Dr. Vehbi KARA
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi KARA
 

Tarikatlar Hakkında

  Tarikatlar halen sosyal hayatın önemli bir parçasıdır. İslâmi hassasiyetler ve dini emirlerinin uygulanması konusunda oldukça faydalı sosyal kurumlardır. Örneğin namaz kılanlar ülkemizde çok azdır. Cuma namazına giden çok sayıda insan kendisinin sorumlu olduğu namazı kıldığını zannetmektedir. Hristiyanların haftada bir gün kiliseye gitmesi gibi bir ibadet düşünülmektedir.  Halbuki 5 vakit namaz farzdır.  Namaz farzı ayn olup her Müslümanın yapmakla yükümlü olduğu bir ibadettir. Cuma namazının önemi ise mazeretsiz olarak üç defa Cuma namazının terk edilmesinin büyük günahlardan sayılması başta olmak üzere İslam ortak kimliğinin ortaya çıkması nedeniyledir. Bu konularda cehalet toplumumuzun paçalarından almaktadır. Diyanet İşleri teşkilatı ise namaz konusunda duyarsız ve isteksiz bir kurumdur. Cami görevlileri ve imamları halkımızı camiye getirmek onları cemaatle namaz kılmaya teşvik etmek yerine adeta herkesi camiden uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. İstisnalar olsa da bu acı gerçek toplumumuzun damarlarına kadar nüfuz etmiştir. Örneğin neredeyse hiçbir çocuk cami avlusunda oyun oynayamaz. Zira imam veya görevliler onları azarlayacak veya dövecektir, diye düşünürler. Hatta çocuklar girmesin diye bazı cami avluları namaz saatleri dışında kilitlenmektedir. Ne kötü bir anlayış ve uygulamadır bu. Allah bu kişileri ıslah etsin. Tarikatlara baktığımızda namaz konusunda oldukça iyidirler. Çoğu tarikat ehli 5 vakit namazını kılar. Pedagojik formasyon yani çocuk gelişimi ve eğitimi konusunda büyük eksikliklerine rağmen yine de namaz konusunda cami imamlarından daha faydalıdırlar.  Sadece bu noktadan yani namaz konusunda dahi tarikatlara ihtiyacımız olduğu apaçık bir gerçektir. Bununla birlikte tarikatlarda İslam'ın edebine ve hayat düsturlarına uymayan çok uydurmalar yani bidatler de bulunmaktadır. Fakat bu hatalı davranışlar tarikatlara düşman olmayı gerektirmez.  Mümkünse hatalı ve yanlış davranışları güzellikle ve kavli leyyin ile anlatmak güzele çevirmek lazımdır. Yok! Eğer bazı aşırılık ve suistimalleri öne çıkarıp tarikatları kötülemeye kalkar isek vatana ve milletimize büyük bir kötülük etmiş oluruz. Kısaca orta yolu bulmak zorundayız. Tarikatları Bediüzzaman in Telvihat ı Tisha (Mektubat 29. Mektup) adlı eserinde olduğu gibi doğru bir şekilde öğrenmek ve anlamaya çalışmamız gerekiyor. Bediüzzaman ayrıca bir eserinde insan davranışlarını olumlu ve güzele çevirmek için eğitim faaliyetlerini anlatarak açıklık getirmektedir. Toplumun önemli kurumlarını yıkmadan önce yerine sağlam bir kurum koymak gerektiğini söyler. Tarikatlar içinde aynı şekilde düşünmek gerekir. Bakın bu meseleyi ne güzel izah etmiş: ""Bu münasebetle; bir zaman işittim ki, birisi evinin damı altındaki direkte bir gevşeklik ve za'fiyet görür. Onun yerine kuvvetli bir direk koymadan evvel, o zaif direği sallamağa başlar. Haliyle evin damı başına yıkılır.    Hem gördüm ki; birisi Hz. İmam-ı Ömer'in (R.A.) celalet ve büyüklüğüne delil getirmek yolunda, boyunun bir minare cesametinde olduğunu söyledi. Başka birisi de Hz. Ömer'in büyüklük ve celaleti, onun ruhunun azametinden kinayedir diye olan hakikatı ikame etmeden evvelki adamın delilini çürüttü. O da dedi ki: "O halde Hz. Ömer de bizim gibi birisi imiş!.." Feteemmel!...    Hem müşahade ettim ki: Birisi, dininde salabetli bir adamın taassubuna hücum ediyordu. Lâkin salabet-i diniyenin kıymet ve ehemmiyeti olan takva, hakta sebat, ahlâkta metaneti, delil olarak yerine ikame etmeden önce, işte bu adam, o fakirin salabet-i diniyesini böylece ifsad etmiş oluyordu.    Evet, kim ki evinin tavanı altındaki zaif direği çekmek istiyorsa, evvelen onun yerine kuvvetli bir direkle muhafaza altına aldıktan sonra kaldırsın. Yoksa bilmeden evi harab etmiş olacaktır.    Hem bir fasid delili iptal edip çürütmek isteyen adam, sahih bir delil ile hak olan neticeyi tesbit ettikten sonra etsin. Aksi halde düşünmeden ifsad etmiş olur.    Hem taassuba hücum etmek isteyen kimse, evvelâ salabet-i diniyenin hürmetini muhafaza altına aldıktan sonra hücum etsin. Yoksa şuuru ermeden idlâl etmiş olur. Asar-ı Bediiyye - 397" Dikkat lazımdır, vesselam...
Ekleme Tarihi: 02 Şubat 2024 - Cuma

