Bilal Dursun YILMAZ
Köşe Yazarı
Bilal Dursun YILMAZ
 

“BENİM 28 ŞUBATIM”

<p>Bu k&ouml;şeden yazmam konusunda beni her daim teşvik eden B&uuml;lent Ertekin abim mesaj atmış; <em>&ldquo;28 Şubat temalı bir yazı yazar mısın&rdquo;</em> diye. Ben de <em>&ldquo;olur ağabey</em>&rdquo; deyince farz oldu bu konuda yazmak.</p> <p>27 Mayıs 1960,</p> <p>12 Eyl&uuml;l 1980,</p> <p>28 Şubat 1997,</p> <p>15 Temmuz 2016</p> <p>Ve daha araya sıkıştırılacak bir s&uuml;r&uuml; darbe teşebb&uuml;sleri, kargaşalar, ayaklanmalar, muhtıralar ve sair&hellip;</p> <p>İnsanın aklına bazen ş&ouml;yle bir soru, d&uuml;ş&uuml;nce geliyor, gelebiliyor: &ldquo;50&rsquo;den fazla oy almış bir başbakanın <em>sudan sebeplerle</em> darbe yapılıp asıldığı bir memlekette 28 Şubatı darbe diye konuşmak abestir. 28 Şubatta fiili bir darbe olmamış sadece <strong>&lsquo;demokrasiye balans ayarı &ccedil;ekilmiştir&rsquo;</strong> bunu ne kadar da uzatıyoruz, abartıyoruz. Olan olmuş, ge&ccedil;miş bitmiş. &Uuml;stelik de bu işin &ccedil;ilesini &ccedil;ekenlerin b&uuml;y&uuml;k bir kısmı bug&uuml;n sefasını s&uuml;r&uuml;yor. Artık aradan 20 yılı aşkın bir s&uuml;re ge&ccedil;miş hala aynı konu <em>temcit pilavı</em> gibi d&ouml;n&uuml;p d&ouml;n&uuml;p &ouml;n&uuml;m&uuml;ze geliyor. S&uuml;rekli aynı şeyleri niye yazalım, adına ne diyelim de bu konuyu s&uuml;rekli g&uuml;ndem edelim, baş&ouml;rt&uuml;s&uuml; sorunu mu kaldı, dindar memur, amir sıkıntısı mı var&rdquo;</p> <p>Evet, bu ve benzeri d&uuml;ş&uuml;nceler benim, onun bunun, şunun akla gelebiliyor. Lakin <strong><em>hafıza</em></strong><strong><em>-i beşer nisyan ile mal&uuml;ld&uuml;r,</em></strong> insan unutur. Unutmak bazen m&uuml;k&acirc;fat olsa da bazen de m&uuml;cazattır. Bazı şeylerin değerini kavramak i&ccedil;in illa onlardan mahrum olmak mı gerekiyor, illa da bir cezaya mı m&uuml;stahak olmalıyız ki kadir kıymet bilelim?</p> <p>28 Şubat&hellip;</p> <p>Ben ki seksen k&uuml;sur milyonluk &uuml;lke n&uuml;fusu i&ccedil;inde sadece bir sayıdan ibaret vatandaşım. Hi&ccedil;bir ayırıcı &ouml;zelliğim, bir pop&uuml;lerliğim yok diyebilirim. &Uuml;nl&uuml; değilim, zengin değilim, b&uuml;rokrat değilim, amir hi&ccedil; değilim, ekstra yeteneklerim, kayda değer başarılarım, bir buluşum, bir icadım yok. Hatta kurduğum pek &ccedil;ok işi de hezimetle bitirmiş, başarısız bir girişimciyim. Yani tevazudan değil, hakikaten s&ouml;yl&uuml;yorum bunları. Sıradan bir insanım. Ama ben bile 28 Şubatı iliklerine kadar yaşamış bir mağdurum. Ş&ouml;yle d&uuml;ş&uuml;nebilirsiniz &ldquo;niye sen bile? bir fırtına, bir dolu, bir afat oldu mu a&ccedil;ıkta kalan herkes bundan az ya da &ccedil;ok nasiplenir. Bu &uuml;lkede nice darbeler oldu zarar g&ouml;renler genelde sıradan vatandaşlar oldu. Kardeş kardeşi katletti&rdquo; Haklısınız. Bazen b&ouml;yle bir d&uuml;ş&uuml;nce oluyor; &ldquo;darbeler h&uuml;k&uuml;metlere ve h&uuml;k&uuml;metle iş tutanlara yapılır.&rdquo; Hayır, darbeler salt m&uuml;lki idareyi elinde tutanlara, siyaset&ccedil;ilere yapılmaz ki b&uuml;t&uuml;n bir millete yapılır. 28 Şubatın &ldquo;balans ayarı&rdquo; yaptığı siyasi d&uuml;ş&uuml;nce yirmi yıldır iktidarda, bunun son on yılı da muktedir bir iktidar. 28 Şubatın mağdur ettiği siyaset&ccedil;iler, iş adamları, b&uuml;rokratlar, akademisyenler, yazarlar, sendikalar, bilumum 28 Şubat mağduru STK&rsquo;lar, AİHM&rsquo;ne ilk davaları a&ccedil;an baş&ouml;rt&uuml;s&uuml; mağdurlarının bir&ccedil;oğu o d&ouml;nem yaşadıkları travmaları bug&uuml;n kazanca tebdil eylemiş durumdalar. Bug&uuml;n bunları g&ouml;r&uuml;nce insanın aklına ister istemez girişte yazdığım o paragraf geliyor. 28 Şubatı lehine &ccedil;evirebilmiş bir kısım azınlığa bug&uuml;n bakıp sanki o d&ouml;nemin mağdur ettiği garip/gureba, mazlum ve maznunlar yokmuş gibi bir hisse kapılıyor insan. O palet darbesine maruz kalanların sanki hepsi r&ouml;vanşını almış gibi d&uuml;ş&uuml;nebiliyor insan&hellip;</p> <p>Ben 1993 yılının sonlarında İzmir&rsquo;e geldim. Hen&uuml;z 13-14 yaşlarımdaydım. Rahmetli babam 91 se&ccedil;imlerinde merhum Erbakan&rsquo;a oy vermiş k&ouml;yde adı &ldquo;Erbakancı&rdquo; olan iki kişiden biriydi. Oysa hen&uuml;z 12 yaşlarımda olan ben Erbakan kim, nedir neyin nesidir tanımıyordum bile. İzmir&rsquo;e gelince de her &ccedil;ocuk gibi babamı taklit