MİSAFİR KALEM
Köşe Yazarı
MİSAFİR KALEM
 

BİLİNEN TARİHİN SIFIR NOKTASI

BİLİNEN TARİHİN SIFIR NOKTASI Şanlıurfa ilinin Örencik köyü yakınlarında 1983 yılında tarlasını süren Mahmut Yıldız değişik bir taşa denk geliyor, onu çıkarıyor, bakıyor, oymalı ilginç bir taş, alıyor müzeye götürüyor. O zamanın müze müdürü olan kişi bir arkeolog olmadığı için ne yazık ki taşın değerini anlamıyor ve alın geri götürün bunu diyor. Mahmut Yıldız da koskoca taşı at arabasına tekrar yüklemek istemiyor, bırakıyor, müzenin bahçesine. O taş orada dört beş yıl atıl kalıyor. Bu anlattığım hikaye sizi de üzmüştür eminim. Neden biz kendi değerlerimizin farkında olamıyoruz hep yabancılar fark edip duruyorlar ve sahip çıkamadığımız için de ya çalınıyor ya bir köşede atlılıyor işte böyle. Ve yine kural değişmeyip bir Türk değil de bir Alman arkeolog olan ve o dönem Nevali Çori’de çalışan Prof. Dr. Klaus Schmidt 1992 yılında bu taşların değerini ve önemini fark eden kişi oluyor. 1994 ‘te gerekli izinler alınıyor ve 1995 yılında Göbeklitepe’de kazı çalışmaları başlıyor. Eşi Çiğdem Schmidt ile bu çalışmaları yürüten Klaus Schmidt 2014 te hayatını kaybedince, Lee Clare devr alıyor çalışmaları. Göbeklitepe, yapılan karbon testlerinin sonucuna göre, bilinen insanlık tarihini 2000 yıl daha geri taşıdığı için araştırmacılar ve meraklılar için oldukça ilginç bir alan açtı, bilinen en eski yapılardan olan Londra’daki Stonehege’in (MÖ 9500) de pabucunu dama attı. Göbeklitepe’nin yapısal özellikleri; Öncelikle Göbeklitepe Hamzan Tepe, Karahan Tepe, Harbetsuvan Tepesi, Sefer Tepe ve Taslı Tepe gibi daha birçok başka tepelerin merkezinde bir üs gibi inşa edilmiş görünüyor. Önceleri tapınak mı barınak mı anlaşılamamış olmasına rağmen son zamanlarda ortaya çıkan yeni bilgiler ışığında her ikisi de olduğu görülüyor. 2018 yılında UNESCO dünya mirası listesine alınan Göbeklitepe’de en çok dikkati çeken yapılar T şeklindeki 12 tane kadar çapları yaklaşık 15 m ve yükseklikleri 4 veya 5 metre olan sütunlardır. Oval şeklindeki yapının ortasında bulunan dikilitaşın yüksekliği ise 5,5 m civarındadır. Taşa işlenen rölyeflerde leopar, yaban domuzu, leylek, tilki, ceylan, akrep, yılan ve kafası olmayan insan kabartmaları bulunmaktadır. Ayrıca bu rölyeflerin dışında 3 boyutlu hayvan kabartmaları, gövde, el kol ve parmak motifleri görülmektedir. Bunun dışında çanta, epifiz bezi sembolu olan kozalak ve unicorn simgelerine rastlanmıştır. Önceleri sadece ritüeller yapılan bir ibadet yeri olabileceği düşünülürken, daha sonra yapılan kazı çalışmaları neticesinde bulunan kemik kalıntıları etrafında yerleşim alanları olduğu bulgusunu ortaya çıkarmıştır. Bulunan kap kacak, çanak çömlek, buğday, yulaf lapası ve bira yapımı için tahıl işlemede kullanılan binlerce öğütme aleti Neolitik döneme işaret etmektedir. (Karmaşık ritüel ve organize dinin başlangıcı, toplumların avcı- toplayıcı yaşamdan tarıma geçmesi ve hayvanları evcilleştirmeye başlaması) Ayrıca bulunan kuru kafa ve 2 tane insana ait iskelet karbon testi ve DNA testi için ne yazık ki yine yurt dışına incelenmek üzere yollanmıştır. Tarihi en temelinden sarsacak bu araştırmalar, Türkiye’mizde değil de nedense hep yurt dışlarında bir yerlerde yapılmaktadır. Şu ana kadar 4 tapınak ortaya çıkarılmasına rağmen, etrafta daha en az 20 tane daha olduğu, 200 dönümlük bir alana yayılan bu kalıntıların henüz ancak 5 lik bölümüne ulaşıldığı düşünülmektedir. Belki de daha yüz yıllık bir çalışma ile ancak kazıların tamamının ortaya çıkarılabileceği söylenmektedir. En ilginç durumlardan biri şu ki; Göbeklitepe’deki bu yapıların bir