Bülent ERTEKİN
Köşe Yazarı
Bülent ERTEKİN
 

BİR YETİMİN REFERANSI KİM OLUR?

BİR YETİMİN REFERANSI KİM OLUR? Çevremize baktığımızda ihtiyaç sahibi insanları görürüz. Bunlar, her yaştan olabilir. Öyleleri vardır ki daha dünyaya gelmeden, anne karnında başlar çilesi. Öksüz, yetim olarak dünyaya gelir. Kimi babasını, kimi annesini, kimi de varlığını kaybetmiştir. Ama onlarla Allah arasında hiç bir engel yoktur. İşte size bir yetimin başından geçen ve gözyaşınızı tutamayacağınız gerçek bir hayat hikayesi... Birkaç yıl önce, bir vilayetimizde, bir bakanlığın il müdürüydüm. Bağlı bulunduğumuz genel müdürlük, başka üç ilin de il müdürüyle birlikte beni, diğer bir ilimizde personel almak üzere görevlendirdi. Biz dört arkadaş birleşerek sözünü ettiğim il'e gittik. Önceden bizim için ayrılan misafirhaneye yerleştik, şehre gelişimizi kimsenin duymasını istemiyorduk. Zaten ben ve arkadaşlarım bu il'e ilk defa geliyorduk. Ne kimseyi tanıyorduk, ne de kimse bizi tanıyordu. Arkadaşlar olarak hepimizin kanaati aynıydı, siyasi ve diğer baskılardan hiçbirine boyun eğmeden hak edeni kazandırmak. Biliyorduk ki, katılım yoğun olacak ve herkes, maalesef bir referansla, bizi rahatsız edecekti. Bunun için çok dikkatli olmalıydik. İl'e ikindi vakti vardık. Kimseye görünmeden şehrin biraz dışındaki kenar bir mahallede, tarihi bir camiye gittik. İkindi namazı kılınmış, caminin avlusu boştu. Osmanlı'dan kalma, mimarisi insanda manevî duygular uyandıran şirin bir caminin avlusundayız. Dört arkadaş şadırvana oturarak abdest almaya başladık. Mayıs ayının serin, sıcak havası da ayrı bir güzellik katıyor çevreye. Ayakkabılarımı çıkarıp çoraplarımı da sıyırmaya başlamıştım ki ayaklarımın önüne bir çift takunya kondu. Takunyaların geldiği tarafa doğru şaşkınlıkla başımı çevirdim. Yüzüme tebessümle bakan, orta boylu, esmerimsi ve yakışıklı diyebileceğimiz yirmi beş yaşlarında bir gençle göz göze geldim. Utangaçlığın vermiş olduğu çekingenlikle; -Ben buraları bilirim, siz yabancıya benziyorsunuz, namaz kılana hizmet etmek, Allah'ın rızasını kazandırır. Allah kabul etsin!" dedi. Gencin tebessümü, davranışı, kibarlığı, her şeyden önce içten davranışı hepimizi çok etkiledi. Sordum: -Sen kimsin?, Adın nedir? -Adım Bilal, bu mahallede oturuyorum." Bir an abdest almayı bırakarak gençle ilgilenmeye başladım. -Ne iş yapıyorsun Bilal?" Biraz durakladı; ama yüzündeki gülümsemeyi hiç eksik etmeden sorumu cevaplandırdı: -Şimdi işim yok; ama İnşallah yakında işe gireceğim" O kadar inanarak söylüyordu ki bunu. -Nasıl olacak o, Bilal?" dedim. Müthiş mütevekkîl ve huzurlu bir yüzle: -Üç gün sonra" dedi, ... Müdürlüğü'nde sınavla personel alınacak. Rabbim oraya girmeyi nasip edecek inşallah demez mi? Ben bir an neye uğradığımı şaşırmıştım. İşe alacak olan bizdik. Arkadaşlarım da artık, Bilal ile aramızda geçen konuşmalara dikkat kesilmişlerdi. -Peki, Bîlal" dedim, Bu zamanda işe girmek zor, hem de çok zor! Senin torpilin filan var mı? Referansın kim? İşe nasıl gireceksin? Bilal, o mütevekkil ve mütebessim halini kuşanarak (ki bu halini hiç unutamıyorum.), hepimizin üzerinden bomba tesiri bırakacak sözü söyleyiverdi: BİR YETİMİN REFERANSI KİM OLUR? -Benim referansım Allah Celle Celaluhu'dur. Ne güzel vekildir O. Dün gece O'na teheccüd namazından sonra dilekçemi sundum. Hiç yetimin duasını geri çevirir mi O?" Ya Rabbi! Ne işe tutulmuştuk? Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum! Gözlerimin buğulandığını ona göstermemeliydim. Musluktan avucuma su alıp yüzüme serptim: -Bilal, baban yok mu? -Yok ben üç yaşındayken ölmüş. Anneciğim büyüttü beni. Temiz bir saflık üzerindeydi. Bütün söylediklerini gönülden söylüyordu. Bu o kadar meydanda idi ki kalbi adeta yüzüne vurmuştu. -Askerligini yaptın mı Bilal?" -Yaptım ya, hem de çavuş olarak". Artık Bilal'i daha yakından tanımalıydım; çünkü o tanınmayı çoktan hak etmişti. -Evli misin Bilal? Bir anda gözleri yere düştü. Yine o mütevekkil hali üzerindeydi. Utanarak sözünü sürdürdü. -He ya, evli değil de, sözlüyüm. İnşallah işe girer girmez düğünümü yapacağım". Yine o kadar kesin konuşuyordu ki! -Ama Bilal üç gün sonraki sınav için o kadar kesin konuşuyorsun ki, sınavı kazanmış gibisin!" Sustu. Başını kaldırdı ve gözlerini ufka dikti hemen cevap vermedi, daldı. Yüzünün rengi bir beyazlaşıyor, bir sararıyordu. Biraz sonra gözleri ufka dikili olarak ve sesine bir gizemlilik katarak şunları söyledi: -Ben Rabbimi çok seviyorum, inanıyorum ki o da beni seviyor. Seven seveni korumaz, ona yardım etmez mi? Seven seveni hiç yüz üstü bıraktığı görülmüşmüdür?" Ona söyleyecek laf bulamıyordum. Bilal öylesine bir kalp taşıyordu ki, Allah bizi kocaman kocaman müdürleri, Bilal kuluna hizmet ettirmek için ayağına göndermişti. Kim müdürdü, kim işci olacaktı? Bilal dilekçesini en büyük makama sununca melekler harekete geçtiler; Daireler, müdürler harekete geçtiler ve hep birlikte Bilal kulun ayağına koşmaya başladılar. Çünkü emir büyük makamdandı. Allah'a malik olan insanın mahrumiyeti söz konusu olabilir miydi? Sormaya devam ettim, içim titreyerek: -Bilal, sözlünü nasıl buldun? Bu zamanda hem yetim hem işsize kim kız verir ki? Başını salladı ve "doğru" diyerek ekledi; -Zor nişanlandım ya, Allah razı olsun, kayınpederim olacak insan, 'sözde müslüman' değil, hakiki mümin. Bu zamanda namazında, niyazında damat nerden bulunur, hem rızkı veren bana Allah'tır dedi ve kızını bana verdi. Rabbim rızkımızı verir inşallah. -Bilal senin bu tarz yetişmene neden olan, seni bu mütevekkil hale getiren bir sır olsa gerek. -Eğer ona sır denilirse, var. Sevgili anneciğim bana hiç haram lokma yedirmediğini söyler." Bilal lise mezunuydu, üç yüz kişinin katıldığı yazılı sınavı başarıyla geçerek ilk yetmiş kişinin arasına girdi. Şimdi mülakata girecekti. Ve bizler, önümüze sunulan, Bakanlık dahil, bütün referansları bir kenara koyarak Bilal'in referansını en öne aldık! Mülakat gününe kadar bizi göremedi, ve kim olduğumuzuda bilmiyordu. Mülakat günü geldi çattı. Tüm arkadaşlar merak ediyorduk, bizi karşısında görünce acaba nasıl tepki verecekti? Adı okundu, içeri girdi. Heyecandan