Mücahit GÜLER
Köşe Yazarı
Mücahit GÜLER
 

Ekonomik Modelden Hayat Tarzına Dönüşen Kapitalizm!

Kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bunların kâr amacıyla işletilmesine dayanan bir ekonomik sistemdir. Serbest piyasa ekonomisi olarak 16. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Kapitalizm ekonomik bir sistem olarak ortaya çıktı. Fakat çıktığı gibi kalmadı. Ticaretin gelişmesi için ortaya konan bu sistem, bir ahlak halini almaya başladı. Kapitalizm sisteminin kendisi zaten arızalıydı. Problemli olan bu ekonomik sistemle çok fazla haşır neşir olduğumuz için kalbimiz fiillerimize benzemeye başladı veya kalbimizdeki arızalar bu fiil ile ortaya çıktı. Kapitalizmin temeli çıkar ilişkisine dayalıdır. En az maliyet ve en fazla kâr sağlanması için her yolu kendilerine mübah görürler. Kapitalizm bir nevi hırsızlığın sistemleştirilmiş hali diyebiliriz. Güçlü olan her şeyi, istediği gibi(kitabina uydurarak) alma hakkına sahiptir bu sistemde. Bu açıdan kapitalizmin Sosyal Darwinizm'le benzerliği var diyebiliriz. Her iki düşünce yapısında da güçlü olan ayakta durmalı, adaletli bir nizam yerine güçlünün dediği olan bir sistem yapısı hakimdir. Bu yanlış bakış açısı yüzyıllardır uygulandığı için artık insanlarda bir ahlak halini almaya başladı. Sosyal ilişkilerimizi bu bağlamda değerlendirmeye başladık. Alman sosyolog Max Weber bu durumu "demir kafes" kavramıyla yorumluyor. Weber kapitalizmin rasyonelleşmiş eğilimlerinin, kültürel değerler ve kurumlar için potansiyel bir tehdit oluşturduğunu ve insan özgürlüğünü bir "demir kafes (stahlhartes Gehäuse)" içine sıkıştırabileceğini söyler. İçinde bulunduğumuz duruma bakınca demir kafesin içinde esir olduğumuzu görüyor muyuz? Çevremizde iyi insanlar biriktirip malı harcamamız gerekirken bugün tam tersini yapıyoruz, mal biriktirip insan harcıyoruz. İnsana değil, para getirisi olacak şeylere değer veriyoruz. İnsan olanın yanında değil, güçlü olanın yanında duruyoruz. Menfaatimizin bittiği yerde insanı arkadan vurmayı, kâr için insanları aldatmayı "ticari zekâ" olarak görmeye başladık. İsar(kendisi maddi sıkıntı çektiği halde din kardeşini düşünen) ilkesinden imha krizine devrilen insanlar olduk. İnsanlara maddi-manevi zararlar vererek kendini güvene almaya "akıllı insan" gibi görmeye başladık. Halbuki bunun adı zeka değil, sahtekarlık olmalıydı. Akıllı insan ise, ahiretine yatırım yapandır. Bir kişilik bunalımın içine düştük, daha da kötüsü bunalımın içinde olduğumuzun farkında değiliz. Araçla amacı ayırt edemeyecek kadar gönlümüz ve zihnimiz bulanıklaştı. Güzel ve iyi olan, masrafı az, kârı çok olan her şeyin bize ait olması gerektiğini düşünmeye başladık. Kapitalizm yüzünden hayatı yaşamayı bırakıp hayata hakim olmaya çalıştık. Bunun neticesinde kaos oluştu. Herkes her şeye sahip olmak için ahlaki ilkeleri terk etmeye, insanların zaaflarını kullanıp aldatmaya başladı. İşte biz buna kapitalizmin vücut bulmuş hali diyoruz. Kapitalizm, insana, her şeye en kısa sürede sahip olunması gerektiği zehrini akıtıyor. Bu zehrin etkisine girenler egoistleşiyor (bencilleşiyor) ve bu bencillik durumu hayata narsistçe bakmasına sebep oluyor. Bu tarz sinsi oyunlara karşı Müslümanca bir tavır ortaya koymalıyız. Kapitalizm zehirine karşı öyle bir panzehir ortaya