Dr. Vehbi KARA
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi KARA
 

Ne Mutlu 'Azınlıktanım' Diyene!

<p>Ayakların baş olduğu bir &uuml;lkede yaşıyoruz. Sadece Cumhuriyet d&ouml;neminde değil; Osmanlı&rsquo;nın son 200 senesinde de adına &ldquo;d&ouml;nme&rdquo; de denilen gayrim&uuml;slim azınlıkların tahakk&uuml;m&uuml; altında yaşıyoruz.<br /> Bunlar kendilerine &ldquo;T&uuml;rk&rdquo; ismi vererek ger&ccedil;ek T&uuml;rkleri ve M&uuml;sl&uuml;manları ezmektedirler. Bunun en son &ouml;rneğini 28 Şubat 1997 d&ouml;neminde g&ouml;rm&uuml;şt&uuml;k. Sırf eşi baş&ouml;rt&uuml;l&uuml; diye y&uuml;zlerce askeri ordudan attırmışlardı. Yetmedi hızlarını alamayıp yine onbinlerce başı &ouml;rt&uuml;l&uuml; memuru kamu kurumlarından uzaklaştırma tehdidi ile başını a&ccedil;tırmışlardı.<br /> Peki, bunu nasıl yaptılar? Sadece ele ge&ccedil;irmiş olduğu askeri kurumlar, medya, yargı ve kurumları aracılığı ile mi?<br /> Hayır. CHP i&ccedil;inde &ouml;rg&uuml;tlenerek bu partinin &uuml;st y&ouml;netimini asla kimseye bırakmayarak bunu başardılar. Halkın parası gasp edilerek kurulan İş Bankası&rsquo;ndan ni&ccedil;in vazge&ccedil;mediklerini anlayabilmek i&ccedil;in bu yazıyı dikkatle okumak gerekiyor&hellip;<br /> Milli M&uuml;cadele esnasında hatta Misak-ı Milli&rsquo;nin ilan edilmesinde Osmanlı Devletinin Kanunu Esasi&rsquo;si yani Anayasası ge&ccedil;erliydi. Hatta anayasanın ikinci maddesi &ldquo;Devletin dini İslam&rsquo;dır&rdquo; şeklindeydi. &Ouml;ncelikle bunu değiştirdiler. T&uuml;rkiye Cumhuriyeti Anayasasından &ldquo;devletin dini İslam&rsquo;dır&rdquo; maddesini &ccedil;ıkardılar. Bir de utanmadan &ldquo;kurucu değerlere d&ouml;nelim&rdquo; diyorlar ya! İşte bunlara ne s&ouml;ylense azdır&hellip;<br /> Anayasa değişiklikleri tek partinin y&ouml;netimi altında halka danışılmadan tam gaz devam etmiştir. &Ouml;rneğin &ldquo;T&uuml;rk&rdquo; tabiri getirilerek gayrim&uuml;slim azınlıklar yani Ermeniler, Rumlar ve Yahudileri de i&ccedil;ine alacak şekilde bir vatandaşlık tanımı yaptılar.<br /> &quot;T&uuml;rkiye&rsquo;de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese &lsquo;T&uuml;rk&rsquo; denir&rdquo; ibaresiyle &ldquo;d&ouml;nme&rdquo; adı verilen başka inan&ccedil;tan kişiler, bir anda &ldquo;T&uuml;rk&rdquo; oluvermiştir. Soyadı kanunu da getirilince ge&ccedil;mişten gelen b&uuml;t&uuml;n izler silinmiş &ldquo;on yılda on beş milyon gen&ccedil; yarattık her yaştan&rdquo; marşı s&ouml;ylenmeye başlamıştır. İşte bundan sonra &quot;Ne mutlu T&uuml;rk&uuml;m diyene!&quot; s&ouml;z&uuml; devlet y&ouml;neticilerinin ağzında pelesenk olmaya başlamıştır.<br /> Aradan yıllar ge&ccedil;tiği halde hala unutamadığım bir hatıramı anlatayım.<br /> Deniz Kurdu Tatbikatı arasında liman ziyareti yapıyorduk. İzmir&rsquo;de orduevinde gemi subaylarının katıldığı bir akşam yemeği yapılmıştı. Yemeğe ben de katılma şansızlığını yaşamıştım. Yemeğin ortasında gemi komutanı tarafından bana bir rakı bardağı g&ouml;nderilmişti.<br /> Bunu g&ouml;rmezlikten geldiğim sırada gemi komutanı bana seslendi &ldquo;Vehbi, sana i&ccedil;ki g&ouml;nderdim ni&ccedil;in i&ccedil;miyorsun?&rdquo; dedi. Ben de kendisine nezaketle &ldquo;Komutanım ben hayatım boyunca hi&ccedil; alkoll&uuml; i&ccedil;ki i&ccedil;medim ve prensibim icabı asla i&ccedil;mem&rdquo; dedim. Bunun &uuml;zerine &ldquo;ben gemi komutanıyım, emrediyorum i&ccedil;eceksin&rdquo; dedi.