ederek onun yolundan gittim ben de &ldquo;Erbakancı&rdquo; oldum. Dayımın yanında berber &ccedil;ırağı olduğum 94-95 yıllarında &ccedil;ok fazla gazete okurdum. O d&ouml;nem geleneksel medyanın reva&ccedil;ta olduğu bir d&ouml;nemdi. İnternet &ccedil;ok mahdut, hatta yoktu bile. Gazetelerin tirajları milyon bantlarındaydı. Tabi o zamanın T&uuml;rkiye&rsquo;sinde &ldquo;medya, banka, holding&rdquo; &uuml;&ccedil;lemesi vardı, gazete patronları &ccedil;ok g&uuml;&ccedil;l&uuml;yd&uuml;. Bizim &uuml;lkemiz i&ccedil;in medyanın birinci kuvvet olduğu tartışılıyordu. Medyanın kahir ekseri Doğan, Bilgin ve Uzan gruplarındaydı. Kendi aralarında elbette bir rekabetleri vardı ama bu medya gruplarının m&uuml;ttefik oldukları bir konu vardı ki o konuda hep birlik olurları: İslam dinini, M&uuml;sl&uuml;manca yaşayanı hakir g&ouml;rmek, tenkit etmek, İslami d&uuml;ş&uuml;ncelere &ouml;c&uuml; gibi bakmak, hele siyasal İslam ki nefret ettikleri ortak paydalarıydı. Ramazan aylarına mahsus İslami yazılar, bazen Cuma g&uuml;nlerine has konular yer yer bu gazetelerde işlense de genelde bu t&uuml;r yayınlar geleneksel bir rit&uuml;elden &ouml;teye ge&ccedil;mezdi. &ldquo;Aşırı dinci&rdquo; tabiri bu medya grupları i&ccedil;in alelade bir kavramdı. Onlara g&ouml;re İslam&rsquo;ı &ouml;ğretmek, yaşatmak, buna &ouml;nc&uuml; olmak eşittir gericilikti, irticaydı. İşte o yıllarda &uuml;lkede İslami vasfı &ouml;ne &ccedil;ıkmış pek &ccedil;ok alanda bir yeşerme, filiz atma g&ouml;r&uuml;lmeye başlanmıştı. Tabii ki bu k&ouml;k derinlerdeki bir k&ouml;kt&uuml;, mazisi evveldi şimdi yeniden filiz veriyordu. İslami hassasiyeti &ouml;n plana &ccedil;ıkaran dini ezgiler, &ouml;zel radyo kanalları, akt&uuml;el yazarlar, bazı gazeteler, fikir akımları, STK&rsquo;lar siyasiler, dindar insanların paralarını bir araya getirip kurduğu holdingler &ccedil;oğalmıştı. Genel anlamda İslami bir pop&uuml;lizm g&ouml;zle g&ouml;r&uuml;l&uuml;r d&uuml;zeye ulaşmıştı. Bu durum, &uuml;lkeyi idare edenlere her daim ayar veren h&acirc;kim medya kuruluşlarının tabii ki dikkatini &ccedil;ekiyor, her g&uuml;n onları karalayan, k&uuml;&ccedil;&uuml;mseyen yayınlar yapılıyordu. Ben de bir yandan bu yayınları takip ediyor &ouml;b&uuml;r yandan da gizli gizli <strong>Milli Gazete</strong> alıyordum. Gizli alıyordum &ccedil;&uuml;nk&uuml; dayımın yanında &ccedil;ırak olarak &ccedil;alışıyordum bir maaşım falanda olmadığı i&ccedil;in bir gazeteye para vermeme dayım razı değildi. Unutamayacağım anıdır buruşturup dolaba attığım Milli Gazete&rsquo;nin bir sayısı dayımın eline ge&ccedil;mişti gazetenin tarihine bakmış, yeni bir gazete olduğunu g&ouml;r&uuml;nce de beni bacaklarının arasına kıstırıp zorla gazeteyi ağzıma tıkamıştı. Hen&uuml;z &ccedil;ocuk olsam da babam h&uuml;rmetine siyasi bir aidiyeti o d&ouml;nemlerde kazanmıştım. İşte o zamanlar 28 Şubat <em>post modern darbe</em> diye tarihe ge&ccedil;en o kara lekenin ayak sesleri, rap rapları duyulmaya başlamıştı. M&uuml;sl&uuml;manca d&uuml;ş&uuml;nen fikir adamları, siyasiler o d&ouml;nem medyasında her g&uuml;n İran&rsquo;la, Afganistan&rsquo;la &ouml;zdeştirilip, s&uuml;rekli bir irtica hortlatılıyordu. Medyanın oluşturdu g&uuml;ndem bir paranoyaya d&ouml;n&uuml;şm&uuml;şt&uuml;. G&uuml;n g&uuml;n ya İran ya da Afganistan oluyorduk. Bu duruma karşı tez bir &ouml;nlem alınmalıydı. H&acirc;kim kamuoyu oluşturucuları, eşik bek&ccedil;ileri askeri erke, b&uuml;rokratik oligarşiye s&uuml;rekli bunları salık veriyordu. 94 belediye se&ccedil;imlerinde İstanbul&rsquo;da Erdoğan, Ankara&rsquo;da G&ouml;k&ccedil;ek&rsquo;in belediyelere reis se&ccedil;ilmeleri tehlikenin (!) boyutunu &ouml;yle bir g&ouml;stermişti ki artık amiral gemi, H&uuml;rriyet&rsquo;te de, Sabah gazetesinde de irtica haberinin olmadığı neredeyse g&uuml;n yoktu. Refah Partisi&rsquo;nin 96 genel se&ccedil;imlerinden birinci parti &ccedil;ıkması, &uuml;lkede İslami yayın yapan &ouml;zel radyoların artması ve &ccedil;ok sayıda İslami i&ccedil;erikli neşriyat, b&uuml;y&uuml;k tirajlı gazeteler olmasa da &ccedil;ok sayıda İslami fikir ağırlıklı dergiler, M&Uuml;SİAD gibi kuruluşlar, &ccedil;ok sayıda İslami duyarlılığı y&uuml;ksek STK kurulmuş ve g&ouml;r&uuml;n&uuml;r olmuşlardı. Bu durum b&uuml;rokratik oligarşiyi, T&Uuml;SİAD gibi ayrıcalıklı z&uuml;mreyi, &uuml;lkeyi