MİSAFİR KALEM
Köşe Yazarı
MİSAFİR KALEM
 

ÜZÜNTÜ DUYGUSUNU YAŞANTILAMAKA ZORLAMAK

ÜZÜNTÜ DUYGUSUNU YAŞANTILAMAKA ZORLAMAK Varlığımızın dokusuna meydan okur gibi görünen istenmeyen anlarla, çoğumuzun anlatmak istediğinden daha sık karşılaşıyoruz. Neredeyse her şey bizim için bardağı taşıran son damla olabilir. Ahlâkın en büyük zaferlerinden birini kazandığı olan anoreksiya olarak adlandırılan bilinçli olarak aç kalmanın tedavisidir. Genç anoreksiklerin suçluluk duygularının açık açık söylenen, ''Bak, anne ve babanı ne kadar üzüyorsun, senin yüzünden ne kadar çektiler!'' gibi sözlerle daha da depreştirilmesi neredeyse bir kural hâline gelmiştir. Yemek yemeyi reddetmenin anlamı, karşı tarafa söylemek istedikleri şey böylesi vaazlarda tamamıyla görmezden gelinir. Ne var ki, anoreksiya bize bedenin sahibinin kişisel gerçeğini ortaya koymada ne kadar kararlı olabildiğini açıkça gösterir. Bizim için planları olan bir eğitimci ya da çocukluk travmaları karşısında temel hususun tarafsız kalmak ve analiz edilen kişinin anlattıklarını hayal ürünü olarak yorumlamak olduğunu öğrenmiş bir psikanalizci bize bu konuda yardım edemez. Tam tersi gereklidir bize: İçimizdeki çocuk için yoldaş olarak hareket edecek, bedenindilini anlayacak ve bir zamanlar anne babamızın yaptığı gibi yok saymak yerine o çocuğun ihtiyaçlarını dikkate alacak biri gerekir. Kişi, kendi gerçeğini böylesi iyi, taraflı ve nesnel olmayan birinin eşliğinde bulabilir. Bu süreçte kişi kendindeki belirtilerden arınabilir, kendini depresyondan kurtarabilir, yaşama sevincini tekrar kazanabilir, sürekli tükenmişlik halini kırabilir, kişinin kendi hakikatını bastırması için artık bir enerjiye ihtiyaç duymaması nedeniyle, enerjisinin canlandığını tecrübe edebilir. Neden -uzmanlar da dâhil olmak üzere- çoğu insan, büyük ölçüde kendi bedenlerimizde saklı olan bilginin onlara kılavuzluk etmesine izin vermekten ziyade ilacın gücüne inanmayı tercih eder? Bedenlerimiz bilir, tam olarak neye ihtiyaç duyduğumuzu, neyin inkâr edildiğini, neyin bizimle ters düştüğünü, neye alerjimiz olduğunu. Ancak pek çok kişi, hakikati anlamaya götüren yolu tamamıyla kapatabilen ilaçlardan, uyuşturucudan ya da alkolden medet umar. Peki neden? Hakikati anlamak acı geçicidir, iyi bir refakat ile bu acıya katlanılabilinir. Buradaki sorun, bence bu yolculuğa çıkılacak böylesi profesyonel uzmanların sayısının yeterli olmamasıdır. Yardım sağlayan işlerde çalışan neredeyse herkesi, ahlâk sistemimiz -bizlerin de bir zamanlar olduğumuz gibi- çocukların tarafında yer almaktan ve erken yaştaki yaraların sonuçlarını görmekten alıkoyuyor. Bu dayatmanın erken dönemdeki yaraların iyileşmesini engellediği aşikâr. Bu gerçek hakkında kafa yorulmaması da aynı derecede aşikâr. Dayatmanın kapsamı ve gücü, ölçülemez boyuttadır, zira çocuk anne babasına olan doğal bağlılığından beslenir. En büyük filozoflar ve yazarlar, bu dayatmaya saldırmaktan çekinmişlerdir. Hıristiyan ahlâkına karşı kin dolu saldırılarıyla dikkat çeken Friedrich Nietzsch asla eleştirisini kendi ailesine yöneltecek kadar ileri gitmemiştir, çünkü bir çocuk olarak suistimal edilen her yetişkinin içinde, küçük bir çocuğun anne babasının davranışlarına