<br /> O andaki haleti ruhiyem &ldquo;kellemi de kesseler asla i&ccedil;ki i&ccedil;mem&rdquo; şeklindeydi. Fakat komutan ısrar ediyordu. İşin daha k&ouml;t&uuml;s&uuml; ise masadaki b&uuml;t&uuml;n subaylar bana pis pis bakarak &ldquo;hepimizi rezil ettin, i&ccedil; şu zıkkımı&rdquo; demeye getiren bakışları ile adeta d&ouml;vmeye &ccedil;alışıyorlardı.<br /> Bu iğren&ccedil; hik&acirc;ye iyice alkol almış komutanın sesini arttırması ile bir m&uuml;ddet daha devam etti. &Ouml;yle ki; yan masalardan komutanın sesi duyulup tepki &ccedil;ekmeye başlamıştı. Sonunda &Ccedil;ark&ccedil;ıbaşı &Uuml;mit Y&uuml;zbaşı araya girerek &ldquo;Komutanım Vehbi &ccedil;ok iyi bir subaydır, onu bu seferlik mazur g&ouml;r&uuml;n&rdquo; şeklinde ortalığı yatıştırmaya &ccedil;alışmıştı. Sonunda Komutan insafa gelerek sesini kesmişti. Bundan sonra bir daha gemi yemeklerine asla &ccedil;ağrılmadım ve katılmadım.<br /> Maalesef yıllar boyu dindar ve inan&ccedil;lı subaylar &ldquo;i&ccedil;ki testi&rdquo; adı verilen bir uygulamadan ge&ccedil;irilerek alkole karşı olan hassasiyetlerinden vazge&ccedil;irilmeye &ccedil;alışılıyordu. Bu sayede biz ger&ccedil;ek T&uuml;rklere dayatılan t&uuml;rl&uuml; t&uuml;rl&uuml; baskılar sonu&ccedil; veriyor her 8 ile 10 yıl arasında kesintisiz bir darbe s&uuml;reci yaşanıyordu.<br /> İnşallah bu s&uuml;re&ccedil; 15 Temmuz 2016 FET&Ouml; darbesi ile son bulmuş oldu. Bundan sonra hi&ccedil;bir subaya &ldquo;ni&ccedil;in i&ccedil;ki i&ccedil;miyorsun?&rdquo; gibi bir baskı yapılmadığını umut ediyorum.<br /> Benim yaşadığım bu olay &uuml;lkemizde farklı ve değişik şekillerde devam etmişti. T&uuml;rk ve M&uuml;sl&uuml;manlara yapılan baskı ile ilgili olarak bir iki &ouml;rnek daha vermekte yarar vardır:<br /> Stalin&#39;in zulm&uuml;nden ka&ccedil;arak sınırlarımızdan &uuml;lkemize sığınan 146 Azeri T&uuml;rk&#39;&uuml;n hazin hik&acirc;yesine de yer vermek gerekiyor. Aslında onlar, sığındıkları T&uuml;rk yurduna ve T&uuml;rk kardeşlerinin kendilerine sahip &ccedil;ıkma hususunda hi&ccedil;bir teredd&uuml;t taşımıyorlardı. &Ouml;yle ya; T&uuml;rk ve M&uuml;sl&uuml;man&rsquo;dılar, dahası insandılar.<br /> Fakat bu ger&ccedil;ek T&uuml;rk kardeşlerimizin yakarışlarına rağmen sağır olan tek partili bir y&ouml;netim vardı. Ankara&rsquo;dan &ldquo;ret&rdquo; cevabı almışlardı. Bu kardeşlerimiz &quot;Ne olursunuz bizi o azılı d&uuml;şmanlara teslim etmeyin, gerekirse bizi siz &ouml;ld&uuml;r&uuml;n. Hi&ccedil; olmazsa kendi vatanımızda, kendi bayrağımızın altında &ouml;lm&uuml;ş oluruz&quot; deseler de, ger&ccedil;ekten de acımasız ve sağır olan insanlar vardı.<br /> Karakol komutanı i&ccedil;i kan ağlaya ağlaya 146 sığınmacıyı yeniden Sovyet Rusya&#39;sına, teslim etmek zorunda kalmıştır. Ruslara teslim olan 146 T&uuml;rk evladı, hemen elleri ayakları bağlanarak oracıkta, askerlerimizin g&ouml;zleri &ouml;n&uuml;nde kurşuna dizilerek &ouml;ld&uuml;r&uuml;l&uuml;rler!<br /> İşte 1944&#39;te İsmet İn&ouml;n&uuml;&#39;n&uuml;n emriyle T&uuml;rkleri g&ouml;t&uuml;ren bir memurun k&ouml;pr&uuml;n&uuml;n hemen ardında ger&ccedil;ekleştirilen bu katliamı g&ouml;rd&uuml;kten sonra akli dengesini yitirdiği ve akıl hastanesinde vefat ettiği s&ouml;ylenmektedir. Bu ana vatanında ihanete uğramış T&uuml;rklerin ve yakınlarının s&ouml;ylediği ağıtlar kalır geriye:<br /> &ldquo;Boraltan bir k&ouml;pr&uuml;, aşar ge&ccedil;er Aras&#39;ı, / Yuğsan Aras suyuyla, &ccedil;ıkmaz y&uuml;z&uuml;n karası./ Karası, karası, merhamet fukarası,/ Karası, karası, merhamet fukarası,<br /> D&uuml;şman bekler karşıda, &ouml;n&uuml;ne kattı beni,/ Can alınan &ccedil;arşıda, kardeşim sattı beni./ D&ouml;n&uuml;p seslendim geri, merhametsiz birine,/ Beni siz vursaydınız, şu g&acirc;vurun yerine&rdquo;.