Emine AYDEMİR
Köşe Yazarı
Emine AYDEMİR
 

Sadakanın Gerçek Sahibine Ulaşıp Ulaşmadığını Nasıl Anlarız?

Sadakanın Gerçek Sahibine Ulaşıp Ulaşmadığını Nasıl Anlarız? Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü sevgili dostlar... Yüce Rabbimiz buyuruyor ki: “Mallarını gece ve gündüz, gizlice ve açıkça infak edenler yok mu, işte onların Rableri katında ecir ve mükâfatları vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar.” (Bakara, 274) Ebu Hureyre (r.a) şöyle anlatır: Rasulullah (s.a.v)’e bir adam gelerek, hangi sadakanın sevabının daha büyük olduğunu sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu: “Güçlü kuvvetliyken, sağlığın yerindeyken, cimriliğin üzerindeyken, fakir düşmekten korkarken ya da zengin olma arzusu içindeyken verdiğin sadaka daha faziletlidir. Bu işi, can boğaza gelip de ‘Falana şu kadar, filana bu kadar’ demeye bırakma. O mal zaten varislerinden birinin olacaktır.” (Buhari, Zekat, 11) “Yarın yaparım” diyenler helak oldu! O hâlde, hayırda acele etmeli; bugünü, son günümüzmüş gibi yaşamalıyız. Mevlânâ Celaleddin Rûmî (k.s) cömertliği şöyle anlatır: “Cömertlik, cennet selvisinin dalıdır. Bu dalı elinden bırakana eyvahlar olsun. Ekin eken, önce ambarı boşaltır ama sonra hasılatı bol olur. Fakat tohumu ambarda tutan, sonunda onu farelere yem yapar.” Bir gün Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Bir dirhem, yüz bin dirhemi geçti.” Ashab-ı Kiram, “Bu nasıl olur?” diye sorduklarında şu açıklamayı yaptı: “Bir adamın sadece iki dirhemi vardı. Bunlardan birini infak etti (malının yarısı). Diğeri ise çok zengin biriydi; malından yüz bin dirhemi verdi.” (Nesai, Zekat, 49) Demek ki, Allah katında önemli olan miktar değil; niyet, samimiyet ve fedakârlık derecesidir. “Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, gönül kırmayanların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara, 262) Sadakanın ardından minnet beklemek, onu anlatıp durmak, ihtiyaç sahibini mahcup etmek hayrın tüm sevabını siler. Hatta kişiye günah bile kazandırabilir. Şeyh Sadi der ki: “Birisine iyilik ettiğin zaman, ‘Ben efendiyim, o bana muhtaçtır’ diye büyüklenme! Zamanın kılıcı henüz kınına girmemiştir; belki bir gün seni de biçer.” Peki, Allah rızası için vereceğimiz sadaka doğru kişiye ulaşıyor mu? Hak dostlarından Ebu Abbas Nihavendî’ye talebesi gelip zekâtı kime vermesi gerektiğini sorar. O da der ki: "Gönlün kimde karar kılıyorsa ona ver.” Talebe, yolda karşılaştığı bir âmâya kese altın verir. Ancak ertesi gün, o âmânın “O parayla meyhaneye gittim.” dediğini duyar, üzülür. Durumu hocasına anlatmaya giderken, Ebu Abbas hazretleri onu dinlemeden eline bir akçe verir ve önüne çıkan ilk kişiye vermesini söyler. Verilen şahıs, eski bir harabeye girer. Talebe gizlice izler. Adam, elbisesinden bir ölü keklik çıkarır ve yere bırakır. Talebe dayanamaz ve sebebini sorar. Adam şöyle der: "Yedi gündür açız. Çocuklarım açlığa dayanamıyor. Dilenecek hâle düşmek istemedim. Bu ölü kekliği zaruret içinde buldum, eve götürecektim. Sonra Rabbime yalvardım. O anda sen çıkageldin. Verdiğin akçeyle şimdi pazara gidip yiyecek alacağım.” Talebe, bu ibretlik hâli hocasına anlatır. Ebu Abbas hazretleri buyurur ki: “Sen kazancına dikkat etmedin. O yüzden verdiğin sadaka meyhaneye gitti. Benim helal kazancımdan verdiğim bir akçe ise, Allah’ın izniyle bir muhtacın duasına vesile oldu.” Büyükler şöyle der: “Malın helalliği, harcandığı yerden belli olur. Sadaka, kazancın manevi röntgenidir.” Sadece Allah rızası için, ihlâs ve samimiyetle verilen sadakalara Allah Teâlâ bereket ihsan eder. Hatta bazen sadaka, görünüşte layık olmayan birine gitse bile, o kişiyi gafletten uyandırmaya vesile olur. Rasulullah (s.a.v), bir adamın üç gece üst üste sadaka verip sırasıyla bir hırsıza, bir fahişeye ve bir zengine verdiğini, halkın onu ayıpladığını, ancak rüyasında şu sözlerle teselli edildiğini anlatır: "Belki hırsız hırsızlıktan vazgeçer, fahişe iffetli olur, zengin de infak etmeye başlar…” (Buhari, Zekat, 14; Müslim, Zekat, 78) Sonuç olarak, önemli olan miktar değil, niyettir. Samimi bir kalple verilen hiçbir iyilik boşa gitmez. Yeter ki gönlümüz yalnızca Allah’ın rızasını arasın. Vesselam... Emine Aydemir Kaynak: Hak Dostlarının Örnek Ahlakından / Osman Nuri Topbaş
Ekleme Tarihi: 17 June 2025 - Tuesday

Sadakanın Gerçek Sahibine Ulaşıp Ulaşmadığını Nasıl Anlarız?