çatısı yok. Yani gökyüzünü incelemek için bir rasathane gibi düşünülmüş olabilir. Zaten incelemeler sonucunda yapım aşamasını iki bin yıllık bir sürece yayıldığı, defalarca üstü kapatılıp tekrar yapılandırıldığı tespit edilmiş. Bu yapılanmaların gökyüzündeki yıldızlarla hizalanıp, o kümeleşmeler kaybolunca, üstü örtülüp, yeni gökyüzü kombinasyonlarına göre yeniden yapıldığı düşünülmektedir. Tüm dünyada farklı kültürlere de bakıldığında (Avustralya yerlileri olan Aborjinler ve Orta Asya’da MÖ 17000 lerde yaşayan Hakasya Türkleri gibi) ay yıldız gibi hilal veya küre gibi ve daha bir çok ortak simge ve figür bize daha bilemediğimiz ulaşamadığımız pek çok sır olduğunu düşündürüyor. Bulunan kemik kalıntıları ve kıymıklı uçlar hayvanları belki ölülere ya da Tanrılara sunulan adaklar olarak kesip doğradıklarına işaret etse de, o dönem için bu aletleri nasıl yaptıkları bilinememektedir. Zaten Göbeklitepe’nin en büyük gizemlerinden biri, o dönemde böyle bir sanat, teknoloji, mimari ve matematik bilgisinin nasıl var olduğunun hâlâ anlaşılamamasıdır. Belki de medeniyetin ilkelden gelişmişe doğru ilerlememiş olabileceği fikri yepyeni varsayımları beraberinde getirir. Tüm dünyadaki piramit ve antik yerleşim yerlerinin bütünsel bir bakış açısıyla, kollektif bir çalışmayla incelenmesi ve bilimin bazen muhafazakar olan bakış açısıyla değil de, gerçekten şaşırtıcı da olsa yepyeni bilgi ve bulgulara açık olarak irdelenmesi gerekir. Dünyanın ley hatları yani enerji merkezleri de hesaba katılarak, ayrıca astronomi, astroloji, arkeoloji, tarih, mitoloji, dinler tarihi ve daha pek çok farklı bilim alanının içinde bulunduğu multidisipliner bir çalışmayla geçmişi araştırmak, belki geleceğe de ayna da tutabilir. Sevgiyle Kalın, Dr. Halise Heves Özyılmaz
Ekleme Tarihi: 21 Temmuz 2022 - Perşembe

BİLİNEN TARİHİN SIFIR NOKTASI

BİLİNEN TARİHİN SIFIR NOKTASI Şanlıurfa ilinin Örencik köyü yakınlarında 1983 yılında tarlasını süren Mahmut Yıldız değişik bir taşa denk geliyor, onu çıkarıyor, bakıyor, oymalı ilginç bir taş, alıyor müzeye götürüyor. O zamanın müze müdürü olan kişi bir arkeolog olmadığı için ne yazık ki taşın değerini anlamıyor ve alın geri götürün bunu diyor. Mahmut Yıldız da koskoca taşı at arabasına tekrar yüklemek istemiyor, bırakıyor, müzenin bahçesine. O taş orada dört beş yıl atıl kalıyor. Bu anlattığım hikaye sizi de üzmüştür eminim. Neden biz kendi değerlerimizin farkında olamıyoruz hep yabancılar fark edip duruyorlar ve sahip çıkamadığımız için de ya çalınıyor ya bir köşede atlılıyor işte böyle. Ve yine kural değişmeyip bir Türk değil de bir Alman arkeolog olan ve o dönem Nevali Çori’de çalışan Prof. Dr. Klaus Schmidt 1992 yılında bu taşların değerini ve önemini fark eden kişi oluyor. 1994 ‘te gerekli izinler alınıyor ve 1995 yılında Göbeklitepe’de kazı çalışmaları başlıyor. Eşi Çiğdem Schmidt ile bu çalışmaları yürüten Klaus Schmidt 2014 te hayatını kaybedince, Lee Clare devr alıyor çalışmaları. Göbeklitepe, yapılan karbon testlerinin sonucuna göre, bilinen insanlık tarihini 2000 yıl daha geri taşıdığı için araştırmacılar ve meraklılar için oldukça ilginç bir alan açtı, bilinen en eski yapılardan olan Londra’daki Stonehege’in (MÖ 9500) de pabucunu dama attı. Göbeklitepe’nin yapısal özellikleri; Öncelikle Göbeklitepe Hamzan Tepe, Karahan Tepe, Harbetsuvan Tepesi, Sefer Tepe ve Taslı Tepe gibi daha birçok başka tepelerin merkezinde bir üs gibi inşa edilmiş görünüyor. Önceleri tapınak mı barınak mı anlaşılamamış olmasına rağmen son zamanlarda ortaya çıkan yeni bilgiler ışığında her ikisi de olduğu görülüyor. 