<br /> Bir hik&acirc;yeyi de T&uuml;rklerin en &ouml;nemli Saltanat ailesinden Osmanlı hanedan ailesinden verelim:<br /> Sultan Abd&uuml;lmecid&rsquo;in kızı ve Sultan Abd&uuml;lhamid&rsquo;in kız kardeşi Seniha Sultan, s&uuml;rg&uuml;n kararı ertesi Cumhurbaşkanı&rsquo;na telgraf g&ouml;nderir.<br /> &quot;78 yaşındayım. Odadan bile &ccedil;ıkmak iktidarına m&acirc;lik bulunmadığımdan karar-ı ahire tebaiyet maddeten imk&acirc;n haricindedir. Hayattan artık bir nasibi kalmamış olan benim gibi bir ihtiyarın takarr&uuml;p eden son g&uuml;nlerini odasında ge&ccedil;irmeye m&uuml;saade buyurmanızı istirham eylerim. Seniha Binti Abd&uuml;lmecid&rdquo;<br /> Fakat Seniha Sultan&rsquo;ın talebi dikkate alınmamış ve bu soylu T&uuml;rk hanedan ailesi T&uuml;rkiye&rsquo;den sınır dışı edilmiştir.<br /> Ger&ccedil;i i&ccedil;eride kalan vatan evl&acirc;tlarına da bu sonradan T&uuml;rk olan ve M&uuml;sl&uuml;man gibi g&ouml;r&uuml;nen insanlar; t&uuml;rl&uuml; t&uuml;rl&uuml; zul&uuml;mler yapmaya devam etmişlerdir. Milli m&uuml;cadelenin kazanımları Anadolu insanına, yani halka rağmen, aleyhinde kullanılmıştır. Mehmet&ccedil;ik, jandarma g&ouml;rev eri olarak Kuran okuyor diye milletini dip&ccedil;iklemek zorunda bırakılmıştır.<br /> Anadolu insanı, kendisine dayatılan bir gavur şapkası y&uuml;z&uuml;nden binlerce efradını dar ağacında kaybeder. Milletin se&ccedil;tiği vekiller darp edilir, hatta Başbakan Adnan Menderes idam edilir. Her darbe sonunda binlerce M&uuml;sl&uuml;man &ldquo;ayin yapıyor&rdquo; denilerek hapislere atılır, işkence g&ouml;rerek mahk&ucirc;m edilir, asılır ve sonunda sesi de kısılmış olur. Bunu dile getiren muharrir ve yazarlar ise mahkeme kapılarında ve zindanlarında perişan edilir.<br /> Buna karşılık İkinci D&uuml;nya Savaşı yıllarında yani Nazilerin tarihin b&uuml;y&uuml;k soykırım yaptığı d&ouml;nemde T&uuml;rk pasaportu can simidi gibiydi. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; İspanya ve T&uuml;rkiye gibi tarafsız &uuml;lkelerin Yahudi vatandaşları, toplama kamplarından hari&ccedil; tutulmuştu. İşte bu yıllarda Avrupa&rsquo;nın &ccedil;eşitli yerlerinde g&ouml;revli 19 diplomatlarımız, T&uuml;rk pasaportu vererek, tam 185 bin Yahudi&rsquo;nin hayatını kurtarmıştı.<br /> Bu durum, yani ger&ccedil;ek T&uuml;rklerden esirgenen imtiyazlı c&ouml;mertlik; bir belgesel filmde anlatılmıştır. T&uuml;rk diplomatlarının Musevi vatandaşlarını, toplama kamplarına g&ouml;ndermemek i&ccedil;in canla basla m&uuml;cadele ettiği &ccedil;ok g&uuml;zel bir şekilde g&ouml;sterilmiştir. Belgeselde 60&rsquo;a yakın tanık ile beraber tarih&ccedil;ilerle, toplum liderleriyle, o s&uuml;reci yaşayan insanlarla ve onları kurtaran diplomatların aileleriyle konuşulmuştur.<br /> Musevi vatandaşlarına dair bir başka hik&acirc;ye de fedakar 19 T&uuml;rkiye El&ccedil;isi anlatılmaktadır. &Ouml;rneğin Rodos Konsolosu (1943-1944) Selahattin &Uuml;lk&uuml;men tam 1.700 Yahudi&rsquo;yi gaz odalarına gitmekten son anda b&uuml;y&uuml;k &ouml;zveriyle kurtarmıştır. İn&ouml;n&uuml; adı ge&ccedil;en diplomat adına posta pulu bastırarak kendisini onurlandırmıştır.