kendilerinin y&ouml;nettiğine artık inanmış medya baronlarını, siyasete &ccedil;ok meraklı askerleri &ccedil;ok tedirgin ediyordu. Bunlara bir dur denmesi lazımdı. Ayrıcalıklı sermaye, onların şişirdiği STK&rsquo;lar, siyaset yapısının/siyasilerin meydana getirdiği b&uuml;rokratik oligarşi, medya ve tabi ki tatbikat&ccedil;ı generaller hep birlikte ele verip adını bug&uuml;n sokaktaki halk dediğimiz insanların anlamadığı bir ifade olan <strong><em>post modern</em></strong> darbeyi doğurdular. Bunlar benim s&uuml;re&ccedil; i&ccedil;inde g&ouml;r&uuml;p, yaşayıp, hissettiklerimdi. Şimdi yerim kalmadı ki sıradan bir vatandaş olan benim bu s&uuml;re&ccedil; i&ccedil;inde kişisel olarak neler yaşadıklarımı anlatayım.</p> <p>Ama konumuz buydu; benim yaşadıklarımdı, &ldquo;<strong>benim 28 Şubatım</strong>&rdquo;dı yazmadan ge&ccedil;emem&hellip;</p> <p>&Uuml;lkede, yukarıda saydıklarım yaşanırken ben de bu sırada garip, fakir kendi ayakları &uuml;zerinde durmaya &ccedil;alışan ama &uuml;zerinde de ağır bir aile sorumluluğu hisseden bir vatandaş olarak k&uuml;&ccedil;&uuml;k bir berber d&uuml;kk&acirc;nı işletiyordum kardeşimle birlikte İzmir Karşıyaka&rsquo;da. O sırada bir ihtiyaca binaen meşru yoldan liseye kayıt yaptırmıştım. Tek amacımız vardı kardeşim ve benim kendimizi toparlayana kadar bir s&uuml;re ayakta kalabilmek, hayata tutunmak. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; elimizden tutan da pek yoktu. Liseye yazıldım ama okumak birinci hedefim değildi. Bari gerek&ccedil;esini de s&ouml;yleyeyim: vakti gelen askerliğimi kardeşim ortaokulu bitirinceye kadar bir s&uuml;re tehir etmekti, amacım buydu. Fakat liseye başlayınca okumayı sevdim. Hatta &ccedil;ok sevdim. Ve lise 3&rsquo;e başladığımda lise birinciliğini garantilemiştim. Tabi diğer &ouml;ğrencilerle aramdaki yaş farkından m&uuml;tevellit daha bilin&ccedil;liydim bundan dolayı da derslerim iyiydi. Bu d&ouml;nem tam da 28 Şubat denen o meşum s&uuml;rece denk geldi. Fadime Şahin, Ali Kalkancı, M&uuml;sl&uuml;m G&uuml;nd&uuml;z/Azcimendi (hepsi kurguymuş), başbakanlık konutunda şeyhlere iftar, Sincan&rsquo;da Kud&uuml;s gecesi, Mezarcı, Şevki Yılmaz derken pat diye Ankara&rsquo;da caddeye &ccedil;ıkan tanklar, demokrasiye balans ayarı ve sonu&ccedil; toplumda derin bir korku, sindirme, cadı avı ve ne yazık ki toplumun bir kesiminin de buna destek vermesi&hellip; &Ouml;yle bir cadı avı başladı ki kendisini bug&uuml;n bile tanımadığım lisedeki bir kız &ouml;ğrenci ve onun velisi benim de adımı vererek valiliğe bir şik&acirc;yette bulunmuşlar, sol bir eğitim sendikası da bunlara destek vermiş, organize işler &ccedil;evirip bazı sitayiş ve n&uuml;mayişlerle bir cadı avı başlatmışlardı. Ben, bir anda kendimi H&uuml;rriyet ve Milliyet gibi gazetelerin b&ouml;lge sayfalarının başyazılarında buldum. &ldquo;Lisede irtica&rdquo; &ldquo;yaşı b&uuml;y&uuml;k olduğu halde okula kayıt yaptırılan Dursun Yılmaz okulda irticai &ouml;rg&uuml;tlenmeyi y&uuml;r&uuml;t&uuml;yor&rdquo;. &ldquo;&Ccedil;ocukları cemaat evlerine g&ouml;nderiyor, yine aynı şekilde &ouml;ğrencilere kantinden bir şeyler ısmarlıyor, onlara para veriyor ve hatta &ouml;ğretmenlere Risale-Nur dersleri veriyor gibi ifadelerle hakkımda yazılıp &ccedil;iziliyordu ve benim bunlardan inanın haberim bile yoktu. Yıllar sonra o gazete kup&uuml;rlerini o d&ouml;nemin m&uuml;d&uuml;r muavini bana vermişti. Gazetelerde yazanlardan haberim yoktu ama bu arada s&uuml;rekli sivil polisler, siyasi şubeden gelen gidenler, iş yerimde incelemelerde bulunan sivil memurlar, d&uuml;kk&acirc;na aldığım gazeteleri sorgulayan, onları tetkik eden siyasi şube memurları, her hangi bir vakitte ansızın gelip beni bir kenarda sorguya &ccedil;eken polisler&hellip; Tabi bu kadar da değil, Ankara&rsquo;dan MEB&rsquo;ten m&uuml;fettişler geliyor başka bir okulda beni sorguluyorlar. Lise talebesi olan diğer arkadaşlarımı da aleyhimde şahit g&ouml;stertip beni onlara jurnalletiyorlar. Allah&rsquo;ım m&uuml;fettişlerden akla ziyan sorular&hellip; Birini hi&ccedil; unutmuyorum; m&uuml;d&uuml;r muavinin adını vererek &ldquo;sen ona Gen&ccedil;lik Rehberinden dersler yapıyormuşsun bu doğru mu?&rdquo; diye sormuş bunun cevabını almadan arkasından da şunu sormuştu; &ldquo;ona tarikat dersi de veriyor muşsun?