Sadakanın Gerçek Sahibine Ulaşıp Ulaşmadığını Nasıl Anlarız? Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü sevgili dostlar... Yüce Rabbimiz buyuruyor ki: “Mallarını gece ve gündüz, gizlice ve açıkça infak edenler yok mu, işte onların Rableri katında ecir ve mükâfatları vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar.” (Bakara, 274) Ebu Hureyre (r.a) şöyle anlatır: Rasulullah (s.a.v)’e bir adam gelerek, hangi sadakanın sevabının daha büyük olduğunu sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu: “Güçlü kuvvetliyken, sağlığın yerindeyken, cimriliğin üzerindeyken, fakir düşmekten korkarken ya da zengin olma arzusu içindeyken verdiğin sadaka daha faziletlidir. Bu işi, can boğaza gelip de ‘Falana şu kadar, filana bu kadar’ demeye bırakma. O mal zaten varislerinden birinin olacaktır.” (Buhari, Zekat, 11) “Yarın yaparım” diyenler helak oldu! O hâlde, hayırda acele etmeli; bugünü, son günümüzmüş gibi yaşamalıyız. Mevlânâ Celaleddin Rûmî (k.s) cömertliği şöyle anlatır: “Cömertlik, cennet selvisinin dalıdır. Bu dalı elinden bırakana eyvahlar olsun. Ekin eken, önce ambarı boşaltır ama sonra hasılatı bol olur. Fakat tohumu ambarda tutan, sonunda onu farelere yem yapar.” Bir gün Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Bir dirhem, yüz bin dirhemi geçti.” Ashab-ı Kiram, “Bu nasıl olur?” diye sorduklarında şu açıklamayı yaptı: “Bir adamın sadece iki dirhemi vardı. Bunlardan birini infak etti (malının yarısı). Diğeri ise çok zengin biriydi; malından yüz bin dirhemi verdi.” (Nesai, Zekat, 49) Demek ki, Allah katında önemli olan miktar değil; niyet, samimiyet ve fedakârlık derecesidir. “Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, gönül kırmayanların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara, 262) Sadakanın ardından minnet beklemek, onu anlatıp durmak, ihtiyaç sahibini mahcup etmek hayrın tüm sevabını siler. Hatta kişiye günah bile kazandırabilir. Şeyh Sadi der ki: “Birisine iyilik ettiğin zaman, ‘Ben efendiyim, o bana muhtaçtır’ diye büyüklenme! Zamanın kılıcı henüz kınına girmemiştir; belki bir gün seni de biçer.” Peki, Allah rızası için vereceğimiz sadaka doğru kişiye ulaşıyor mu? Hak dostlarından Ebu Abbas Nihavendî’ye talebesi gelip zekâtı kime vermesi gerektiğini sorar. O da der ki: "Gönlün kimde karar kılıyorsa ona ver.” Talebe, yolda karşılaştığı bir âmâya kese altın verir. Ancak ertesi gün, o âmânın “O parayla meyhaneye gittim.” dediğini duyar, üzülür. Durumu hocasına anlatmaya giderken, Ebu Abbas hazretleri onu dinlemeden eline bir akçe verir ve önüne çıkan ilk kişiye vermesini söyler. Verilen şahıs, eski bir harabeye girer. Talebe gizlice izler. Adam, elbisesinden bir ölü keklik çıkarır ve yere bırakır. Talebe dayanamaz ve sebebini sorar. Adam şöyle der: "Yedi gündür açız. Çocuklarım açlığa dayanamıyor. Dilenecek hâle düşmek istemedim. Bu ölü kekliği zaruret içinde buldum, eve götürecektim. Sonra Rabbime yalvardım. O anda sen çıkageldin. Verdiğin akçeyle şimdi pazara gidip yiyecek alacağım.” Talebe, bu ibretlik hâli hocasına anlatır. Ebu Abbas hazretleri buyurur ki: “Sen kazancına dikkat etmedin. O yüzden verdiğin sadaka meyhaneye gitti. Benim helal kazancımdan verdiğim bir akçe ise, Allah’ın izniyle bir muhtacın duasına vesile oldu.” Büyükler şöyle der: “Malın helalliği, harcandığı yerden belli olur. Sadaka, kazancın manevi röntgenidir.” Sadece Allah rızası için, ihlâs ve samimiyetle verilen sadakalara Allah Teâlâ bereket ihsan eder. Hatta bazen sadaka, görünüşte layık olmayan birine gitse bile, o kişiyi gafletten uyandırmaya vesile olur. Rasulullah (s.a.v), bir adamın üç gece üst üste sadaka verip sırasıyla bir hırsıza, bir fahişeye ve bir zengine verdiğini, halkın onu ayıpladığını, ancak rüyasında şu sözlerle teselli edildiğini anlatır: "Belki hırsız hırsızlıktan vazgeçer, fahişe iffetli olur, zengin de infak etmeye başlar…” (Buhari, Zekat, 14; Müslim, Zekat, 78) Sonuç olarak, önemli olan miktar değil, niyettir. Samimi bir kalple verilen hiçbir iyilik boşa gitmez. Yeter ki gönlümüz yalnızca Allah’ın rızasını arasın. Vesselam... Emine Aydemir Kaynak: Hak Dostlarının Örnek Ahlakından / Osman Nuri Topbaş
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.