MİSAFİR KALEM
Köşe Yazarı
MİSAFİR KALEM
 

REFLEKSOLOJİ NİN ALZHEİMER DE ÖNEMİ

REFLEKSOLOJİ NİN ALZHEİMER DE ÖNEMİ Alzheimer bir yaşlılık hastalığıdır ve bireyin 80 yaşından sonra Alzheimer olma ihtimali 50dir. Türkiye’deki ortalama yaşam süresi henüz bu nispette olmadığı için, Alzheimer ülke gündemini yeterince işgal etmiyor. Ama yine de geçmiş dönemde bunama denilerek geçiştirilen duruma şimdi bir teşhis konuluyor ve bu konuda bir farkındalık gelişiyor olması çok güzel. Her unutkanlık Alzheimer değildir. Örneğin, normalin biraz üzerinde seyreden gün içindeki unutkanlıklar çoğu zaman MCI (Mild Cognitive Imppairment ) olarak adlandırılan hastalık kapsamında değerlendirilir. MCI bir demans/bunama türü değildir. Demans bilişel yıkımla birlikte seyreden progressive/ilerleyen bir süreçtir. Her geçen gün vaziyet daha da içinden çıkılmaz bir hal alır. Hesap yapma, yön bulma, tanıma yeteneğindeki tahribat gün be gün artar. En sık görülen demans türü de “Alzeheimer”dır. İkinci en sık görülen demans türü ise, damar tıkanmasına bağlı gelişen demanstır. Örneğin, şeker hastası ve yüksek tansiyonu olan bir bireyin beyin damarlarının tıkanmasını müteakip geçirdiği beyin felci ve bunun neticesinde oluşan nöronal tahribat, kişinin bilişsel fonksiyonlarında kayba yol açabilmektedir. Bu tür demansa “vasküler/damarsal demans” adı verilir. Vasküler denmasta, diyabetin ve tansiyonun kontrol altına alınması halinde sınırlı bir ölçekte olsa da bir iyileşme görülebilir. Alzheimer söz konusu olduğunda ise bu kadar iyimser konuşmak maalesef mümkün değil. Geçmişte “Alzheimer”ın sebepleri araştırılırken, beyinde biriken “amiloid plak”ın bu hastalığa sebep olduğu kanaatine varılmıştı. Amiloid, beyinde bulunan, deyim yerindeyse yanlış katlanmış bir proteindir. Alzeheimerın “amiloid plak” birikimiyle oluşan bir hastalık olduğu hipotezi şu varsayıma dayanıyordu: Beyinde, 21. Kromozomda’da bulunan APP denilen bir protein var. Bu protein “Sekretaz”denilen bir enzimle yıkılır ve yok olur. Fakat Alzheimer hastalarında bu enzim yanlış çalışarak, APP proteinini yanlış bir şekilde yıkıma uğratmaya çalışır, tam olarak yıkıma uğratmaz ve bu proteinin parçacıkları beyinde birikir. Bu hipotez, Alzheimer hastalarında yapılan otopsi neticelerinde, bu hastalıkla malul bireylerin beyinlerinde bu proteinin birikerek bir plak oluşturduğu gözlemine dayanıyordu. Sekretaz enziminin yanlış çalışmasının da genetik bir bozuklukla ilişkili olduğu varsayılarak Alzeheimer otopsilerinde elde edilen bir diğer netice de bu hastaların beyinlerinin küçülmesiydi. Ama bu hipotez önemli bir hususu atlamıştı. Acaba sağlıklı yaşlanmış, bellek sorunu olmayan insanların beyinleri nasıldı? Seksen yaş üzerindeki yaşlarda vefat eden kişilerin beyinleri üzerinde yapılan otopsilerde bu kişilerin de beyin hacimlerinin küçüldüğü ve beyinlerinde APP proteinlerinin birikerek bir plak oluşturduğu görüldü. Alzheimer ve APP proteinlerinin birikmesi ile oluşan plak arasındaki ilişki böylece çökmüş oldu. Ama hayret verici bir şekilde halâ bu hipoteze yaygın bir şekilde itibar edilmekte… Ardından “Alzheimer”ın viral bir enfeksiyon neticesinde gelişebileceği hipotezi ortaya atıldı, fakat bu da ispatlanamadı. Zira, Alzheimer olan ve olmayan bütün beyinlerde geçirilen enfeksiyon kaynaklı hastalıklar her ne ise, o hastalığa neden olan virüs veya bakterinin DNA kalıntılarının mevcut olduğu görüldü. Sonraki dönemde yapılan otopsiler ise bize şunu gösterdi: Alzheimer hastası bir bireyin beyni ile aynı yaştaki Alzheimer olmayan