&rdquo; ne demek istediğimi anlamamış olabilirsiniz kısacası demek istediğim; ne sorduğunu bilen birisi bu iki soruyu birlikte sormazdı. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; hem risale hem tarikat dersi bir arada olmaz olduğunu bilirdi ama olsun onlar i&ccedil;in her İslami şiar bir tarikat emaresiydi. Bu soruları koca m&uuml;fettişler soruyordu, &uuml;&ccedil; kişiydiler. Bir anda gelişen bu durumlar sonunda okula gidemez olmuştum, &uuml;zerimde ağır bir sosyal baskı oluşmuştu. &Ouml;ğrenciler benden bir vebalı gibi ka&ccedil;ıyordu. Arkamdan kulis yapılan bir &ldquo;&ouml;tekiydim&rdquo; herkes benden ka&ccedil;ıyordu. İlgili sendika olaya el atmış MEB b&uuml;rokrasisi hemen g&ouml;revini ifa etmiş (!), bazı &ouml;ğretmenlerin yerleri değiştirilmişti. &Ouml;ğretmenlere verilen en hafif ceza başka bir okula g&ouml;nderilmek olmuştu. İdarede g&ouml;revli olanlar ise il ve il&ccedil;e dışına s&uuml;r&uuml;lm&uuml;şt&uuml;. Zarar veremeyecekleri tek kişi ben sayılırdım &ccedil;&uuml;nk&uuml; memur değildim, lise &ouml;ğrencisi olmak dışında hi&ccedil;bir vasfım, stat&uuml;m yoktu bir &uuml;niversiteyi kazanmış istikbal vaat eden biri bile değilim. Bana ne yapabilirlerdi ki? Zanlar ve ithamlar dışında asayişe m&uuml;nhal hi&ccedil;bir vukuatım yoktu. B&uuml;t&uuml;n bu s&uuml;re&ccedil; 28 Şubat muhtırasından sonra gelişmişti. 98-99 eğitim-&ouml;ğretim d&ouml;neminin son g&uuml;nleriydi. Okulların kapanmasına &ccedil;ok az bir zaman kalmıştı. Tabi ben artık okula gidemiyordum. Okula gidememek &ccedil;ok &ouml;nemli değildi, devamsızlık problemim yoktu. Zaten d&ouml;nemin sonu da gelmişti. O zamana kadar sınıfta notları en y&uuml;ksek &ouml;ğrenci bendim. Bu sebeple okul birinciliğim garantiydi. Bu bir &ouml;ğrenci i&ccedil;in &ccedil;ok mu &ouml;nemli ki? Evet, bu bir &ouml;ğrenci i&ccedil;in hem maddi hem de manevi olarak &ccedil;ok &ouml;nemli bir şeydi. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; okul birincilerine &uuml;niversiteler kontenjan hakkı veriyordu bu vesileyle belki de istediğim bir &uuml;niversitede okuyabilecektim. Manevi etkisini s&ouml;ylemiyorum bile&hellip; Tabi bu s&uuml;re&ccedil;ten sonra <em>allem kullem</em> edip lise birinciliğimi benden sonraki &ouml;ğrenciye ihdas ettiler. O &ouml;ğrenci okul birincisi yapıldı. Lakin puanlarım gereği takdir almamı engelleyemediler. Takdir aldım da ne oldu? Okul idaresinden karne t&ouml;renine katılmamam istendi. Ve ben takdir aldığım halde, hatta ortaokul temelim olmadan 20 yaşında liseye gidip başarılı bir &ouml;ğrenci olmamın yanında bir işletmeyi de ayakta tutarak vergisini &ouml;deyen bir vatandaşken &ouml;z yurdumda parya muamelesi g&ouml;rm&uuml;şt&uuml;m. Elbette &ldquo;bin yıl s&uuml;recek&rdquo; denilen 28 Şubatın &ouml;mr&uuml; o kadar uzun s&uuml;rmedi ama etkileri de hemen bitmedi. Bir kısım h&uuml;k&uuml;mleri ta ki 2010&rsquo;lara kadar s&uuml;rd&uuml;. Ve ben maalesef &uuml;niversitede de 28 Şubat uzantılarının mağduru olmaya devam ettim&hellip; İşte size sıradan bir vatandaşın 28 Şubattan payına d&uuml;şen somut bir &ouml;rnek <strong>&ldquo;benim 28 Şubatım&rdquo;.</strong> Başa d&ouml;nersek acaba abartılıyor mu 28 Şubat?</p> <p>İşte bunun i&ccedil;indir ki hayatımda hi&ccedil; slogan atmamış, hi&ccedil; &ccedil;ığırmamış, hi&ccedil; futbol tezah&uuml;ratı yapmamış biri olarak 15 Temmuz gecesi sabaha kadar <strong>&ldquo;ge&ccedil;mişte sustuk şimdi susmayacağız, yedirmeyeceğiiiz&rdquo;</strong> diye Konak meydanında bağırmıştım. O anlar sesimi daha y&uuml;ksek nasıl &ccedil;ıkarırım diye g&ouml;z&uuml;m hep bir yerlerde bir megafon aramıştı. Acaba caminin megafonunu ele ge&ccedil;irir miyim diye bir iki yeltendim ama buna izin vermediler. Evet, bu yazının sonuna k&uuml;&ccedil;&uuml;k bir not olarak diyebilirim ki 15 Temmuzda hain darbecilere g&ouml;sterilen halk iradesi diğer darbelere g&ouml;sterilemeyen tepkinin bir r&ouml;vanşıydı.</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <table align="left" cellpadding="0" cellspacing="0"> <tbody> <tr> <td>&nbsp;</td> </tr> <tr> <td>&nbsp;</td> <td><img src="file:///C:/Users/omer/AppData/Local/Temp/OICE_5A7AD235-9940-4B23-81BD-F089BF0264B2.0/msohtmlclip1/01/clip_image005.png" style="height:368px; width:702px" /></td> </tr> </tbody> </table> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p>
