Dr. Vehbi KARA
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi KARA
 

Kıbrıs’ın Selameti İçin Ne Yapmalı?

Kıbrıs’ın Selameti İçin Ne Yapmalı? “Kıbrıs Elden Gidiyor” başlıklı yazımdan dolayı çok eleştiri aldım. Tam 450 yıl önce binlerce şehit kanı dökülerek fethedilmiş bu adada yaşanan üzücü gelişmeler; bütün Müslümanları endişelendirmektedir. İslami hassasiyetleri yüksek olup ciğeri yanan her insan kaleme sarılıp ya bir şeyler yazıyor ya da telefonumdan arayarak çare ve önerilerini sıralıyor. Bazı dostlarım ise Türkiye’nin Kıbrıs’tan daha kötü olduğunu ifade ederek üzüntüsünü dile getiriyor. Öncelikle şu hususu dile getirmek isterim ki; bu din ve kutsal kitabımız Kur’an, Allah’ın koruyuculuğu altındadır. Kâinatta hiçbir güç buna engel olamaz. Kimse İslam’a zarar veremez. Hiç üflemekle Güneş söndürülür mü? Öncelikle vazifelerimizi yapmalı sonrasında da Allah’a tevekkül etmeliyiz. Peygamber Efendimizin (ASM) Medine’ye hicret ederken söylediği “üzülme Allah bizimledir” sözünü asla unutmamalıyız. Hz. Ebubekir’e hitaben söylenen bu söz Tevbe suresinin 40. ayetinde geçmektedir. Mealen: “Ona (Muhammed'e) yardım etmezseniz, bilin ki, inkâr edenler onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşına üzülme, Allah bizimledir, diyordu; Allah da ona güven vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Ancak Allah'ın sözü yücedir Allah güçlüdür, hâkimdir." Evet, bu ayet; insanlara huzur ve sekinet verir. Allah bizimle yani “inananlarla beraberdir” dedikçe, dünya sıkıntılarından ve elemlerinden kurtulmaya bir vesile olur. Kıbrıs ve vatanımız içinde durum böyledir. Kıbrıs’ta yapmamız gereken işlerin başında çok sık tekrarladığımız şu “nefret dilinden” kurtulmamız gerekmektedir. Çünkü İslam; hoşgörü, sevgi ve barış dinidir. İslam kelimesi “silm “kelimesinden gelir ve sulh, sükûnet, barış ve refah anlamındadır. Selam kelimesi de aynı kökten gelir. İslam kelimesini “Rabbimizi tanıyarak iman etmek ve ona ibadet etmek” şeklinde de anlayabiliriz. Selamı yaymak aynı zamanda İslam’ı yaymak demektir. Sonuç olarak bu sayede insanlığın barış huzur ve esenliği için gayret edilmiş olur. "Selamı yayınız Hadis-i Şerifini" bu şekilde de düşünmek gereklidir. Ülkemizde ve Kıbrıs’ta yaşayan genç nesil; yıllardan beri aynı şekilde tekrarladığımız “Batı ve Rum zulmünden” pek hoşlanmamaktadır. Zira ilk fırsatta Batı ülkelerine gidip orada yaşamak isteyen gençlere; yıllar önce yapılan katliamları anlatmak hiç de inandırıcı gelmemektedir. İşin kötüsü; zulüm ve barbarlığı kendi insanlarımızın yaptığını iddia eden bir eğitim sistemimiz var. Acımasız ve zalim yöneticilerin “devrim” adı altında yapmış oldukları zulümler ortada iken; Batı dünyasının kendisini medeni ve uygar gösteren kültür emperyalizmi karşısında etkili olmamız mümkün değildir. “Neyi yapmamız gerekir?” sorusundan önce “neyi yapmamamız gerekir?” sorusunu cevaplamamızda fayda vardır. İşte öncelikle “nefret ve çatışmacı” dilden uzaklaşmamız gerekiyor. İslam’ın hoşgörü, barış ve huzur dini olduğunu öncelikle bizim kabul etmemiz gerekiyor. Müslümanlar ancak kendisine saldırıldığı zaman savaşırlar. Ganimet ve toprak kazanmak veya nam salmak için insanlarla savaşılmaz. Hazreti Peygamber (ASM) Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarını Müslümanları ortadan kaldırmak isteyen müşriklere karşı yapmıştı. Daha sonra Doğu Roma ve İran ordularına karşı da müdafaa savaşları yapıldı. Fakat İslam’ı ortadan kaldırmaya yeminli bu düşmanlar barış istemedikleri için inlerine