Bülent ERTEKİN
Köşe Yazarı
Bülent ERTEKİN
 

DEPREM MEKTUPLARI. "Dünya çok yalanmış, biz bu yalana çok inanmışız..."

DEPREM MEKTUPLARI. "Dünya çok yalanmış, biz bu yalana çok inanmışız..." Adıyaman çadır kentte kalan, halı yıkama fabrikası olan biri şöyle anlatıyor: "Fabrikanın son kalan bir milyon borcu vardı. Şimdi evim de, fabrikada yok. Yakınlarımdan 47 kişiyi kaybettim. Bizi mahalle olarak bu çadır kente getirdiler. Suriyeli komşumuz ile çadırlarımız yan yana... Ben ona şeker veriyorum. Ayakları çıplak olan kızıma onlar çorap veriyor. Hepimiz bir deprem ile eşitlendik. Dünya çok yalanmış, biz bu yalana çok inanmışız..." Yine çadırda kalan bir kızımız ; "Eskiden bir yardım işi olduğunda en sevmediğim eski olan kazağımı evden çıkartmak için o yardıma gönderirdim. Deprem gecesi pijama ile sokağa çıktık. Aşırı fırtına ve kar vardı.Gün ağarınca enkazlardan bulduğumuz herşeyi üzerimize doladık.Hayatım da bu kadar üşüdüğümü. sanmıyorum. Sonra yardım tırları geldi. Kuyruğa girdik, artık nasibimize ne düşerse... Bana eski ve hiç sevmeyeceğim tarzda bir kazak düştü. İşte o anda anladım, zamanında kendimin de ne yaptığını..." Öğretmen bir kızımız; "Bize yardım verirken bazen çok acıyarak bakıyorlar. Hatta arada bir ''yazık bunlara yaa'' diyenler oluyor. Ama biz doğuştan beri çadırda yaşamıyoruz. Bizim de sizler gibi lüks evlerimiz vardı. Akıllı sistem denilen evlerde oturuyorduk. Bir dakikada çadırda yaşayacak hale geldik. Evet, acınacak hale geldik. Ama bize yardımlarınızı yaparken kardeşlik adına yapın. Bize Rabbimiz acısın. Velhâsıl gönlümüz incindi..." Yine çadırda kalan bir ablamız; "Toplu taşıma araçlarında Suriye'li birinin yanına oturmazdım hiç... Sanki bana kokuyorlar gibi geliyordu. Şimdi 15 gündür üç aile bir çadırda kalıyoruz ve hiç duş alamadık. Kokumuzdan birbirimizden kaçıyoruz resmen. İnsan büyük konuştuğu yerden sınanırmış hep... Şimdi anladım." Şöfor bir abimiz; "Suriyeliler neden geldiler? Neden savaşmadılar? derdim hep. Onların 10 yılda geldiği noktaya biz bir dakikada geldik. Hayat kalmayınca korkudan insan memleketini bırakmak zorunda kalıyormuş gerçekten. Eşimi ve çocuklarımı Antalya/Manavgat'a götürdüm. Üçüncü gün eşim ağlayarak telefon açtı."Sokakta insanlar bize niye geldi bunlar buraya diye söyleniyorlar'' dedi. Oysa biz kendi ülkemizdeyiz. Ama kendi insanımız bile bizi istemiyor." Kardeşlerim işte böyle.. Her birinin yarım kalan nice hayat öyküleri var. Depremzedelerin psikolojisini iyi anlayanlardan biriyim. Görev yaptığım Van/Merkez de 23 Ekim 2011 ve 9 Kasım 2011 depremini yaşayanlardan birisi olarak aynen şu ifadelere muhatap oldum. "Tabii bunlara acınmaz. Bunlar polise, ambulansa taş atanlar, askeri öldürenlerdir. Allah'da başlarına bu belâyı verdi." Erzurum Hizmet İçi Eğitim Enstitüsünde kaldığımız zamanlarda hiç unutamadığım anılar yaşadık. Şehire gezmeye hiç gitmezdim. Bize acıyarak küçük düşürücü halde bakmalarını istemiyordum. Kaldığımız o süre içerisinde 4 hatim okuyarak kendimi tamamen maneviyata yöneltmiştim. Cahil insanlar her zaman ve her yerde mutlaka bulunur. Bu zihniyetler hiç bir zaman memlekete hayır getirmez. Böyle durumlarda sevgi ve kardeşliğimizi ortaya koyamazsak bize âdem/adam denmeye gelmez. Kişinin adamlığı ve kalitesi sözüyle, kelâmıyla orantılıdır. Rabbim iyilerden her zaman razı olsun ve onların sayısını her daim artırsın. Bu dünya bir imtihan sahası ve bizler sınavdayız. Her an ne ile karşılaşacağımızı bilemiyoruz. Rabbim kimseyi evsiz barksız koymasın. Allah! Akıbetimizi hayır eylesin. Hakkımızda en hayırlı olanı ihsan eylesin. Cahit Tutar Ümraniye/Istanbul. Ders alınacak bir çok hayat hikayesi var. Unutmayalım ki ölüm de var Selâm ve dua ile. Bülent ERTEKİN
Ekleme Tarihi: 23 Şubat 2023 - Perşembe

DEPREM MEKTUPLARI. "Dünya çok yalanmış, biz bu yalana çok inanmışız..."

