MİSAFİR KALEM
Köşe Yazarı
MİSAFİR KALEM
 

MEHMET NURİ BİNGÖL İLE SOHBET

MEHMET NURİ BİNGÖL İLE SOHBET Mehmet Nuri Yardım -Sizi çocukluk yıllarınızdan itibaren tanımak istiyoruz. Yazı hayatıyla, edebiyatla, kitaplarla ve okumayla ilk münasebetiniz ne zaman ve nasıl başladı? BİNGÖL- Daha önce verdiğim bir mülakatta değinmiştim. “Bence bir edebiyatçının şahsî hayatı verdiği eserlerden teşkil olmalıdır.” demiştim. Sualiniz “ hayat ağacının meyveleri” manasındaki eserlere; hem şiir hem yazı hem de kitaplara ulaşmadaki eğitimi içine aldığından, aklımda kalan kimi intibayı belirteyim. Edebiyat iklimini teneffüsten önceki yetişme dönemlerim, tıpkı Türk Edebiyatı’nın gelişme serencamının ilk basamağıymışçasına “sözlü” çalışmaları dinleme şeklinde olmuştur. Biraz daha eski zamanları bir nostalji olarak analım. Hazırladığım hikâye kitabımdaki “Her Pencereye Ayrı Perde” -ki bazı kültür-edebiyat sitelerinde de yayımlandı- öyküsünde betimlenen ev anne tarafımdan büyükbabamındır. Çocukluğumun çok anı orada geçmişti. Memleketim Birecik ilçesinin ilk kurulan mahallelerinden birindeki mekânda bulunuyordu ve orada “Meryem Hala” dediğimiz aile dostumuz, bize “doğaçlama” masallar anlatırdı. İlk bunu hatırlarım “söyleşi ve kurguculuk” mesleğinden ibaret olan “edebiyat”la karşılaşmam açısından. Bu “Hala”, hidayete ermiş ve Ermeni Tehciri’nde Müslüman olduğundan Birecik’te kalan bir mühtediydi ve iki gözü de âmâ olduğundan müthiş bir hafızası ve kurgulama kabiliyeti vardı. Yüce Rabb’im, demek ki. Insandan bir duyusunu alıyorsa diğer hissiyatından birini kuvvetlendiriyor ve Rahman suresinde izah buyurduğu gibi “müvazeneyi, dengeyi” yine sağlıyor, rahmetini bedihi şekilde gösteriyordu. Bir diğer “sözlü irfan tanışmam” pederimin uyumadan önce ve uzun kış gecelerinde bize okuduğu kitaplardı. Kitapyurdu Doğrudan Yayınevinden çıkan son romanım “Ver Elini Türkmeneli”yi de sadece ve sadece bu sebepten peder ve valideme ithaf etmiştim. Değişik yorumlar aldığımdan bu davranış için, altını bizzat çizmek durumundayım. O ithafta, edebiyata meyilli yetişmemdeki emekleri dışında bir maksadım yoktur. İlk okuduklarım tabii ki çizgi romanlardı, daha çok Türk tarihiyle ilgili olanlar elbet. Sonra da Kemalettin Tuğcu’nun çocuk romanları. Ortaokul yıllarımda ise okuma meşgalem bir üst seviyeye tırmandı. İlk okuduğum roman, büyükannemlerde karıştırdığım kütüphanede elime geçen İnce Memet’ti. Oradaki hem sefalet tasvirlerinin mübalağalı ifadeleri hem de yoğun betimlemeler, öyle naturalist anlatımlardan hep uzak durmamı sağladı aksulamelle. Sonra okuduğum ise Tarım Dersi sınavında not olarak “on” aldığımdan - o vakit on’lu sistem vardı- bir hocamın hediyesi Dudaktan Kalbe romanıydı. Reşat Nuri’nin ölçülü realist üslubunu yansıtan eseri popülist konuların cemiyet için faydasızlığını öğretti bana. Daha sonra Ömer Seyfettin devri başlar okuma maceramda. Hatta daha ortaokul ikideyken onun Yalnız Efe romanına nazire olabilecek bir şeyler karaladığımı bile hatırlarım. İrfan ve gönül dünyamı şekillendiren edebi okumalarımın ilki Minyeli Abdullah’tı. (Antrparantez belirteyim ki