Dr. Vehbi KARA
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi KARA
 

SİVİL DEVLETİ HÂLÂ KURAMADIK

SİVİL DEVLETİ HÂLÂ KURAMADIK Osmanlı devletinin son döneminde ve Cumhuriyetin kurulmasından bu güne kadar daima askeri vesayet sistemi ve bunun uzantıları olan militarist bir zihniyet ile idare edildik. Her ne kadar 15 Temmuz 2022 tarihinde ABD’nin azmettirdiği FETÖ darbesi, sonuç olarak bir parça sivilleşme yönünde ilerlememizi sağlamış olsa bile faşist sistem bütün gücünü hala muhafaza etmektedir. Üzülerek söylemek gerekir ki; askeri vesayetin ne derece güçlü olduğunu ve sivil devlet unsurlarının ne kadar zayıf olduğunu dile getiren çok az sayıda düşünce insanı vardır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşından sonra özellikle Batı ülkelerinde ortaya çıkan hürriyet ve özgürlük konusunda Türkiye çok geri kalmıştır. Müslüman ülkeleri hiç saymıyorum bile… Zira neredeyse tamamında diktatörlük sistemleri ve Batıya bağımlı krallıklar hüküm sürmektedir. Her 8-10 yılda bir halkımızın seçtiği siyasetçiler, darbeci askerler tarafından devrilip alaşağı edilmiş hatta Başbakan ve başarılı bakanlar idam edilecek kadar ileri gidilmiştir. Nihayet FETÖ darbesi ile ayaklanan Türk halkı, ABD’nin mankurtlaştırdığı darbeci askerleri göğsünü siper ederek durdurmuştur. Yakalanan darbeci askerler donuna kadar soyundurulup teşhir edilse de aradan 6 yıllık kısa bir süre geçtikten sonra askeri vesayet unsurları yeniden güçlü konumuna gelebilmiştir. Yaşadığımız onca acıya rağmen Türk Silahlı Kuvvetlerinin “hesap verilebilir” olması konusundaki çağdışı yapısı değiştirilememiştir. Genelkurmay Başkanlığı, Milli savunma Bakanlığına bağlanmış olsa da emekli general ve amirallerin seçilmiş hükümete parmak sallayarak ayar vermesinin önüne geçilememiştir. Orduevleri ve askeri tesislerde tamamen kapalı devre sistemi içinde demokratik değerlere düşman bir militarist sistem içten içe gelişerek güçlenmeye devam etmektedir. Delil isterseniz sayamayacak kadar çok hususu dile getirmek mümkündür. Örneğin Anayasamız hala darbeci cunta lideri Kenan Evren’in dikte ettirdiği metinden ibarettir. Belki 10 defa referandum yapılıp antidemokratik metinler düzeltilmiş olsa dahi anayasamız faşist ve darbeci ruhu mükemmel bir şekilde temsil etmektedir. Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen “değiştirilemez” hükümler hatta “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddeler; varlığını sürdürebilmektedir. İşin daha kötüsü; bir düşünce insanı çıkıp da “yahu bu yol çıkmaz sokaktır” diyemeyecek kadar hürriyet ve özgürlük yoksunu bir toplumda yaşamaya devam ediyoruz. Milli Savunma Bakanlığı yetkilileri, sivil toplum özelliklerinden habersiz bir şekilde tutum ve davranışlarını sürdürmeye devam etmektedirler. Görevlerini ihmal eden veya kusurlu hareket eden askeri bürokratlar hakkında en küçük bir soruşturma dahi yapılmamaktadır. Milyarlarca dolarlık askeri malzemelerimiz göz göre göre heba edilip giderken suçlu olarak açığa alınan veya yargılanan bir tek generale bile rastlayamıyoruz. 1974 yılında Kıbrıs’ta kendi gemimizi batırırken hiçbir general veya amiralin ceza almadan beraat etmesi bunun yerine kusurun deniz ve hava kuvvetlerimizin üzerine bırakılmasına benzeyen tutum ve davranışlar aradan 48 yıl geçmesine rağmen devam etmektedir. 