Dr. Vehbi KARA
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi KARA
 

Yüksek Askeri Şura Kararlarının Ardından

Yüksek Askeri Şura Kararlarının Ardından Türkiye, hala darbeci askerlerin yaptığı bir anayasa ile yönetilmektedir. 1982 Yılında yapılan Anayasa, referandum ile kabul edilmiş olsa da meşruluğu tartışılmaktadır. Zira Anayasanın referanduma götürülmesi; darbeci generallerin keyfine göre yapılmıştı. Halkımız 12 Eylül 1980 darbesini yapan Kenan Evren’in dayattığı anayasayı mecburen kabul etmişti. Eğer anayasayı kabul etmemiş olsaydı askeri yönetim çok daha kötü şartlarda başka bir anayasayı getirebilirdi. Bu nedenle halkımızın faşist darbecilerden bir an önce kurtulmak için Anayasa referandumunu kabul etmesi, normal olarak karşılanmalıdır. Anayasa’da ve Milli Güvenlik Konseyi adı verilen faşist yönetimin çıkarmış olduğu kanunlarda defalarca değişiklik yapılmış olmasına rağmen kamu işleyişinde hala dikiş tutmamaktadır. Neredeyse her meclis döneminde çok farklı kesimlerden anayasa ile ilgili değişiklik önerileri gelmektedir. Şüphesiz; sivil bir anayasa yapılana kadar; bu haklı tartışmaların ardı arkası kesilmeyecektir. Bununla birlikte 4 Ağustos 2021 tarihinde toplanan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) gibi kurumlar sivillerin hakimiyetine geçecek şekilde yeniden düzenlenmiştir. Darbeci askerler, halkımızın seçtiği yöneticilerin kararları yerine özellikle Sabetaycıların hakim olduğu şura üyeleri sayesinde; defalarca demokrasinin kanına girmişlerdi. Şu anda şura üyeleri Cumhurbaşkanı Yardımcısının başkanlığında, Adalet, İçişleri, Dışişleri, Hazine ve Maliye, Milli Eğitim, Milli Savunma Bakanları ile Genelkurmay Başkanı, Kara, Hava, Deniz kuvvetleri komutanlarından meydana gelmekte olup inisiyatif büyük ölçüde sivillerin elinde bulunmaktadır. Eskiden faşist yönetimin bir göstergesi olarak yirmi civarında orgeneral-korgeneral ve amiraller bulunurken; sivillerden sadece Başbakan ve Milli Savunma Bakanı şuraya iştirak ederdi. İşin komik tarafı ise şuydu: Şurada kararlar oy çokluğu ile alınırdı. Elbette bu durumda Başbakan ve Milli Savunma Bakanı sadece bir figüran olarak katılır önüne gelen dosyaları onaylamaktan başka hiçbir işlevi ve etkileri olmazdı. Ak Parti hükümeti 2001 yılından itibaren iktidar olmasına rağmen 2009 yılına kadar Sabetaycı general ve amirallerin boyunduruğu altında kalmıştı. Nitekim seçim beyannamelerinde “YAŞ kararları nedeni ile yargı kararı olmaksızın ordudan sırf eşinin başörtüsü nedeniyle atılma” edepsizliğini kaldıracaklarına dair söz vermişken,YAŞ kararlarını çaresizce imzalamak zorunda kalmışlardı. 2001 ile 2009 yılları arasında dindar olduğu gerekçesiyle ordudan atılan asker sayısı 5 bin civarındadır. Ak Parti hükümeti zevahiri kurtarmak için “YAŞ kararlarına şerh düşme” adı altında öncekinden hiçbir farkı olmayan zulüm ve haksızlıklara istemeden de olsa maalesef imza atmıştı. 