koymalıyız ki, bir daha ortaya çıkmamalıdır. Bunun yolu da teorik açıdan Kur'an'la, pratik açıdan Hz. Muhammed (as)'ın yoluna uymaktan geçiyor. Hayatımızın merkezine şu ilkeleri yerleştirince kapitalizmi hayatımızın merkezinden çıkarmış olacağız: "dürüst, erdemli, iyiliksever, insanları düşünen, empati kurabilen, insanların kuyusunu kazmak yerine onların problemlerini düşünen, insanların hayatında güzel izler bırakmak, insanların onurunu korumak, onlara tuzaklar kurmamak, insanların kişisel gelişimine katkı sağlamak, acaba beni geçerler mi düşüncesiyle onların ayağını kaydırmaya çalışmamak, güçlünün haklılığını değil adaletin haklılığını savunmak, gücün yanında değil adaletin ve iyiliğin safında durmak vs" kısacası kapitalizm ne diyorsa tersini yapmak. André Gorz, "İnsanlar bütün değerlerin sayılabilir olmadığını, paranın her şeyi satın alamayacağını, satın alınamayan şeyin temel olduğunu, hatta işin özü olduğunu keşfettiklerinde "kapitalizm düzeninin" temelden sarsılacağını söylemektedir. Bizi hayata bağlayacak şeyler paranın satın alamayacağı şeylerdir, yani manevi unsurlardır. Kapitalizmin kölesi olmak istemiyorsak bu hususlara dikkat etmek zorundayız. Yoksa "özgürlük ve rahatlık" maskesiyle köle olmaya ve birbirimizi tüketmeye, yok etmeye devam edeceğiz. Rahat etmek için birilerine zarar vermek veya hakkımız olmayanı almak insanlık değil, zulümdür. Zulüm ise, bize yakışmaz. Bize yakışan şekilde, kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak insanlara o şekilde davranalım. Nesli tükenmek üzere olan İslam ahlakını yeniden yeşerten insanlardan olalım. Selam ve dua ile…
Ekleme Tarihi: 23 Eylül 2022 - Cuma

Ekonomik Modelden Hayat Tarzına Dönüşen Kapitalizm!

Kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bunların kâr amacıyla işletilmesine dayanan bir ekonomik sistemdir. Serbest piyasa ekonomisi olarak 16. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Kapitalizm ekonomik bir sistem olarak ortaya çıktı. Fakat çıktığı gibi kalmadı. Ticaretin gelişmesi için ortaya konan bu sistem, bir ahlak halini almaya başladı. Kapitalizm sisteminin kendisi zaten arızalıydı. Problemli olan bu ekonomik sistemle çok fazla haşır neşir olduğumuz için kalbimiz fiillerimize benzemeye başladı veya kalbimizdeki arızalar bu fiil ile ortaya çıktı. Kapitalizmin temeli çıkar ilişkisine dayalıdır. En az maliyet ve en fazla kâr sağlanması için her yolu kendilerine mübah görürler. Kapitalizm bir nevi hırsızlığın sistemleştirilmiş hali diyebiliriz. Güçlü olan her şeyi, istediği gibi(kitabina uydurarak) alma hakkına sahiptir bu sistemde. Bu açıdan kapitalizmin Sosyal Darwinizm'le benzerliği var diyebiliriz. Her iki düşünce yapısında da güçlü olan ayakta durmalı, adaletli bir nizam yerine güçlünün dediği olan bir sistem yapısı hakimdir. Bu yanlış bakış açısı yüzyıllardır uygulandığı için artık insanlarda bir ahlak halini almaya başladı. Sosyal ilişkilerimizi bu bağlamda değerlendirmeye başladık. Alman sosyolog Max Weber bu durumu "demir kafes" kavramıyla yorumluyor. Weber kapitalizmin rasyonelleşmiş eğilimlerinin, kültürel değerler ve kurumlar için potansiyel bir tehdit oluşturduğunu ve insan özgürlüğünü bir "demir kafes (stahlhartes Gehäuse)" içine sıkıştırabileceğini söyler. İçinde bulunduğumuz duruma bakınca