<br /> Bu vesileyle kendilerine derin ş&uuml;kran ve nişanelerinin yanı sıra, ayrıca ABD&rsquo;li Yahudi bir dernek tarafından 1990 yılında Yahudi cesaret &ouml;d&uuml;l&uuml; de verilmiştir.<br /> Yalcın K&uuml;&ccedil;&uuml;k, bu azınlık mensubu d&ouml;nmelerin diplomat olma durumunu dramatize ederek &ldquo;T&uuml;rkiye&rsquo;de el&ccedil;i olmak i&ccedil;in d&ouml;nme olmak gerekir&rdquo; demiştir.<br /> İşte şimdi &ldquo;Ne mutlu d&ouml;nmeyim diyene&rdquo; s&ouml;z&uuml;n&uuml;n ne anlama geldiğini bir par&ccedil;a anlamış olduğunuzu umarım. Konuyu bir de n&uuml;fus bakımından ele alırsak mesele daha iyi anlaşılmış olacaktır.<br /> 29 Ekim 1923&#39;te Cumhuriyet ilan edildiğinde &uuml;lke n&uuml;fusumuz 13 milyon olarak tespit edilmişti. Halkımızın &ccedil;oğu kadınlardan, yaşlı ve &ccedil;ocuklardan meydana geliyordu. Her taraf cephelerden d&ouml;nen kolu bacağı kopuk gazilerimiz ile doluydu.<br /> Geri kalanlar ise bizim kimliğimize girmiş kentlerde oturan gayri M&uuml;slimlerden meydana geliyordu. Osmanlı devletinin son d&ouml;neme kadar askere almadığı ve bu azınlık kesim okumuş, en az bir yabancı dil bilen kişilerdi ve zengin tabakayı oluşturuyordu.<br /> Soyadı kanunuyla bizim kimliğimize gizlenmiş bu gayrim&uuml;slim azınlıklar maliye, hukuk, eğitim, askeri kurumlara yerleşerek askeri vesayet sistemini ortaya &ccedil;ıkardılar. Deniz kenarı yerleşim birimleri başta olmak &uuml;zere en zengin topraklar bunların olmuştu.<br /> Zaten &ccedil;ok az sayıdaki Anadolu m&uuml;teşebbisinin &ouml;n&uuml;n&uuml; &#39;&#39;yeşil sermaye&#39;&#39; adıyla kesen bu azınlıktan kimse hi&ccedil; hesap soramadı. Bilakis hep bunlar hesap sorup &uuml;ste &ccedil;ıktılar. Şimdi de durum &ccedil;ok farklı değildir. Bukalemun gibi kendilerini renkten renge kılıftan kılıfa sokan bu insanlar, en &ouml;nemli kurumların da başında bunlar yer alır. İşte biraz kafa yormayı ve kendimize &ccedil;eki d&uuml;zen vermeyi gerektiren bir mesele budur.<br /> &Ccedil;&ouml;z&uuml;m ise daha &ouml;nce belirttiğim gibi &ccedil;ok basittir. T&uuml;rk ve M&uuml;sl&uuml;man toplumun &ouml;n&uuml;n&uuml; a&ccedil;acak yeg&acirc;ne y&ouml;ntem; serbest piyasa d&uuml;zeni ve &ouml;zg&uuml;rl&uuml;klerdir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; rantiyecilikten beslenen hep bu d&ouml;nme adını verdiğimiz asalak yiyici takımı olmuştur. Mason localarında iş tutup &ccedil;alışkan M&uuml;sl&uuml;man insanlarımızın ekmeğini elinden almaya &ccedil;alışırlar.<br /> Bu nedenle devlet k&uuml;&ccedil;&uuml;lt&uuml;lmeli ve memurluk insanlardan alınıp aynı işi r&uuml;şvet almadan sıfır hata ile yapan bilgisayarlara bırakılmalıdır. Bilgisayarların yapamayacağı işleri de sayısı 100 bin&rsquo;i ge&ccedil;meyecek şekilde vatanını seven ve para i&ccedil;in &ccedil;alışmayan; vatanına hizmet etmeyi &ouml;ncelikle hedeflemiş insanlara vermek gereklidir.<br /> Eğer vatandaş zengin olursa devlet de zengin olur. Bu nedenle hala en b&uuml;y&uuml;k işveren olan devletin bu d&ouml;nmelerin yağma ve talanına son vererek &ouml;zel sekt&ouml;r&uuml;n &ouml;n&uuml;n&uuml; a&ccedil;ması, girişimci vatandaşlarımıza karşı y&uuml;r&uuml;t&uuml;len b&uuml;rokratik engelleri kaldırması en &ouml;nemli icraat olacaktır, vesselam&hellip;</p> <p>Dr. Vehbi KARA</p>
Ekleme Tarihi: 17 Kasım 2020 - Salı

Ne Mutlu 'Azınlıktanım' Diyene!

