile üniversite, her ilçeye fakülte, meslek yüksekokulu veya yüksekokul açmak için binlerce dönüm araziyi kamulaştırmanız ve azımsanmayacak inşaat yatırımları yapmanız gerekir. İnşaattan sonra binaların donatımı lazım buda öyle az buz bir maliyet değil ki. Diyelim binayı yaptınız içini de döşediniz başka ne lazım. Öğretim elemanı lazım. Diyelim ki onları da aldınız sonra ne lazım, personel, elektrik, su, ısınma giderleri vs bir sürü kaynak aktarmanız gerekecek. Öyle ufak tefek paralar da değil en küçük üniversitenin bütçesi 50 milyondan aşağı değildir. Diyelim onları da buldunuz, peki bu kadar yatırım yapıp, paralar akıttığınız okula öğrenci bulabilecekmisiniz? Bulamayacaksınız. Niye? Çünkü Milli Eğitimde ki plansızlık Yükseköğretimde de var. İşte bu plansızlık yüzünden Ülkemizde diplomalı işsiz, atanamamış öğretmen kavramı var. Sanırım bu kavramlar sadece ülkemize has. Yükseköğretim kurumlarımızın başında bilimsel açıdan oldukça kaliteli hocalarımız var ama her niyeyse bir türlü eğitim problemimiz çözülmedi. Ha bugüne kadar çözülmemesinde fetönün parmağı varmıdır? Evet vardır. Çünkü; fetönün MEB den önce ilk ele geçirdiği eğitim kurumları üniversitelerdir. Önce Öğretmenden başladılar. Onları ellerine alınca yavaş yavaş aşağı indiler. Öğretmen, hukukçu, asker ve polis nereden yetişiyor. Tabii ki üniversiteden. Dolayısı ile üniversiteler yani akademi fetönün ilk hedefidir. Hiç oraların düzenli olmasını, verimli çalışmasını isterler mi? İstemezler, işlerine gelmez. Bu arada kısa bir bilgi vereyim. Resmi verilere göre 15 Temmuzdan sonra öğretmen, hukukçu, asker ve polisler arasında fetö iltisağı nedeni ile görevden atılma oranı 35-40 iken üniversitelerde atılma oran 3,5- 4 tür. Yükseköğretim kurumunun başındaki değerli hocalarımıza akıl vermek haddime değil ama şahsen çözümün çokta zor olduğunu düşünmüyorum. Nasıl? 1- Her branşta ülkemizin 10, 30 ve 50 yıllık ihtiyacı hesaplanır yüzde on-on beş fazlası kontenjan açılır. Yani örnek verirsem ülkemizin 10, 30 ve 50 yıllık inşaat mühendisi ihtiyacı hesaplanır bunun yüzde on-on beş fazlası kontenjan açılır. Diğer branşlarda da aynı planlama yapılır. Mezun olan öğrenciler de hemen iş bulur. En azından meslek değersizleşmez. Faraza bize yılda beş bin öğretmen lazım iken yirmi bin öğretmen, yüz tane çevre mühendisi lazım iken üç bin çevre mühendisi mezun oluyor. Sonra bu arkadaşlarda ben neden atanamıyorum, neden işsizim diye ver yansın ediyor. Kamuoyunda devlet her üniversiteyi bitireni işe almalı gibi bir algı oluşmuş durumda. 2- Bazı küçük üniversiteler birleşmeli, branşlaşmalı. Nasıl? Hemen hemen her üniversite de inşaat mühendisliği bölümü olacağına özellikle küçük illerdeki öğrencilerin az tercih ettiği bir ildeki üniversiteyi inşaat mühendisliği üzerine branşlaştırırsın. Diğer üniversitelerdeki hocaları da buraya alırsın. Hem eğitim kaliten artar, hem atıl durumda olan hocaları bilime, eğitime kazandırırsınız, hem de o ile gelecek daha fazla öğrenci ile ilin ekonomisine katkı yaparsınız. Bazı inşaat rakültelerinde inşaat mühendisi profesörü, doçenti yok. Burada inşaat bir örnek, başka birçok branşta da bu sorun var. Bölgenin coğrafi ve fiziki koşulları ile geçim kaynaklarını da dikkate alarak bir ildeki üniversiteyi inşaat, diğerini ziraat, bir diğerini veteriner üniversitesi vb. yaparsınız. Tabii öncelikle öğrenci planlamasının yapılması gerekli. 