DEPREM MEKTUPLARI. "Dünya çok yalanmış, biz bu yalana çok inanmışız..." Adıyaman çadır kentte kalan, halı yıkama fabrikası olan biri şöyle anlatıyor: "Fabrikanın son kalan bir milyon borcu vardı. Şimdi evim de, fabrikada yok. Yakınlarımdan 47 kişiyi kaybettim. Bizi mahalle olarak bu çadır kente getirdiler. Suriyeli komşumuz ile çadırlarımız yan yana... Ben ona şeker veriyorum. Ayakları çıplak olan kızıma onlar çorap veriyor. Hepimiz bir deprem ile eşitlendik. Dünya çok yalanmış, biz bu yalana çok inanmışız..." Yine çadırda kalan bir kızımız ; "Eskiden bir yardım işi olduğunda en sevmediğim eski olan kazağımı evden çıkartmak için o yardıma gönderirdim. Deprem gecesi pijama ile sokağa çıktık. Aşırı fırtına ve kar vardı.Gün ağarınca enkazlardan bulduğumuz herşeyi üzerimize doladık.Hayatım da bu kadar üşüdüğümü. sanmıyorum. Sonra yardım tırları geldi. Kuyruğa girdik, artık nasibimize ne düşerse... Bana eski ve hiç sevmeyeceğim tarzda bir kazak düştü. İşte o anda anladım, zamanında kendimin de ne yaptığını..." Öğretmen bir kızımız; "Bize yardım verirken bazen çok acıyarak bakıyorlar. Hatta arada bir ''yazık bunlara yaa'' diyenler oluyor. Ama biz doğuştan beri çadırda yaşamıyoruz. Bizim de sizler gibi lüks evlerimiz vardı. Akıllı sistem denilen evlerde oturuyorduk. Bir dakikada çadırda yaşayacak hale geldik. Evet, acınacak hale geldik. Ama bize yardımlarınızı yaparken kardeşlik adına yapın. Bize Rabbimiz acısın. Velhâsıl gönlümüz incindi..." Yine çadırda kalan bir ablamız; "Toplu taşıma araçlarında Suriye'li birinin yanına oturmazdım hiç... Sanki bana kokuyorlar gibi geliyordu. Şimdi 15 gündür üç aile bir çadırda kalıyoruz ve hiç duş alamadık. Kokumuzdan birbirimizden kaçıyoruz resmen. İnsan büyük konuştuğu yerden sınanırmış hep... Şimdi anladım." Şöfor bir abimiz; "Suriyeliler neden geldiler? Neden savaşmadılar? derdim hep. Onların 10 yılda geldiği noktaya biz bir dakikada geldik. Hayat kalmayınca korkudan insan memleketini bırakmak zorunda kalıyormuş gerçekten. Eşimi ve çocuklarımı Antalya/Manavgat'a götürdüm. Üçüncü gün eşim ağlayarak telefon açtı."Sokakta insanlar bize niye geldi bunlar buraya diye söyleniyorlar'' dedi. Oysa biz kendi ülkemizdeyiz. Ama kendi insanımız bile bizi istemiyor." Kardeşlerim işte böyle.. Her birinin yarım kalan nice hayat öyküleri var. Depremzedelerin psikolojisini iyi anlayanlardan biriyim. Görev yaptığım Van/Merkez de 23 Ekim 2011 ve 9 Kasım 2011 depremini yaşayanlardan birisi olarak aynen şu ifadelere muhatap oldum. "Tabii bunlara acınmaz. Bunlar polise, ambulansa taş atanlar, askeri öldürenlerdir. Allah'da başlarına bu belâyı verdi." Erzurum Hizmet İçi Eğitim Enstitüsünde kaldığımız zamanlarda hiç unutamadığım anılar yaşadık. Şehire gezmeye hiç gitmezdim. Bize acıyarak küçük düşürücü halde bakmalarını istemiyordum. Kaldığımız o süre içerisinde 4 hatim okuyarak kendimi tamamen maneviyata yöneltmiştim. Cahil insanlar her zaman ve her yerde mutlaka bulunur. Bu zihniyetler hiç bir zaman memlekete hayır getirmez. Böyle durumlarda sevgi ve kardeşliğimizi ortaya koyamazsak bize âdem/adam denmeye gelmez. Kişinin adamlığı ve kalitesi sözüyle, kelâmıyla orantılıdır. Rabbim iyilerden her zaman razı olsun ve onların sayısını her daim artırsın. Bu dünya bir imtihan sahası ve bizler sınavdayız. Her an ne ile karşılaşacağımızı bilemiyoruz. Rabbim kimseyi evsiz barksız koymasın. Allah! Akıbetimizi hayır eylesin. Hakkımızda en hayırlı olanı ihsan eylesin. Cahit Tutar Ümraniye/Istanbul. Ders alınacak bir çok hayat hikayesi var. Unutmayalım ki ölüm de var Selâm ve dua ile. Bülent ERTEKİN
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.