kadar girildi ve hepsi ortadan kaldırıldı. Osmanlı, Selçuklu ve daha nice Türk toplulukları da Moğol ve Bizans’a karşı müdafaa savaşları yaptılar. Neredeyse tamamında da Allah ordularımızı muzaffer eyledi. Mal, mülk, para ve şan sevdası için girilen savaşlarda ise çoğunlukla mağlup olduk. Bazı tarihçilere göre İslam “kılıç zoru” ile yayılmıştır. Bu çok yanlış bir tespittir. Doğrusu ise şudur: İslam, güzel ahlak, ticaret, doğruluk ile yayılmıştır. Çünkü Kur’an “sizin dininiz size, bizim dinimiz bize” diye emreder. Dinimizde zorlama yoktur. Yüzyıllarca İslam sancağı altında huzur ve barış içinde yaşayan topluluklar; Müslümanlara ihanet edip arkadan vurunca; belalarını da buldular. Birinci ve İkinci Dünya Savaşında nasıl zulüm yapıldığını ve barbar Batılıların birbirlerini boğazladıklarına şahit olduk. Kıbrıs’a ve vatanımıza dönecek olursak; şu hususu asla unutmamak gerekiyor. Bir Müslüman asla Hıristiyan olmaz. Asla Allah’a ortak koşup Baba-Oğul ve Ruhül Kudüs diyerek çok tanrılı bir dine inanmaz. Aklı ve muhakemesi ile Hıristiyan olan neredeyse hiç yoktur. Bir iki tane istisna olsa da araştırıldığında onların altında başka nedenler bulunmaktadır. Fakat bir Müslüman dinsiz ve ateist olabilir. Kıbrıslılarda Hıristiyan olmazlar. Fakat deist, ateist ve dinsiz olabilirler. İşte asıl bu noktada durmak ve üzerinde kafa yormamız gerekiyor. Bununla birlikte tarihe baktığımızda görürüz ki; milyonlarca Hıristiyan, Müslüman olmuş ve halen de olmaktadır. İslam’ın güzel ahlakı karşısında kim olursa olsun karşı koyup direnemez. Ancak Şeytan ve kendisine köle olmuş insanlar İslam’ın nuru ve aydınlığı karşısında gözlerini yumup kaçar. Yunus Emre, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Bediüzzaman Said Nursi daha nice İslam alimi İslam’ın bu güzel yönünü öne çıkarıp milyonlarca insanın İslam’a ısınmasını sağlamıştır. Yazmış oldukları eserler ve kullanmış oldukları lisan ve üslup ortadadır. İşte buna dikkat etmek gerekiyor.   Bir gün “Allah bana yeter” ilgili olarak Mevlana Celalettin-i Rumi’nin sözlerinden meydana getirilmiş bir mesaj almıştım. Okuyunca kalbime bir huzur çöktü. Dertlerimi ve sıkıntılarımı bir anda unuttum. Bu ayet sanki benim kalbime sesleniyordu. Bana soru soran kardeşlerim de bu mesajı akıl ve özellikle kalp kulağı ile bir dinlesinler. Kesinlikle bendeki duygular sizde de hâkim olacak, sorularınıza tam bir cevap bulacaksınız, bundan şüphe duymuyorum. Lâ tahzen! (Üzülme!) Bir şey olmuyorsa: Ya daha iyisi olacağı için, ya da gerçekten olmaması gerektiği için olmuyordur. Şu uçan kuşlara bak! Ne ekerler, ne biçerler… Onların rızkına kefil olan Allah; seni mi ihmal edecek sanırsın! Yeter ki sen istemeyi bil… İnsanlar senin kalbini kırmışsa üzülme! Rahman: “Ben kırık kalplerdeyim” buyurmadı mı? O halde ne diye üzülürsün ey can? Gündüz gibi ışıyıp durmak istiyorsan; Gece gibi kapkaranlık nefsini yak! “Derdim var” diyorsun; Dert insanı Hak’ka götüren Burak’tır; sen bunu bilmiyorsun. Sanma ki dert sadece sende var. Şunu bil ki; Sendeki derdi nimet sayanlar da var. Umudunu yıkma; Yusuf’u hatırla. Dert nerede ise deva oraya gider. Yoksulluk nerede ise nimet oraya gider. Soru nerede ise cevap oraya verilir. Gemi nerede ise su oradadır. Suyu ara, susuzluğu elde et de sular alttan da yerden de fışkırmaya başlasın. Dünya malı Allah’ın tebessümüdür: ona bak! Ama sarhoş olma… Lâ tahzen! (Üzülme!) Irmağa deniz, denize okyanus sığmaz. “Aşık” olmayana anlatsan da “Ben” “Sen” anlamaz. Hakka ulaşmak için yoldur desen kimse