karşı gelmeye cüret ettiğinde, onlar tarafından cezalandırılmaktan duyduğu korku yatar. Dinin arkasındaki ahlâk ile bir zamanlar olduğumuz çocukların beklentileri bir araya gelince, terapistlerin büyük çoğunluğu, kendi yetiştirilişleri sırasında karşılaştıkları ilkelerin aynılarını sunarlar. Pek çok terapist, hâlen daha kendi ebeveynlerine sayısız ip ile bağlıdır, buna sevgi denen içinden çıkılmaz bir gönül bağı derler ve bir çözüm olarak başkalarına bu tür bir sevgi gösterirler. İyileşmenin bir yolu olarak affetme hakkında vaaz verirler ve görünüşe göre bu yolun, kendilerinin düştüğü bir tuzak olduğunu bilmezler. Duygular, yaşantılandıkları ve ifade edildiklerinde, kişiyi uyum sağlayıcı davranışa yönlendirebilecek arzularla ilişkilidir. Örneğin öfkeyi uygun bir bağlamda deneyimlemekte zorluk yaşayan bir kişi, saldırganlığını uygun bir şekilde dışa vuracak ya da kendini savunacak şekilde davranmasına yardımcı olacak bilgiden yoksun kalmış olabilir. Üzüntü duygusunu yaşantılamakta zorlanan bir kişi, başkalarından onu doyurmalarını (hem fiziksel hem de duygusal olarak) ve rahatlatmalarını istemekte de zorluk yaşayabilir. Kendinize acımak etkisini yavaş yavaş gösteren bir zehirdir. Önce çürütür sonra da kalbinizi karanlık ve gereksiz duygularla boğarak yok eder. Herhangi bir ıstırabın ardındaki mutluluğu görebilmemiz için benliğimizin bir bütün içinde olması gerekir; bütün bir benlikten ayrı bir mutluluk sadece yarım bir mutluluktur ve zamanla kendisini belli eder. Sevgiyle Kalın Kürşat Şahin YILDIRIMER Uzman Terapist 0532 603 30 06
Ekleme Tarihi: 28 Kasım 2021 - Pazar

ÜZÜNTÜ DUYGUSUNU YAŞANTILAMAKA ZORLAMAK

ÜZÜNTÜ DUYGUSUNU YAŞANTILAMAKA ZORLAMAK Varlığımızın dokusuna meydan okur gibi görünen istenmeyen anlarla, çoğumuzun anlatmak istediğinden daha sık karşılaşıyoruz. Neredeyse her şey bizim için bardağı taşıran son damla olabilir. Ahlâkın en büyük zaferlerinden birini kazandığı olan anoreksiya olarak adlandırılan bilinçli olarak aç kalmanın tedavisidir. Genç anoreksiklerin suçluluk duygularının açık açık söylenen, ''Bak, anne ve babanı ne kadar üzüyorsun, senin yüzünden ne kadar çektiler!'' gibi sözlerle daha da depreştirilmesi neredeyse bir kural hâline gelmiştir. Yemek yemeyi reddetmenin anlamı, karşı tarafa söylemek istedikleri şey böylesi vaazlarda tamamıyla görmezden gelinir. Ne var ki, anoreksiya bize bedenin sahibinin kişisel gerçeğini ortaya koymada ne kadar kararlı olabildiğini açıkça gösterir. Bizim için planları olan bir eğitimci ya da çocukluk travmaları karşısında temel hususun tarafsız kalmak ve analiz edilen kişinin anlattıklarını hayal ürünü olarak yorumlamak olduğunu öğrenmiş bir psikanalizci bize bu konuda yardım edemez. Tam tersi gereklidir bize: İçimizdeki çocuk için yoldaş olarak hareket edecek, bedenindilini anlayacak ve bir zamanlar anne babamızın yaptığı gibi yok saymak yerine o çocuğun ihtiyaçlarını dikkate alacak biri gerekir. Kişi, kendi gerçeğini böylesi iyi, taraflı ve nesnel olmayan birinin eşliğinde bulabilir. Bu süreçte kişi kendindeki belirtilerden arınabilir, kendini depresyondan kurtarabilir, yaşama sevincini tekrar kazanabilir, sürekli tükenmişlik halini kırabilir, kişinin