DOLMA KALEM
DOLMA KALEM
Sosyoloji hocamız Vildane Hanım, kendisine Vildane dememizi isteyerek daha ilk derste öğretmen öğrenci rolleri sınıfta oturma düzeni, sınav geçme, kopya çekme, yoklama, not alma gibi kafamızda kalıplaşmış kalın norm duvarlarını, dersine yaraşır bir biçimde yıkıyordu.
Kırk yıldır bildiğimiz balkanlardan gelen soğuk hava dalgaları bu göçmen kadının elindeki mataradan arada bir çektiği kahve ile ılınıyordu.
Uzun uzun kahve ile olan kadim dostluğunu anlatarak öznenin nesneyle kurduğu sosyolojik ilişkiyi gözlerimizin önüne seriyordu.
Ben olsam onun yerinde oturan, bu özne-nesne ilişkisini ne ile anlatırdım diye ister istemez düşünmeye başladım.
Gözüm elimde duran kaleme ilişti. Derin bir bakış fırlattım, mavi tükenmez kalemime. “Aslında her şey tükenen bir kaleme tükenmez dedikleri kadar yalan” dedi, Sunay Akın zihnimin alt boğumlarından tok ve yumuşak sesiyle.
İsmi bile yalan olan bir cisimle nasıl bir ilişki kurabilirdim. Olmaz dedim hemen, basit, ucuz, yalandan…
Ya dolma kalem olsa dedim, kendimle ilişkilendirdiğim. Nedir ki dolma kalem, neden onunla bu bağ kurma isteğim?
İçine mürekkep doldurulan bir yazı kalemi. Hem asil, hem antika, hem soylu, her tarafı amacına uygun malzemelerle dolu, satır satır yazarak sayfaları dolduran bir yazma aracı değil mi bu?
Dolma kalem, bir kültür göstergesidir, kullanılması bir beceri, bir incelik gerektirir. Dikkat edilmezse etrafına içindeki mürekkebi saçar. Saçtığı yerde silinmez lekeler bırakır. İstenmeyen lekelerdir, bunlar.
Ancak zamanla o lekeler birbiriyle oynaşmaya, bir şeylerle benzeşmeye başlar, döküldüğü yerde. Hatta hayaller kurmaya zorlar, insanı.
Dolma kalem olsam diyorum, bazen. Her yerimi doldursam doldursam. Belli ölçülerde sızsam sızsam kağıtlara. Yavaş yavaş ağır ağır sızıntımdan anlamlar çıkartsalar.
Korkmasa kimse uygunsuz sıçrarım etrafa diye, kızgınlık ve öfkeyle. Beni sevseler, sevdiklerine benimle mesaj gönderseler, mesela.
Hayal bu ya, beni hediye etseler birbirlerine. Düşündürse varlığım onları, bir şeyler yazmaya zorlasa. Merak etseler beni bir çizik atıp öğrenseler, rengimi. Tek rengim olsun ama! Öyle alaca bulaca ebruli her ne kadar renk varsa, içinde bastırmış emin, dingin, selim bir renk. Ne bildiğin mavi ne de kurşuni.
Güzel şeylere imzalar attırmak istiyorum; güzel düşüncelerin aktarımı olmak, adımla anılmak, bir iz bırakmak, somut olmak istiyorum, evet. Hacmim, cismim, ismim olsun. Ama kullanmasın beni kimse!
Betül Özer Bölük
18.01.2021
Ekleme
Tarihi: 19 Ocak 2022 - Çarşamba
DOLMA KALEM
DOLMA KALEM
Sosyoloji hocamız Vildane Hanım, kendisine Vildane dememizi isteyerek daha ilk derste öğretmen öğrenci rolleri sınıfta oturma düzeni, sınav geçme, kopya çekme, yoklama, not alma gibi kafamızda kalıplaşmış kalın norm duvarlarını, dersine yaraşır bir biçimde yıkıyordu.
Kırk yıldır bildiğimiz balkanlardan gelen soğuk hava dalgaları bu göçmen kadının elindeki mataradan arada bir çektiği kahve ile ılınıyordu.
Uzun uzun kahve ile olan kadim dostluğunu anlatarak öznenin nesneyle kurduğu sosyolojik ilişkiyi gözlerimizin önüne seriyordu.
Ben olsam onun yerinde oturan, bu özne-nesne ilişkisini ne ile anlatırdım diye ister istemez düşünmeye başladım.
Gözüm elimde duran kaleme ilişti. Derin bir bakış fırlattım, mavi tükenmez kalemime. “Aslında her şey tükenen bir kaleme tükenmez dedikleri kadar yalan” dedi, Sunay Akın zihnimin alt boğumlarından tok ve yumuşak sesiyle.
İsmi bile yalan olan bir cisimle nasıl bir ilişki kurabilirdim. Olmaz dedim hemen, basit, ucuz, yalandan…
Ya dolma kalem olsa dedim, kendimle ilişkilendirdiğim. Nedir ki dolma kalem, neden onunla bu bağ kurma isteğim?
İçine mürekkep doldurulan bir yazı kalemi. Hem asil, hem antika, hem soylu, her tarafı amacına uygun malzemelerle dolu, satır satır yazarak sayfaları dolduran bir yazma aracı değil mi bu?
Dolma kalem, bir kültür göstergesidir, kullanılması bir beceri, bir incelik gerektirir. Dikkat edilmezse etrafına içindeki mürekkebi saçar. Saçtığı yerde silinmez lekeler bırakır. İstenmeyen lekelerdir, bunlar.
Ancak zamanla o lekeler birbiriyle oynaşmaya, bir şeylerle benzeşmeye başlar, döküldüğü yerde. Hatta hayaller kurmaya zorlar, insanı.
Dolma kalem olsam diyorum, bazen. Her yerimi doldursam doldursam. Belli ölçülerde sızsam sızsam kağıtlara. Yavaş yavaş ağır ağır sızıntımdan anlamlar çıkartsalar.
Korkmasa kimse uygunsuz sıçrarım etrafa diye, kızgınlık ve öfkeyle. Beni sevseler, sevdiklerine benimle mesaj gönderseler, mesela.
Hayal bu ya, beni hediye etseler birbirlerine. Düşündürse varlığım onları, bir şeyler yazmaya zorlasa. Merak etseler beni bir çizik atıp öğrenseler, rengimi. Tek rengim olsun ama! Öyle alaca bulaca ebruli her ne kadar renk varsa, içinde bastırmış emin, dingin, selim bir renk. Ne bildiğin mavi ne de kurşuni.
Güzel şeylere imzalar attırmak istiyorum; güzel düşüncelerin aktarımı olmak, adımla anılmak, bir iz bırakmak, somut olmak istiyorum, evet. Hacmim, cismim, ismim olsun. Ama kullanmasın beni kimse!
Betül Özer Bölük
18.01.2021
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.