3- Öğretim elemanı alımında torpil kaldırılarak liyakat ön plana alınmalı. Bugün hangi üniversite olursa olsun şöyle bir göz atın onlarca akraba öğretim elemanı göreceksiniz. Adamın eline yetki geçince eşini, kızını, gelinini, vs akrabalarını doldurmuş. Böyle bir yapıdan liyakat çıkar mı? Böyle bir yapıdan donanımlı Öğrenci çıkar mı? El cevap çıkmaz 4-Akademik personelin tamamı belli yıllar arasında sözleşmeli olmalı. Örneğin 2 veya 3 yıl gibi. sözleşmeli olduğu yıllarda yaptığı akademik çalışmalar izlenmeli. Ülkeye, bilime, ilme ve çalıştığı şehre katkı sağlamayanlar ile sözleşme yenilenmemeli. Avrupa da bu sistemi uygulayan çok üniversite var. Bizde yıllarca kitap yazmayan, makale, bildiri, poster vs yayınlamayan binlerce akademisyen var. 5- Üniversitelerde rektörlerin geniş yetkileri kısıtlanmalı. O kadar çok yetkileri var ki istediği adamı alıyor istediğini atıyor. İstediğini en tepeye, istemediğini de en alta indirebiliyor. Bu yetki Cumhurbaşkanında yok. Birçok ucu açık şeye de imza atmadıklarından sorumlu da olmuyorlar. Olan kendisine verilen emri yerine getiren daire başkanlarına veya müdürlere oluyor. Liyakat, sadakat desen zaten hak getire. Rektörlerin bu yetkileri de tırpanlanmalı. Üniversitelerde demokratik ortamlar oluşturularak bilimsel çalışmaların desteklenerek arttırılması yoluna gidilmeli. Sözün özü bir an önce Üniversitelere de neşter vurulmalı yoksa… Yoksa gidişat iyi değil Sağlıcakla.. Mesut BALYEMEZ 05305164000 mesutb44@mail.com
Ekleme Tarihi: 27 Ekim 2021 - Çarşamba

ÜNİVERSİTELER NEREYE GİDİYOR

ÜNİVERSİTELER NEREYE GİDİYOR AK Parti iktidarı neredeyse her ile bir üniversite açtı. Bu görünüşte bir gelişmişlik göstergesi olabilir belki ama özde hiçte öyle olmuyor. Bizim gibi özellikle eğitimde gelişimini tam olarak tamamlayamamış, plan ve programını yapamamış ülkeler için her ile bir üniversite, her ilçeye fakülte, meslek yüksekokulu veya yüksekokul açmak hem ekonomik anlamda büyük bir yük getirmekte, hem de bilim insanlarımızı köreltmektedir. Kısaca bu konuya açıklama getirirsem şunu söyleyebilirim. Siyasi mantık ile düşünülerek olmadık illere üniversite, ilçelere de meslek yüksekokulları açılmış durumda. Çoğu kapanma noktasında ya da yeni bölüm arayışında. Bugün öğrenciden çok personeli olan meslek yüksekokulları var. Beş yıldır öğrencisi olmayan ama yüzlerce öğretim elemanı olan bölümler var. Her biri ne kadar maaş alıyor tahmin edin artık. Öncelikle her ile üniversite, her ilçeye fakülte, meslek yüksekokulu veya yüksekokul açmak için binlerce dönüm araziyi kamulaştırmanız ve azımsanmayacak inşaat yatırımları yapmanız gerekir. İnşaattan sonra binaların donatımı lazım buda öyle az buz bir maliyet değil ki. Diyelim binayı yaptınız içini de döşediniz başka ne lazım. Öğretim elemanı lazım. Diyelim ki onları da aldınız sonra ne lazım, personel, elektrik, su, ısınma giderleri vs bir sürü kaynak aktarmanız gerekecek. Öyle ufak tefek paralar da değil en küçük üniversitenin bütçesi 50 milyondan aşağı değildir. Diyelim onları da buldunuz, peki bu kadar yatırım yapıp, paralar akıttığınız okula öğrenci bulabilecekmisiniz? Bulamayacaksınız. Niye? Çünkü Milli Eğitimde ki plansızlık Yükseköğretimde de var. İşte bu plansızlık yüzünden Ülkemizde diplomalı işsiz, atanamamış öğretmen kavramı var. Sanırım bu kavramlar sadece ülkemize has. Yükseköğretim kurumlarımızın başında bilimsel açıdan oldukça kaliteli hocalarımız var ama her niyeyse bir türlü eğitim problemimiz çözülmedi. Ha bugüne kadar çözülmemesinde fetönün parmağı varmıdır? Evet vardır. Çünkü; fetönün MEB den önce ilk ele geçirdiği eğitim kurumları üniversitelerdir. Önce Öğretmenden başladılar. Onları ellerine alınca yavaş yavaş aşağı indiler. Öğretmen, hukukçu, asker ve polis nereden yetişiyor. Tabii ki üniversiteden. Dolayısı ile üniversiteler yani akademi fetönün ilk hedefidir. Hiç oraların düzenli olmasını, verimli çalışmasını isterler mi? İstemezler, işlerine gelmez. Bu arada kısa bir bilgi vereyim. Resmi verilere göre 15 Temmuzdan sonra öğretmen, hukukçu, asker ve polisler arasında fetö iltisağı nedeni ile görevden atılma oranı 35-40 iken üniversitelerde atılma oran 3,5- 4 tür. Yükseköğretim kurumunun başındaki değerli hocalarımıza akıl vermek haddime değil ama şahsen çözümün çokta zor olduğunu düşünmüyorum. Nasıl? 