Mehmet Bozkurt
Köşe Yazarı
Mehmet Bozkurt
 

KUR'AN, TAĞUT'UN ŞERRİNDEN BAHSEDİYOR!

Asrımız iki büyük bela ile karşı karşıya bugün! 1- Şirk 2- Münafıklık Her ikisinde de Kur'an'ın ifadesiyle, Tağut barınmaktadır!  Tağut nedir!?  Tağut, put ve şeytan demektir. Tağut, Allah'tan başka, kendisine ibadet edilen her şeydir! Tağut, "İnsanüstü" görülen el etek öperek teslim olunanlardır! Allah ile aramıza koyduğumuz herkes ve her şey Tağut'tur!  Hz. Ömer (r. a) diyor ki: Tağut, Şeytan'dır. Tağut; tuğyan kelimesiyle aynı kökten türemiştir, insanı azdıran her şeydir.  Tağut; kahin, şeytan veya sapıklıkta başı çeken anlamına da geldiği söylenir.  Kur'an'da Tağut kavramı 8 yerde geçmektedir.  Bakara, 2/256, 257 Nisa, 4/51, 60, 76 Maide, 5/60 Nahl, 16/36 Zümer, 39/17  Tağut, "t-g-y" kökünden türeyen bir kelime olup, mastarı Tuğyan’dır.  Tuğyan ise; haddi aşan, azan, hakikatten sapan, taşkınlık gösteren ve her sapıklığın başı gibi anlamlara gelir.  Allah, Tağut hakkında diyor ki: "Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver!" Zümer, 39/17  "(Ey Allah’ım!) "Biz yalnızca sana ibadet eder ve yalnızca senden yardım dileriz!" Bizi dosdoğru yola ilet! Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna ilet, gazaba uğrayanların ve sapıkların (Tağut) yoluna değil!" Fatiha, 1/5-6-7  "Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim Tağut'u inkar edip, Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa (İslam'a) yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir."  "Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlerin velileri de Tağut'tur, onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi olarak kalırlar!" Bakara, 2/256, 257  Ben diyorum ki iman: Geçmiş dönem Firavunlarını değil, Modern dönem Tağutlarını inkar etmektir! Allah dışında kendisine ibadet edilen, buna razı olan ve razı olunan her şey ve insanın bağlandığı her şey Tağut'tur. Şiddetle kaçınmalıyız...  İslam’ın en önemli kavramlarından biri olan Tağut'u reddetmek, tüm Peygamberlerin ortak gündemidir. Kur’an’ın ölçüleri dışında ölçüler koyarak insanları vahyin aydınlığından küfrün karanlıklarına götüren geleneksel dini ya da siyasi bilgi kaynağıdır.  Putlaştırılan, uğruna yaşanıp ölünen, dostluk ve düşmanlığın kendisine göre belirlendiği, meşruiyetini Allah’tan almayan değerler ve takip edilen yollardır.  Allah’ın dışında ibadet edilen, Allah gibi sevilen, korkulan, gönülden itaat edilen canlı cansız varlıklardır. Allah’a iman edip, Tağutları reddetmeyen her insan Tağut'a iman etmiş, ona kul olmuş ve Allah’ı inkar etmiştir demektir. Allah, bizi Tağut'un şerrinden emin eylesin inşaallah!  ... Ve KALU BELA! Kur’an, "Kendi nefsini ilah edineni gördün mü?" diyor! Furkan, 25/43  İnsan, "Kalu-Bela!" olarak verdiği sözü ne çabuk da unutuyor?  Allah sordu:  "Elestü bi Rabbikum" yani “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”  A’raf, 7/172  Bu hitaba muhatap olan bütün varlıklar, soruya son derece emin ve mutlak bir saygı ile karşılık vererek,  “Kalu-Bela" yani, “Evet dediler."  Özetle Allah, hepimiz ana rahmine intikal ederken, bir temsil olarak, kendisini mayamıza yerleştiriyor!  "Kalu Bela!" bir hakikatin temsili anlatımıdır.  Allah ile kul arasında Lisan-i Hal (mecazi konuşma) olarak soru ve cevap yapılmıştır. Buna fıtrat yemini de demek mümkündür! Allah ile kul arasında bir sözleşme, yani Kur'an'ın ifadesiyle misaktır!  Allah'ın, yetkisini ve ilahlığını, kulunun içine koymasıdır. Allah, izin verdiği zaman insanın iradesinin dışında insanın dili, ağzı, kulağı, kolu ve ayağı konuşur. Konu ile ilgili Kur'an'da bir çok Ayet var! Nur, 24/24. Ayetine bakıldığında konu daha iyi anlaşılacaktır!  "O gün, dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarıyla ilgili olarak aleyhlerinde şahitlik edecektir." Nur, 24/24 ▪︎ Benzer mesajlar: İsra, 17/36 Yasin, 36/65 Fussilet, 41/20  Bu konuda bir Karadeniz fıkrası sunmak yerinde olur diye düşünüyorum.  Temel’e çok kolay bir soru sormuş bir arkadaşı, "Temel, sen oruçlu iken, bir oturuşta kaç tane hamsi yiyebilirsin?" "Temel hiç düşünmeden, bundan kolay ne var, 50 tane yiyebilirim" demiş.  Arkadaşı, Temel’in cevabını düzeltmiş. İyi de, oruçlu iken, bir tane bile yesen orucun bozulmaz mı?  