HASİP TAYLAN
Köşe Yazarı
HASİP TAYLAN
 

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATIKUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (22)

<p><strong>2-M&uuml;sl&uuml;man kişinin kendisine karşı g&ouml;revleri:</strong></p> <p><strong><u>a) Başka varlıklara yapıtığı hak ihlali ile kendi nefsine zul&uuml;m etmemelidir:</u></strong>&nbsp; &nbsp; &nbsp;</p> <p>&Ouml;ncelikle zulm&uuml;n tarifini yapacak olursak, Zulm: Birşeyi ait olmadığı bir yere koymaktır. Veya başkasına ait olan bir şeyde esas sahibinin izni olmadan tasarruf etme m&acirc;n&acirc;sına gelir. Yani başkasının hakkına tecav&uuml;zd&uuml;r. Binaenaleyh denilebilir ki, kendi nefsimiz kendimize aittir. Nasıl olurda başkasının m&uuml;lkiyetinde izinsiz tasarruf olmuş olur? Burada her M&uuml;sl&uuml;man&rsquo;ın hi&ccedil; aklından &ccedil;ıkarmaması gereken şu Ayet-i kerimeler devreye gimektedir:<span dir="RTL"> </span></p> <p>&nbsp;</p> <p><strong><span dir="RTL">قُلِ&nbsp;اللّٰهُمَّ&nbsp;مَالِكَ&nbsp;الْمُلْكِ&nbsp;تُؤْتِي&nbsp;الْمُلْكَ&nbsp;مَنْ&nbsp;تَشَٓاءُ&nbsp;وَتَنْزِعُ&nbsp;الْمُلْكَ&nbsp;مِمَّنْتَشَٓاءُۘ&nbsp;وَتُعِزُّ&nbsp;مَنْ&nbsp;تَشَٓاءُ&nbsp;وَتُذِلُّ&nbsp;مَنْ&nbsp;تَشَٓاءُۜ&nbsp;بِيَدِكَ&nbsp;الْخَيْرُۜ&nbsp;اِنَّكَ&nbsp;عَلٰى&nbsp;كُلِّشَيْءٍ&nbsp;قَد۪يرٌ</span></strong><strong> &ldquo;De ki: &quot;Ey m&uuml;lk&uuml;n sahibi olan Allah&#39;ım! Sen m&uuml;lk&uuml; dilediğine verirsin ve dilediğinden de m&uuml;lk&uuml; alırsın. Dilediğini y&uuml;celtir, dilediğini al&ccedil;altırsın. İyilik senin elindedir. Sen her şeye kadirsin.&rdquo; </strong>(Ali İmran 26). <strong><span dir="RTL">وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطًا۟</span>&nbsp; &ldquo;G&ouml;klerde ve yerde ne varsa hepsi Allah&#39;ındır. Allah her şeyi kuşatmıştır.&rdquo; (Nisa 126)</strong></p> <p>&nbsp;</p> <p>Nefs&rsquo;in anlamları:</p> <p>1) Ruh, Can demektir.</p> <p>2) Ruh ve bedeni i&ccedil;ine alan zatın tamamı demektir.</p> <p>Yukarıda Ayet-i kerimelerd de belirtildiği gibi, &acirc;demoğlunun da i&ccedil;ine d&acirc;hil olduğu M&uuml;lk&rsquo;&uuml;n esas sahibi Allah (c.c)&rsquo;d&uuml;r.</p> <p>&nbsp;</p> <p>O halde, Allah&rsquo;a (c.c) teslim olmuş kişi (M&uuml;sl&uuml;man) İlahi rızaya muhalif konuşmamalı, bakmamalı, amel etmemelidir. Aksi takdirde m&uuml;lk sahibine isyan etmiş olur ve kendi nefsine zulmetmiş olur.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Kısacası, bir insanın kendi nefsine zulm etmesi; Allah&rsquo;ın emirlerine riayet etmemesi ve nehiylerinden sakınmamasıdır. Binaenaleyh, c&uuml;r&uuml;m işleyerek Allah&rsquo;ın rızasından uzaklaşıp, gazabına yaklaşmasıdır. Kişinin nefsine en b&uuml;y&uuml;k zulm&uuml;, daha &ouml;nce izah etmeye &ccedil;alıştığımız, Allah&rsquo;a (c.c) şirk koşmasıdır.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Zulm&uuml; başlıca &uuml;&ccedil; kısma ayırmak m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r:</p> <p>&nbsp;</p> <p>1) Allah&rsquo;a (c.c) karşı işlenen zulm: Ki (en b&uuml;y&uuml;k zulmd&uuml;r) bunu Allah&rsquo;a (c.c) karşı olan g&ouml;revlerimiz babında, şirk kısmında teferruatlı bir şekilde izah etmeye &ccedil;alışmıştık. Ayni zamanda kendi nefsimize de işlediğimiz en b&uuml;y&uuml;k zulmd&uuml;r.