demir kafesin içinde esir olduğumuzu görüyor muyuz? Çevremizde iyi insanlar biriktirip malı harcamamız gerekirken bugün tam tersini yapıyoruz, mal biriktirip insan harcıyoruz. İnsana değil, para getirisi olacak şeylere değer veriyoruz. İnsan olanın yanında değil, güçlü olanın yanında duruyoruz. Menfaatimizin bittiği yerde insanı arkadan vurmayı, kâr için insanları aldatmayı "ticari zekâ" olarak görmeye başladık. İsar(kendisi maddi sıkıntı çektiği halde din kardeşini düşünen) ilkesinden imha krizine devrilen insanlar olduk. İnsanlara maddi-manevi zararlar vererek kendini güvene almaya "akıllı insan" gibi görmeye başladık. Halbuki bunun adı zeka değil, sahtekarlık olmalıydı. Akıllı insan ise, ahiretine yatırım yapandır. Bir kişilik bunalımın içine düştük, daha da kötüsü bunalımın içinde olduğumuzun farkında değiliz. Araçla amacı ayırt edemeyecek kadar gönlümüz ve zihnimiz bulanıklaştı. Güzel ve iyi olan, masrafı az, kârı çok olan her şeyin bize ait olması gerektiğini düşünmeye başladık. Kapitalizm yüzünden hayatı yaşamayı bırakıp hayata hakim olmaya çalıştık. Bunun neticesinde kaos oluştu. Herkes her şeye sahip olmak için ahlaki ilkeleri terk etmeye, insanların zaaflarını kullanıp aldatmaya başladı. İşte biz buna kapitalizmin vücut bulmuş hali diyoruz. Kapitalizm, insana, her şeye en kısa sürede sahip olunması gerektiği zehrini akıtıyor. Bu zehrin etkisine girenler egoistleşiyor (bencilleşiyor) ve bu bencillik durumu hayata narsistçe bakmasına sebep oluyor. Bu tarz sinsi oyunlara karşı Müslümanca bir tavır ortaya koymalıyız. Kapitalizm zehirine karşı öyle bir panzehir ortaya koymalıyız ki, bir daha ortaya çıkmamalıdır. Bunun yolu da teorik açıdan Kur'an'la, pratik açıdan Hz. Muhammed (as)'ın yoluna uymaktan geçiyor. Hayatımızın merkezine şu ilkeleri yerleştirince kapitalizmi hayatımızın merkezinden çıkarmış olacağız: "dürüst, erdemli, iyiliksever, insanları düşünen, empati kurabilen, insanların kuyusunu kazmak yerine onların problemlerini düşünen, insanların hayatında güzel izler bırakmak, insanların onurunu korumak, onlara tuzaklar kurmamak, insanların kişisel gelişimine katkı sağlamak, acaba beni geçerler mi düşüncesiyle onların ayağını kaydırmaya çalışmamak, güçlünün haklılığını değil adaletin haklılığını savunmak, gücün yanında değil adaletin ve iyiliğin safında durmak vs" kısacası kapitalizm ne diyorsa tersini yapmak. André Gorz, "İnsanlar bütün değerlerin sayılabilir olmadığını, paranın her şeyi satın alamayacağını, satın alınamayan şeyin temel olduğunu, hatta işin özü olduğunu keşfettiklerinde "kapitalizm düzeninin" temelden sarsılacağını söylemektedir. Bizi hayata bağlayacak şeyler paranın satın alamayacağı şeylerdir, yani manevi unsurlardır. Kapitalizmin kölesi olmak istemiyorsak bu hususlara dikkat etmek zorundayız. Yoksa "özgürlük ve rahatlık" maskesiyle köle olmaya ve birbirimizi tüketmeye, yok etmeye devam edeceğiz. Rahat etmek için birilerine zarar vermek veya hakkımız olmayanı almak insanlık değil, zulümdür. Zulüm ise, bize yakışmaz. Bize yakışan şekilde, kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak insanlara o şekilde davranalım. Nesli tükenmek üzere olan İslam ahlakını yeniden yeşerten insanlardan olalım. Selam ve dua ile…
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.