MİSAFİR KALEM
Köşe Yazarı
MİSAFİR KALEM
 

BABA

BABA Koruyan, kollayan ve bağışlayıcılığı bol olan Allah’ın ismi ile başlarım. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi af ve mağfireti tüm kardeşlerimin üzerine olsun. Kıymetli okurlarım! Bugün yaşanılıp yaşanılmadığını tam bilmediğim ancak çok yerde duyduğum bir yazıyı kaleme alacağım. Katkı olsun, katkısı bol olsun. Hikaye şu; Yaşlı bir baba, kuzu etinden imal edilmiş yaprak döneri çok severmiş. Bir gün canı yaprak döneri çok çekmiş. Babasının isteğini fark eden oğlu, almış babasını ve güzel bir lokantaya götürmüş. Baba, yemeği önce kendisi yemek istemiş. Ancak yaşlılığın verdiği zayıflık sonucu elleri titrediği için lokmayı ağzına götürmek istediği her seferinde üzerine dökmüş, yağı sakalına damlamış. Lokantadaki insanların bakışları da pürdikkat onların üzerindeymiş. Aşağılayıcı bakışlar, alaycı tavırlar, surat ekşitmeler ile arada bir yaşlı babaya bakıyorlarmış. Bir süre sonra oğlu sabır ve itina ile lokmaları babasının ağzına koymaya başlamış. Nihayet yemek bitmiş ve oğlu babasını alıp lavaboya götürmüş, elini-yüzünü iyice yıkamış, üstünü-başını silip temizlemiş, saçını-sakalını düzeltip taramış, gözlüklerini silip gözüne takmış, ardından da koluna girip dışarı çıkarmış. Lokantada bulunanların hakaret edercesine bakışları hâlâ onların üzerinde. Babası çok sevdiği yemekten yiyip lezzet aldığı için, hiçbir bakışı umursamayan çocuğun yüzünde hep tebessüm varmış. Yemek parasını ödeyip çıkıyorlardı ki, arkalardan yaşlı bir amca seslenmiş: – Hey evlat, burada bir şey bıraktığını unutmadın mı? Az düşündükten sonra çocuk cevap vermiş: – Hayır, masada bir şey bıraktığımı sanmıyorum! Yaşlı amca: – Hayır, evlat, yanılıyorsun. Sen burada çok değerli bir şey bırakıp gidiyorsun. Şaşkınlık içinde: – Ne bırakmışım ki amca? – Sen burada, her evlat için bir ders ve her baba için bir umut bırakıp da gidiyorsun. Tam bir sessizlik hâkim olmuştu salona. Herkes yaptığından, düşündüğünden utanç duyuyordu. Unutmuşlardı bir an, her sıkıntıda babalarına sığındıklarını: – Baba! Şunu istiyorum. – Baba! Bana şunu al. – Baba! Şu okulda, şu üniversitede okumak istiyorum, şu kadar harç gerekiyor. – Baba! Okul masrafları için şu kadar para lazım. – Baba! Falan şehre gezmeye gitmek istiyorum, para ver. – Baba! Doğum günümde bana ne aldın? – Baba!… – Baba!… Ama bir defa olsun dememişlerdi sanki: – Yanımdasın ya baba, benim için her şeye değer ve bu bana yeter. – Babam! Senin yanında olmak benim için bir dünyadır. Hep sahip olmak istediklerimizden söylenip durduk, yokluklarımızdan sitem edip şikâyetçi olduk. Ama belki de hiç sormadık ona: – Baba! Senin benden bir isteğin var mı? Çoğumuza sormuşlardır kesin çocukluğumuzda, “Anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?” diye. İlk başta “Her ikisini” desek de az ısrar sonucu utanarak, sıkılarak kısık sesle, “Annemi.” diyorduk; buna rağmen baba, içindeki acıyı bize hissettirmeden tebessüm ediyordu. Ama bir gün gelir de kayıp giderse elinden, aile fertlerinin güzel yaşaması için ne tür zahmetlere katlandığını işte o zaman anlarsın. Cennet ayaklarının altında olmasa da. "Allah'ım! Ben evlatlarımdan razıyım. Allah’ım! Sen de benim evlatlarımdan razı ol. RAB'BİM, HERKESE, VATANA, MİLLETE, HAYIRLI EVLATLAR NASİP EYLESİN. AMİN. Fahri URHAN
Ekleme Tarihi: 23 Temmuz 2023 - Pazar

