İSLAM BİLİM ADAMLARI
<p>İBN RÜŞD<br />
<br />
Muvahhidler Devleti hükümdarı Ebû Yûsuf Ya‘kūb el-Mansûr (1184-1199) da İbn Rüşd’e saygıda kusur etmez ve sarayında özel hekim olarak çalışmasını rica eder.<br />
<br />
İbn Rüşd’ün öğrencileri, Endülüs’te ve Mağrib’de kendisinden sonra uzun yıllar kadı ve müderris olarak görev yaptığı bilinmektedir. <br />
<br />
İbn Rüşd Mantık ve Metodoloji, Din-Felsefe ilişkisi üzerinde araştırmalar yapmıştır. <br />
<br />
Felsefenin İslâm dini karşısındaki durumunu sağlam temeller üzerine oturtmaya çalışan İbn Rüşd, Aristo mantığının genel kavramlarından yola çıkarak zihnî ve kültürel kapasite açısından insanları üç grupta değerlendirmiştir: <br />
Bilgi edinme sürecinde aklî yöntemi kullananlar (burhan ehli), <br />
diyalektiği kullananlar (cedelciler-hakkı desteklemek ve ortaya çıkarmak için yapılan münakaşa), <br />
başkalarından duyup işiterek bilgi edinenler (hitabet ehli). <br />
<br />
İslâm’ın amacı bütün insan topluluklarını eğitmek ve onlara hitap etmek olduğundan Kur’an bu üç yöntemi birlikte içeren bir üslûbu benimsemiştir. <br />
<br />
İbn Rüşd’e göre; hakikat hakikate zıt olamayacağına göre akılla elde edilen bilgi ve delillerle, vahiy yoluyla elde edilen bilgi ve deliller asla birbirine ters düşmez.<br />
<br />
İbn Rüşd’e göre vahyin bir zâhirî anlamı vardır ve buna uymak herkes için farzdır; bir de te’vile açık yönü bulunmaktadır ki buna uymak yalnızca ilim adamları için farzdır. <br />
<br />
İbn Rüşd’e göre Metafizik, varolmak olarak, varlığı fizik ilminin incelediği varlık türleriyle, bunların ilk sebebine varıncaya kadar bütün ilkelerini konu alan küllî-nazarî bir ilimdir.<br />
<br />
Âlemin kadîm veya hâdis olduğu tezlerinden birinin tercih edilmesi gerektiğinde, âlemin hâdis olduğu tezini tercihe şayan gören İbn Rüşd, hudûsü kesintili hudûs ve sürekli hudûs şeklinde ikiye ayırmaktadır.<br />
<br />
Sürekli hudûs, süreksiz olandan daha yetkin ve üstündür. Onun yaratma olarak algılanması daha isabetlidir.<br />
<br />
Hudûs, kelâm literatüründe Allah’ın varlığını ispat için başvurulan kozmolojik herbir delil için kullanılır. Sonradan meydana gelen, dolayısıyla yaratılmış olan şeye hâdis, onun yaratıcısına da muhdis denir. “Yokken meydana gelme durumu” anlamında isimdir.<br />
<br />
İbn Rüşd’ün nefis anlayışı da birçok düşünür gibi fizyolojiyle yakından ilişkili olan psikolojik güçlerin yorumuna dayanmaktadır. Bununla birlikte nefis problemini incelemeye doğrudan girmek yerine tabiat ilimlerinin ortaya koyduğu verilerin bir özetini verip, bunların anlaşılmasından sonra nefsin ne olduğunun kavranabileceğini belirtmektedir.<br />
<br />
İbn Rüşd’ün karmaşık ve yüksek bir ilim olarak gördüğü psikolojiyi fizikle metafizik, nefsi de fizik dünya ile metafizik âlem arasında bir konumda değerlendirdiği görülmektedir. <br />
<br />
20.01.2021<br />
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu</p>
Ekleme