Ekleme Tarihi: 27 Şubat 2021 - Cumartesi

“BENİM 28 ŞUBATIM”

<p>Bu k&ouml;şeden yazmam konusunda beni her daim teşvik eden B&uuml;lent Ertekin abim mesaj atmış; <em>&ldquo;28 Şubat temalı bir yazı yazar mısın&rdquo;</em> diye. Ben de <em>&ldquo;olur ağabey</em>&rdquo; deyince farz oldu bu konuda yazmak.</p> <p>27 Mayıs 1960,</p> <p>12 Eyl&uuml;l 1980,</p> <p>28 Şubat 1997,</p> <p>15 Temmuz 2016</p> <p>Ve daha araya sıkıştırılacak bir s&uuml;r&uuml; darbe teşebb&uuml;sleri, kargaşalar, ayaklanmalar, muhtıralar ve sair&hellip;</p> <p>İnsanın aklına bazen ş&ouml;yle bir soru, d&uuml;ş&uuml;nce geliyor, gelebiliyor: &ldquo;50&rsquo;den fazla oy almış bir başbakanın <em>sudan sebeplerle</em> darbe yapılıp asıldığı bir memlekette 28 Şubatı darbe diye konuşmak abestir. 28 Şubatta fiili bir darbe olmamış sadece <strong>&lsquo;demokrasiye balans ayarı &ccedil;ekilmiştir&rsquo;</strong> bunu ne kadar da uzatıyoruz, abartıyoruz. Olan olmuş, ge&ccedil;miş bitmiş. &Uuml;stelik de bu işin &ccedil;ilesini &ccedil;ekenlerin b&uuml;y&uuml;k bir kısmı bug&uuml;n sefasını s&uuml;r&uuml;yor. Artık aradan 20 yılı aşkın bir s&uuml;re ge&ccedil;miş hala aynı konu <em>temcit pilavı</em> gibi d&ouml;n&uuml;p d&ouml;n&uuml;p &ouml;n&uuml;m&uuml;ze geliyor. S&uuml;rekli aynı şeyleri niye yazalım, adına ne diyelim de bu konuyu s&uuml;rekli g&uuml;ndem edelim, baş&ouml;rt&uuml;s&uuml; sorunu mu kaldı, dindar memur, amir sıkıntısı mı var&rdquo;</p> <p>Evet, bu ve benzeri d&uuml;ş&uuml;nceler benim, onun bunun, şunun akla gelebiliyor. Lakin <strong><em>hafıza</em></strong><strong><em>-i beşer nisyan ile mal&uuml;ld&uuml;r,</em></strong> insan unutur. Unutmak bazen m&uuml;k&acirc;fat olsa da bazen de m&uuml;cazattır. Bazı şeylerin değerini kavramak i&ccedil;in illa onlardan mahrum olmak mı gerekiyor, illa da bir cezaya mı m&uuml;stahak olmalıyız ki kadir kıymet bilelim?</p> <p>28 Şubat&hellip;</p> <p>Ben ki seksen k&uuml;sur milyonluk &uuml;lke n&uuml;fusu i&ccedil;inde sadece bir sayıdan ibaret vatandaşım. Hi&ccedil;bir ayırıcı &ouml;zelliğim, bir pop&uuml;lerliğim yok diyebilirim. &Uuml;nl&uuml; değilim, zengin değilim, b&uuml;rokrat değilim, amir hi&ccedil; değilim, ekstra yeteneklerim, kayda değer başarılarım, bir buluşum, bir icadım yok. Hatta kurduğum pek &ccedil;ok işi de hezimetle bitirmiş, başarısız bir girişimciyim. Yani tevazudan değil, hakikaten s&ouml;yl&uuml;yorum bunları. Sıradan bir insanım. Ama ben bile 28 Şubatı iliklerine kadar yaşamış bir mağdurum. Ş&ouml;yle d&uuml;ş&uuml;nebilirsiniz &ldquo;niye sen bile? bir fırtına, bir dolu, bir afat oldu mu a&ccedil;ıkta kalan herkes bundan az ya da &ccedil;ok nasiplenir. Bu &uuml;lkede nice darbeler oldu zarar g&ouml;renler genelde sıradan vatandaşlar oldu. Kardeş kardeşi katletti&rdquo; Haklısınız. Bazen b&ouml;yle bir d&uuml;ş&uuml;nce oluyor; &ldquo;darbeler h&uuml;k&uuml;metlere ve h&uuml;k&uuml;metle iş tutanlara yapılır.&rdquo; Hayır, darbeler salt m&uuml;lki idareyi elinde tutanlara, siyaset&ccedil;ilere yapılmaz ki b&uuml;t&uuml;n bir millete yapılır. 28 Şubatın &ldquo;balans ayarı&rdquo; yaptığı siyasi d&uuml;ş&uuml;nce yirmi yıldır iktidarda, bunun son on yılı da muktedir bir iktidar. 28 Şubatın mağdur ettiği siyaset&ccedil;iler, iş adamları, b&uuml;rokratlar, akademisyenler, yazarlar, sendikalar, bilumum 28 Şubat mağduru STK&rsquo;lar, AİHM&rsquo;ne ilk davaları a&ccedil;an baş&ouml;rt&uuml;s&uuml; mağdurlarının bir&ccedil;oğu o d&ouml;nem yaşadıkları travmaları bug&uuml;n kazanca tebdil eylemiş durumdalar. Bug&uuml;n bunları g&ouml;r&uuml;nce insanın aklına ister istemez girişte yazdığım o paragraf geliyor. 28 Şubatı lehine &ccedil;evirebilmiş bir kısım azınlığa bug&uuml;n bakıp sanki o d&ouml;nemin mağdur ettiği garip/gureba, mazlum ve maznunlar yokmuş gibi bir hisse kapılıyor insan. O palet darbesine maruz kalanların sanki hepsi r&ouml;vanşını almış gibi d&uuml;ş&uuml;nebiliyor insan&hellip;</p> <p>Ben 1993 yılının sonlarında İzmir&rsquo;e geldim. Hen&uuml;z 13-14 yaşlarımdaydım. Rahmetli babam 91 se&ccedil;imlerinde merhum Erbakan&rsquo;a oy vermiş k&ouml;yde adı &ldquo;Erbakancı&rdquo; olan iki kişiden biriydi. Oysa hen&uuml;z 12 yaşlarımda olan ben Erbakan kim, nedir neyin nesidir tanımıyordum bile. İzmir&rsquo;e gelince de her &ccedil;ocuk gibi babamı taklit ederek