inanmaz… Gönlünde zerre-i miskal şems olmayan; Yanmaz, yanamaz… Ayağın kırıldı diye üzülme! Allah senden aldığı ayak yerine belki sana kanat verecek. Kuyu dibinde kaldın diye üzülme! Yusuf kuyudan çıktı da Mısır’a sultan oldu. Unutma! İstediğin bir şeyde; olursa bir hayır, olmazsa bin hayır ara… Geçmiş ve gelecek insana göredir. Yoksa hakikat âlemi birdir. Bu âlem bir rüyadır. Zanna kapılma ey can! Rüyada elin kesilse de korkma, elin yerindedir. Dünya bir rüya ise, başına gelen felaketler de geçicidir. Neden çok üzülürsün ki? Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme: Çünkü orası gidişatın değişeceği yerdir. Bu âlemin, bu kâinatın kitabı sensin: Aç da kendini oku ey can! Kâinatın en uzak köşesi, senin içinde ufak bir nokta… Ama sen bunun farkında bile değilsin. Derdin ne olursa olsun korkma! Yeter ki umudun Allah olsun… Herkes bir şeye güvenirken; Senin güvencen de Allah olsun. Hiçbir günah, Allah’ın yüce merhametinden büyük değildir ama; Sen yine de günah işlememeye bak! Lâ tahzen! (Üzülme!) Derdin ne olursa olsun bir abdest al, nefes gibi… Ve bir seccade ser odanın bir kösesine, otur ve ağla. Dilersen hiç konuşma… O seni ve dertlerini senden daha iyi biliyor unutma. Dua ederken O’na kırık bir gönülle el kaldır. Çünkü Allah’ın merhamet ve ihsanı, gönlü kırık kişiye doğru uçar. Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu kovmaktır. Allah tozunu alıyor diye, niye kederlenirsin ey can!? Lâ tahzen! (Üzülme!) Ne istersem ben Mevlâ’dan isterim. Verirse yüceliğidir. Vermezse imtihanımdır… Allah’tan bir şey istersen:Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil !… Ne Zaman dersen bilemem ama, açılmaz diye umutsuz olma. Yeter ki o kapıda durmayı bil…! Vesselam…  Dr. Vehbi KARA  
Ekleme Tarihi: 06 Mayıs 2021 - Perşembe

Kıbrıs’ın Selameti İçin Ne Yapmalı?

Kıbrıs’ın Selameti İçin Ne Yapmalı? “Kıbrıs Elden Gidiyor” başlıklı yazımdan dolayı çok eleştiri aldım. Tam 450 yıl önce binlerce şehit kanı dökülerek fethedilmiş bu adada yaşanan üzücü gelişmeler; bütün Müslümanları endişelendirmektedir. İslami hassasiyetleri yüksek olup ciğeri yanan her insan kaleme sarılıp ya bir şeyler yazıyor ya da telefonumdan arayarak çare ve önerilerini sıralıyor. Bazı dostlarım ise Türkiye’nin Kıbrıs’tan daha kötü olduğunu ifade ederek üzüntüsünü dile getiriyor. Öncelikle şu hususu dile getirmek isterim ki; bu din ve kutsal kitabımız Kur’an, Allah’ın koruyuculuğu altındadır. Kâinatta hiçbir güç buna engel olamaz. Kimse İslam’a zarar veremez. Hiç üflemekle Güneş söndürülür mü? Öncelikle vazifelerimizi yapmalı sonrasında da Allah’a tevekkül etmeliyiz. Peygamber Efendimizin (ASM) Medine’ye hicret ederken söylediği “üzülme Allah bizimledir” sözünü asla unutmamalıyız. Hz. Ebubekir’e hitaben söylenen bu söz Tevbe suresinin 40. ayetinde geçmektedir. Mealen: “Ona (Muhammed'e) yardım etmezseniz, bilin ki, inkâr edenler onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşına üzülme, Allah bizimledir, diyordu; Allah da ona güven vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Ancak Allah'ın sözü yücedir Allah güçlüdür, hâkimdir." Evet, bu ayet; insanlara huzur ve sekinet verir. Allah bizimle yani “inananlarla beraberdir” dedikçe, dünya sıkıntılarından ve elemlerinden kurtulmaya bir vesile olur. Kıbrıs ve vatanımız içinde durum böyledir. Kıbrıs’ta yapmamız gereken işlerin başında çok sık tekrarladığımız şu “nefret dilinden” kurtulmamız gerekmektedir. Çünkü İslam; hoşgörü, sevgi ve barış dinidir. İslam kelimesi “silm “kelimesinden gelir ve sulh, sükûnet, barış ve refah anlamındadır. Selam kelimesi de aynı kökten gelir. İslam kelimesini “Rabbimizi tanıyarak iman etmek ve ona ibadet etmek” şeklinde de anlayabiliriz. Selamı yaymak aynı zamanda İslam’ı yaymak demektir. Sonuç olarak bu sayede insanlığın barış huzur ve esenliği için gayret edilmiş olur. "Selamı yayınız Hadis-i Şerifini" bu şekilde de düşünmek gereklidir. Ülkemizde ve Kıbrıs’ta yaşayan genç nesil; yıllardan beri aynı şekilde tekrarladığımız “Batı ve Rum zulmünden” pek hoşlanmamaktadır. Zira ilk fırsatta Batı ülkelerine gidip orada yaşamak isteyen gençlere; yıllar önce yapılan katliamları anlatmak hiç de inandırıcı gelmemektedir. İşin kötüsü; zulüm ve barbarlığı kendi insanlarımızın yaptığını iddia eden bir eğitim sistemimiz var. Acımasız ve zalim yöneticilerin “devrim” adı altında yapmış oldukları zulümler ortada iken; Batı dünyasının kendisini medeni ve uygar gösteren kültür emperyalizmi karşısında etkili olmamız mümkün değildir. “Neyi yapmamız gerekir?” sorusundan önce “neyi yapmamamız gerekir?” sorusunu cevaplamamızda fayda vardır. İşte öncelikle “nefret ve çatışmacı” dilden uzaklaşmamız gerekiyor. İslam’ın hoşgörü, barış ve huzur dini olduğunu öncelikle bizim kabul etmemiz gerekiyor. Müslümanlar ancak kendisine saldırıldığı zaman savaşırlar. Ganimet ve toprak kazanmak veya nam salmak için insanlarla savaşılmaz. Hazreti Peygamber (ASM) Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarını Müslümanları ortadan kaldırmak isteyen müşriklere karşı yapmıştı. Daha sonra Doğu Roma ve İran ordularına karşı da müdafaa savaşları yapıldı. Fakat İslam’ı ortadan kaldırmaya yeminli bu düşmanlar barış istemedikleri için inlerine kadar girildi ve hepsi ortadan kaldırıldı. Osmanlı, Selçuklu ve daha nice Türk toplulukları da Moğol ve Bizans’a karşı müdafaa savaşları yaptılar. Neredeyse tamamında da Allah ordularımızı muzaffer eyledi. Mal, mülk, para ve şan sevdası için girilen savaşlarda ise çoğunlukla mağlup olduk. Bazı tarihçilere göre İslam “kılıç zoru” ile yayılmıştır. Bu çok yanlış bir tespittir. Doğrusu ise şudur: İslam, güzel ahlak, ticaret, doğruluk ile yayılmıştır. Çünkü Kur’an “sizin dininiz size, bizim dinimiz bize” diye emreder. Dinimizde zorlama yoktur. Yüzyıllarca İslam sancağı altında huzur ve barış içinde yaşayan topluluklar; Müslümanlara ihanet edip arkadan vurunca; belalarını da buldular. Birinci ve İkinci Dünya Savaşında nasıl zulüm yapıldığını ve barbar Batılıların birbirlerini boğazladıklarına şahit olduk. Kıbrıs’a ve vatanımıza dönecek olursak; şu hususu asla unutmamak gerekiyor. Bir Müslüman asla Hıristiyan olmaz. Asla Allah’a ortak koşup Baba-Oğul ve Ruhül Kudüs diyerek çok tanrılı bir dine inanmaz. Aklı ve muhakemesi ile Hıristiyan olan neredeyse hiç yoktur. Bir iki tane istisna olsa da araştırıldığında onların altında başka nedenler bulunmaktadır. Fakat bir Müslüman dinsiz ve ateist olabilir. Kıbrıslılarda Hıristiyan olmazlar. Fakat deist, ateist ve dinsiz olabilirler. İşte asıl bu noktada durmak ve üzerinde kafa yormamız gerekiyor. Bununla birlikte tarihe baktığımızda görürüz ki; milyonlarca Hıristiyan, Müslüman olmuş ve halen de olmaktadır. İslam’ın güzel ahlakı karşısında kim olursa olsun karşı koyup direnemez. Ancak Şeytan ve kendisine köle olmuş insanlar İslam’ın nuru ve aydınlığı karşısında gözlerini yumup kaçar. Yunus Emre, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Bediüzzaman Said Nursi daha nice İslam alimi İslam’ın bu güzel yönünü öne çıkarıp milyonlarca insanın İslam’a ısınmasını sağlamıştır. Yazmış oldukları eserler ve kullanmış oldukları lisan ve üslup ortadadır. İşte buna dikkat etmek gerekiyor.   