başka bir beyin arasındaki fark, Alzheimer hastasının beyninde inflamasyon/iltihap olmasıdır. Yani Alzheimer, bir tür, ilerlemesi yavaş seyreden beyin iltihabıdır. Şimdiye kadar bütün psikiyatrik bozukluklardan söz ederken bu rahatsızlıkların şu silsileyi takip ettiğinden bahsettik. Fiziksel, metabolik veya psikjenik stres inflamasyona, inflamasyon da psikiyatrik bozukluğa yol açar. O halde bütün psikiyartik bozuklukların temeli stres ve strese bağlı gelişen inflamasyondur dersek yanlış bir tespit yapmış olmayız. Çok ilginçtir ki, çeşitli sebeplerle hayat boyu Aspirin vb. antienflamatuar kullanan bireylerde Alzheimer görülme sıklığının 50 nispette az olduğu görülmüştür. O halde, elimizdeki veriler ışığında, Alzheimer’ın mekanizmasını şu şekilde izah edebiliriz: Yaşlılıkta, bütün vücutta ve beyinde yaşlanmaya bağlı bir doku hasarı ve haliyle inflamasyon olması kaçınılmazdır. Zira, doku hasarının olduğu bölgedeki ölü dokuların toplanması için vücut doğal bir tepki olarak inflamasyon genleri harekete geçirir ve bu bölgede bir ilthaplanma olur. Fakat Alzheimer vakalarında beyindeki doku hasarı olan bölgelerle sınırlı kalmaz, beynin geneline yayılır. Yani Alzheimer, beyinde gelişen bir inflamasyon hatasıdır. İnflamasyonun yayılmasıyla birlikte, deyim yerindeyse, ölü hücreleri toplamaya gelen immün sistem sağlıklı hücreleri de toplamakta bu da beyinde total bir hasarı beraberinde getirmektedir. Alzheimer, yaşlanmayla birlikte başlayan beyin iltihabının kontrolsüz bir şekilde yayılması ile birlikte gelişen bir bağışıklık sistemi hastalığıdır. İnsan beyninde trilyonlarca hücre olduğu tahmin edilmektedir. Bu hücreler çalışırken artıklar bırakır ve hücre aralarında biriken bu artıklar lenf sistemi ile temizlenir. Beyinde de “Glenfatik sistem/Glymphatic system” adı verilen bir lenf sistemi vardır ve bu sistem de nöronların faaliyetleri neticesinde biriken atıkları temizler. Bu sistem, beyin omurilik sıvısını beyin damarları vasıtasıyla beynin derinliklerine ulaştırarak biriken atıkların kan dolaşımına katılmasını sağlar. Glenfatik sistem uyku sırasında daha çok çalıştığı gibi, uyku esnasında nöronal aktiviteler yavaşladığı için sinir hücreleri arasındaki boşluklar genişlemekte bu da Glenfatik Sistem’in bu temizleme işini çok daha iyi bir şekilde icra etmesine vesile olmaktadır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar, yan ve sırt üstü yatış pozisyonundaki uyku durumu halinde Glenfatik sistemin daha etkin ve verimli çalıştığını, yüzü koyun yatmanın ise bu sistemi olumsuz etkilediğini ortaya koymuştur. (Yan yatma pozisyonu beyindeki lenf akımını hızlandırmakta ve atık maddelerin temizliğini artırmaktadır. Bu nedenle Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklara karşı koruyucu özellik göstermektedir. ) Alzheimerde Refleksolojinin yeri Beyin de akson ve sinapslardan oluşmuş bir ağdır ve düşünce okyanusuna atıldıkça ne yazık ki hasar ve aşınmaya maruz kalır. Nöronlar negatif elektrik yüklüdür ve bir sinir hücresinin zarı boyunca aşağı yukarı -70 milivolt elektrik potansiyeli vardır. Pozitif yüklü sodyum kanalı açılıp nöron uyarıldığı zaman bu potansiyel +35 milivolt olur. Serotonin bilgi taşıyıcı bir molekül değildir; elektrik sinyallerinin yollarına devam etmesini sağlayarak bir sinir hücresini bir diğeriyle bağlantılandıran kimyasal maddedir. Ayaklarda ve ellerde bedenin tüm bölgelerine ve sistemlerine bağlı olarak anatomik refleks noktaları mevcuttur. Ayak ve el tabanında, üstünde, sağında ve sol bölgelerinde her organa ait sinir