onun yolundan gittim ben de &ldquo;Erbakancı&rdquo; oldum. Dayımın yanında berber &ccedil;ırağı olduğum 94-95 yıllarında &ccedil;ok fazla gazete okurdum. O d&ouml;nem geleneksel medyanın reva&ccedil;ta olduğu bir d&ouml;nemdi. İnternet &ccedil;ok mahdut, hatta yoktu bile. Gazetelerin tirajları milyon bantlarındaydı. Tabi o zamanın T&uuml;rkiye&rsquo;sinde &ldquo;medya, banka, holding&rdquo; &uuml;&ccedil;lemesi vardı, gazete patronları &ccedil;ok g&uuml;&ccedil;l&uuml;yd&uuml;. Bizim &uuml;lkemiz i&ccedil;in medyanın birinci kuvvet olduğu tartışılıyordu. Medyanın kahir ekseri Doğan, Bilgin ve Uzan gruplarındaydı. Kendi aralarında elbette bir rekabetleri vardı ama bu medya gruplarının m&uuml;ttefik oldukları bir konu vardı ki o konuda hep birlik olurları: İslam dinini, M&uuml;sl&uuml;manca yaşayanı hakir g&ouml;rmek, tenkit etmek, İslami d&uuml;ş&uuml;ncelere &ouml;c&uuml; gibi bakmak, hele siyasal İslam ki nefret ettikleri ortak paydalarıydı. Ramazan aylarına mahsus İslami yazılar, bazen Cuma g&uuml;nlerine has konular yer yer bu gazetelerde işlense de genelde bu t&uuml;r yayınlar geleneksel bir rit&uuml;elden &ouml;teye ge&ccedil;mezdi. &ldquo;Aşırı dinci&rdquo; tabiri bu medya grupları i&ccedil;in alelade bir kavramdı. Onlara g&ouml;re İslam&rsquo;ı &ouml;ğretmek, yaşatmak, buna &ouml;nc&uuml; olmak eşittir gericilikti, irticaydı. İşte o yıllarda &uuml;lkede İslami vasfı &ouml;ne &ccedil;ıkmış pek &ccedil;ok alanda bir yeşerme, filiz atma g&ouml;r&uuml;lmeye başlanmıştı. Tabii ki bu k&ouml;k derinlerdeki bir k&ouml;kt&uuml;, mazisi evveldi şimdi yeniden filiz veriyordu. İslami hassasiyeti &ouml;n plana &ccedil;ıkaran dini ezgiler, &ouml;zel radyo kanalları, akt&uuml;el yazarlar, bazı gazeteler, fikir akımları, STK&rsquo;lar siyasiler, dindar insanların paralarını bir araya getirip kurduğu holdingler &ccedil;oğalmıştı. Genel anlamda İslami bir pop&uuml;lizm g&ouml;zle g&ouml;r&uuml;l&uuml;r d&uuml;zeye ulaşmıştı. Bu durum, &uuml;lkeyi idare edenlere her daim ayar veren h&acirc;kim medya kuruluşlarının tabii ki dikkatini &ccedil;ekiyor, her g&uuml;n onları karalayan, k&uuml;&ccedil;&uuml;mseyen yayınlar yapılıyordu. Ben de bir yandan bu yayınları takip ediyor &ouml;b&uuml;r yandan da gizli gizli <strong>Milli Gazete</strong> alıyordum. Gizli alıyordum &ccedil;&uuml;nk&uuml; dayımın yanında &ccedil;ırak olarak &ccedil;alışıyordum bir maaşım falanda olmadığı i&ccedil;in bir gazeteye para vermeme dayım razı değildi. Unutamayacağım anıdır buruşturup dolaba attığım Milli Gazete&rsquo;nin bir sayısı dayımın eline ge&ccedil;mişti gazetenin tarihine bakmış, yeni bir gazete olduğunu g&ouml;r&uuml;nce de beni bacaklarının arasına kıstırıp zorla gazeteyi ağzıma tıkamıştı. Hen&uuml;z &ccedil;ocuk olsam da babam h&uuml;rmetine siyasi bir aidiyeti o d&ouml;nemlerde kazanmıştım. İşte o zamanlar 28 Şubat <em>post modern darbe</em> diye tarihe ge&ccedil;en o kara lekenin ayak sesleri, rap rapları duyulmaya başlamıştı. M&uuml;sl&uuml;manca d&uuml;ş&uuml;nen fikir adamları, siyasiler o d&ouml;nem medyasında her g&uuml;n İran&rsquo;la, Afganistan&rsquo;la &ouml;zdeştirilip, s&uuml;rekli bir irtica hortlatılıyordu. Medyanın oluşturdu g&uuml;ndem bir paranoyaya d&ouml;n&uuml;şm&uuml;şt&uuml;. G&uuml;n g&uuml;n ya İran ya da Afganistan oluyorduk. Bu duruma karşı tez bir &ouml;nlem alınmalıydı. H&acirc;kim kamuoyu oluşturucuları, eşik bek&ccedil;ileri askeri erke, b&uuml;rokratik oligarşiye s&uuml;rekli bunları salık veriyordu. 94 belediye se&ccedil;imlerinde İstanbul&rsquo;da Erdoğan, Ankara&rsquo;da G&ouml;k&ccedil;ek&rsquo;in belediyelere reis se&ccedil;ilmeleri tehlikenin (!) boyutunu &ouml;yle bir g&ouml;stermişti ki artık amiral gemi, H&uuml;rriyet&rsquo;te de, Sabah gazetesinde de irtica haberinin olmadığı neredeyse g&uuml;n yoktu. Refah Partisi&rsquo;nin 96 genel se&ccedil;imlerinden birinci parti &ccedil;ıkması, &uuml;lkede İslami yayın yapan &ouml;zel radyoların artması ve &ccedil;ok sayıda İslami i&ccedil;erikli neşriyat, b&uuml;y&uuml;k tirajlı gazeteler olmasa da &ccedil;ok sayıda İslami fikir ağırlıklı dergiler, M&Uuml;SİAD gibi kuruluşlar, &ccedil;ok sayıda İslami duyarlılığı y&uuml;ksek STK kurulmuş ve g&ouml;r&uuml;n&uuml;r olmuşlardı. Bu durum b&uuml;rokratik oligarşiyi, T&Uuml;SİAD gibi ayrıcalıklı z&uuml;mreyi, &uuml;lkeyi