360 milyon dolar değerindeki 2 adet askeri nakliye uçağımız hakkında aradan 48 gün geçmesine rağmen tatmin edici cevaplar verilmemektedir. "24 Şubat akşamı insani yardım maksadıyla iki A400M uçağımızı Ukrayna'ya gönderdik. Aynı zamanda oradaki vatandaşlarımızın da tahliyesini planlamıştık” denilmesi, Türk kamuoyu ile dalga geçmekten başka bir şey değildir. Sormak gerekmez mi? Vatandaşlarımızı tahliye etmek için daha pahalı bir uçak bulamadınız mı? Ne ilginçtir ki; bunu soracak bir insan dahi ülkemizden çıkmıyor. Veyahut başıboş dolanan 3 adet deniz mayını gibi Türk Boğazlarındaki çok ciddi tehlikeler doğurabilecek cisimler hakkında “imha edildi” denilerek konunun kapatılması; halkımızın endişelerini daha fazla arttırmaktan öteye gitmemektedir. Çünkü bu mayınların “menşei, özellikleri ve üzerinde bulunan işaretlerden” hiç bahsedilmemesi, Türkiye’ye zarar vermek isteyenlerin kimler olduğunun bilinmemesine neden olmaktadır. Hâlbuki bu konuda yapılacak işlem çok basittir. Mayınlar imha edilmeden önce fotoğrafları ve özellikleri tespit edilerek analiz edilmesi ve çıkan sonuçların kamuoyuna açıklanması gereklidir. Fakat sivil devlet unsurlarının çok zayıf kaldığı ülkelerdeki gibi askeri yöneticilerin “hesap verilebilirlik” özelliği neredeyse hiç yoktur. Bu konuda sadece askerleri suçlamak da doğru değildir. Siyasetçiler başta olmak üzere akademisyenler, basın mensupları ve sivil toplum yöneticilerinin seviyesi de maalesef ciddi bir şekilde sırıtmakta; militarist anlayışın ne derece güçlü olduğu çok net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Ülkemizin sivil devlet yönetimi, demokrasi, hesap verilebilirlik, hürriyet ve özgürlük noktasındaki durumu hiç de iç açıcı değildir. Bu konuda yazılıp söylenecek çok husus vardır. Makale sınırları yetişmediği için bunları sonraki yazılarıma bırakıyorum. Lakin 28 Şubat 1997 döneminde sırf eşi baş örtülü diye ordudan emekli edilmiş on bine yakın askerin sorunlarını sümen altı eden hükümet yetkililerine de sormak istiyorum: Basında çıkan onca yazıyı görmezlikten gelip pişkinliğe vuruyorsunuz. Peki, Kamu Denetçiliği Kurumunun aldığı kararlara karşı gelerek hak gaspı yapmakla neyi ispatlamaya çalışıyorsunuz? Yoksa 2023 Seçimlerinde hükümetin başarısız kalması için devlet içerisinden oyun çevirmeye mi bakıyorsunuz? Ergenekon ve Balyoz davalarında FETÖ örgütünün haksız yere zulmettiği subayları göreve iade edip tazminatlarını vermekten çekinmiyorsunuz. Bunu anladık. Kimsenin parasında gözümüz yok. Elbette haklarını alacaklar. Lakin 28 Şubat 1997 darbesi ile haksız yere ordudan ilişiği kesilerek özlük hakları gasp edilen askerlerin haklarını vermemek için gösterdiğiniz bu direnç nedendir? Mahkeme, kadıya mülk değildir. Elbette bu gasp ve talanın hesabı bir gün muhakkak sorulacaktır. Olgunlaştırılıp Meclis’e kadar getirilen kanun tekliflerini sümen altı edip kadük duruma düşüren devlet bürokrasisindeki adaletsiz uygulamaların bir gün yuvarlanarak büyüyen kartopu gibi başınızı ezeceğini hiç düşünmez misiniz? Unutmayın ki zulüm payidar kalmaz, vesselam… Dr. Vehbi Kara