<p>Ayakların baş olduğu bir &uuml;lkede yaşıyoruz. Sadece Cumhuriyet d&ouml;neminde değil; Osmanlı&rsquo;nın son 200 senesinde de adına &ldquo;d&ouml;nme&rdquo; de denilen gayrim&uuml;slim azınlıkların tahakk&uuml;m&uuml; altında yaşıyoruz.<br /> Bunlar kendilerine &ldquo;T&uuml;rk&rdquo; ismi vererek ger&ccedil;ek T&uuml;rkleri ve M&uuml;sl&uuml;manları ezmektedirler. Bunun en son &ouml;rneğini 28 Şubat 1997 d&ouml;neminde g&ouml;rm&uuml;şt&uuml;k. Sırf eşi baş&ouml;rt&uuml;l&uuml; diye y&uuml;zlerce askeri ordudan attırmışlardı. Yetmedi hızlarını alamayıp yine onbinlerce başı &ouml;rt&uuml;l&uuml; memuru kamu kurumlarından uzaklaştırma tehdidi ile başını a&ccedil;tırmışlardı.<br /> Peki, bunu nasıl yaptılar? Sadece ele ge&ccedil;irmiş olduğu askeri kurumlar, medya, yargı ve kurumları aracılığı ile mi?<br /> Hayır. CHP i&ccedil;inde &ouml;rg&uuml;tlenerek bu partinin &uuml;st y&ouml;netimini asla kimseye bırakmayarak bunu başardılar. Halkın parası gasp edilerek kurulan İş Bankası&rsquo;ndan ni&ccedil;in vazge&ccedil;mediklerini anlayabilmek i&ccedil;in bu yazıyı dikkatle okumak gerekiyor&hellip;<br /> Milli M&uuml;cadele esnasında hatta Misak-ı Milli&rsquo;nin ilan edilmesinde Osmanlı Devletinin Kanunu Esasi&rsquo;si yani Anayasası ge&ccedil;erliydi. Hatta anayasanın ikinci maddesi &ldquo;Devletin dini İslam&rsquo;dır&rdquo; şeklindeydi. &Ouml;ncelikle bunu değiştirdiler. T&uuml;rkiye Cumhuriyeti Anayasasından &ldquo;devletin dini İslam&rsquo;dır&rdquo; maddesini &ccedil;ıkardılar. Bir de utanmadan &ldquo;kurucu değerlere d&ouml;nelim&rdquo; diyorlar ya! İşte bunlara ne s&ouml;ylense azdır&hellip;<br /> Anayasa değişiklikleri tek partinin y&ouml;netimi altında halka danışılmadan tam gaz devam etmiştir. &Ouml;rneğin &ldquo;T&uuml;rk&rdquo; tabiri getirilerek gayrim&uuml;slim azınlıklar yani Ermeniler, Rumlar ve Yahudileri de i&ccedil;ine alacak şekilde bir vatandaşlık tanımı yaptılar.<br /> &quot;T&uuml;rkiye&rsquo;de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese &lsquo;T&uuml;rk&rsquo; denir&rdquo; ibaresiyle &ldquo;d&ouml;nme&rdquo; adı verilen başka inan&ccedil;tan kişiler, bir anda &ldquo;T&uuml;rk&rdquo; oluvermiştir. Soyadı kanunu da getirilince ge&ccedil;mişten gelen b&uuml;t&uuml;n izler silinmiş &ldquo;on yılda on beş milyon gen&ccedil; yarattık her yaştan&rdquo; marşı s&ouml;ylenmeye başlamıştır. İşte bundan sonra &quot;Ne mutlu T&uuml;rk&uuml;m diyene!&quot; s&ouml;z&uuml; devlet y&ouml;neticilerinin ağzında pelesenk olmaya başlamıştır.<br /> Aradan yıllar ge&ccedil;tiği halde hala unutamadığım bir hatıramı anlatayım.<br /> Deniz Kurdu Tatbikatı arasında liman ziyareti yapıyorduk. İzmir&rsquo;de orduevinde gemi subaylarının katıldığı bir akşam yemeği yapılmıştı. Yemeğe ben de katılma şansızlığını yaşamıştım. Yemeğin ortasında gemi komutanı tarafından bana bir rakı bardağı g&ouml;nderilmişti.<br /> Bunu g&ouml;rmezlikten geldiğim sırada gemi komutanı bana seslendi &ldquo;Vehbi, sana i&ccedil;ki g&ouml;nderdim ni&ccedil;in i&ccedil;miyorsun?&rdquo; dedi. Ben de kendisine nezaketle &ldquo;Komutanım ben hayatım boyunca hi&ccedil; alkoll&uuml; i&ccedil;ki i&ccedil;medim ve prensibim icabı asla i&ccedil;mem&rdquo; dedim. Bunun &uuml;zerine &ldquo;ben gemi komutanıyım, emrediyorum i&ccedil;eceksin&rdquo; dedi.