uç noktalarına manüel terapi uygulayarak beyine elektro sinyalleri (görev uyarıları) ileterek vücuttaki sinirlere ve belli sistemlere emir gönderip vücudun kendi kendini tedavi etme mekanizmasını harekete geçirilir. Nitekim serotonin ve nöroadrenalin etkinliğini arttırmak için Refleksoloji uygulamasında anatomik olarak belirttiğimiz sinir uç noktalarını fizyolojik olarak işleve geçirdikten sonra; nörofizyolojik kurama göre ayaklardan çıkan uyarının aksonlar yoluyla beyine ulaşarak nöronlar arasında sinaps bağlantısını sağlayarak mesajın beyine ulaşmasıyla beyindeki nöronun öğrenme işlevi de başlamış olur. Günümüzde Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere İngiltere, Belçika ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde birçok alanda kullanılan refleksoloji, ebelik ve hemşirelik profesyonelleri arasında oldukça popüler hale gelmiştir. Hem sağlığın korunması ve yükseltilmesinde, hem de bazı rahatsızlıkların hafifletilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Örneğin; Nöropati ve Alzheimerin yanısıra kanser ağrılarını ve kemoterapinin yan etkilerini hafifletmede, yaşam kalitesini arttırmada, bağışıklık sistemini güçlendirmede, Glenfatik sistem/Glymphatic system dolaşımı düzenlemede, anksiyetede, uykusuzlukta, konstipasyonda, menopozda, dismenorede, postpartum dönemde ve laktasyonda çok sık başvurulmaktadır. Refleksoloji ile yapılan bası ve cilt teması sonucunda enkefalinler ve endorfin salgılanmaktadır. Böylece, beyine giden ağrı mesajının sinirsel iletimi durdurulmakta, kaygı ve ağrı düzeyi azalmakta, geliştirilmiş lenfatik sinir ve kan akımı sonucunda vücuttan toksinlerin atılımı artmaktadır. Sevgiyle Kalın Uzman Terapist Kürşat Şahin YILDIRIMER 0532 603 30 06
Ekleme Tarihi: 15 Aralık 2021 - Çarşamba

REFLEKSOLOJİ NİN ALZHEİMER DE ÖNEMİ

REFLEKSOLOJİ NİN ALZHEİMER DE ÖNEMİ Alzheimer bir yaşlılık hastalığıdır ve bireyin 80 yaşından sonra Alzheimer olma ihtimali 50dir. Türkiye’deki ortalama yaşam süresi henüz bu nispette olmadığı için, Alzheimer ülke gündemini yeterince işgal etmiyor. Ama yine de geçmiş dönemde bunama denilerek geçiştirilen duruma şimdi bir teşhis konuluyor ve bu konuda bir farkındalık gelişiyor olması çok güzel. Her unutkanlık Alzheimer değildir. Örneğin, normalin biraz üzerinde seyreden gün içindeki unutkanlıklar çoğu zaman MCI (Mild Cognitive Imppairment ) olarak adlandırılan hastalık kapsamında değerlendirilir. MCI bir demans/bunama türü değildir. Demans bilişel yıkımla birlikte seyreden progressive/ilerleyen bir süreçtir. Her geçen gün vaziyet daha da içinden çıkılmaz bir hal alır. Hesap yapma, yön bulma, tanıma yeteneğindeki tahribat gün be gün artar. En sık görülen demans türü de “Alzeheimer”dır. İkinci en sık görülen demans türü ise, damar tıkanmasına bağlı gelişen demanstır. Örneğin, şeker hastası ve yüksek tansiyonu olan bir bireyin beyin damarlarının tıkanmasını müteakip geçirdiği beyin felci ve bunun neticesinde oluşan nöronal tahribat, kişinin bilişsel fonksiyonlarında kayba yol açabilmektedir. Bu tür demansa “vasküler/damarsal demans” adı verilir. Vasküler denmasta, diyabetin ve tansiyonun kontrol altına alınması halinde sınırlı bir ölçekte olsa da bir iyileşme görülebilir. Alzheimer söz konusu olduğunda ise bu kadar iyimser konuşmak maalesef mümkün değil. Geçmişte “Alzheimer”ın sebepleri araştırılırken, beyinde biriken “amiloid plak”ın bu hastalığa sebep olduğu kanaatine varılmıştı. Amiloid, beyinde bulunan, deyim yerindeyse yanlış katlanmış bir proteindir. Alzeheimerın “amiloid plak” birikimiyle oluşan bir hastalık olduğu hipotezi şu varsayıma dayanıyordu: Beyinde, 21. Kromozomda’da bulunan APP denilen bir protein var. Bu protein “Sekretaz”denilen bir enzimle yıkılır ve yok olur. Fakat Alzheimer hastalarında bu enzim yanlış çalışarak, APP proteinini yanlış bir şekilde yıkıma uğratmaya çalışır, tam olarak yıkıma uğratmaz ve bu proteinin parçacıkları beyinde birikir. Bu hipotez, Alzheimer hastalarında yapılan otopsi neticelerinde, bu hastalıkla malul bireylerin beyinlerinde bu proteinin birikerek bir plak oluşturduğu gözlemine dayanıyordu. Sekretaz enziminin yanlış çalışmasının da genetik bir bozuklukla ilişkili olduğu varsayılarak Alzeheimer otopsilerinde elde edilen bir diğer netice de bu hastaların beyinlerinin küçülmesiydi. Ama bu hipotez önemli bir hususu atlamıştı. Acaba sağlıklı yaşlanmış, bellek sorunu olmayan insanların beyinleri nasıldı? Seksen yaş üzerindeki yaşlarda vefat eden kişilerin beyinleri üzerinde yapılan otopsilerde bu kişilerin de beyin hacimlerinin küçüldüğü ve beyinlerinde APP proteinlerinin birikerek bir plak oluşturduğu görüldü. Alzheimer ve APP proteinlerinin birikmesi ile oluşan plak arasındaki ilişki böylece çökmüş oldu. Ama hayret verici bir şekilde halâ bu hipoteze yaygın bir şekilde itibar edilmekte… Ardından “Alzheimer”ın viral bir enfeksiyon neticesinde gelişebileceği hipotezi ortaya atıldı, fakat bu da ispatlanamadı. Zira, Alzheimer olan ve olmayan bütün beyinlerde geçirilen enfeksiyon kaynaklı hastalıklar her ne ise, o hastalığa neden olan virüs veya bakterinin DNA kalıntılarının mevcut olduğu görüldü. Sonraki dönemde yapılan otopsiler ise bize şunu gösterdi: Alzheimer hastası bir bireyin beyni ile aynı yaştaki Alzheimer olmayan başka bir beyin arasındaki fark, Alzheimer hastasının beyninde inflamasyon/iltihap olmasıdır. Yani Alzheimer, bir tür, ilerlemesi yavaş seyreden beyin iltihabıdır. Şimdiye kadar bütün psikiyatrik bozukluklardan söz ederken bu rahatsızlıkların şu silsileyi takip ettiğinden bahsettik. Fiziksel, metabolik veya psikjenik stres inflamasyona, inflamasyon da psikiyatrik bozukluğa yol açar. O halde bütün psikiyartik bozuklukların temeli stres ve strese bağlı gelişen inflamasyondur dersek yanlış bir tespit yapmış olmayız. Çok ilginçtir ki, çeşitli sebeplerle hayat boyu Aspirin vb. antienflamatuar kullanan bireylerde Alzheimer görülme sıklığının 50 nispette az olduğu görülmüştür. O halde, elimizdeki veriler ışığında, Alzheimer’ın mekanizmasını şu şekilde izah edebiliriz: Yaşlılıkta, bütün vücutta ve beyinde yaşlanmaya bağlı bir doku hasarı ve haliyle inflamasyon olması kaçınılmazdır. Zira, doku hasarının olduğu bölgedeki ölü dokuların toplanması için vücut doğal bir tepki olarak inflamasyon genleri harekete geçirir ve bu bölgede bir ilthaplanma olur. Fakat Alzheimer vakalarında beyindeki doku hasarı olan bölgelerle sınırlı kalmaz, beynin geneline yayılır. Yani Alzheimer, beyinde gelişen bir inflamasyon hatasıdır. İnflamasyonun yayılmasıyla birlikte, deyim yerindeyse, ölü hücreleri toplamaya gelen immün sistem sağlıklı hücreleri de toplamakta bu da beyinde total bir hasarı beraberinde getirmektedir. Alzheimer, yaşlanmayla birlikte başlayan beyin iltihabının kontrolsüz bir şekilde yayılması ile birlikte gelişen bir bağışıklık sistemi hastalığıdır. İnsan beyninde trilyonlarca hücre olduğu tahmin edilmektedir. Bu hücreler çalışırken artıklar bırakır ve hücre aralarında biriken bu artıklar lenf sistemi ile temizlenir. Beyinde de “Glenfatik sistem/Glymphatic system” adı