Ekleme Tarihi: 12 Nisan 2022 - Salı

SİVİL DEVLETİ HÂLÂ KURAMADIK

SİVİL DEVLETİ HÂLÂ KURAMADIK Osmanlı devletinin son döneminde ve Cumhuriyetin kurulmasından bu güne kadar daima askeri vesayet sistemi ve bunun uzantıları olan militarist bir zihniyet ile idare edildik. Her ne kadar 15 Temmuz 2022 tarihinde ABD’nin azmettirdiği FETÖ darbesi, sonuç olarak bir parça sivilleşme yönünde ilerlememizi sağlamış olsa bile faşist sistem bütün gücünü hala muhafaza etmektedir. Üzülerek söylemek gerekir ki; askeri vesayetin ne derece güçlü olduğunu ve sivil devlet unsurlarının ne kadar zayıf olduğunu dile getiren çok az sayıda düşünce insanı vardır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşından sonra özellikle Batı ülkelerinde ortaya çıkan hürriyet ve özgürlük konusunda Türkiye çok geri kalmıştır. Müslüman ülkeleri hiç saymıyorum bile… Zira neredeyse tamamında diktatörlük sistemleri ve Batıya bağımlı krallıklar hüküm sürmektedir. Her 8-10 yılda bir halkımızın seçtiği siyasetçiler, darbeci askerler tarafından devrilip alaşağı edilmiş hatta Başbakan ve başarılı bakanlar idam edilecek kadar ileri gidilmiştir. Nihayet FETÖ darbesi ile ayaklanan Türk halkı, ABD’nin mankurtlaştırdığı darbeci askerleri göğsünü siper ederek durdurmuştur. Yakalanan darbeci askerler donuna kadar soyundurulup teşhir edilse de aradan 6 yıllık kısa bir süre geçtikten sonra askeri vesayet unsurları yeniden güçlü konumuna gelebilmiştir. Yaşadığımız onca acıya rağmen Türk Silahlı Kuvvetlerinin “hesap verilebilir” olması konusundaki çağdışı yapısı değiştirilememiştir. Genelkurmay Başkanlığı, Milli savunma Bakanlığına bağlanmış olsa da emekli general ve amirallerin seçilmiş hükümete parmak sallayarak ayar vermesinin önüne geçilememiştir. Orduevleri ve askeri tesislerde tamamen kapalı devre sistemi içinde demokratik değerlere düşman bir militarist sistem içten içe gelişerek güçlenmeye devam etmektedir. Delil isterseniz sayamayacak kadar çok hususu dile getirmek mümkündür. Örneğin Anayasamız hala darbeci cunta lideri Kenan Evren’in dikte ettirdiği metinden ibarettir. Belki 10 defa referandum yapılıp antidemokratik metinler düzeltilmiş olsa dahi anayasamız faşist ve darbeci ruhu mükemmel bir şekilde temsil etmektedir. Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen “değiştirilemez” hükümler hatta “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddeler; varlığını sürdürebilmektedir. İşin daha kötüsü; bir düşünce insanı çıkıp da “yahu bu yol çıkmaz sokaktır” diyemeyecek kadar hürriyet ve özgürlük yoksunu bir toplumda yaşamaya devam ediyoruz. Milli Savunma Bakanlığı yetkilileri, sivil toplum özelliklerinden habersiz bir şekilde tutum ve davranışlarını sürdürmeye devam etmektedirler. Görevlerini ihmal eden veya kusurlu hareket eden askeri bürokratlar hakkında en küçük bir soruşturma dahi yapılmamaktadır. Milyarlarca dolarlık askeri malzemelerimiz göz göre göre heba edilip giderken suçlu olarak açığa alınan veya yargılanan bir tek generale bile rastlayamıyoruz. 1974 yılında Kıbrıs’ta kendi gemimizi batırırken hiçbir general veya amiralin ceza almadan beraat etmesi bunun yerine kusurun deniz ve hava kuvvetlerimizin üzerine bırakılmasına benzeyen tutum ve davranışlar aradan 48 yıl geçmesine rağmen devam etmektedir. 