Bir gün “Allah bana yeter” ilgili olarak Mevlana Celalettin-i Rumi’nin sözlerinden meydana getirilmiş bir mesaj almıştım. Okuyunca kalbime bir huzur çöktü. Dertlerimi ve sıkıntılarımı bir anda unuttum. Bu ayet sanki benim kalbime sesleniyordu. Bana soru soran kardeşlerim de bu mesajı akıl ve özellikle kalp kulağı ile bir dinlesinler. Kesinlikle bendeki duygular sizde de hâkim olacak, sorularınıza tam bir cevap bulacaksınız, bundan şüphe duymuyorum. Lâ tahzen! (Üzülme!) Bir şey olmuyorsa: Ya daha iyisi olacağı için, ya da gerçekten olmaması gerektiği için olmuyordur. Şu uçan kuşlara bak! Ne ekerler, ne biçerler… Onların rızkına kefil olan Allah; seni mi ihmal edecek sanırsın! Yeter ki sen istemeyi bil… İnsanlar senin kalbini kırmışsa üzülme! Rahman: “Ben kırık kalplerdeyim” buyurmadı mı? O halde ne diye üzülürsün ey can? Gündüz gibi ışıyıp durmak istiyorsan; Gece gibi kapkaranlık nefsini yak! “Derdim var” diyorsun; Dert insanı Hak’ka götüren Burak’tır; sen bunu bilmiyorsun. Sanma ki dert sadece sende var. Şunu bil ki; Sendeki derdi nimet sayanlar da var. Umudunu yıkma; Yusuf’u hatırla. Dert nerede ise deva oraya gider. Yoksulluk nerede ise nimet oraya gider. Soru nerede ise cevap oraya verilir. Gemi nerede ise su oradadır. Suyu ara, susuzluğu elde et de sular alttan da yerden de fışkırmaya başlasın. Dünya malı Allah’ın tebessümüdür: ona bak! Ama sarhoş olma… Lâ tahzen! (Üzülme!) Irmağa deniz, denize okyanus sığmaz. “Aşık” olmayana anlatsan da “Ben” “Sen” anlamaz. Hakka ulaşmak için yoldur desen kimse inanmaz… Gönlünde zerre-i miskal şems olmayan; Yanmaz, yanamaz… Ayağın kırıldı diye üzülme! Allah senden aldığı ayak yerine belki sana kanat verecek. Kuyu dibinde kaldın diye üzülme! Yusuf kuyudan çıktı da Mısır’a sultan oldu. Unutma! İstediğin bir şeyde; olursa bir hayır, olmazsa bin hayır ara… Geçmiş ve gelecek insana göredir. Yoksa hakikat âlemi birdir. Bu âlem bir rüyadır. Zanna kapılma ey can! Rüyada elin kesilse de korkma, elin yerindedir. Dünya bir rüya ise, başına gelen felaketler de geçicidir. Neden çok üzülürsün ki? Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme: Çünkü orası gidişatın değişeceği yerdir. Bu âlemin, bu kâinatın kitabı sensin: Aç da kendini oku ey can! Kâinatın en uzak köşesi, senin içinde ufak bir nokta… Ama sen bunun farkında bile değilsin. Derdin ne olursa olsun korkma! Yeter ki umudun Allah olsun… Herkes bir şeye güvenirken; Senin güvencen de Allah olsun. Hiçbir günah, Allah’ın yüce merhametinden büyük değildir ama; Sen yine de günah işlememeye bak! Lâ tahzen! (Üzülme!) Derdin ne olursa olsun bir abdest al, nefes gibi… Ve bir seccade ser odanın bir kösesine, otur ve ağla. Dilersen hiç konuşma… O seni ve dertlerini senden daha iyi biliyor unutma. Dua ederken O’na kırık bir gönülle el kaldır. Çünkü Allah’ın merhamet ve ihsanı, gönlü kırık kişiye doğru uçar. Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu kovmaktır. Allah tozunu alıyor diye, niye kederlenirsin ey can!? Lâ tahzen! (Üzülme!) Ne istersem ben Mevlâ’dan isterim. Verirse yüceliğidir. Vermezse imtihanımdır… Allah’tan bir şey istersen:Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil !… Ne Zaman dersen bilemem ama, açılmaz diye umutsuz olma. Yeter ki o kapıda durmayı bil…! Vesselam…  Dr. Vehbi KARA  
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.