Aşkın Masumiyeti Olmayan Aşkın Izdırabı
Aşkın Masumiyeti
Olmayan Aşkın Izdırabı
1980'li yıllar, Türkiye'nin duygusal hafızasında silinmez izler bırakan bir dönemdi. O yıllarda komşuluk, arkadaşlık ve aşk; hepsi içten, hepsi gerçekti. Aynı apartmanda oturan insanlar birbirine selam vermekten öte, birbirlerinin derdine derman olmaya çalışırdı. Mahallede bir çocuk hastalandığında herkes seferber olur, bir düğün olduğunda tüm sokak bayram yerine dönerdi.
Aşk ise utangaç bir tebessümle başlar, bir bakışla derinleşirdi. Sevdiğinin yüzüne bakmaya cesaret edemeyen gençler, duygularını mektuplarla, şiirlerle ifade ederdi. Aşkın masumiyeti, kalbin en derin köşelerinde saklanırdı.
Bu duygusal atmosferin en güçlü yansımaları ise müzikte kendini gösterirdi. Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Cengiz Kurtoğlu, Ümit Besen gibi sanatçılar, sadece şarkı söylemez, insanların kalbindeki acıyı, umudu, sevinci dile getirirdi. Arabesk müzik, toplumun duygusal haritasını çizerken, fantezi müzik ise hayalleri süslerdi. Bu sanatçılar, halkın duygularına tercüman olur, onların yaşadıklarını melodilere dökerdi. Öyle etkileyici şarkılarla etki ederlerdi ki, o zamanın insanları aşık olmasalar bile, o büyüleyici melodilerle olmayan aşkın ızdırabını yaşarlardı.
Ancak zamanla bu samimi ilişkiler, yerini mekanikleşmiş bir hayata bıraktı. Teknolojinin ilerlemesiyle insanlar birbirinden uzaklaştı, duygular dijitalleşti. Artık aynı apartmanda oturan insanlar birbirine selam vermez oldu. Aşk, bir tıklamayla başlayıp, bir mesajla son bulur hale geldi.
Oysa 80’li yılların duygusal mirası, hâlâ kalplerimizde yaşıyor. O yılların samimiyeti, içtenliği ve duygusallığı, bugünün mekanikleşmiş dünyasında birer anı olarak kalmış olsa da, hatırlamak ve yaşatmak bizim elimizde.
Levent Topaloğlu
Ekleme
Tarihi: 30 April 2025 - Wednesday
Aşkın Masumiyeti Olmayan Aşkın Izdırabı
Aşkın Masumiyeti
Olmayan Aşkın Izdırabı
1980'li yıllar, Türkiye'nin duygusal hafızasında silinmez izler bırakan bir dönemdi. O yıllarda komşuluk, arkadaşlık ve aşk; hepsi içten, hepsi gerçekti. Aynı apartmanda oturan insanlar birbirine selam vermekten öte, birbirlerinin derdine derman olmaya çalışırdı. Mahallede bir çocuk hastalandığında herkes seferber olur, bir düğün olduğunda tüm sokak bayram yerine dönerdi.
Aşk ise utangaç bir tebessümle başlar, bir bakışla derinleşirdi. Sevdiğinin yüzüne bakmaya cesaret edemeyen gençler, duygularını mektuplarla, şiirlerle ifade ederdi. Aşkın masumiyeti, kalbin en derin köşelerinde saklanırdı.
Bu duygusal atmosferin en güçlü yansımaları ise müzikte kendini gösterirdi. Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Cengiz Kurtoğlu, Ümit Besen gibi sanatçılar, sadece şarkı söylemez, insanların kalbindeki acıyı, umudu, sevinci dile getirirdi. Arabesk müzik, toplumun duygusal haritasını çizerken, fantezi müzik ise hayalleri süslerdi. Bu sanatçılar, halkın duygularına tercüman olur, onların yaşadıklarını melodilere dökerdi. Öyle etkileyici şarkılarla etki ederlerdi ki, o zamanın insanları aşık olmasalar bile, o büyüleyici melodilerle olmayan aşkın ızdırabını yaşarlardı.
Ancak zamanla bu samimi ilişkiler, yerini mekanikleşmiş bir hayata bıraktı. Teknolojinin ilerlemesiyle insanlar birbirinden uzaklaştı, duygular dijitalleşti. Artık aynı apartmanda oturan insanlar birbirine selam vermez oldu. Aşk, bir tıklamayla başlayıp, bir mesajla son bulur hale geldi.
Oysa 80’li yılların duygusal mirası, hâlâ kalplerimizde yaşıyor. O yılların samimiyeti, içtenliği ve duygusallığı, bugünün mekanikleşmiş dünyasında birer anı olarak kalmış olsa da, hatırlamak ve yaşatmak bizim elimizde.
Levent Topaloğlu
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.