bu romanın beyaz perdeye uyarlanmasını pek beğenmedim, düşündüğümden mübalağalı hale getirilmişti.) Ardından ise Yavuz Bahadıroğlu’nun tarihî romanları geldi. Bilhassa Yolbaşı ve Keşmekeş başlıklı sosyal romanları beni hem sosyal meseleler hem de üslup bakımından tesirine almıştı. - Çocukluk ve delikanlılık yıllarınızda en çok sevdiğiniz ve etkilendiğiniz roman ve yazarı veya hikâye ile yazarı kimdi? BİNGÖL- Yukarıda belirtmiştim ilk okuduklarımı. Fakat bunların hiçbirini tam manasıyla benimseyememiştim, kulağı çınlasın ve Allah kendisinden razı olsun babam ve büyükbabamın teşkil ettiği ruh dünyama yabani gelmişti. Siyahtan Turkuaza Koşmak (KDY yayıncılık, 2021) hikâye kitabımdaki uyarlayarak aktardığım bir öykümde izah ettiğim gibi milli ve dinî konularda okuduklarım, hem onları benimsememi hem de düşünce dünyamın yerli yerine oturmasını sağladı. Kur’an eğitmenim Mahmut Hoca’nın tavsiyesiyle “Tarihin Şeref Sayfaları”nda sahabe ve sahabe benzeri hayatları okuyunca, edebiyatın sadece güzel ifade ve üsluptan ibaret olmadığını anladım. Hani merhum Akif’in iki mısraı var ya. “ Budur benim hayatta en beğendiğim meslek,/ Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.” Bu mısraları izah ve tahlil ederek vaktinizi almak istemem. Dağınık bir üslupla olsa da Akif, tıpkı her sosyal konuda gidilecek yönü işaretleyen Bediüzzaman, Necip Fazıl ve Cemil Meriç gibi bir edebî eserin -insanları şekillendirmek değil de- kişilere yol açması gerektiğini izah ediyordu bana. “Bingöl’e selam” köşe yazınızda da belirttiğiniz gibi aynı çevrenin müdavimi olmamız da o eserle başlamıştı. Daha sonra okuduğum roman ise Hekimoğlu İsmail’in Minyeli Abdullah’ı oldu, Maznun eseriyle cemiyeti sulh ve selamete ulaştırma çilesine hangi yollardan geçerek varabileceğimi kavramış oldum. Böyle bir roman yazma fikrine ise ta o zamanda kararımı vermiştim. Şu anda yine KYD’de incelemede olan roman çalışmam böyle bir çileyi anlatıyor. Okuyanlar bilirler, “Gönül Sayhası” üçlemesinin ilki “Ver Elimi Türkmeneli”, o tür çileleri “hatırlatsa” da epizot örgülerini “ittihat” temasında merkezileştiriyor, birlik ve maksatta ittihat anlayışıyla en modern silahlı ordulara karşı bile zafer kazanılacağı fikriyle mevzubahis temanın çevresinde dolanıyor. Tabii mecburi olarak önlerine çıkarılan hedefse Pakistan üzerinden Irak Türkmeneli oluyor. Hadiselerin gelişim seyrini, maziye dönerek nehir romanının ikincisinde anlatıyorum; bu da -itiraf edeyim ön ödemeli olmadığımdan, neticede bir öğretmenim- aynı yayınevince inceleniyor şu sırada. Fakülte yıllarımda ise romanın ne olduğunu Tarık Buğra okumalarımdan, hikayeyi ise Said Faik’ten, Necip Fazıl Kısakürek’in “Hikayelerim”inden öğrendim. - Antrparantez sorayım. “Ver Elini Türkmeneli” romanı sadece “kurgu”ya mı dayalı yoksa belgesel özelliği de var mı? BİNGÖL- Tabii ki roman kurgulamaya dayalı bir çalışmadır genel olarak. Otobiyografik romanların -ki en ‘nesnel’ olması gerekir- bile kimi pasajları yazarın yorumuna dayanır ve yorum ise nispeten kurgu demektir. 