Tarihi: 20 January 2021 - Wednesday
İSLAM BİLİM ADAMLARI
<p>İBN RÜŞD<br />
<br />
Muvahhidler Devleti hükümdarı Ebû Yûsuf Ya‘kūb el-Mansûr (1184-1199) da İbn Rüşd’e saygıda kusur etmez ve sarayında özel hekim olarak çalışmasını rica eder.<br />
<br />
İbn Rüşd’ün öğrencileri, Endülüs’te ve Mağrib’de kendisinden sonra uzun yıllar kadı ve müderris olarak görev yaptığı bilinmektedir. <br />
<br />
İbn Rüşd Mantık ve Metodoloji, Din-Felsefe ilişkisi üzerinde araştırmalar yapmıştır. <br />
<br />
Felsefenin İslâm dini karşısındaki durumunu sağlam temeller üzerine oturtmaya çalışan İbn Rüşd, Aristo mantığının genel kavramlarından yola çıkarak zihnî ve kültürel kapasite açısından insanları üç grupta değerlendirmiştir: <br />
Bilgi edinme sürecinde aklî yöntemi kullananlar (burhan ehli), <br />
diyalektiği kullananlar (cedelciler-hakkı desteklemek ve ortaya çıkarmak için yapılan münakaşa), <br />
başkalarından duyup işiterek bilgi edinenler (hitabet ehli). <br />
<br />
İslâm’ın amacı bütün insan topluluklarını eğitmek ve onlara hitap etmek olduğundan Kur’an bu üç yöntemi birlikte içeren bir üslûbu benimsemiştir. <br />
<br />
İbn Rüşd’e göre; hakikat hakikate zıt olamayacağına göre akılla elde edilen bilgi ve delillerle, vahiy yoluyla elde edilen bilgi ve deliller asla birbirine ters düşmez.<br />
<br />
İbn Rüşd’e göre vahyin bir zâhirî anlamı vardır ve buna uymak herkes için farzdır; bir de te’vile açık yönü bulunmaktadır ki buna uymak yalnızca ilim adamları için farzdır. <br />
<br />
İbn Rüşd’e göre Metafizik, varolmak olarak, varlığı fizik ilminin incelediği varlık türleriyle, bunların ilk sebebine varıncaya kadar bütün ilkelerini konu alan küllî-nazarî bir ilimdir.<br />
<br />
Âlemin kadîm veya hâdis olduğu tezlerinden birinin tercih edilmesi gerektiğinde, âlemin hâdis olduğu tezini tercihe şayan gören İbn Rüşd, hudûsü kesintili hudûs ve sürekli hudûs şeklinde ikiye ayırmaktadır.<br />
<br />
Sürekli hudûs, süreksiz olandan daha yetkin ve üstündür. Onun yaratma olarak algılanması daha isabetlidir.<br />
<br />
Hudûs, kelâm literatüründe Allah’ın varlığını ispat için başvurulan kozmolojik herbir delil için kullanılır. Sonradan meydana gelen, dolayısıyla yaratılmış olan şeye hâdis, onun yaratıcısına da muhdis denir. “Yokken meydana gelme durumu” anlamında isimdir.<br />
<br />
İbn Rüşd’ün nefis anlayışı da birçok düşünür gibi fizyolojiyle yakından ilişkili olan psikolojik güçlerin yorumuna dayanmaktadır. Bununla birlikte nefis problemini incelemeye doğrudan girmek yerine tabiat ilimlerinin ortaya koyduğu verilerin bir özetini verip, bunların anlaşılmasından sonra nefsin ne olduğunun kavranabileceğini belirtmektedir.<br />
<br />
İbn Rüşd’ün karmaşık ve yüksek bir ilim olarak gördüğü psikolojiyi fizikle metafizik, nefsi de fizik dünya ile metafizik âlem arasında bir konumda değerlendirdiği görülmektedir. <br />
<br />
20.01.2021<br />
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.