<br /> O andaki haleti ruhiyem &ldquo;kellemi de kesseler asla i&ccedil;ki i&ccedil;mem&rdquo; şeklindeydi. Fakat komutan ısrar ediyordu. İşin daha k&ouml;t&uuml;s&uuml; ise masadaki b&uuml;t&uuml;n subaylar bana pis pis bakarak &ldquo;hepimizi rezil ettin, i&ccedil; şu zıkkımı&rdquo; demeye getiren bakışları ile adeta d&ouml;vmeye &ccedil;alışıyorlardı.<br /> Bu iğren&ccedil; hik&acirc;ye iyice alkol almış komutanın sesini arttırması ile bir m&uuml;ddet daha devam etti. &Ouml;yle ki; yan masalardan komutanın sesi duyulup tepki &ccedil;ekmeye başlamıştı. Sonunda &Ccedil;ark&ccedil;ıbaşı &Uuml;mit Y&uuml;zbaşı araya girerek &ldquo;Komutanım Vehbi &ccedil;ok iyi bir subaydır, onu bu seferlik mazur g&ouml;r&uuml;n&rdquo; şeklinde ortalığı yatıştırmaya &ccedil;alışmıştı. Sonunda Komutan insafa gelerek sesini kesmişti. Bundan sonra bir daha gemi yemeklerine asla &ccedil;ağrılmadım ve katılmadım.<br /> Maalesef yıllar boyu dindar ve inan&ccedil;lı subaylar &ldquo;i&ccedil;ki testi&rdquo; adı verilen bir uygulamadan ge&ccedil;irilerek alkole karşı olan hassasiyetlerinden vazge&ccedil;irilmeye &ccedil;alışılıyordu. Bu sayede biz ger&ccedil;ek T&uuml;rklere dayatılan t&uuml;rl&uuml; t&uuml;rl&uuml; baskılar sonu&ccedil; veriyor her 8 ile 10 yıl arasında kesintisiz bir darbe s&uuml;reci yaşanıyordu.<br /> İnşallah bu s&uuml;re&ccedil; 15 Temmuz 2016 FET&Ouml; darbesi ile son bulmuş oldu. Bundan sonra hi&ccedil;bir subaya &ldquo;ni&ccedil;in i&ccedil;ki i&ccedil;miyorsun?&rdquo; gibi bir baskı yapılmadığını umut ediyorum.<br /> Benim yaşadığım bu olay &uuml;lkemizde farklı ve değişik şekillerde devam etmişti. T&uuml;rk ve M&uuml;sl&uuml;manlara yapılan baskı ile ilgili olarak bir iki &ouml;rnek daha vermekte yarar vardır:<br /> Stalin&#39;in zulm&uuml;nden ka&ccedil;arak sınırlarımızdan &uuml;lkemize sığınan 146 Azeri T&uuml;rk&#39;&uuml;n hazin hik&acirc;yesine de yer vermek gerekiyor. Aslında onlar, sığındıkları T&uuml;rk yurduna ve T&uuml;rk kardeşlerinin kendilerine sahip &ccedil;ıkma hususunda hi&ccedil;bir teredd&uuml;t taşımıyorlardı. &Ouml;yle ya; T&uuml;rk ve M&uuml;sl&uuml;man&rsquo;dılar, dahası insandılar.<br /> Fakat bu ger&ccedil;ek T&uuml;rk kardeşlerimizin yakarışlarına rağmen sağır olan tek partili bir y&ouml;netim vardı. Ankara&rsquo;dan &ldquo;ret&rdquo; cevabı almışlardı. Bu kardeşlerimiz &quot;Ne olursunuz bizi o azılı d&uuml;şmanlara teslim etmeyin, gerekirse bizi siz &ouml;ld&uuml;r&uuml;n. Hi&ccedil; olmazsa kendi vatanımızda, kendi bayrağımızın altında &ouml;lm&uuml;ş oluruz&quot; deseler de, ger&ccedil;ekten de acımasız ve sağır olan insanlar vardı.<br /> Karakol komutanı i&ccedil;i kan ağlaya ağlaya 146 sığınmacıyı yeniden Sovyet Rusya&#39;sına, teslim etmek zorunda kalmıştır. Ruslara teslim olan 146 T&uuml;rk evladı, hemen elleri ayakları bağlanarak oracıkta, askerlerimizin g&ouml;zleri &ouml;n&uuml;nde kurşuna dizilerek &ouml;ld&uuml;r&uuml;l&uuml;rler!<br /> İşte 1944&#39;te İsmet İn&ouml;n&uuml;&#39;n&uuml;n emriyle T&uuml;rkleri g&ouml;t&uuml;ren bir memurun k&ouml;pr&uuml;n&uuml;n hemen ardında ger&ccedil;ekleştirilen bu katliamı g&ouml;rd&uuml;kten sonra akli dengesini yitirdiği ve akıl hastanesinde vefat ettiği s&ouml;ylenmektedir. Bu ana vatanında ihanete uğramış T&uuml;rklerin ve yakınlarının s&ouml;ylediği ağıtlar kalır geriye:<br /> &ldquo;Boraltan bir k&ouml;pr&uuml;, aşar ge&ccedil;er Aras&#39;ı, / Yuğsan Aras suyuyla, &ccedil;ıkmaz y&uuml;z&uuml;n karası./ Karası, karası, merhamet fukarası,/ Karası, karası, merhamet fukarası,<br /> D&uuml;şman bekler karşıda, &ouml;n&uuml;ne kattı beni,/ Can alınan &ccedil;arşıda, kardeşim sattı beni./ D&ouml;n&uuml;p seslendim geri, merhametsiz birine,/ Beni siz vursaydınız, şu g&acirc;vurun yerine&rdquo;.