2010 yılında yapılan referandumda YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması sonucunda yeni bir kanun çıkarılmış ve bu sayede 1600 civarındaki askere sosyal güvenlik ve bazı özlük hakları verilmişti. Buna mukabil sayıları 3 binden fazla olan ve YAŞ mağdurları ile hiçbir farkı bulunmayan İkili ve Üçlü Kararname mağdurlarına ise zırnık dahi verilmemiştir. Seçim vaatlerine aykırı olarak ordudan atılan binlerce askerin vebali hala mevcut Ak Parti hükümetinin üzerinde durmaktadır. Çünkü verilen sözlerde durulmamış Kamu Denetçiliği Kurumu başta olmak üzere neredeyse bütün hukukçuların “vicdansız” olarak nitelendirdiği dindar askerlere karşı işlenen suçlar orta yerde kalmaya devam etmektedir. İşin bir başka yanı ise 28 Şubat darbeci askerlerinin yargılaması Yargıtay tarafından onaylanıp müebbet hapis cezasına çarptırılan general ve amirallere farklı bir muamele yapılmaktadır. Bu hüküm giymiş darbeciler 10 yıldan beri ellerini kollarını sallayarak paşa paşa gezmektedir. Bir Allah’ın kulu çıkıp da “devletin infaz kurumları nerede?” diye sormamaktadır. Suçluyu cezalandıramayan, mağdur edilen vatandaşlarına haklarını ödemeyen bir otoriteye “hukuk devleti” denilemeyeceği gibi bunun bir aşağısı olan “kanun devleti” dahi denilemez. Özellikle general ve amiral olanlara darbeciler tarafından verilen ayrıcalıklar hukuk-kanun denilmeden ayaklar altına alınıyor ise faşizmin hala güçlü olduğu da söylenebilir. 15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ örgütünü ve diğer darbecileri azmettiren ABD’yi yaptığına pişman eden bir milletimiz var. Elbette bundan böyle Türkiye’de darbeci askerler ve Sabetaycılarla gerekli mücadeleyi sergilemeyen bir hükümet ayakta kalamaz. Verilen süre ve gösterilen sabrın da bir sınırı vardır. Erdoğan ve Ak Parti hükümetinden vaat edildiği halde yıllardan beri yerine getirilmeyen asker mağdurlarının haklarını bir an önce vermesini ve suçluların rütbelerinin sökülerek cezaevlerine sokulmasını bekliyoruz, vesselam… Dr. Vehbi Kara
Ekleme Tarihi: 07 Ağustos 2021 - Cumartesi

Yüksek Askeri Şura Kararlarının Ardından

Yüksek Askeri Şura Kararlarının Ardından Türkiye, hala darbeci askerlerin yaptığı bir anayasa ile yönetilmektedir. 1982 Yılında yapılan Anayasa, referandum ile kabul edilmiş olsa da meşruluğu tartışılmaktadır. Zira Anayasanın referanduma götürülmesi; darbeci generallerin keyfine göre yapılmıştı. Halkımız 12 Eylül 1980 darbesini yapan Kenan Evren’in dayattığı anayasayı mecburen kabul etmişti. Eğer anayasayı kabul etmemiş olsaydı askeri yönetim çok daha kötü şartlarda başka bir anayasayı getirebilirdi. Bu nedenle halkımızın faşist darbecilerden bir an önce kurtulmak için Anayasa referandumunu kabul etmesi, normal olarak karşılanmalıdır. Anayasa’da ve Milli Güvenlik Konseyi adı verilen faşist yönetimin çıkarmış olduğu kanunlarda defalarca değişiklik yapılmış olmasına rağmen kamu işleyişinde hala dikiş tutmamaktadır. Neredeyse her meclis döneminde çok farklı kesimlerden anayasa ile ilgili değişiklik önerileri gelmektedir. Şüphesiz; sivil bir anayasa yapılana kadar; bu haklı tartışmaların ardı arkası kesilmeyecektir. Bununla birlikte 4 Ağustos 2021 tarihinde toplanan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) gibi kurumlar sivillerin hakimiyetine geçecek şekilde yeniden düzenlenmiştir. Darbeci askerler, halkımızın seçtiği yöneticilerin kararları yerine özellikle Sabetaycıların hakim olduğu şura üyeleri sayesinde; defalarca demokrasinin kanına girmişlerdi. Şu anda şura üyeleri Cumhurbaşkanı Yardımcısının başkanlığında, Adalet, İçişleri, Dışişleri, Hazine ve Maliye, Milli Eğitim, Milli Savunma Bakanları ile Genelkurmay