Tarikatlar Hakkında

 

Tarikatlar halen sosyal hayatın önemli bir parçasıdır. İslâmi hassasiyetler ve dini emirlerinin uygulanması konusunda oldukça faydalı sosyal kurumlardır.
Örneğin namaz kılanlar ülkemizde çok azdır. Cuma namazına giden çok sayıda insan kendisinin sorumlu olduğu namazı kıldığını zannetmektedir. Hristiyanların haftada bir gün kiliseye gitmesi gibi bir ibadet düşünülmektedir. 
Halbuki 5 vakit namaz farzdır.  Namaz farzı ayn olup her Müslümanın yapmakla yükümlü olduğu bir ibadettir.
Cuma namazının önemi ise mazeretsiz olarak üç defa Cuma namazının terk edilmesinin büyük günahlardan sayılması başta olmak üzere İslam ortak kimliğinin ortaya çıkması nedeniyledir.
Bu konularda cehalet toplumumuzun paçalarından almaktadır.
Diyanet İşleri teşkilatı ise namaz konusunda duyarsız ve isteksiz bir kurumdur. Cami görevlileri ve imamları halkımızı camiye getirmek onları cemaatle namaz kılmaya teşvik etmek yerine adeta herkesi camiden uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar.
İstisnalar olsa da bu acı gerçek toplumumuzun damarlarına kadar nüfuz etmiştir. Örneğin neredeyse hiçbir çocuk cami avlusunda oyun oynayamaz. Zira imam veya görevliler onları azarlayacak veya dövecektir, diye düşünürler. Hatta çocuklar girmesin diye bazı cami avluları namaz saatleri dışında kilitlenmektedir. Ne kötü bir anlayış ve uygulamadır bu. Allah bu kişileri ıslah etsin.
Tarikatlara baktığımızda namaz konusunda oldukça iyidirler. Çoğu tarikat ehli 5 vakit namazını kılar. Pedagojik formasyon yani çocuk gelişimi ve eğitimi konusunda büyük eksikliklerine rağmen yine de namaz konusunda cami imamlarından daha faydalıdırlar. 
Sadece bu noktadan yani namaz konusunda dahi tarikatlara ihtiyacımız olduğu apaçık bir gerçektir.
Bununla birlikte tarikatlarda İslam'ın edebine ve hayat düsturlarına uymayan çok uydurmalar yani bidatler de bulunmaktadır. Fakat bu hatalı davranışlar tarikatlara düşman olmayı gerektirmez.
 Mümkünse hatalı ve yanlış davranışları güzellikle ve kavli leyyin ile anlatmak güzele çevirmek lazımdır.
Yok! Eğer bazı aşırılık ve suistimalleri öne çıkarıp tarikatları kötülemeye kalkar isek vatana ve milletimize büyük bir kötülük etmiş oluruz.
Kısaca orta yolu bulmak zorundayız. Tarikatları Bediüzzaman in Telvihat ı Tisha (Mektubat 29. Mektup) adlı eserinde olduğu gibi doğru bir şekilde öğrenmek ve anlamaya çalışmamız gerekiyor.
Bediüzzaman ayrıca bir eserinde insan davranışlarını olumlu ve güzele çevirmek için eğitim faaliyetlerini anlatarak açıklık getirmektedir. Toplumun önemli kurumlarını yıkmadan önce yerine sağlam bir kurum koymak gerektiğini söyler. Tarikatlar içinde aynı şekilde düşünmek gerekir. Bakın bu meseleyi ne güzel izah etmiş:
""Bu münasebetle; bir zaman işittim ki, birisi evinin damı altındaki direkte bir gevşeklik ve za'fiyet görür. Onun yerine kuvvetli bir direk koymadan evvel, o zaif direği sallamağa başlar. Haliyle evin damı başına yıkılır.
   Hem gördüm ki; birisi Hz. İmam-ı Ömer'in (R.A.) celalet ve büyüklüğüne delil getirmek yolunda, boyunun bir minare cesametinde olduğunu söyledi. Başka birisi de Hz. Ömer'in büyüklük ve celaleti, onun ruhunun azametinden kinayedir diye olan hakikatı ikame etmeden evvelki adamın delilini çürüttü. O da dedi ki: "O halde Hz. Ömer de bizim gibi birisi imiş!.." Feteemmel!...
   Hem müşahade ettim ki: Birisi, dininde salabetli bir adamın taassubuna hücum ediyordu. Lâkin salabet-i diniyenin kıymet ve ehemmiyeti olan takva, hakta sebat, ahlâkta metaneti, delil olarak yerine ikame etmeden önce, işte bu adam, o fakirin salabet-i diniyesini böylece ifsad etmiş oluyordu.
   Evet, kim ki evinin tavanı altındaki zaif direği çekmek istiyorsa, evvelen onun yerine kuvvetli bir direkle muhafaza altına aldıktan sonra kaldırsın. Yoksa bilmeden evi harab etmiş olacaktır.
   Hem bir fasid delili iptal edip çürütmek isteyen adam, sahih bir delil ile hak olan neticeyi tesbit ettikten sonra etsin. Aksi halde düşünmeden ifsad etmiş olur.
   Hem taassuba hücum etmek isteyen kimse, evvelâ salabet-i diniyenin hürmetini muhafaza altına aldıktan sonra hücum etsin. Yoksa şuuru ermeden idlâl etmiş olur.
Asar-ı Bediiyye - 397"
Dikkat lazımdır, vesselam...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.