verilen bir lenf sistemi vardır ve bu sistem de nöronların faaliyetleri neticesinde biriken atıkları temizler. Bu sistem, beyin omurilik sıvısını beyin damarları vasıtasıyla beynin derinliklerine ulaştırarak biriken atıkların kan dolaşımına katılmasını sağlar. Glenfatik sistem uyku sırasında daha çok çalıştığı gibi, uyku esnasında nöronal aktiviteler yavaşladığı için sinir hücreleri arasındaki boşluklar genişlemekte bu da Glenfatik Sistem’in bu temizleme işini çok daha iyi bir şekilde icra etmesine vesile olmaktadır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar, yan ve sırt üstü yatış pozisyonundaki uyku durumu halinde Glenfatik sistemin daha etkin ve verimli çalıştığını, yüzü koyun yatmanın ise bu sistemi olumsuz etkilediğini ortaya koymuştur. (Yan yatma pozisyonu beyindeki lenf akımını hızlandırmakta ve atık maddelerin temizliğini artırmaktadır. Bu nedenle Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklara karşı koruyucu özellik göstermektedir. ) Alzheimerde Refleksolojinin yeri Beyin de akson ve sinapslardan oluşmuş bir ağdır ve düşünce okyanusuna atıldıkça ne yazık ki hasar ve aşınmaya maruz kalır. Nöronlar negatif elektrik yüklüdür ve bir sinir hücresinin zarı boyunca aşağı yukarı -70 milivolt elektrik potansiyeli vardır. Pozitif yüklü sodyum kanalı açılıp nöron uyarıldığı zaman bu potansiyel +35 milivolt olur. Serotonin bilgi taşıyıcı bir molekül değildir; elektrik sinyallerinin yollarına devam etmesini sağlayarak bir sinir hücresini bir diğeriyle bağlantılandıran kimyasal maddedir. Ayaklarda ve ellerde bedenin tüm bölgelerine ve sistemlerine bağlı olarak anatomik refleks noktaları mevcuttur. Ayak ve el tabanında, üstünde, sağında ve sol bölgelerinde her organa ait sinir uç noktalarına manüel terapi uygulayarak beyine elektro sinyalleri (görev uyarıları) ileterek vücuttaki sinirlere ve belli sistemlere emir gönderip vücudun kendi kendini tedavi etme mekanizmasını harekete geçirilir. Nitekim serotonin ve nöroadrenalin etkinliğini arttırmak için Refleksoloji uygulamasında anatomik olarak belirttiğimiz sinir uç noktalarını fizyolojik olarak işleve geçirdikten sonra; nörofizyolojik kurama göre ayaklardan çıkan uyarının aksonlar yoluyla beyine ulaşarak nöronlar arasında sinaps bağlantısını sağlayarak mesajın beyine ulaşmasıyla beyindeki nöronun öğrenme işlevi de başlamış olur. Günümüzde Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere İngiltere, Belçika ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde birçok alanda kullanılan refleksoloji, ebelik ve hemşirelik profesyonelleri arasında oldukça popüler hale gelmiştir. Hem sağlığın korunması ve yükseltilmesinde, hem de bazı rahatsızlıkların hafifletilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Örneğin; Nöropati ve Alzheimerin yanısıra kanser ağrılarını ve kemoterapinin yan etkilerini hafifletmede, yaşam kalitesini arttırmada, bağışıklık sistemini güçlendirmede, Glenfatik sistem/Glymphatic system dolaşımı düzenlemede, anksiyetede, uykusuzlukta, konstipasyonda, menopozda, dismenorede, postpartum dönemde ve laktasyonda çok sık başvurulmaktadır. Refleksoloji ile yapılan bası ve cilt teması sonucunda enkefalinler ve endorfin salgılanmaktadır. Böylece, beyine giden ağrı mesajının sinirsel iletimi durdurulmakta, kaygı ve ağrı düzeyi azalmakta, geliştirilmiş lenfatik sinir ve kan akımı sonucunda vücuttan toksinlerin atılımı artmaktadır. Sevgiyle Kalın Uzman Terapist Kürşat Şahin YILDIRIMER 0532 603 30 06
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.