<br /> Bir hik&acirc;yeyi de T&uuml;rklerin en &ouml;nemli Saltanat ailesinden Osmanlı hanedan ailesinden verelim:<br /> Sultan Abd&uuml;lmecid&rsquo;in kızı ve Sultan Abd&uuml;lhamid&rsquo;in kız kardeşi Seniha Sultan, s&uuml;rg&uuml;n kararı ertesi Cumhurbaşkanı&rsquo;na telgraf g&ouml;nderir.<br /> &quot;78 yaşındayım. Odadan bile &ccedil;ıkmak iktidarına m&acirc;lik bulunmadığımdan karar-ı ahire tebaiyet maddeten imk&acirc;n haricindedir. Hayattan artık bir nasibi kalmamış olan benim gibi bir ihtiyarın takarr&uuml;p eden son g&uuml;nlerini odasında ge&ccedil;irmeye m&uuml;saade buyurmanızı istirham eylerim. Seniha Binti Abd&uuml;lmecid&rdquo;<br /> Fakat Seniha Sultan&rsquo;ın talebi dikkate alınmamış ve bu soylu T&uuml;rk hanedan ailesi T&uuml;rkiye&rsquo;den sınır dışı edilmiştir.<br /> Ger&ccedil;i i&ccedil;eride kalan vatan evl&acirc;tlarına da bu sonradan T&uuml;rk olan ve M&uuml;sl&uuml;man gibi g&ouml;r&uuml;nen insanlar; t&uuml;rl&uuml; t&uuml;rl&uuml; zul&uuml;mler yapmaya devam etmişlerdir. Milli m&uuml;cadelenin kazanımları Anadolu insanına, yani halka rağmen, aleyhinde kullanılmıştır. Mehmet&ccedil;ik, jandarma g&ouml;rev eri olarak Kuran okuyor diye milletini dip&ccedil;iklemek zorunda bırakılmıştır.<br /> Anadolu insanı, kendisine dayatılan bir gavur şapkası y&uuml;z&uuml;nden binlerce efradını dar ağacında kaybeder. Milletin se&ccedil;tiği vekiller darp edilir, hatta Başbakan Adnan Menderes idam edilir. Her darbe sonunda binlerce M&uuml;sl&uuml;man &ldquo;ayin yapıyor&rdquo; denilerek hapislere atılır, işkence g&ouml;rerek mahk&ucirc;m edilir, asılır ve sonunda sesi de kısılmış olur. Bunu dile getiren muharrir ve yazarlar ise mahkeme kapılarında ve zindanlarında perişan edilir.<br /> Buna karşılık İkinci D&uuml;nya Savaşı yıllarında yani Nazilerin tarihin b&uuml;y&uuml;k soykırım yaptığı d&ouml;nemde T&uuml;rk pasaportu can simidi gibiydi. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; İspanya ve T&uuml;rkiye gibi tarafsız &uuml;lkelerin Yahudi vatandaşları, toplama kamplarından hari&ccedil; tutulmuştu. İşte bu yıllarda Avrupa&rsquo;nın &ccedil;eşitli yerlerinde g&ouml;revli 19 diplomatlarımız, T&uuml;rk pasaportu vererek, tam 185 bin Yahudi&rsquo;nin hayatını kurtarmıştı.<br /> Bu durum, yani ger&ccedil;ek T&uuml;rklerden esirgenen imtiyazlı c&ouml;mertlik; bir belgesel filmde anlatılmıştır. T&uuml;rk diplomatlarının Musevi vatandaşlarını, toplama kamplarına g&ouml;ndermemek i&ccedil;in canla basla m&uuml;cadele ettiği &ccedil;ok g&uuml;zel bir şekilde g&ouml;sterilmiştir. Belgeselde 60&rsquo;a yakın tanık ile beraber tarih&ccedil;ilerle, toplum liderleriyle, o s&uuml;reci yaşayan insanlarla ve onları kurtaran diplomatların aileleriyle konuşulmuştur.<br /> Musevi vatandaşlarına dair bir başka hik&acirc;ye de fedakar 19 T&uuml;rkiye El&ccedil;isi anlatılmaktadır. &Ouml;rneğin Rodos Konsolosu (1943-1944) Selahattin &Uuml;lk&uuml;men tam 1.700 Yahudi&rsquo;yi gaz odalarına gitmekten son anda b&uuml;y&uuml;k &ouml;zveriyle kurtarmıştır. İn&ouml;n&uuml; adı ge&ccedil;en diplomat adına posta pulu bastırarak kendisini onurlandırmıştır.