kendilerinin y&ouml;nettiğine artık inanmış medya baronlarını, siyasete &ccedil;ok meraklı askerleri &ccedil;ok tedirgin ediyordu. Bunlara bir dur denmesi lazımdı. Ayrıcalıklı sermaye, onların şişirdiği STK&rsquo;lar, siyaset yapısının/siyasilerin meydana getirdiği b&uuml;rokratik oligarşi, medya ve tabi ki tatbikat&ccedil;ı generaller hep birlikte ele verip adını bug&uuml;n sokaktaki halk dediğimiz insanların anlamadığı bir ifade olan <strong><em>post modern</em></strong> darbeyi doğurdular. Bunlar benim s&uuml;re&ccedil; i&ccedil;inde g&ouml;r&uuml;p, yaşayıp, hissettiklerimdi. Şimdi yerim kalmadı ki sıradan bir vatandaş olan benim bu s&uuml;re&ccedil; i&ccedil;inde kişisel olarak neler yaşadıklarımı anlatayım.</p> <p>Ama konumuz buydu; benim yaşadıklarımdı, &ldquo;<strong>benim 28 Şubatım</strong>&rdquo;dı yazmadan ge&ccedil;emem&hellip;</p> <p>&Uuml;lkede, yukarıda saydıklarım yaşanırken ben de bu sırada garip, fakir kendi ayakları &uuml;zerinde durmaya &ccedil;alışan ama &uuml;zerinde de ağır bir aile sorumluluğu hisseden bir vatandaş olarak k&uuml;&ccedil;&uuml;k bir berber d&uuml;kk&acirc;nı işletiyordum kardeşimle birlikte İzmir Karşıyaka&rsquo;da. O sırada bir ihtiyaca binaen meşru yoldan liseye kayıt yaptırmıştım. Tek amacımız vardı kardeşim ve benim kendimizi toparlayana kadar bir s&uuml;re ayakta kalabilmek, hayata tutunmak. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; elimizden tutan da pek yoktu. Liseye yazıldım ama okumak birinci hedefim değildi. Bari gerek&ccedil;esini de s&ouml;yleyeyim: vakti gelen askerliğimi kardeşim ortaokulu bitirinceye kadar bir s&uuml;re tehir etmekti, amacım buydu. Fakat liseye başlayınca okumayı sevdim. Hatta &ccedil;ok sevdim. Ve lise 3&rsquo;e başladığımda lise birinciliğini garantilemiştim. Tabi diğer &ouml;ğrencilerle aramdaki yaş farkından m&uuml;tevellit daha bilin&ccedil;liydim bundan dolayı da derslerim iyiydi. Bu d&ouml;nem tam da 28 Şubat denen o meşum s&uuml;rece denk geldi. Fadime Şahin, Ali Kalkancı, M&uuml;sl&uuml;m G&uuml;nd&uuml;z/Azcimendi (hepsi kurguymuş), başbakanlık konutunda şeyhlere iftar, Sincan&rsquo;da Kud&uuml;s gecesi, Mezarcı, Şevki Yılmaz derken pat diye Ankara&rsquo;da caddeye &ccedil;ıkan tanklar, demokrasiye balans ayarı ve sonu&ccedil; toplumda derin bir korku, sindirme, cadı avı ve ne yazık ki toplumun bir kesiminin de buna destek vermesi&hellip; &Ouml;yle bir cadı avı başladı ki kendisini bug&uuml;n bile tanımadığım lisedeki bir kız &ouml;ğrenci ve onun velisi benim de adımı vererek valiliğe bir şik&acirc;yette bulunmuşlar, sol bir eğitim sendikası da bunlara destek vermiş, organize işler &ccedil;evirip bazı sitayiş ve n&uuml;mayişlerle bir cadı avı başlatmışlardı. Ben, bir anda kendimi H&uuml;rriyet ve Milliyet gibi gazetelerin b&ouml;lge sayfalarının başyazılarında buldum. &ldquo;Lisede irtica&rdquo; &ldquo;yaşı b&uuml;y&uuml;k olduğu halde okula kayıt yaptırılan Dursun Yılmaz okulda irticai &ouml;rg&uuml;tlenmeyi y&uuml;r&uuml;t&uuml;yor&rdquo;. &ldquo;&Ccedil;ocukları cemaat evlerine g&ouml;nderiyor, yine aynı şekilde &ouml;ğrencilere kantinden bir şeyler ısmarlıyor, onlara para veriyor ve hatta &ouml;ğretmenlere Risale-Nur dersleri veriyor gibi ifadelerle hakkımda yazılıp &ccedil;iziliyordu ve benim bunlardan inanın haberim bile yoktu. Yıllar sonra o gazete kup&uuml;rlerini o d&ouml;nemin m&uuml;d&uuml;r muavini bana vermişti. Gazetelerde yazanlardan haberim yoktu ama bu arada s&uuml;rekli sivil polisler, siyasi şubeden gelen gidenler, iş yerimde incelemelerde bulunan sivil memurlar, d&uuml;kk&acirc;na aldığım gazeteleri sorgulayan, onları tetkik eden siyasi şube memurları, her hangi bir vakitte ansızın gelip beni bir kenarda sorguya &ccedil;eken polisler&hellip; Tabi bu kadar da değil, Ankara&rsquo;dan MEB&rsquo;ten m&uuml;fettişler geliyor başka bir okulda beni sorguluyorlar. Lise talebesi olan diğer arkadaşlarımı da aleyhimde şahit g&ouml;stertip beni onlara jurnalletiyorlar. Allah&rsquo;ım m&uuml;fettişlerden akla ziyan sorular&hellip; Birini hi&ccedil; unutmuyorum; m&uuml;d&uuml;r muavinin adını vererek &ldquo;sen ona Gen&ccedil;lik Rehberinden dersler yapıyormuşsun bu doğru mu?&rdquo; diye sormuş bunun cevabını almadan arkasından da şunu sormuştu; &ldquo;ona tarikat dersi de veriyor muşsun?