Temel düşünmüş ve hak vermiş arkadaşına!  Ertesi gün Temel başka bir arkadaşına, Dursun’a rastlamış, "Dursun, sen oruçlu iken, bir oturuşta kaç tane hamsi yiyebilirsin?" Dursun da düşünmeden cevap vermiş. "Bir oturuşta 100 tane yiyebilirim.”  Hadi canım sen de 50 tane yerim deseydin, sana güzel bir cevap verecektim."  Oysa Temel’in Dursun’a dün öğrettiği cevabı vermesi gerekmez mi? Hem Temel ve hem de Dursun, Oruc'un gereğini unutup akıllarını hamsiye takmışlar.  Sayısal değerlerle kafamız o kadar karışık ki, oruçlu olmanın faziletini çoktan unutmuşuz. Sadece hamsinin lezzeti değil, aynı zamanda miktarı da bizim için Oruç'tan önemli hale geliyor.  Bu nedenle Allah: "Beni zikrediniz ki, ben de sizi zikredeyim." Bakara, 2/152 "Beni zikretmek için Namaz kıl." Taha, 20/14 "Allah’ı zikretmek çok büyük bir ibadettir.”  Ankebut, 29/45 buyurmaktadır.  Temel ile Dursun’un durumuna düşmemek için Allah’ı zikretmek, secde etmek gerekir ki, Allah da bizi zikredebilsin!  Allah’ı zikretmeyen bütün organlar harabe ev gibidirler. Vay hallerine!  Allah’a verdiği sözü yerine getirmeyen insanın haline acımamak mümkün değildir. Bu durum Cehennem'e davetiye çıkarmaktır. Cehennem, Allah’ın gazabının tecelli ettiği yerdir; Kafirler, Müşrikler ve Münafıklar için ebedi mekandır.  ... Ve HABİL VE KABİL! Kur'an-ı Kerim'de Habil ile Kabil'in hayatına dair çok fazla bilgi verilmez. İsimleri de zikredilmeyen bu kardeşlerin sadece Hz Adem (a.s) ile Hz. Havva'nın ilk çocukları olduğundan bahsedilir. Kabil, babası ile birlikte çiftçilik yapar. Kardeşi Habil ise çobanlık yapar  Kur'an-ı Kerim'de anlatılan kıssalarda yer ve kişi adları çok fazla geçmez. Çünkü önemli olan kıssalardan çıkarılması gereken derstir. İki kardeşin anlatıldığı Ayetlerde de her mü'minin çıkarması gereken birçok ders vardır. Maide, 5/27. Ayetinden 40. Ayetine kadar anlatılan Kabil ile Habil kıssasında kıskançlığın en büyük günahlardan biri olduğu anlatılır. Çünkü Kabil, kardeşi Habil'i kıskanmış ve onu öldürmüştür. Bu insanlık tarihinde işlenen ilk cinayettir. İnsanı öz kardeşini öldürmeye iten kıskançlık, İslami literatürde fitne ve fesat olarak tanımlanır. Allah, Meleklere, insanları yeryüzünde Halife olarak tayin edeceğini bildirdiğinde, Melekler, Allah'a yeryüzünde fitne ve bozgunculuk çıkaracak bir varlığı mı yaratacağını sormuştur!?  Kabil ile Habil kıssasından çıkarılması gereken bir diğer önemli ders de; günah işleyen, haksız yere bir insanı öldüren kişi, bir Peygamberin çocuğu bile olsa Cehennem'e gidecektir. Çünkü Allah'ın huzurunda her kul eşittir ve herkes kendi amellerinden sorumludur. Peygamberin de oğlu olmak, işlediği günahlardan sorumlu olmayacağı anlamına gelmez.  Kur'an-ı Kerim'in birçok Ayetinde mahşer gününde Peygamberlerin bile hesaba çekileceği bildirilmiştir. Kardeşini öldüren Kabil'in ise Cehennem'e gideceği açık ve net bir şekilde belirtilmiştir.  Kabil'in kurbanının kabul edilmemesinin nedeni, onun takva sahibi olmaması ve kardeşine karşı kıskançlık beslemesidir. Oysa İslam dinine göre tüm Müslümanlar kardeştir. Yeryüzünde fitne çıkaranların ve haksız yere bir insanı öldürenin tüm insanlığı öldürmüş gibi olacağı Kur'an-ı Kerim'de açıkça belirtilmiştir. Müslümanlar yalnızca hayatları tehlikede olduğu zaman, kendilerini savunmak için savaşır. Kabil ise, kıskançlığına yenik düşerek kardeşini öldürmüştür. Bu nedenle kendisine Cehennem azabıyla cezalandırılacağı bildirilmektedir.  İyiliğin takdir edilmediği yerde iyi olmanın bedeli, yok olmaktır. Habil ve Kabiller hep yaşayacak ve kıyamete kadar mücadeleleri devam edecektir! "Öldürmek üzere harekete geçsen de sana elimi kaldırmam" diyen erdem abidesi insan Habil'dir. Şiddeti doğal olarak gören insana yani Kabil'e, şiddete karşı şiddetsizlik öneren yüce bir erdem önerildi Habil tarafından:  "Beni öldürmek üzere elini kaldırdığında (uzatsan da), seni öldürmek üzere ben elimi kaldırmayacağım. Ben, Alamlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" diyordu! Maide, 5/28  Habil ve Kabil'den günümüze hep imtihandayız! İki yol! Habil'in yolu! Kabil'in yolu! Rabbimiz, bizleri Habil'in yolundan ayırmasın inşaallah! Mehmet Bozkurt, Eğitimci İlahiyatçı Araştırmacı Yazar
Ekleme Tarihi: 18 Aralık 2022 - Pazar