BABA

BABA Koruyan, kollayan ve bağışlayıcılığı bol olan Allah’ın ismi ile başlarım. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi af ve mağfireti tüm kardeşlerimin üzerine olsun. Kıymetli okurlarım! Bugün yaşanılıp yaşanılmadığını tam bilmediğim ancak çok yerde duyduğum bir yazıyı kaleme alacağım. Katkı olsun, katkısı bol olsun. Hikaye şu; Yaşlı bir baba, kuzu etinden imal edilmiş yaprak döneri çok severmiş. Bir gün canı yaprak döneri çok çekmiş. Babasının isteğini fark eden oğlu, almış babasını ve güzel bir lokantaya götürmüş. Baba, yemeği önce kendisi yemek istemiş. Ancak yaşlılığın verdiği zayıflık sonucu elleri titrediği için lokmayı ağzına götürmek istediği her seferinde üzerine dökmüş, yağı sakalına damlamış. Lokantadaki insanların bakışları da pürdikkat onların üzerindeymiş. Aşağılayıcı bakışlar, alaycı tavırlar, surat ekşitmeler ile arada bir yaşlı babaya bakıyorlarmış. Bir süre sonra oğlu sabır ve itina ile lokmaları babasının ağzına koymaya başlamış. Nihayet yemek bitmiş ve oğlu babasını alıp lavaboya götürmüş, elini-yüzünü iyice yıkamış, üstünü-başını silip temizlemiş, saçını-sakalını düzeltip taramış, gözlüklerini silip gözüne takmış, ardından da koluna girip dışarı çıkarmış. Lokantada bulunanların hakaret edercesine bakışları hâlâ onların üzerinde. Babası çok sevdiği yemekten yiyip lezzet aldığı için, hiçbir bakışı umursamayan çocuğun yüzünde hep tebessüm varmış. Yemek parasını ödeyip çıkıyorlardı ki, arkalardan yaşlı bir amca seslenmiş: – Hey evlat, burada bir şey bıraktığını unutmadın mı? Az düşündükten sonra çocuk cevap vermiş: – Hayır, masada bir şey bıraktığımı sanmıyorum! Yaşlı amca: – Hayır, evlat, yanılıyorsun. Sen burada çok değerli bir şey bırakıp gidiyorsun. Şaşkınlık içinde: – Ne bırakmışım ki amca? – Sen burada, her evlat için bir ders ve her baba için bir umut bırakıp da gidiyorsun. Tam bir sessizlik hâkim olmuştu salona. Herkes yaptığından, düşündüğünden utanç duyuyordu. Unutmuşlardı bir an, her sıkıntıda babalarına sığındıklarını: – Baba! Şunu istiyorum. – Baba! Bana şunu al. – Baba! Şu okulda, şu üniversitede okumak istiyorum, şu kadar harç gerekiyor. – Baba! Okul masrafları için şu kadar para lazım. – Baba! Falan şehre gezmeye gitmek istiyorum, para ver. – Baba! Doğum günümde bana ne aldın? – Baba!… – Baba!… Ama bir defa olsun dememişlerdi sanki: – Yanımdasın ya baba, benim için her şeye değer ve bu bana yeter. – Babam! Senin yanında olmak benim için bir dünyadır. Hep sahip olmak istediklerimizden söylenip durduk, yokluklarımızdan sitem edip şikâyetçi olduk. Ama belki de hiç sormadık ona: – Baba! Senin benden bir isteğin var mı? Çoğumuza sormuşlardır kesin çocukluğumuzda, “Anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?” diye. İlk başta “Her ikisini” desek de az ısrar sonucu utanarak, sıkılarak kısık sesle, “Annemi.” diyorduk; buna rağmen baba, içindeki acıyı bize hissettirmeden tebessüm ediyordu. Ama bir gün gelir de kayıp giderse elinden, aile fertlerinin güzel yaşaması için ne tür zahmetlere katlandığını işte o zaman anlarsın. Cennet ayaklarının altında olmasa da. "Allah'ım! Ben evlatlarımdan razıyım. Allah’ım! Sen de benim evlatlarımdan razı ol. RAB'BİM, HERKESE, VATANA, MİLLETE, HAYIRLI EVLATLAR NASİP EYLESİN. AMİN. Fahri URHAN
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.