&rdquo; ne demek istediğimi anlamamış olabilirsiniz kısacası demek istediğim; ne sorduğunu bilen birisi bu iki soruyu birlikte sormazdı. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; hem risale hem tarikat dersi bir arada olmaz olduğunu bilirdi ama olsun onlar i&ccedil;in her İslami şiar bir tarikat emaresiydi. Bu soruları koca m&uuml;fettişler soruyordu, &uuml;&ccedil; kişiydiler. Bir anda gelişen bu durumlar sonunda okula gidemez olmuştum, &uuml;zerimde ağır bir sosyal baskı oluşmuştu. &Ouml;ğrenciler benden bir vebalı gibi ka&ccedil;ıyordu. Arkamdan kulis yapılan bir &ldquo;&ouml;tekiydim&rdquo; herkes benden ka&ccedil;ıyordu. İlgili sendika olaya el atmış MEB b&uuml;rokrasisi hemen g&ouml;revini ifa etmiş (!), bazı &ouml;ğretmenlerin yerleri değiştirilmişti. &Ouml;ğretmenlere verilen en hafif ceza başka bir okula g&ouml;nderilmek olmuştu. İdarede g&ouml;revli olanlar ise il ve il&ccedil;e dışına s&uuml;r&uuml;lm&uuml;şt&uuml;. Zarar veremeyecekleri tek kişi ben sayılırdım &ccedil;&uuml;nk&uuml; memur değildim, lise &ouml;ğrencisi olmak dışında hi&ccedil;bir vasfım, stat&uuml;m yoktu bir &uuml;niversiteyi kazanmış istikbal vaat eden biri bile değilim. Bana ne yapabilirlerdi ki? Zanlar ve ithamlar dışında asayişe m&uuml;nhal hi&ccedil;bir vukuatım yoktu. B&uuml;t&uuml;n bu s&uuml;re&ccedil; 28 Şubat muhtırasından sonra gelişmişti. 98-99 eğitim-&ouml;ğretim d&ouml;neminin son g&uuml;nleriydi. Okulların kapanmasına &ccedil;ok az bir zaman kalmıştı. Tabi ben artık okula gidemiyordum. Okula gidememek &ccedil;ok &ouml;nemli değildi, devamsızlık problemim yoktu. Zaten d&ouml;nemin sonu da gelmişti. O zamana kadar sınıfta notları en y&uuml;ksek &ouml;ğrenci bendim. Bu sebeple okul birinciliğim garantiydi. Bu bir &ouml;ğrenci i&ccedil;in &ccedil;ok mu &ouml;nemli ki? Evet, bu bir &ouml;ğrenci i&ccedil;in hem maddi hem de manevi olarak &ccedil;ok &ouml;nemli bir şeydi. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; okul birincilerine &uuml;niversiteler kontenjan hakkı veriyordu bu vesileyle belki de istediğim bir &uuml;niversitede okuyabilecektim. Manevi etkisini s&ouml;ylemiyorum bile&hellip; Tabi bu s&uuml;re&ccedil;ten sonra <em>allem kullem</em> edip lise birinciliğimi benden sonraki &ouml;ğrenciye ihdas ettiler. O &ouml;ğrenci okul birincisi yapıldı. Lakin puanlarım gereği takdir almamı engelleyemediler. Takdir aldım da ne oldu? Okul idaresinden karne t&ouml;renine katılmamam istendi. Ve ben takdir aldığım halde, hatta ortaokul temelim olmadan 20 yaşında liseye gidip başarılı bir &ouml;ğrenci olmamın yanında bir işletmeyi de ayakta tutarak vergisini &ouml;deyen bir vatandaşken &ouml;z yurdumda parya muamelesi g&ouml;rm&uuml;şt&uuml;m. Elbette &ldquo;bin yıl s&uuml;recek&rdquo; denilen 28 Şubatın &ouml;mr&uuml; o kadar uzun s&uuml;rmedi ama etkileri de hemen bitmedi. Bir kısım h&uuml;k&uuml;mleri ta ki 2010&rsquo;lara kadar s&uuml;rd&uuml;. Ve ben maalesef &uuml;niversitede de 28 Şubat uzantılarının mağduru olmaya devam ettim&hellip; İşte size sıradan bir vatandaşın 28 Şubattan payına d&uuml;şen somut bir &ouml;rnek <strong>&ldquo;benim 28 Şubatım&rdquo;.</strong> Başa d&ouml;nersek acaba abartılıyor mu 28 Şubat?</p> <p>İşte bunun i&ccedil;indir ki hayatımda hi&ccedil; slogan atmamış, hi&ccedil; &ccedil;ığırmamış, hi&ccedil; futbol tezah&uuml;ratı yapmamış biri olarak 15 Temmuz gecesi sabaha kadar <strong>&ldquo;ge&ccedil;mişte sustuk şimdi susmayacağız, yedirmeyeceğiiiz&rdquo;</strong> diye Konak meydanında bağırmıştım. O anlar sesimi daha y&uuml;ksek nasıl &ccedil;ıkarırım diye g&ouml;z&uuml;m hep bir yerlerde bir megafon aramıştı. Acaba caminin megafonunu ele ge&ccedil;irir miyim diye bir iki yeltendim ama buna izin vermediler. Evet, bu yazının sonuna k&uuml;&ccedil;&uuml;k bir not olarak diyebilirim ki 15 Temmuzda hain darbecilere g&ouml;sterilen halk iradesi diğer darbelere g&ouml;sterilemeyen tepkinin bir r&ouml;vanşıydı.</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <table align="left" cellpadding="0" cellspacing="0"> <tbody> <tr> <td>&nbsp;</td> </tr> <tr> <td>&nbsp;</td> <td><img src="file:///C:/Users/omer/AppData/Local/Temp/OICE_5A7AD235-9940-4B23-81BD-F089BF0264B2.0/msohtmlclip1/01/clip_image005.png" style="height:368px; width:702px" /></td> </tr> </tbody> </table> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.