1978’de Afganistan’da Halk Cumhuriyeti kuruldu, bir yıl sonra da Babrak Karmal ihtilaliyle değişik bir rejim merhalesine geçildi. Tam olarak bu serencam şöyle olmuştu. 27 Nisan 1978’de Afganistan Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. Ama Halk ve Bayrak kanatları arasındaki birlik hızla bozuldu. Orduya dayanan Halk kanadı giderek güçlendi. Yeni idarenin reform programında kadınlara eşit haklar, toprak reformu ve klasik Marksist – Leninist doğrultuda tedbirler yer alıyordu. Temel Afgan kültür değerleriyle çatışan bu program ve siyasi baskılar, nüfusun geniş kesimlerini karşısına aldı. 1978 yazında Nuristan bölgesinde ilk ayaklanmalar patlak verdi ve organizesiz de olsa tüm ülkeye yayıldı. 5 Aralık 1978’de, Sovyetler  Birliği ile Afganistan arasında Dostluk, İyi Komşuluk ve İşbirliği Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmanın imzalanmasından kısa müddet sonra Afganistan’da Sovyet yanlısı iktidara karşı ulusal direniş hareketi başladı. Ayaklanmalar karşısında Afgan ordusu güçsüz kalınca iktidarda bulunan Afgan yönetimi SSCB ile imzalanmış olan Dostluk ve İşbirliği Antlaşmasına dayanarak  Sovyetler’den yardım talep etti. Bu talep üzerine ve kısa sürede Afganistan’a çok sayıda Sovyet uzmanı ve askeri geldi. Sovyetler, 27 Aralık 1979’da ülkeyi fiilen işgal etti. Devlet Başkanı Hafızullah Amin öldürüldü ve yerine Babrak Karmal getirildi. Sovyetler’in işgal hareketi, çok sayıda Afganlı’nın Pakistan ve İran’a sığınmasına sebep oldu. Bu bilgiler dış monolog, diyalog, bilinç akışı, öyküleme, leitmotiv ve pastiş metotlarıyla aktarılıyor, bazı bölümlerde ise “özetleme” anlatımıyla roman bu ilhak hareketinin bazı bölgelerde durdurulmasını “ittihat” temasıyla aktarıyor, yani tam olmasa da nispeten “belgesel” vasıf gösteriyor roman. - Bütün edebiyatçılar gibi edebiyat dünyasına ilk adımlarınızı atarken mutlaka sevdiğiniz şiirler ve şairler olmuştur. Bunlar kimler acaba? Sizi tesiri altına alan ilk şairlerden ve şiirlerinden söz eder misiniz? Bugün okumaya devam ettiğiniz şairleri de merak ediyoruz. BİNGÖL- Şairlerden lise sonda Necip Fazıl’la tanışmıştım. Edebiyat âlemine ilgi duyduğum lise çağlarımda okuduğum romanlar ise genellikle Yavuz Bahadıroğlu’na aitti. İlk önce tarihî olanları elbet, sonra da Sel ve Yolbaşı. Fakülte eğitimimin başında da Tanpınar’ın şiir ve romanlarıyla Mustafa Kutlu, Sait Faik’in hikayeleri örneklerim oldu. Işin hakikatı, şu an yazılarım için gerekli mısra ve incelemeler dışında şiir okuyacak zaman bulamıyorum. Bazı deneme, hikaye ve romanlarla İbni Haldun’un Mukaddemesi’ni okuyorum. Romanlardan biri Hüseyin Yılmaz’ın Elif Öğretmen, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı, İskender Pala’nın Mihmandar’ı ve Od’u, Harun Çolak’ın Ömer Halisdemir’le alakalı romanlaryla sizin deneme eseriniz, İstiklalden İstikbal’e. Hayatımda okuduğum ilk dinî mahiyetli eser Meyve Risalesi’ydi. O eserler külliyatı içinde büyük mecmualar da vardı elbet. Şu an, Muhterem Müellif’in Eski Eserlerini içeren “Asar-ı bed’iyye”, Sözler ve Mevlana’nın Mesnevi’sini okuyorum dönem dönem. Hâlâ Edebiyat öğretmenliğine de aktif olarak devam ettirdiğim için
Ekleme Tarihi: 27 Ağustos 2021 - Cuma