360 milyon dolar değerindeki 2 adet askeri nakliye uçağımız hakkında aradan 48 gün geçmesine rağmen tatmin edici cevaplar verilmemektedir. "24 Şubat akşamı insani yardım maksadıyla iki A400M uçağımızı Ukrayna'ya gönderdik. Aynı zamanda oradaki vatandaşlarımızın da tahliyesini planlamıştık” denilmesi, Türk kamuoyu ile dalga geçmekten başka bir şey değildir. Sormak gerekmez mi? Vatandaşlarımızı tahliye etmek için daha pahalı bir uçak bulamadınız mı? Ne ilginçtir ki; bunu soracak bir insan dahi ülkemizden çıkmıyor. Veyahut başıboş dolanan 3 adet deniz mayını gibi Türk Boğazlarındaki çok ciddi tehlikeler doğurabilecek cisimler hakkında “imha edildi” denilerek konunun kapatılması; halkımızın endişelerini daha fazla arttırmaktan öteye gitmemektedir. Çünkü bu mayınların “menşei, özellikleri ve üzerinde bulunan işaretlerden” hiç bahsedilmemesi, Türkiye’ye zarar vermek isteyenlerin kimler olduğunun bilinmemesine neden olmaktadır. Hâlbuki bu konuda yapılacak işlem çok basittir. Mayınlar imha edilmeden önce fotoğrafları ve özellikleri tespit edilerek analiz edilmesi ve çıkan sonuçların kamuoyuna açıklanması gereklidir. Fakat sivil devlet unsurlarının çok zayıf kaldığı ülkelerdeki gibi askeri yöneticilerin “hesap verilebilirlik” özelliği neredeyse hiç yoktur. Bu konuda sadece askerleri suçlamak da doğru değildir. Siyasetçiler başta olmak üzere akademisyenler, basın mensupları ve sivil toplum yöneticilerinin seviyesi de maalesef ciddi bir şekilde sırıtmakta; militarist anlayışın ne derece güçlü olduğu çok net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Ülkemizin sivil devlet yönetimi, demokrasi, hesap verilebilirlik, hürriyet ve özgürlük noktasındaki durumu hiç de iç açıcı değildir. Bu konuda yazılıp söylenecek çok husus vardır. Makale sınırları yetişmediği için bunları sonraki yazılarıma bırakıyorum. Lakin 28 Şubat 1997 döneminde sırf eşi baş örtülü diye ordudan emekli edilmiş on bine yakın askerin sorunlarını sümen altı eden hükümet yetkililerine de sormak istiyorum: Basında çıkan onca yazıyı görmezlikten gelip pişkinliğe vuruyorsunuz. Peki, Kamu Denetçiliği Kurumunun aldığı kararlara karşı gelerek hak gaspı yapmakla neyi ispatlamaya çalışıyorsunuz? Yoksa 2023 Seçimlerinde hükümetin başarısız kalması için devlet içerisinden oyun çevirmeye mi bakıyorsunuz? Ergenekon ve Balyoz davalarında FETÖ örgütünün haksız yere zulmettiği subayları göreve iade edip tazminatlarını vermekten çekinmiyorsunuz. Bunu anladık. Kimsenin parasında gözümüz yok. Elbette haklarını alacaklar. Lakin 28 Şubat 1997 darbesi ile haksız yere ordudan ilişiği kesilerek özlük hakları gasp edilen askerlerin haklarını vermemek için gösterdiğiniz bu direnç nedendir? Mahkeme, kadıya mülk değildir. Elbette bu gasp ve talanın hesabı bir gün muhakkak sorulacaktır. Olgunlaştırılıp Meclis’e kadar getirilen kanun tekliflerini sümen altı edip kadük duruma düşüren devlet bürokrasisindeki adaletsiz uygulamaların bir gün yuvarlanarak büyüyen kartopu gibi başınızı ezeceğini hiç düşünmez misiniz? Unutmayın ki zulüm payidar kalmaz, vesselam… Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.