2018 yılında UNESCO dünya mirası listesine alınan Göbeklitepe’de en çok dikkati çeken yapılar T şeklindeki 12 tane kadar çapları yaklaşık 15 m ve yükseklikleri 4 veya 5 metre olan sütunlardır. Oval şeklindeki yapının ortasında bulunan dikilitaşın yüksekliği ise 5,5 m civarındadır. Taşa işlenen rölyeflerde leopar, yaban domuzu, leylek, tilki, ceylan, akrep, yılan ve kafası olmayan insan kabartmaları bulunmaktadır. Ayrıca bu rölyeflerin dışında 3 boyutlu hayvan kabartmaları, gövde, el kol ve parmak motifleri görülmektedir. Bunun dışında çanta, epifiz bezi sembolu olan kozalak ve unicorn simgelerine rastlanmıştır. Önceleri sadece ritüeller yapılan bir ibadet yeri olabileceği düşünülürken, daha sonra yapılan kazı çalışmaları neticesinde bulunan kemik kalıntıları etrafında yerleşim alanları olduğu bulgusunu ortaya çıkarmıştır. Bulunan kap kacak, çanak çömlek, buğday, yulaf lapası ve bira yapımı için tahıl işlemede kullanılan binlerce öğütme aleti Neolitik döneme işaret etmektedir. (Karmaşık ritüel ve organize dinin başlangıcı, toplumların avcı- toplayıcı yaşamdan tarıma geçmesi ve hayvanları evcilleştirmeye başlaması) Ayrıca bulunan kuru kafa ve 2 tane insana ait iskelet karbon testi ve DNA testi için ne yazık ki yine yurt dışına incelenmek üzere yollanmıştır. Tarihi en temelinden sarsacak bu araştırmalar, Türkiye’mizde değil de nedense hep yurt dışlarında bir yerlerde yapılmaktadır. Şu ana kadar 4 tapınak ortaya çıkarılmasına rağmen, etrafta daha en az 20 tane daha olduğu, 200 dönümlük bir alana yayılan bu kalıntıların henüz ancak 5 lik bölümüne ulaşıldığı düşünülmektedir. Belki de daha yüz yıllık bir çalışma ile ancak kazıların tamamının ortaya çıkarılabileceği söylenmektedir. En ilginç durumlardan biri şu ki; Göbeklitepe’deki bu yapıların bir çatısı yok. Yani gökyüzünü incelemek için bir rasathane gibi düşünülmüş olabilir. Zaten incelemeler sonucunda yapım aşamasını iki bin yıllık bir sürece yayıldığı, defalarca üstü kapatılıp tekrar yapılandırıldığı tespit edilmiş. Bu yapılanmaların gökyüzündeki yıldızlarla hizalanıp, o kümeleşmeler kaybolunca, üstü örtülüp, yeni gökyüzü kombinasyonlarına göre yeniden yapıldığı düşünülmektedir. Tüm dünyada farklı kültürlere de bakıldığında (Avustralya yerlileri olan Aborjinler ve Orta Asya’da MÖ 17000 lerde yaşayan Hakasya Türkleri gibi) ay yıldız gibi hilal veya küre gibi ve daha bir çok ortak simge ve figür bize daha bilemediğimiz ulaşamadığımız pek çok sır olduğunu düşündürüyor. Bulunan kemik kalıntıları ve kıymıklı uçlar hayvanları belki ölülere ya da Tanrılara sunulan adaklar olarak kesip doğradıklarına işaret etse de, o dönem için bu aletleri nasıl yaptıkları bilinememektedir. Zaten Göbeklitepe’nin en büyük gizemlerinden biri, o dönemde böyle bir sanat, teknoloji, mimari ve matematik bilgisinin nasıl var olduğunun hâlâ anlaşılamamasıdır. Belki de medeniyetin ilkelden gelişmişe doğru ilerlememiş olabileceği fikri yepyeni varsayımları beraberinde getirir. Tüm dünyadaki piramit ve antik yerleşim yerlerinin bütünsel bir bakış açısıyla, kollektif bir çalışmayla incelenmesi ve bilimin bazen muhafazakar olan bakış açısıyla değil de, gerçekten şaşırtıcı da olsa yepyeni bilgi ve bulgulara açık olarak irdelenmesi gerekir. Dünyanın ley hatları yani enerji merkezleri de hesaba katılarak, ayrıca astronomi, astroloji, arkeoloji, tarih, mitoloji, dinler tarihi ve daha pek çok farklı bilim alanının içinde bulunduğu multidisipliner bir çalışmayla geçmişi araştırmak, belki geleceğe de ayna da tutabilir. Sevgiyle Kalın, Dr. Halise Heves Özyılmaz
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.