MEHMET NURİ BİNGÖL İLE SOHBET

MEHMET NURİ BİNGÖL İLE SOHBET Mehmet Nuri Yardım -Sizi çocukluk yıllarınızdan itibaren tanımak istiyoruz. Yazı hayatıyla, edebiyatla, kitaplarla ve okumayla ilk münasebetiniz ne zaman ve nasıl başladı? BİNGÖL- Daha önce verdiğim bir mülakatta değinmiştim. “Bence bir edebiyatçının şahsî hayatı verdiği eserlerden teşkil olmalıdır.” demiştim. Sualiniz “ hayat ağacının meyveleri” manasındaki eserlere; hem şiir hem yazı hem de kitaplara ulaşmadaki eğitimi içine aldığından, aklımda kalan kimi intibayı belirteyim. Edebiyat iklimini teneffüsten önceki yetişme dönemlerim, tıpkı Türk Edebiyatı’nın gelişme serencamının ilk basamağıymışçasına “sözlü” çalışmaları dinleme şeklinde olmuştur. Biraz daha eski zamanları bir nostalji olarak analım. Hazırladığım hikâye kitabımdaki “Her Pencereye Ayrı Perde” -ki bazı kültür-edebiyat sitelerinde de yayımlandı- öyküsünde betimlenen ev anne tarafımdan büyükbabamındır. Çocukluğumun çok anı orada geçmişti. Memleketim Birecik ilçesinin ilk kurulan mahallelerinden birindeki mekânda bulunuyordu ve orada “Meryem Hala” dediğimiz aile dostumuz, bize “doğaçlama” masallar anlatırdı. İlk bunu hatırlarım “söyleşi ve kurguculuk” mesleğinden ibaret olan “edebiyat”la karşılaşmam açısından. Bu “Hala”, hidayete ermiş ve Ermeni Tehciri’nde Müslüman olduğundan Birecik’te kalan bir mühtediydi ve iki gözü de âmâ olduğundan müthiş bir hafızası ve kurgulama kabiliyeti vardı. Yüce Rabb’im, demek ki. Insandan bir duyusunu alıyorsa diğer hissiyatından birini kuvvetlendiriyor ve Rahman suresinde izah buyurduğu gibi “müvazeneyi, dengeyi” yine sağlıyor, rahmetini bedihi şekilde gösteriyordu. Bir diğer “sözlü irfan tanışmam” pederimin uyumadan önce ve uzun kış gecelerinde bize okuduğu kitaplardı. Kitapyurdu Doğrudan Yayınevinden çıkan son romanım “Ver Elini Türkmeneli”yi de sadece ve sadece bu sebepten peder ve valideme ithaf etmiştim. Değişik yorumlar aldığımdan bu davranış için, altını bizzat çizmek durumundayım. O ithafta, edebiyata meyilli yetişmemdeki emekleri dışında bir maksadım yoktur. İlk okuduklarım tabii ki çizgi romanlardı, daha çok Türk tarihiyle ilgili olanlar elbet. Sonra da Kemalettin Tuğcu’nun çocuk romanları. Ortaokul yıllarımda ise okuma meşgalem bir üst seviyeye tırmandı. İlk okuduğum roman, büyükannemlerde karıştırdığım kütüphanede elime geçen İnce Memet’ti. Oradaki hem sefalet tasvirlerinin mübalağalı ifadeleri hem de yoğun betimlemeler, öyle naturalist anlatımlardan hep uzak durmamı sağladı aksulamelle. Sonra okuduğum ise Tarım Dersi sınavında not olarak “on” aldığımdan - o vakit on’lu sistem vardı- bir hocamın hediyesi Dudaktan Kalbe romanıydı. Reşat Nuri’nin ölçülü realist üslubunu yansıtan eseri popülist konuların cemiyet için faydasızlığını öğretti bana. Daha sonra Ömer Seyfettin devri başlar okuma maceramda. Hatta daha ortaokul ikideyken onun Yalnız Efe romanına nazire olabilecek bir şeyler karaladığımı bile hatırlarım. İrfan ve gönül dünyamı şekillendiren edebi okumalarımın ilki Minyeli Abdullah’tı. (Antrparantez belirteyim ki bu romanın beyaz perdeye