Başkanı, Kara, Hava, Deniz kuvvetleri komutanlarından meydana gelmekte olup inisiyatif büyük ölçüde sivillerin elinde bulunmaktadır. Eskiden faşist yönetimin bir göstergesi olarak yirmi civarında orgeneral-korgeneral ve amiraller bulunurken; sivillerden sadece Başbakan ve Milli Savunma Bakanı şuraya iştirak ederdi. İşin komik tarafı ise şuydu: Şurada kararlar oy çokluğu ile alınırdı. Elbette bu durumda Başbakan ve Milli Savunma Bakanı sadece bir figüran olarak katılır önüne gelen dosyaları onaylamaktan başka hiçbir işlevi ve etkileri olmazdı. Ak Parti hükümeti 2001 yılından itibaren iktidar olmasına rağmen 2009 yılına kadar Sabetaycı general ve amirallerin boyunduruğu altında kalmıştı. Nitekim seçim beyannamelerinde “YAŞ kararları nedeni ile yargı kararı olmaksızın ordudan sırf eşinin başörtüsü nedeniyle atılma” edepsizliğini kaldıracaklarına dair söz vermişken,YAŞ kararlarını çaresizce imzalamak zorunda kalmışlardı. 2001 ile 2009 yılları arasında dindar olduğu gerekçesiyle ordudan atılan asker sayısı 5 bin civarındadır. Ak Parti hükümeti zevahiri kurtarmak için “YAŞ kararlarına şerh düşme” adı altında öncekinden hiçbir farkı olmayan zulüm ve haksızlıklara istemeden de olsa maalesef imza atmıştı. 2010 yılında yapılan referandumda YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması sonucunda yeni bir kanun çıkarılmış ve bu sayede 1600 civarındaki askere sosyal güvenlik ve bazı özlük hakları verilmişti. Buna mukabil sayıları 3 binden fazla olan ve YAŞ mağdurları ile hiçbir farkı bulunmayan İkili ve Üçlü Kararname mağdurlarına ise zırnık dahi verilmemiştir. Seçim vaatlerine aykırı olarak ordudan atılan binlerce askerin vebali hala mevcut Ak Parti hükümetinin üzerinde durmaktadır. Çünkü verilen sözlerde durulmamış Kamu Denetçiliği Kurumu başta olmak üzere neredeyse bütün hukukçuların “vicdansız” olarak nitelendirdiği dindar askerlere karşı işlenen suçlar orta yerde kalmaya devam etmektedir. İşin bir başka yanı ise 28 Şubat darbeci askerlerinin yargılaması Yargıtay tarafından onaylanıp müebbet hapis cezasına çarptırılan general ve amirallere farklı bir muamele yapılmaktadır. Bu hüküm giymiş darbeciler 10 yıldan beri ellerini kollarını sallayarak paşa paşa gezmektedir. Bir Allah’ın kulu çıkıp da “devletin infaz kurumları nerede?” diye sormamaktadır. Suçluyu cezalandıramayan, mağdur edilen vatandaşlarına haklarını ödemeyen bir otoriteye “hukuk devleti” denilemeyeceği gibi bunun bir aşağısı olan “kanun devleti” dahi denilemez. Özellikle general ve amiral olanlara darbeciler tarafından verilen ayrıcalıklar hukuk-kanun denilmeden ayaklar altına alınıyor ise faşizmin hala güçlü olduğu da söylenebilir. 15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ örgütünü ve diğer darbecileri azmettiren ABD’yi yaptığına pişman eden bir milletimiz var. Elbette bundan böyle Türkiye’de darbeci askerler ve Sabetaycılarla gerekli mücadeleyi sergilemeyen bir hükümet ayakta kalamaz. Verilen süre ve gösterilen sabrın da bir sınırı vardır. Erdoğan ve Ak Parti hükümetinden vaat edildiği halde yıllardan beri yerine getirilmeyen asker mağdurlarının haklarını bir an önce vermesini ve suçluların rütbelerinin sökülerek cezaevlerine sokulmasını bekliyoruz, vesselam… Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.