kendi hakikatını bastırması için artık bir enerjiye ihtiyaç duymaması nedeniyle, enerjisinin canlandığını tecrübe edebilir. Neden -uzmanlar da dâhil olmak üzere- çoğu insan, büyük ölçüde kendi bedenlerimizde saklı olan bilginin onlara kılavuzluk etmesine izin vermekten ziyade ilacın gücüne inanmayı tercih eder? Bedenlerimiz bilir, tam olarak neye ihtiyaç duyduğumuzu, neyin inkâr edildiğini, neyin bizimle ters düştüğünü, neye alerjimiz olduğunu. Ancak pek çok kişi, hakikati anlamaya götüren yolu tamamıyla kapatabilen ilaçlardan, uyuşturucudan ya da alkolden medet umar. Peki neden? Hakikati anlamak acı geçicidir, iyi bir refakat ile bu acıya katlanılabilinir. Buradaki sorun, bence bu yolculuğa çıkılacak böylesi profesyonel uzmanların sayısının yeterli olmamasıdır. Yardım sağlayan işlerde çalışan neredeyse herkesi, ahlâk sistemimiz -bizlerin de bir zamanlar olduğumuz gibi- çocukların tarafında yer almaktan ve erken yaştaki yaraların sonuçlarını görmekten alıkoyuyor. Bu dayatmanın erken dönemdeki yaraların iyileşmesini engellediği aşikâr. Bu gerçek hakkında kafa yorulmaması da aynı derecede aşikâr. Dayatmanın kapsamı ve gücü, ölçülemez boyuttadır, zira çocuk anne babasına olan doğal bağlılığından beslenir. En büyük filozoflar ve yazarlar, bu dayatmaya saldırmaktan çekinmişlerdir. Hıristiyan ahlâkına karşı kin dolu saldırılarıyla dikkat çeken Friedrich Nietzsch asla eleştirisini kendi ailesine yöneltecek kadar ileri gitmemiştir, çünkü bir çocuk olarak suistimal edilen her yetişkinin içinde, küçük bir çocuğun anne babasının davranışlarına karşı gelmeye cüret ettiğinde, onlar tarafından cezalandırılmaktan duyduğu korku yatar. Dinin arkasındaki ahlâk ile bir zamanlar olduğumuz çocukların beklentileri bir araya gelince, terapistlerin büyük çoğunluğu, kendi yetiştirilişleri sırasında karşılaştıkları ilkelerin aynılarını sunarlar. Pek çok terapist, hâlen daha kendi ebeveynlerine sayısız ip ile bağlıdır, buna sevgi denen içinden çıkılmaz bir gönül bağı derler ve bir çözüm olarak başkalarına bu tür bir sevgi gösterirler. İyileşmenin bir yolu olarak affetme hakkında vaaz verirler ve görünüşe göre bu yolun, kendilerinin düştüğü bir tuzak olduğunu bilmezler. Duygular, yaşantılandıkları ve ifade edildiklerinde, kişiyi uyum sağlayıcı davranışa yönlendirebilecek arzularla ilişkilidir. Örneğin öfkeyi uygun bir bağlamda deneyimlemekte zorluk yaşayan bir kişi, saldırganlığını uygun bir şekilde dışa vuracak ya da kendini savunacak şekilde davranmasına yardımcı olacak bilgiden yoksun kalmış olabilir. Üzüntü duygusunu yaşantılamakta zorlanan bir kişi, başkalarından onu doyurmalarını (hem fiziksel hem de duygusal olarak) ve rahatlatmalarını istemekte de zorluk yaşayabilir. Kendinize acımak etkisini yavaş yavaş gösteren bir zehirdir. Önce çürütür sonra da kalbinizi karanlık ve gereksiz duygularla boğarak yok eder. Herhangi bir ıstırabın ardındaki mutluluğu görebilmemiz için benliğimizin bir bütün içinde olması gerekir; bütün bir benlikten ayrı bir mutluluk sadece yarım bir mutluluktur ve zamanla kendisini belli eder. Sevgiyle Kalın Kürşat Şahin YILDIRIMER Uzman Terapist 0532 603 30 06
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.