uyarlanmasını pek beğenmedim, düşündüğümden mübalağalı hale getirilmişti.) Ardından ise Yavuz Bahadıroğlu’nun tarihî romanları geldi. Bilhassa Yolbaşı ve Keşmekeş başlıklı sosyal romanları beni hem sosyal meseleler hem de üslup bakımından tesirine almıştı. - Çocukluk ve delikanlılık yıllarınızda en çok sevdiğiniz ve etkilendiğiniz roman ve yazarı veya hikâye ile yazarı kimdi? BİNGÖL- Yukarıda belirtmiştim ilk okuduklarımı. Fakat bunların hiçbirini tam manasıyla benimseyememiştim, kulağı çınlasın ve Allah kendisinden razı olsun babam ve büyükbabamın teşkil ettiği ruh dünyama yabani gelmişti. Siyahtan Turkuaza Koşmak (KDY yayıncılık, 2021) hikâye kitabımdaki uyarlayarak aktardığım bir öykümde izah ettiğim gibi milli ve dinî konularda okuduklarım, hem onları benimsememi hem de düşünce dünyamın yerli yerine oturmasını sağladı. Kur’an eğitmenim Mahmut Hoca’nın tavsiyesiyle “Tarihin Şeref Sayfaları”nda sahabe ve sahabe benzeri hayatları okuyunca, edebiyatın sadece güzel ifade ve üsluptan ibaret olmadığını anladım. Hani merhum Akif’in iki mısraı var ya. “ Budur benim hayatta en beğendiğim meslek,/ Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.” Bu mısraları izah ve tahlil ederek vaktinizi almak istemem. Dağınık bir üslupla olsa da Akif, tıpkı her sosyal konuda gidilecek yönü işaretleyen Bediüzzaman, Necip Fazıl ve Cemil Meriç gibi bir edebî eserin -insanları şekillendirmek değil de- kişilere yol açması gerektiğini izah ediyordu bana. “Bingöl’e selam” köşe yazınızda da belirttiğiniz gibi aynı çevrenin müdavimi olmamız da o eserle başlamıştı. Daha sonra okuduğum roman ise Hekimoğlu İsmail’in Minyeli Abdullah’ı oldu, Maznun eseriyle cemiyeti sulh ve selamete ulaştırma çilesine hangi yollardan geçerek varabileceğimi kavramış oldum. Böyle bir roman yazma fikrine ise ta o zamanda kararımı vermiştim. Şu anda yine KYD’de incelemede olan roman çalışmam böyle bir çileyi anlatıyor. Okuyanlar bilirler, “Gönül Sayhası” üçlemesinin ilki “Ver Elimi Türkmeneli”, o tür çileleri “hatırlatsa” da epizot örgülerini “ittihat” temasında merkezileştiriyor, birlik ve maksatta ittihat anlayışıyla en modern silahlı ordulara karşı bile zafer kazanılacağı fikriyle mevzubahis temanın çevresinde dolanıyor. Tabii mecburi olarak önlerine çıkarılan hedefse Pakistan üzerinden Irak Türkmeneli oluyor. Hadiselerin gelişim seyrini, maziye dönerek nehir romanının ikincisinde anlatıyorum; bu da -itiraf edeyim ön ödemeli olmadığımdan, neticede bir öğretmenim- aynı yayınevince inceleniyor şu sırada. Fakülte yıllarımda ise romanın ne olduğunu Tarık Buğra okumalarımdan, hikayeyi ise Said Faik’ten, Necip Fazıl Kısakürek’in “Hikayelerim”inden öğrendim. - Antrparantez sorayım. “Ver Elini Türkmeneli” romanı sadece “kurgu”ya mı dayalı yoksa belgesel özelliği de var mı? BİNGÖL- Tabii ki roman kurgulamaya dayalı bir çalışmadır genel olarak. Otobiyografik romanların -ki en ‘nesnel’ olması gerekir- bile kimi pasajları yazarın yorumuna dayanır ve yorum ise nispeten kurgu demektir. 1978’de Afganistan’da Halk Cumhuriyeti kuruldu, bir yıl sonra da Babrak Karmal ihtilaliyle değişik bir rejim merhalesine geçildi. Tam olarak bu serencam şöyle olmuştu. 