Önder GÜZELARSLAN
Köşe Yazarı
Önder GÜZELARSLAN
 

ESAS SERVETİMİZ ALLAH İÇİN HARCADIĞIMIZ

ESAS SERVETİMİZ ALLAH İÇİN HARCADIĞIMIZ İnsanlığın var oluşundan günümüze kadar geldiğimiz süreçte yardımlaşma ve dayanışma, insanoğlunun hayatında önemli bir yer tutmuştur. Mal kazanma arzusu insanda fıtri bir duygudur; fakat şunu da unutmamak gerekir bütün hayatın mal kazanmak üzerine bina edilemeyeceği de aşikardır. Özellikle Müslüman olarak bizlerin sadece dünyalık mal biriktirme hırsıyla ya da dünya için yaşamamız söz konusu olamaz. Dünyadaki nimetlerin tamamı geçicidir. Asıl varılacak yurt ahiret alemidir. Geçici dünya nimetlerine dalıp ahiret hayatını unutmamalıyız. Nitekim Cenabı Hak Kehf Süresinin 46. ayetinde bizlere şöyle buyurmaktadır: "Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevabça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.". Allah katında değerli olan şey onun rızasını kazanmak için hayırlı ameller yapmaktır. Bu hayırlı ameller içinde en önemlilerinden birisi Allah için vermek yani infaktır. İnsan, mal biriktirdikçe kendinin güce ulaştığını ve daha güvende olduğunu hisseder. Oysaki Rabbimiz mal ve mülkü bize birer imtihan aracı olarak vermektedir. Bize verilen bu mal ve mülkte ihtiyaç sahiplerinin de hakkı vardır. Allah katında gerçek anlamda iyiliğe ulaşmak ancak mallarımızdan ihtiyaç sahiplerine haklarını vermemiz gerekir. Sahip olduklarımız ve bu sahip olduklarımızdan tükettiklerimizden hesaba çekileceğiz. Ancak sahip olduklarımızdan dağıttıklarımız, Allah rızasını gözeterek infak ettiklerimiz bizim için ahirette kurtuluş vesilesi olacaktır. Onun için sahip olduklarımız değil Allah için verdiklerimiz ve infak ettiklerimiz asıl sahip olduklarımızdır. Aslında şöyle bir baktığımızda rızkı bol verilenler başkalarının kendisine emanet edilen rızıkları yönettiklerini söyleyebiliriz. Kendilerine fazladan verilen kazancın gerçek sahipleri onlar değillerdir. O mallar hak sahiplerine iletilmek için onlara bir emanet olarak verilmiştir. Nitekim Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de Zariyat Süresi 19. Ayetinde; "Onların mallarında yoksul ve ihtiyaç sahipleri için de bir hak vardır." buyurarak rızkı bol verilen insanların az verilen insanlara dağıtmak üzere verilen emanet rızıklar olduğu ifade etmektedir. Allah rızası için verdiklerimizin ahirette bizi karşılayacağını Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile değerli eşleri annemiz Hz. Aişe (r.a) arasında geçen şu olay bize çok güzel izah etmektedir:. Bir gün Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) evinde kurban kesmiş. Parçalama işlemi bittikten sonra, Peygamberimiz evinden ayrılmış. Hz. Aişe validemiz de kurban etinin hemen hemen hepsini ihtiyaç sahiplerine dağıtmıştır. Elinde sadece kürek kemiği kalmış onu da Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sever diyerek onun yemesi için bir kenara ayırmış. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) eve geri döndüğünde Hz. Aişe validemize: -Ya Aişe, kurbanı ne yaptın, ondan geriye ne kaldı? diye sormuş. Hz. Aişe validemiz Allah Resulüne şöyle cevap vermiş: -Kurbandan geriye kalan kürek kemiğidir. Bunun üzerine Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gayet mutlu bir ifade ile şu karşılığı vermiş:. -Desene kürek kemiği dışında hepsi bizim oldu. Hz. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) de işaret buyurduğu gibi demek oluyor ki verdiklerimiz, aslında bizim olanlardır. Bunu atalarımız da şu şekilde ifade etmişlerdir. “Ne verirsen elinle, o gider seninle.” Rabbimiz Al-i İmran Süresinin 92. Ayetinde bu konuda şöyle buyurarak bizi bilgilendirmektedir. "Sevdiğiniz şeylerden sarf etmedikçe iyiliğe erişemezsiniz. Her ne sarf ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.” Yazımızı Asr-ı Saadette yaşan ve bize infak konusunu çok güzel anlatan bir olay ile tamamlayalım. Sahabeden Enes (r.a.) şöyle nakletmektedir: Medine’de ensar arasında en fazla hurmalığı bulunan Ebû Talha idi. Ebû Talha’nın en sevdiği malı da Mescid-i Nebevî’nin karşısındaki Beyruhâ adlı hurma bahçesiydi. Resûlullah (s.a.v.) bu bahçeye girer ve oradaki tatlı sudan içerdi. Enes (r.a.) (sözüne devamla) dedi ki: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, en iyiye eremezsiniz” âyet-i kerimesi nâzil olunca, Ebû Talha Resûlullah (s.a.v.)’in yanına geldi ve:. - Yâ Resûlallah! Cenâb-ı Hak sana “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, en iyiye eremezsiniz” âyetini gönderdi. En sevdiğim malım Beyruhâ adlı bahçedir. Onu Allah rızası için sadaka ediyorum. Allah’tan onun sevabını ve ahiret azığı olmasını dilerim. Beyruhâ’yı Allah’ın sana göstereceği şekilde kullan, dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: - “Aferin sana! Kârlı mal dediğin işte budur! Seni duydum, Ebû Talha. Onu akrabalarına vermeni uygun görüyorum.” Ebû Talha: - Öyle yapayım, yâ Resûlallah, dedi ve bahçeyi akrabaları ve amcasının oğulları arasında taksim etti. Önder Güzelarslan
Ekleme Tarihi: 09 Nisan 2022 - Cumartesi

ESAS SERVETİMİZ ALLAH İÇİN HARCADIĞIMIZ

ESAS SERVETİMİZ ALLAH İÇİN HARCADIĞIMIZ İnsanlığın var oluşundan günümüze kadar geldiğimiz süreçte yardımlaşma ve dayanışma, insanoğlunun hayatında önemli bir yer tutmuştur. Mal kazanma arzusu insanda fıtri bir duygudur; fakat şunu da unutmamak gerekir bütün hayatın mal kazanmak üzerine bina edilemeyeceği de aşikardır. Özellikle Müslüman olarak bizlerin sadece dünyalık mal biriktirme hırsıyla ya da dünya için yaşamamız söz konusu olamaz. Dünyadaki nimetlerin tamamı geçicidir. Asıl varılacak yurt ahiret alemidir. Geçici dünya nimetlerine dalıp ahiret hayatını unutmamalıyız. Nitekim Cenabı Hak Kehf Süresinin 46. ayetinde bizlere şöyle buyurmaktadır: "Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevabça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.". Allah katında değerli olan şey onun rızasını kazanmak için hayırlı ameller yapmaktır. Bu hayırlı ameller içinde en önemlilerinden birisi Allah için vermek yani infaktır. İnsan, mal biriktirdikçe kendinin güce ulaştığını ve daha güvende olduğunu hisseder. Oysaki Rabbimiz mal ve mülkü bize birer imtihan aracı olarak vermektedir. Bize verilen bu mal ve mülkte ihtiyaç sahiplerinin de hakkı vardır. Allah katında gerçek anlamda iyiliğe ulaşmak ancak mallarımızdan ihtiyaç sahiplerine haklarını vermemiz gerekir. Sahip olduklarımız ve bu sahip olduklarımızdan tükettiklerimizden hesaba çekileceğiz. Ancak sahip olduklarımızdan dağıttıklarımız, Allah rızasını gözeterek infak ettiklerimiz bizim için ahirette kurtuluş vesilesi olacaktır. Onun için sahip olduklarımız değil Allah için verdiklerimiz ve infak ettiklerimiz asıl