olacak, bizi birden farkedemedi, zaten kıyafetlerimiz de değişmişti. Biz susmuştuk, o da başını yavaş yavaş kaldırarak bize baktı. Birden şaşırır gibi oldu, yüzü kızardı ve gözleri yere düştü, sessizliği bozdum; -Bilal, bizi tanımadın mı?" -Evet" -Peki, ne diyceksin şimdi?" Ağlamaya başladı, çocuk gibi hıçkırıyordu. Artık biz de dayanamamıştık, ona uyduk. Sabah makamında hıçkırarak boğazımızda düğümlenmişti. Oda öylesine bir havaya bürünmüştü ki bazı manevi şeylere elle dokunmak mümkündü, âdeta. Bilal ellerini Rabbine kaldırdı ve: -Ey Rabbim! Ben halimi sana sunmuştum, içimi sana açmıştım, şimdi burada müdürlerime karşı mahcubum. Ey Allahım, ben Senden, başkasından istememeyi istedim. Beni yalnız sana muhtaç eyle Allahım" dedi. Bir an bir sessizlik oldu. Arkasından hüzün dolu bir sesle; -Ne olur, izin verin çıkayım" dedi. -Peki Bilal" dedik, -Güle güle git. Allah işini, aşını, eşini mübarek kılsın." Allahtan isteyenler muratlarına erdiler de O'ndan başkasından isteyenler helak oldular. Allah dilerse bütün dünyayı Bilal'lere hizmetçi yapar (Bizi yapmadı mı?) Fakat Bilal yüreğine ve saflığına ulaşmak gerek. Evet, günümüz dünyasına çok güzel bir örnek. Hakeden mi? Torpili olan mı? İhtiyacı olan mı? Torpille ihtiyacı olmadığı halde işe giren, hatta mevki makam yükselten mi? Şunu asla unutmamak gerekiyor, Allaha dayanan kulunu Allah asla ve asla mahcup etmez. Ve şu soruyu hem kendinize, hem de vicdanınıza sorun BİR YETİMİN REFERANSI KİM OLUR? Selam ve dua ile. Bülent ERTEKİN
Ekleme Tarihi: 26 Nisan 2021 - Pazartesi

BİR YETİMİN REFERANSI KİM OLUR?

BİR YETİMİN REFERANSI KİM OLUR? Çevremize baktığımızda ihtiyaç sahibi insanları görürüz. Bunlar, her yaştan olabilir. Öyleleri vardır ki daha dünyaya gelmeden, anne karnında başlar çilesi. Öksüz, yetim olarak dünyaya gelir. Kimi babasını, kimi annesini, kimi de varlığını kaybetmiştir. Ama onlarla Allah arasında hiç bir engel yoktur. İşte size bir yetimin başından geçen ve gözyaşınızı tutamayacağınız gerçek bir hayat hikayesi... Birkaç yıl önce, bir vilayetimizde, bir bakanlığın il müdürüydüm. Bağlı bulunduğumuz genel müdürlük, başka üç ilin de il müdürüyle birlikte beni, diğer bir ilimizde personel almak üzere görevlendirdi. Biz dört arkadaş birleşerek sözünü ettiğim il'e gittik. Önceden bizim için ayrılan misafirhaneye yerleştik, şehre gelişimizi kimsenin duymasını istemiyorduk. Zaten ben ve arkadaşlarım bu il'e ilk defa geliyorduk. Ne kimseyi tanıyorduk, ne de kimse bizi tanıyordu. Arkadaşlar olarak hepimizin kanaati aynıydı, siyasi ve diğer baskılardan hiçbirine boyun eğmeden hak edeni kazandırmak. Biliyorduk ki, katılım yoğun olacak ve herkes, maalesef bir referansla, bizi rahatsız edecekti. Bunun için çok dikkatli olmalıydik. İl'e ikindi vakti vardık. Kimseye görünmeden şehrin biraz dışındaki kenar bir mahallede, tarihi bir camiye gittik. İkindi namazı kılınmış, caminin avlusu boştu. Osmanlı'dan kalma, mimarisi insanda manevî duygular uyandıran şirin bir caminin avlusundayız. Dört arkadaş şadırvana oturarak abdest almaya başladık. Mayıs