KUR'AN, TAĞUT'UN ŞERRİNDEN BAHSEDİYOR!

Asrımız iki büyük bela ile karşı karşıya bugün!

1- Şirk
2- Münafıklık
Her ikisinde de Kur'an'ın ifadesiyle, Tağut barınmaktadır! 

Tağut nedir!? 
Tağut, put ve şeytan demektir.
Tağut, Allah'tan başka, kendisine ibadet edilen her şeydir!
Tağut, "İnsanüstü" görülen el etek öperek teslim olunanlardır!
Allah ile aramıza koyduğumuz herkes ve her şey Tağut'tur! 

Hz. Ömer (r. a) diyor ki: Tağut, Şeytan'dır.
Tağut; tuğyan kelimesiyle aynı kökten türemiştir, insanı azdıran her şeydir. 
Tağut; kahin, şeytan veya sapıklıkta başı çeken anlamına da geldiği söylenir. 

Kur'an'da Tağut kavramı 8 yerde geçmektedir. 
Bakara, 2/256, 257
Nisa, 4/51, 60, 76
Maide, 5/60
Nahl, 16/36
Zümer, 39/17 

Tağut, "t-g-y" kökünden türeyen bir kelime olup, mastarı Tuğyan’dır. 
Tuğyan ise; haddi aşan, azan, hakikatten sapan, taşkınlık gösteren ve her sapıklığın başı gibi anlamlara gelir. 

Allah, Tağut hakkında diyor ki:
"Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver!"
Zümer, 39/17 

"(Ey Allah’ım!)
"Biz yalnızca sana ibadet eder ve yalnızca senden yardım dileriz!"
Bizi dosdoğru yola ilet!
Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna ilet, gazaba uğrayanların ve sapıkların (Tağut) yoluna değil!"
Fatiha, 1/5-6-7 

"Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir.
Artık her kim Tağut'u inkar edip, Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa (İslam'a) yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz.
Allah, her şeyi işitir ve bilir." 

"Allah, iman edenlerin velisidir.
Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlerin velileri de Tağut'tur, onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar.
İşte onlar cehennemliklerdir.
Orada ebedi olarak kalırlar!"
Bakara, 2/256, 257 

Ben diyorum ki iman: Geçmiş dönem Firavunlarını değil, Modern dönem Tağutlarını inkar etmektir!
Allah dışında kendisine ibadet edilen, buna razı olan ve razı olunan her şey ve insanın bağlandığı her şey Tağut'tur.
Şiddetle kaçınmalıyız... 