<br /> Bu vesileyle kendilerine derin ş&uuml;kran ve nişanelerinin yanı sıra, ayrıca ABD&rsquo;li Yahudi bir dernek tarafından 1990 yılında Yahudi cesaret &ouml;d&uuml;l&uuml; de verilmiştir.<br /> Yalcın K&uuml;&ccedil;&uuml;k, bu azınlık mensubu d&ouml;nmelerin diplomat olma durumunu dramatize ederek &ldquo;T&uuml;rkiye&rsquo;de el&ccedil;i olmak i&ccedil;in d&ouml;nme olmak gerekir&rdquo; demiştir.<br /> İşte şimdi &ldquo;Ne mutlu d&ouml;nmeyim diyene&rdquo; s&ouml;z&uuml;n&uuml;n ne anlama geldiğini bir par&ccedil;a anlamış olduğunuzu umarım. Konuyu bir de n&uuml;fus bakımından ele alırsak mesele daha iyi anlaşılmış olacaktır.<br /> 29 Ekim 1923&#39;te Cumhuriyet ilan edildiğinde &uuml;lke n&uuml;fusumuz 13 milyon olarak tespit edilmişti. Halkımızın &ccedil;oğu kadınlardan, yaşlı ve &ccedil;ocuklardan meydana geliyordu. Her taraf cephelerden d&ouml;nen kolu bacağı kopuk gazilerimiz ile doluydu.<br /> Geri kalanlar ise bizim kimliğimize girmiş kentlerde oturan gayri M&uuml;slimlerden meydana geliyordu. Osmanlı devletinin son d&ouml;neme kadar askere almadığı ve bu azınlık kesim okumuş, en az bir yabancı dil bilen kişilerdi ve zengin tabakayı oluşturuyordu.<br /> Soyadı kanunuyla bizim kimliğimize gizlenmiş bu gayrim&uuml;slim azınlıklar maliye, hukuk, eğitim, askeri kurumlara yerleşerek askeri vesayet sistemini ortaya &ccedil;ıkardılar. Deniz kenarı yerleşim birimleri başta olmak &uuml;zere en zengin topraklar bunların olmuştu.<br /> Zaten &ccedil;ok az sayıdaki Anadolu m&uuml;teşebbisinin &ouml;n&uuml;n&uuml; &#39;&#39;yeşil sermaye&#39;&#39; adıyla kesen bu azınlıktan kimse hi&ccedil; hesap soramadı. Bilakis hep bunlar hesap sorup &uuml;ste &ccedil;ıktılar. Şimdi de durum &ccedil;ok farklı değildir. Bukalemun gibi kendilerini renkten renge kılıftan kılıfa sokan bu insanlar, en &ouml;nemli kurumların da başında bunlar yer alır. İşte biraz kafa yormayı ve kendimize &ccedil;eki d&uuml;zen vermeyi gerektiren bir mesele budur.<br /> &Ccedil;&ouml;z&uuml;m ise daha &ouml;nce belirttiğim gibi &ccedil;ok basittir. T&uuml;rk ve M&uuml;sl&uuml;man toplumun &ouml;n&uuml;n&uuml; a&ccedil;acak yeg&acirc;ne y&ouml;ntem; serbest piyasa d&uuml;zeni ve &ouml;zg&uuml;rl&uuml;klerdir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; rantiyecilikten beslenen hep bu d&ouml;nme adını verdiğimiz asalak yiyici takımı olmuştur. Mason localarında iş tutup &ccedil;alışkan M&uuml;sl&uuml;man insanlarımızın ekmeğini elinden almaya &ccedil;alışırlar.<br /> Bu nedenle devlet k&uuml;&ccedil;&uuml;lt&uuml;lmeli ve memurluk insanlardan alınıp aynı işi r&uuml;şvet almadan sıfır hata ile yapan bilgisayarlara bırakılmalıdır. Bilgisayarların yapamayacağı işleri de sayısı 100 bin&rsquo;i ge&ccedil;meyecek şekilde vatanını seven ve para i&ccedil;in &ccedil;alışmayan; vatanına hizmet etmeyi &ouml;ncelikle hedeflemiş insanlara vermek gereklidir.<br /> Eğer vatandaş zengin olursa devlet de zengin olur. Bu nedenle hala en b&uuml;y&uuml;k işveren olan devletin bu d&ouml;nmelerin yağma ve talanına son vererek &ouml;zel sekt&ouml;r&uuml;n &ouml;n&uuml;n&uuml; a&ccedil;ması, girişimci vatandaşlarımıza karşı y&uuml;r&uuml;t&uuml;len b&uuml;rokratik engelleri kaldırması en &ouml;nemli icraat olacaktır, vesselam&hellip;</p> <p>Dr. Vehbi KARA</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.