ayının serin, sıcak havası da ayrı bir güzellik katıyor çevreye. Ayakkabılarımı çıkarıp çoraplarımı da sıyırmaya başlamıştım ki ayaklarımın önüne bir çift takunya kondu. Takunyaların geldiği tarafa doğru şaşkınlıkla başımı çevirdim. Yüzüme tebessümle bakan, orta boylu, esmerimsi ve yakışıklı diyebileceğimiz yirmi beş yaşlarında bir gençle göz göze geldim. Utangaçlığın vermiş olduğu çekingenlikle; -Ben buraları bilirim, siz yabancıya benziyorsunuz, namaz kılana hizmet etmek, Allah'ın rızasını kazandırır. Allah kabul etsin!" dedi. Gencin tebessümü, davranışı, kibarlığı, her şeyden önce içten davranışı hepimizi çok etkiledi. Sordum: -Sen kimsin?, Adın nedir? -Adım Bilal, bu mahallede oturuyorum." Bir an abdest almayı bırakarak gençle ilgilenmeye başladım. -Ne iş yapıyorsun Bilal?" Biraz durakladı; ama yüzündeki gülümsemeyi hiç eksik etmeden sorumu cevaplandırdı: -Şimdi işim yok; ama İnşallah yakında işe gireceğim" O kadar inanarak söylüyordu ki bunu. -Nasıl olacak o, Bilal?" dedim. Müthiş mütevekkîl ve huzurlu bir yüzle: -Üç gün sonra" dedi, ... Müdürlüğü'nde sınavla personel alınacak. Rabbim oraya girmeyi nasip edecek inşallah demez mi? Ben bir an neye uğradığımı şaşırmıştım. İşe alacak olan bizdik. Arkadaşlarım da artık, Bilal ile aramızda geçen konuşmalara dikkat kesilmişlerdi. -Peki, Bîlal" dedim, Bu zamanda işe girmek zor, hem de çok zor! Senin torpilin filan var mı? Referansın kim? İşe nasıl gireceksin? Bilal, o mütevekkil ve mütebessim halini kuşanarak (ki bu halini hiç unutamıyorum.), hepimizin üzerinden bomba tesiri bırakacak sözü söyleyiverdi: BİR YETİMİN REFERANSI KİM OLUR? -Benim referansım Allah Celle Celaluhu'dur. Ne güzel vekildir O. Dün gece O'na teheccüd namazından sonra dilekçemi sundum. Hiç yetimin duasını geri çevirir mi O?" Ya Rabbi! Ne işe tutulmuştuk? Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum! Gözlerimin buğulandığını ona göstermemeliydim. Musluktan avucuma su alıp yüzüme serptim: -Bilal, baban yok mu? -Yok ben üç yaşındayken ölmüş. Anneciğim büyüttü beni. Temiz bir saflık üzerindeydi. Bütün söylediklerini gönülden söylüyordu. Bu o kadar meydanda idi ki kalbi adeta yüzüne vurmuştu. -Askerligini yaptın mı Bilal?" -Yaptım ya, hem de çavuş olarak". Artık Bilal'i daha yakından tanımalıydım; çünkü o tanınmayı çoktan hak etmişti. -Evli misin Bilal? Bir anda gözleri yere düştü. Yine o mütevekkil hali üzerindeydi. Utanarak sözünü sürdürdü. -He ya, evli değil de, sözlüyüm. İnşallah işe girer girmez düğünümü yapacağım". Yine o kadar kesin konuşuyordu ki! -Ama Bilal üç gün sonraki sınav için o kadar kesin konuşuyorsun ki, sınavı kazanmış gibisin!" Sustu. Başını kaldırdı ve gözlerini ufka dikti hemen cevap vermedi, daldı. Yüzünün rengi bir beyazlaşıyor, bir sararıyordu. Biraz sonra gözleri ufka dikili olarak ve sesine bir gizemlilik katarak şunları söyledi: -Ben Rabbimi çok seviyorum, inanıyorum ki o da beni seviyor. Seven seveni korumaz, ona yardım etmez mi? Seven seveni hiç yüz üstü bıraktığı görülmüşmüdür?" Ona söyleyecek laf bulamıyordum. Bilal