27 Nisan 1978’de Afganistan Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. Ama Halk ve Bayrak kanatları arasındaki birlik hızla bozuldu. Orduya dayanan Halk kanadı giderek güçlendi. Yeni idarenin reform programında kadınlara eşit haklar, toprak reformu ve klasik Marksist – Leninist doğrultuda tedbirler yer alıyordu. Temel Afgan kültür değerleriyle çatışan bu program ve siyasi baskılar, nüfusun geniş kesimlerini karşısına aldı. 1978 yazında Nuristan bölgesinde ilk ayaklanmalar patlak verdi ve organizesiz de olsa tüm ülkeye yayıldı. 5 Aralık 1978’de, Sovyetler  Birliği ile Afganistan arasında Dostluk, İyi Komşuluk ve İşbirliği Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmanın imzalanmasından kısa müddet sonra Afganistan’da Sovyet yanlısı iktidara karşı ulusal direniş hareketi başladı. Ayaklanmalar karşısında Afgan ordusu güçsüz kalınca iktidarda bulunan Afgan yönetimi SSCB ile imzalanmış olan Dostluk ve İşbirliği Antlaşmasına dayanarak  Sovyetler’den yardım talep etti. Bu talep üzerine ve kısa sürede Afganistan’a çok sayıda Sovyet uzmanı ve askeri geldi. Sovyetler, 27 Aralık 1979’da ülkeyi fiilen işgal etti. Devlet Başkanı Hafızullah Amin öldürüldü ve yerine Babrak Karmal getirildi. Sovyetler’in işgal hareketi, çok sayıda Afganlı’nın Pakistan ve İran’a sığınmasına sebep oldu. Bu bilgiler dış monolog, diyalog, bilinç akışı, öyküleme, leitmotiv ve pastiş metotlarıyla aktarılıyor, bazı bölümlerde ise “özetleme” anlatımıyla roman bu ilhak hareketinin bazı bölgelerde durdurulmasını “ittihat” temasıyla aktarıyor, yani tam olmasa da nispeten “belgesel” vasıf gösteriyor roman. - Bütün edebiyatçılar gibi edebiyat dünyasına ilk adımlarınızı atarken mutlaka sevdiğiniz şiirler ve şairler olmuştur. Bunlar kimler acaba? Sizi tesiri altına alan ilk şairlerden ve şiirlerinden söz eder misiniz? Bugün okumaya devam ettiğiniz şairleri de merak ediyoruz. BİNGÖL- Şairlerden lise sonda Necip Fazıl’la tanışmıştım. Edebiyat âlemine ilgi duyduğum lise çağlarımda okuduğum romanlar ise genellikle Yavuz Bahadıroğlu’na aitti. İlk önce tarihî olanları elbet, sonra da Sel ve Yolbaşı. Fakülte eğitimimin başında da Tanpınar’ın şiir ve romanlarıyla Mustafa Kutlu, Sait Faik’in hikayeleri örneklerim oldu. Işin hakikatı, şu an yazılarım için gerekli mısra ve incelemeler dışında şiir okuyacak zaman bulamıyorum. Bazı deneme, hikaye ve romanlarla İbni Haldun’un Mukaddemesi’ni okuyorum. Romanlardan biri Hüseyin Yılmaz’ın Elif Öğretmen, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı, İskender Pala’nın Mihmandar’ı ve Od’u, Harun Çolak’ın Ömer Halisdemir’le alakalı romanlaryla sizin deneme eseriniz, İstiklalden İstikbal’e. Hayatımda okuduğum ilk dinî mahiyetli eser Meyve Risalesi’ydi. O eserler külliyatı içinde büyük mecmualar da vardı elbet. Şu an, Muhterem Müellif’in Eski Eserlerini içeren “Asar-ı bed’iyye”, Sözler ve Mevlana’nın Mesnevi’sini okuyorum dönem dönem. Hâlâ Edebiyat öğretmenliğine de aktif olarak devam ettirdiğim için
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.