İslam’ın en önemli kavramlarından biri olan Tağut'u reddetmek, tüm Peygamberlerin ortak gündemidir. Kur’an’ın ölçüleri dışında ölçüler koyarak insanları vahyin aydınlığından küfrün karanlıklarına götüren geleneksel dini ya da siyasi bilgi kaynağıdır. 

Putlaştırılan, uğruna yaşanıp ölünen, dostluk ve düşmanlığın kendisine göre belirlendiği, meşruiyetini Allah’tan almayan değerler ve takip edilen yollardır. 

Allah’ın dışında ibadet edilen, Allah gibi sevilen, korkulan, gönülden itaat edilen canlı cansız varlıklardır. Allah’a iman edip, Tağutları reddetmeyen her insan Tağut'a iman etmiş, ona kul olmuş ve Allah’ı inkar etmiştir demektir.
Allah, bizi Tağut'un şerrinden emin eylesin inşaallah! 

... Ve
KALU BELA!
Kur’an, "Kendi nefsini ilah edineni gördün mü?" diyor!
Furkan, 25/43 

İnsan, "Kalu-Bela!" olarak verdiği sözü ne çabuk da unutuyor? 

Allah sordu: 
"Elestü bi Rabbikum"
yani
“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” 
A’raf, 7/172 

Bu hitaba muhatap olan bütün varlıklar, soruya son derece emin ve mutlak bir saygı ile karşılık vererek, 
“Kalu-Bela"
yani,
“Evet dediler." 

Özetle Allah, hepimiz ana rahmine intikal ederken, bir temsil olarak, kendisini mayamıza yerleştiriyor! 

"Kalu Bela!" bir hakikatin temsili anlatımıdır. 
Allah ile kul arasında Lisan-i Hal (mecazi konuşma) olarak soru ve cevap yapılmıştır. Buna fıtrat yemini de demek mümkündür! Allah ile kul arasında bir sözleşme, yani Kur'an'ın ifadesiyle misaktır! 

Allah'ın, yetkisini ve ilahlığını, kulunun içine koymasıdır.
Allah, izin verdiği zaman insanın iradesinin dışında insanın dili, ağzı, kulağı, kolu ve ayağı konuşur. Konu ile ilgili Kur'an'da bir çok Ayet var!
Nur, 24/24. Ayetine bakıldığında konu daha iyi anlaşılacaktır! 

"O gün, dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarıyla ilgili olarak aleyhlerinde şahitlik edecektir."
Nur, 24/24
▪︎ Benzer mesajlar:
İsra, 17/36
Yasin, 36/65
Fussilet, 41/20 

Bu konuda bir Karadeniz fıkrası sunmak yerinde olur diye düşünüyorum. 
Temel’e çok kolay bir soru sormuş bir arkadaşı,
"Temel, sen oruçlu iken, bir oturuşta kaç tane hamsi yiyebilirsin?"
"Temel hiç düşünmeden, bundan kolay ne var, 50 tane yiyebilirim" demiş. 
Arkadaşı, Temel’in cevabını düzeltmiş. İyi de, oruçlu iken, bir tane bile yesen orucun bozulmaz mı? 
Temel düşünmüş ve hak vermiş arkadaşına! 

Ertesi gün Temel başka bir arkadaşına, Dursun’a rastlamış,
"Dursun, sen oruçlu iken, bir oturuşta kaç tane hamsi yiyebilirsin?"
Dursun da düşünmeden cevap vermiş.
"Bir oturuşta 100 tane yiyebilirim.” 
Hadi canım sen de 50 tane yerim deseydin, sana güzel bir cevap verecektim." 

Oysa Temel’in Dursun’a dün öğrettiği cevabı vermesi gerekmez mi? Hem Temel ve hem de Dursun, Oruc'un gereğini unutup akıllarını hamsiye takmışlar. 
Sayısal değerlerle kafamız o kadar karışık ki, oruçlu olmanın faziletini çoktan unutmuşuz. Sadece hamsinin lezzeti değil, aynı zamanda miktarı da bizim için Oruç'tan önemli hale geliyor. 

Bu nedenle Allah:
"Beni zikrediniz ki, ben de sizi zikredeyim."
Bakara, 2/152
"Beni zikretmek için Namaz kıl."
Taha, 20/14
"Allah’ı zikretmek çok büyük bir ibadettir.” 
Ankebut, 29/45
buyurmaktadır. 