öylesine bir kalp taşıyordu ki, Allah bizi kocaman kocaman müdürleri, Bilal kuluna hizmet ettirmek için ayağına göndermişti. Kim müdürdü, kim işci olacaktı? Bilal dilekçesini en büyük makama sununca melekler harekete geçtiler; Daireler, müdürler harekete geçtiler ve hep birlikte Bilal kulun ayağına koşmaya başladılar. Çünkü emir büyük makamdandı. Allah'a malik olan insanın mahrumiyeti söz konusu olabilir miydi? Sormaya devam ettim, içim titreyerek: -Bilal, sözlünü nasıl buldun? Bu zamanda hem yetim hem işsize kim kız verir ki? Başını salladı ve "doğru" diyerek ekledi; -Zor nişanlandım ya, Allah razı olsun, kayınpederim olacak insan, 'sözde müslüman' değil, hakiki mümin. Bu zamanda namazında, niyazında damat nerden bulunur, hem rızkı veren bana Allah'tır dedi ve kızını bana verdi. Rabbim rızkımızı verir inşallah. -Bilal senin bu tarz yetişmene neden olan, seni bu mütevekkil hale getiren bir sır olsa gerek. -Eğer ona sır denilirse, var. Sevgili anneciğim bana hiç haram lokma yedirmediğini söyler." Bilal lise mezunuydu, üç yüz kişinin katıldığı yazılı sınavı başarıyla geçerek ilk yetmiş kişinin arasına girdi. Şimdi mülakata girecekti. Ve bizler, önümüze sunulan, Bakanlık dahil, bütün referansları bir kenara koyarak Bilal'in referansını en öne aldık! Mülakat gününe kadar bizi göremedi, ve kim olduğumuzuda bilmiyordu. Mülakat günü geldi çattı. Tüm arkadaşlar merak ediyorduk, bizi karşısında görünce acaba nasıl tepki verecekti? Adı okundu, içeri girdi. Heyecandan olacak, bizi birden farkedemedi, zaten kıyafetlerimiz de değişmişti. Biz susmuştuk, o da başını yavaş yavaş kaldırarak bize baktı. Birden şaşırır gibi oldu, yüzü kızardı ve gözleri yere düştü, sessizliği bozdum; -Bilal, bizi tanımadın mı?" -Evet" -Peki, ne diyceksin şimdi?" Ağlamaya başladı, çocuk gibi hıçkırıyordu. Artık biz de dayanamamıştık, ona uyduk. Sabah makamında hıçkırarak boğazımızda düğümlenmişti. Oda öylesine bir havaya bürünmüştü ki bazı manevi şeylere elle dokunmak mümkündü, âdeta. Bilal ellerini Rabbine kaldırdı ve: -Ey Rabbim! Ben halimi sana sunmuştum, içimi sana açmıştım, şimdi burada müdürlerime karşı mahcubum. Ey Allahım, ben Senden, başkasından istememeyi istedim. Beni yalnız sana muhtaç eyle Allahım" dedi. Bir an bir sessizlik oldu. Arkasından hüzün dolu bir sesle; -Ne olur, izin verin çıkayım" dedi. -Peki Bilal" dedik, -Güle güle git. Allah işini, aşını, eşini mübarek kılsın." Allahtan isteyenler muratlarına erdiler de O'ndan başkasından isteyenler helak oldular. Allah dilerse bütün dünyayı Bilal'lere hizmetçi yapar (Bizi yapmadı mı?) Fakat Bilal yüreğine ve saflığına ulaşmak gerek. Evet, günümüz dünyasına çok güzel bir örnek. Hakeden mi? Torpili olan mı? İhtiyacı olan mı? Torpille ihtiyacı olmadığı halde işe giren, hatta mevki makam yükselten mi? Şunu asla unutmamak gerekiyor, Allaha dayanan kulunu Allah asla ve asla mahcup etmez. Ve şu soruyu hem kendinize, hem de vicdanınıza sorun BİR YETİMİN REFERANSI KİM OLUR? Selam ve dua ile. Bülent ERTEKİN
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.