</p> <p>&nbsp;</p> <p>2) kendi nefsine karşı işlenen zulm: Şu anda &uuml;zerinde &ccedil;alışmakta olduğumuz konu.</p> <p>&nbsp;</p> <p>3) Sair varlıklara karşı işlenen zulm: İnşaallah daha sonra &uuml;zerinde &ccedil;alışacağımız mevzu olacaktır.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Hattızatında saydığımız bu &uuml;&ccedil; &ccedil;eşit zulm&uuml; de işleyen kişi, Allah&rsquo;ın rızası hilafına hareket ettiği i&ccedil;in g&uuml;nah işlemiş ve b&ouml;ylece nefsine zulm etmiştir. Binaenaleyh, kişinin işlediği c&uuml;r&uuml;m kime karşı oluşa olsun kendi nefsine zulm etmiş olur.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Zulm hakikatte k&ouml;t&uuml; bir şeydir. K&ouml;t&uuml; bir şeyi akli-selim bir insan kendi nefsine reva g&ouml;rmez. Peki, k&ouml;t&uuml; olan bu şeyi bir insan kendi nefsine nasıl reva g&ouml;rmektedir? Bu akıllıca bir davranış bi&ccedil;imi değildir. H&acirc;lbuki bu zulm&uuml; işleyen kişi bilerek ve amden işlemektedir. Burada bir yanlışlık vardır. Bu yanlışlık ta kişinin bu zulm&uuml;n k&ouml;t&uuml;l&uuml;ğ&uuml;ne vakıf olmamasından m&uuml;tevellidtir. Binaenaleyh kişinin bunun doğru ve g&uuml;zel bulmasıdır. Peki, kişinini bu kanıya varmasının sebebi ne olabilir? Burada iki ihtimal vardır;</p> <p>&nbsp;</p> <p>a) Gaflet: Her iki hayat i&ccedil;in (d&uuml;nyevi ve uhrevi) gerekli olan şeylerin &ccedil;elişkisiz &ouml;nemini kavrayamamaktır. Yani d&uuml;nya hayatı i&ccedil;in &ouml;nem arz eden şeyin ahiret hayatı i&ccedil;in de &ouml;nem arz etmesi gerektiğine vakıf olamamaktır. Aksi taktide d&uuml;nya hayatı i&ccedil;in &ouml;nemli olupta ahiret hayatına ziyan teşkil ediyorsa bu gaflettir. Buda Ayet-i kerimede zikredildiği gibi; <strong><span dir="RTL">فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰيهَا</span></strong> <strong>&ldquo;&Acirc;demoğluna hem k&ouml;t&uuml;l&uuml;k (Fucur) ve hemde iyilik (Takva) ilham edilmiştir.&rdquo; </strong>(Şems 8). Bu Ayet-i kerime, İnsanoğlunun yery&uuml;z&uuml; sınavında fıtr&icirc; olarak iki &ccedil;eşit potansiyelle donatılmış olduğunu g&ouml;stermektedir. Yani, insanın fıratan hem &uuml;st&uuml;n ruh&icirc; mertebelere y&uuml;kselme hem de a&ccedil;ık ahlak&icirc; zaaflar g&ouml;sterebilme &ouml;zelliğine sahip olduğu ger&ccedil;eği, insan tabiatının temel bir karakteristiğidir.&nbsp; Dolayısıyla geleceğinin belirlenmesi bu donanımın hangi t&uuml;r&uuml;n&uuml; kullanmasina bağlıdır. Fucuru mu, Takvayı mı? Binaenaleyh gaflet, bir m&uuml;sl&uuml;manın asli g&ouml;revi olan Cenab-ı Hakk&rsquo;ın emirlerini ifa etme ve nehiylerinden sakınma g&ouml;revini, yani &ldquo;Takvayı&rdquo; &ouml;nemsiz addedip ve k&ouml;t&uuml;l&uuml;ğ&uuml; &ldquo;Fucuru&rdquo; tercih edip k&ouml;t&uuml; şeylerle uğraşmak ve nefsine ve heves&acirc;tına t&acirc;bi olarak Allah&rsquo;ı (c.c) ve ahireti unutmak anlamına gelmektedir.</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;b) Cehalet: Nice insan vardır ki, işledikleri k&ouml;t&uuml;l&uuml;klerle nefsine zulm eder; lakin cehaletleri sebebiyle, bu k&ouml;t&uuml;l&uuml;ğ&uuml;n farkında olmayıp, aksine işlediği bu zulm&uuml;n en b&uuml;y&uuml;k g&uuml;zellik olduğunu zanneder. Nitekim şu Ayet-i celilede zikr edildiği gibi: <strong><span dir="RTL">اَلَّذ۪ينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا</span> &ldquo;Onlar ki, g&uuml;zel işler yaptıklarını zannettikleri halde, d&uuml;nya hayatındaki t&uuml;m &ccedil;abaları boşa gitmiş kimselerdir.