1- Her branşta ülkemizin 10, 30 ve 50 yıllık ihtiyacı hesaplanır yüzde on-on beş fazlası kontenjan açılır. Yani örnek verirsem ülkemizin 10, 30 ve 50 yıllık inşaat mühendisi ihtiyacı hesaplanır bunun yüzde on-on beş fazlası kontenjan açılır. Diğer branşlarda da aynı planlama yapılır. Mezun olan öğrenciler de hemen iş bulur. En azından meslek değersizleşmez. Faraza bize yılda beş bin öğretmen lazım iken yirmi bin öğretmen, yüz tane çevre mühendisi lazım iken üç bin çevre mühendisi mezun oluyor. Sonra bu arkadaşlarda ben neden atanamıyorum, neden işsizim diye ver yansın ediyor. Kamuoyunda devlet her üniversiteyi bitireni işe almalı gibi bir algı oluşmuş durumda. 2- Bazı küçük üniversiteler birleşmeli, branşlaşmalı. Nasıl? Hemen hemen her üniversite de inşaat mühendisliği bölümü olacağına özellikle küçük illerdeki öğrencilerin az tercih ettiği bir ildeki üniversiteyi inşaat mühendisliği üzerine branşlaştırırsın. Diğer üniversitelerdeki hocaları da buraya alırsın. Hem eğitim kaliten artar, hem atıl durumda olan hocaları bilime, eğitime kazandırırsınız, hem de o ile gelecek daha fazla öğrenci ile ilin ekonomisine katkı yaparsınız. Bazı inşaat rakültelerinde inşaat mühendisi profesörü, doçenti yok. Burada inşaat bir örnek, başka birçok branşta da bu sorun var. Bölgenin coğrafi ve fiziki koşulları ile geçim kaynaklarını da dikkate alarak bir ildeki üniversiteyi inşaat, diğerini ziraat, bir diğerini veteriner üniversitesi vb. yaparsınız. Tabii öncelikle öğrenci planlamasının yapılması gerekli. 3- Öğretim elemanı alımında torpil kaldırılarak liyakat ön plana alınmalı. Bugün hangi üniversite olursa olsun şöyle bir göz atın onlarca akraba öğretim elemanı göreceksiniz. Adamın eline yetki geçince eşini, kızını, gelinini, vs akrabalarını doldurmuş. Böyle bir yapıdan liyakat çıkar mı? Böyle bir yapıdan donanımlı Öğrenci çıkar mı? El cevap çıkmaz 4-Akademik personelin tamamı belli yıllar arasında sözleşmeli olmalı. Örneğin 2 veya 3 yıl gibi. sözleşmeli olduğu yıllarda yaptığı akademik çalışmalar izlenmeli. Ülkeye, bilime, ilme ve çalıştığı şehre katkı sağlamayanlar ile sözleşme yenilenmemeli. Avrupa da bu sistemi uygulayan çok üniversite var. Bizde yıllarca kitap yazmayan, makale, bildiri, poster vs yayınlamayan binlerce akademisyen var. 5- Üniversitelerde rektörlerin geniş yetkileri kısıtlanmalı. O kadar çok yetkileri var ki istediği adamı alıyor istediğini atıyor. İstediğini en tepeye, istemediğini de en alta indirebiliyor. Bu yetki Cumhurbaşkanında yok. Birçok ucu açık şeye de imza atmadıklarından sorumlu da olmuyorlar. Olan kendisine verilen emri yerine getiren daire başkanlarına veya müdürlere oluyor. Liyakat, sadakat desen zaten hak getire. Rektörlerin bu yetkileri de tırpanlanmalı. Üniversitelerde demokratik ortamlar oluşturularak bilimsel çalışmaların desteklenerek arttırılması yoluna gidilmeli. Sözün özü bir an önce Üniversitelere de neşter vurulmalı yoksa… Yoksa gidişat iyi değil Sağlıcakla.. Mesut BALYEMEZ 05305164000 mesutb44@mail.com
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.