Temel ile Dursun’un durumuna düşmemek için Allah’ı zikretmek, secde etmek gerekir ki, Allah da bizi zikredebilsin! 
Allah’ı zikretmeyen bütün organlar harabe ev gibidirler.
Vay hallerine! 
Allah’a verdiği sözü yerine getirmeyen insanın haline acımamak mümkün değildir. Bu durum Cehennem'e davetiye çıkarmaktır. Cehennem, Allah’ın gazabının tecelli ettiği yerdir; Kafirler, Müşrikler ve Münafıklar için ebedi mekandır. 

... Ve
HABİL VE KABİL!
Kur'an-ı Kerim'de Habil ile Kabil'in hayatına dair çok fazla bilgi verilmez. İsimleri de zikredilmeyen bu kardeşlerin sadece Hz Adem (a.s) ile Hz. Havva'nın ilk çocukları olduğundan bahsedilir. Kabil, babası ile birlikte çiftçilik yapar. Kardeşi Habil ise çobanlık yapar 

Kur'an-ı Kerim'de anlatılan kıssalarda yer ve kişi adları çok fazla geçmez. Çünkü önemli olan kıssalardan çıkarılması gereken derstir. İki kardeşin anlatıldığı Ayetlerde de her mü'minin çıkarması gereken birçok ders vardır. Maide, 5/27. Ayetinden 40. Ayetine kadar anlatılan Kabil ile Habil kıssasında kıskançlığın en büyük günahlardan biri olduğu anlatılır. Çünkü Kabil, kardeşi Habil'i kıskanmış ve onu öldürmüştür. Bu insanlık tarihinde işlenen ilk cinayettir. İnsanı öz kardeşini öldürmeye iten kıskançlık, İslami literatürde fitne ve fesat olarak tanımlanır. Allah, Meleklere, insanları yeryüzünde Halife olarak tayin edeceğini bildirdiğinde, Melekler, Allah'a yeryüzünde fitne ve bozgunculuk çıkaracak bir varlığı mı yaratacağını sormuştur!? 

Kabil ile Habil kıssasından çıkarılması gereken bir diğer önemli ders de; günah işleyen, haksız yere bir insanı öldüren kişi, bir Peygamberin çocuğu bile olsa Cehennem'e gidecektir. Çünkü Allah'ın huzurunda her kul eşittir ve herkes kendi amellerinden sorumludur. Peygamberin de oğlu olmak, işlediği günahlardan sorumlu olmayacağı anlamına gelmez. 

Kur'an-ı Kerim'in birçok Ayetinde mahşer gününde Peygamberlerin bile hesaba çekileceği bildirilmiştir. Kardeşini öldüren Kabil'in ise Cehennem'e gideceği açık ve net bir şekilde belirtilmiştir. 

Kabil'in kurbanının kabul edilmemesinin nedeni, onun takva sahibi olmaması ve kardeşine karşı kıskançlık beslemesidir. Oysa İslam dinine göre tüm Müslümanlar kardeştir. Yeryüzünde fitne çıkaranların ve haksız yere bir insanı öldürenin tüm insanlığı öldürmüş gibi olacağı Kur'an-ı Kerim'de açıkça belirtilmiştir.
Müslümanlar yalnızca hayatları tehlikede olduğu zaman, kendilerini savunmak için savaşır. Kabil ise, kıskançlığına yenik düşerek kardeşini öldürmüştür. Bu nedenle kendisine Cehennem azabıyla cezalandırılacağı bildirilmektedir. 

İyiliğin takdir edilmediği yerde iyi olmanın bedeli, yok olmaktır.
Habil ve Kabiller hep yaşayacak ve kıyamete kadar mücadeleleri devam edecektir!
"Öldürmek üzere harekete geçsen de sana elimi kaldırmam" diyen erdem abidesi insan Habil'dir.
Şiddeti doğal olarak gören insana yani Kabil'e, şiddete karşı şiddetsizlik öneren yüce bir erdem önerildi Habil tarafından: 
"Beni öldürmek üzere elini kaldırdığında (uzatsan da), seni öldürmek üzere ben elimi kaldırmayacağım.
Ben, Alamlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" diyordu!
Maide, 5/28 

Habil ve Kabil'den günümüze hep imtihandayız!
İki yol!
Habil'in yolu!
Kabil'in yolu!
Rabbimiz, bizleri Habil'in yolundan ayırmasın inşaallah!
Mehmet Bozkurt, Eğitimci İlahiyatçı Araştırmacı Yazar

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.