Sema KOCA 
Köşe Yazarı
Sema KOCA 
 

TOPRAĞININ RUHUNU YAKALAMIŞ ANADOLU KADINI!..

TOPRAĞININ RUHUNU YAKALAMIŞ ANADOLU KADINI!.. Efendim, çalıştığım kurumda sınav komisyonlarında görevli olurdum. Yazılı sınavında yeterli not almış edepli, pıtırcık bir kız adaya Başkan mülâkatta sorular soruyordu: -- Eviniz hangi semtte kızım? -- İstanbul'da evimiz yok efendim, ben Anadolu'dan geldim. -- Nereden geldin? -- Kırıkkale'nin Sulakyurt ilçesinden. -- İstanbul'da akraban, tanışın da mı yok? -- Yok efendim. -- Memlekette kimin var? -- Yalnız annem. -- Annen nerede şimdi? -- Dışarıda efendim, beni bekliyor. -- Çağır gelsin, dedi Başkan. Az sonra kızla birlikte odaya söğüt dalı gibi incecik ve esmer bir kadın süzüldü. Heyete doğru küçük küçük bir kaç adım attı. Sıkıca doladığı yaşmağının altında melül ve mahzun çehresini diri tutmaya çabalıyordu. Başkan kadına sordu: -- Hanım kardeşim, bu kızın memur olursa, İstanbul'da tek başına ne yapacak? -- Begim! dedi hiç beklemediğimiz tok bir sesle. Bir ay sabretsin, köyde ineğim keçim var satayım, bağın bahçenin işini yoluna koyup geleyim. --O kadar kolay mı bu işleri görüp gelmen? -- Nedir ki begim, yoksul olunca yükün de hafif oluyor. Kadın konuştukça üstünden püfür püfür bir köy rayihası yayılıyordu odaya. Başkan, kadını ve aday kızı biraz daha ölçmek istiyordu herhalde: - Peki, sen gelinceye kadar bu büyük şehirde kızının başına bir hâl gelmesinden korkmuyor musun? -- Korkmuyorum! -- Niye? Kadının incecik hotenli yüzü bir avuç ışığa dönüştü sanki. Tane tane konuşuyordu: -- Begim! Bu kızı ben babasız büyüttüm. Daha iki yaşındaydı, Kızılırmak'ın boyalı toprağını saçlarına kına diye yaktım. O koku onda durdukça Allah'ın inayetiyle hiç bir şey olmaz. İçimizde bir ürperti, karşısında öylece kalakaldık. Bu kadının gönlüne cemreler erken düşmüştü besbelli. "Yerlere ve göklere sığmaz"ın gelip sığdığı Hazreti gönüle... Kadın anne olunca tamamlanırmış, artık iyice kani oldum. Sorular tükenmiş, tam çıkıyorlardı ki, Sulakyurtlu anne; bir sabah yelinin ipiltisini dinleyip de gelmiş gibi huzurlu huzurlu baktı yüzümüze: -- Efendiler! Hiç merak etmeyin, size de dua edeceğim... Ey sebeplerin ötesine bakan irfan, toprağının ruhunu yakalamış Anadolu kadını!.. Düşündüm durdum... Tuğla gibi kalın kalın. kitaplarda ne aradım yıllarca? Birkaç sütlü kelime devşirecem diye ciltleri kucaklayıp eve taşımam akıl kârı mı? Bazan aradığımız yanıbaşımızda durur da göremeyiz. Keşke, Koca Veysel'e zamanla kulağımı dikseydim. "Benim ile gezdin beni arattın" demişti. (Alıntı) Dostlar Ramazanınızı tebrik ederim, Ülkemiz ve bütün insanlık için hayra ve huzura vesile olur inşallah) Selâm ve dua ile Bülent Ertekin
Ekleme Tarihi: 09 Nisan 2022 - Cumartesi

TOPRAĞININ RUHUNU YAKALAMIŞ ANADOLU KADINI!..

TOPRAĞININ RUHUNU YAKALAMIŞ ANADOLU KADINI!.. Efendim, çalıştığım kurumda sınav komisyonlarında görevli olurdum. Yazılı sınavında yeterli not almış edepli, pıtırcık bir kız adaya Başkan mülâkatta sorular soruyordu: -- Eviniz hangi semtte kızım? -- İstanbul'da evimiz yok efendim, ben Anadolu'dan geldim. -- Nereden geldin? -- Kırıkkale'nin Sulakyurt ilçesinden. -- İstanbul'da akraban, tanışın da mı yok? -- Yok efendim. -- Memlekette kimin var? -- Yalnız annem. -- Annen nerede şimdi? -- Dışarıda efendim, beni bekliyor. -- Çağır gelsin, dedi Başkan. Az sonra kızla birlikte odaya söğüt dalı gibi incecik ve esmer bir kadın süzüldü. Heyete doğru küçük küçük bir kaç adım attı. Sıkıca doladığı yaşmağının altında melül ve mahzun çehresini diri tutmaya çabalıyordu. Başkan kadına sordu: -- Hanım kardeşim, bu kızın memur olursa, İstanbul'da tek başına ne yapacak? -- Begim! dedi hiç beklemediğimiz tok bir sesle. Bir ay sabretsin, köyde ineğim keçim var satayım, bağın bahçenin işini yoluna koyup geleyim. --O kadar kolay mı bu işleri görüp gelmen? -- Nedir ki begim, yoksul olunca yükün de hafif oluyor. Kadın konuştukça üstünden püfür püfür bir köy rayihası yayılıyordu odaya. Başkan, kadını ve aday kızı biraz daha ölçmek istiyordu herhalde: - Peki, sen gelinceye kadar bu büyük şehirde kızının başına bir hâl gelmesinden korkmuyor musun? -- Korkmuyorum! -- Niye? Kadının incecik hotenli yüzü bir avuç ışığa dönüştü sanki. Tane tane konuşuyordu: -- Begim! Bu kızı ben babasız büyüttüm. Daha iki yaşındaydı, Kızılırmak'ın boyalı toprağını saçlarına kına diye yaktım. O koku onda durdukça Allah'ın inayetiyle hiç bir şey olmaz. İçimizde bir ürperti, karşısında öylece kalakaldık. Bu kadının gönlüne cemreler erken düşmüştü besbelli. "Yerlere ve göklere sığmaz"ın gelip sığdığı Hazreti gönüle... Kadın anne olunca tamamlanırmış, artık iyice kani oldum. Sorular tükenmiş, tam çıkıyorlardı ki, Sulakyurtlu anne; bir sabah yelinin ipiltisini dinleyip de gelmiş gibi huzurlu huzurlu baktı yüzümüze: -- Efendiler! Hiç merak etmeyin, size de dua edeceğim... Ey sebeplerin ötesine bakan irfan, toprağının ruhunu yakalamış Anadolu kadını!.. Düşündüm durdum... Tuğla gibi kalın kalın. kitaplarda ne aradım yıllarca? Birkaç sütlü kelime devşirecem diye ciltleri kucaklayıp eve taşımam akıl kârı mı? Bazan aradığımız yanıbaşımızda durur da göremeyiz. Keşke, Koca Veysel'e zamanla kulağımı dikseydim. "Benim ile gezdin beni arattın" demişti. (Alıntı) Dostlar Ramazanınızı tebrik ederim, Ülkemiz ve bütün insanlık için hayra ve huzura vesile olur inşallah) Selâm ve dua ile Bülent Ertekin
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.