sahip olduklarımızdır. Aslında şöyle bir baktığımızda rızkı bol verilenler başkalarının kendisine emanet edilen rızıkları yönettiklerini söyleyebiliriz. Kendilerine fazladan verilen kazancın gerçek sahipleri onlar değillerdir. O mallar hak sahiplerine iletilmek için onlara bir emanet olarak verilmiştir. Nitekim Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de Zariyat Süresi 19. Ayetinde; "Onların mallarında yoksul ve ihtiyaç sahipleri için de bir hak vardır." buyurarak rızkı bol verilen insanların az verilen insanlara dağıtmak üzere verilen emanet rızıklar olduğu ifade etmektedir. Allah rızası için verdiklerimizin ahirette bizi karşılayacağını Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile değerli eşleri annemiz Hz. Aişe (r.a) arasında geçen şu olay bize çok güzel izah etmektedir:. Bir gün Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) evinde kurban kesmiş. Parçalama işlemi bittikten sonra, Peygamberimiz evinden ayrılmış. Hz. Aişe validemiz de kurban etinin hemen hemen hepsini ihtiyaç sahiplerine dağıtmıştır. Elinde sadece kürek kemiği kalmış onu da Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sever diyerek onun yemesi için bir kenara ayırmış. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) eve geri döndüğünde Hz. Aişe validemize: -Ya Aişe, kurbanı ne yaptın, ondan geriye ne kaldı? diye sormuş. Hz. Aişe validemiz Allah Resulüne şöyle cevap vermiş: -Kurbandan geriye kalan kürek kemiğidir. Bunun üzerine Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gayet mutlu bir ifade ile şu karşılığı vermiş:. -Desene kürek kemiği dışında hepsi bizim oldu. Hz. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) de işaret buyurduğu gibi demek oluyor ki verdiklerimiz, aslında bizim olanlardır. Bunu atalarımız da şu şekilde ifade etmişlerdir. “Ne verirsen elinle, o gider seninle.” Rabbimiz Al-i İmran Süresinin 92. Ayetinde bu konuda şöyle buyurarak bizi bilgilendirmektedir. "Sevdiğiniz şeylerden sarf etmedikçe iyiliğe erişemezsiniz. Her ne sarf ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.” Yazımızı Asr-ı Saadette yaşan ve bize infak konusunu çok güzel anlatan bir olay ile tamamlayalım. Sahabeden Enes (r.a.) şöyle nakletmektedir: Medine’de ensar arasında en fazla hurmalığı bulunan Ebû Talha idi. Ebû Talha’nın en sevdiği malı da Mescid-i Nebevî’nin karşısındaki Beyruhâ adlı hurma bahçesiydi. Resûlullah (s.a.v.) bu bahçeye girer ve oradaki tatlı sudan içerdi. Enes (r.a.) (sözüne devamla) dedi ki: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, en iyiye eremezsiniz” âyet-i kerimesi nâzil olunca, Ebû Talha Resûlullah (s.a.v.)’in yanına geldi ve:. - Yâ Resûlallah! Cenâb-ı Hak sana “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, en iyiye eremezsiniz” âyetini gönderdi. En sevdiğim malım Beyruhâ adlı bahçedir. Onu Allah rızası için sadaka ediyorum. Allah’tan onun sevabını ve ahiret azığı olmasını dilerim. Beyruhâ’yı Allah’ın sana göstereceği şekilde kullan, dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: - “Aferin sana! Kârlı mal dediğin işte budur! Seni duydum, Ebû Talha. Onu akrabalarına vermeni uygun görüyorum.” Ebû Talha: - Öyle yapayım, yâ Resûlallah, dedi ve bahçeyi akrabaları ve amcasının oğulları arasında taksim etti. Önder Güzelarslan
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.