&rdquo; </strong>(Kehf 104)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Ey M&uuml;sl&uuml;man kardeşim şu Ayet-i celilede de işaret edildiği gibi, en şiddetli zulm &ccedil;eşidi, kendi nefsine yaptığın zulmd&uuml;r. Yani, ebedi hayatın olan ahiretini h&uuml;srana uğratmandır.&nbsp; &nbsp;<strong><span dir="RTL">فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِباً أَوْ كَذَّبَ بِآَيَاتِهِ</span></strong><strong> &ldquo;İftira ile Allah&#39;ı veya ayetlerini yalanlamaya kalkışan kimselerden daha zalim kim olabilir?</strong></p> <p>&nbsp;</p> <p>Burada ge&ccedil;en <strong>&ldquo;daha zalim kim olabilir&rdquo; </strong>istifham-ı takrirdir. Yani bununla <strong>&ldquo;Allah&#39;ı veya ayetlerini yalanlamaya&rdquo; </strong>ahiretini h&uuml;srana uğratan insandan, yery&uuml;z&uuml;nde daha şiddetli zulm işleyen yoktur ifadesini dile getirmektedir.</p> <p>&nbsp;</p> <p>İnsanın kendi nefsine zulm etmesi; şehevi duygularına yenilip, Allah&rsquo;a (c.c) karşı isyank&acirc;r olmak suretiyle, vacibatları terk ederek, bunların yerine Allah&rsquo;ın nehiy kıldığı şeyleri yaparak, g&uuml;nah işlemek suretiyle, Allah&rsquo;ın (c.c) gazabına uğramasıdır.</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;Şu Ayet-i kerimede de belirtildiği gibi; <strong><span dir="RTL">وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ</span> &ldquo;Biz onlara zulm etmedik, lakin onlar kendi nefislerine zulm ettiler&rdquo; </strong>(Nahl 118). Bu Ayet-i kerimede Allah&rsquo;ın (c.c) Yahudilere haram kılmadığı şeyleri, onlar kendi kendilerine haram kılmak suretiyle Allah&rsquo;a (c.c) isyanla kendilerine zulm etmişlerdir. Başka Ayet-i kerimelerde de; <strong><span dir="RTL">وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّهُ وَلـكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ</span> &ldquo;Allah, onlara zulm etmedi, lakin onlar kendi nefslerine zulmettiler&rdquo;</strong> (Nahl 33),<strong> <span dir="RTL">فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ</span> &ldquo;Onlardan kimisi kendi nefsine zulmetti&rdquo; </strong>(Fatı 32), <strong><span dir="RTL">وَمَا ظَلَمُونَا وَلَـكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ</span> &ldquo;Onlar bize zulm edemezler, lakin kendi nefslerine zulm ederler&rdquo; </strong>(Bakara 57) şeklinde &ccedil;ok&ccedil;a ayet mevcuttur. Bu Ayet-i kerimeler; kişi bununla Allah&rsquo;a (c.c) herhangi bir şekilde zarar veremez, aksine kendi nefsine zarar vereceğini ifade etmektedirler.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Mevzu ile alakalı bir Hadis-i kudside ş&ouml;yle zikredilmektedir: <strong><em><span dir="RTL">عَنْ أَبِي ذَرٍّ&nbsp; عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِيمَا رَوَى عَنْ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى أَنَّهُ قَالَ يَا عِبَادِي إِنِّي حَرَّمْتُ الظُّلْمَ عَلَى نَفْسِي وَجَعَلْتُهُ بَيْنَكُمْ مُحَرَّمًا فَلَا تَظَالَمُوا</span></em></strong>&nbsp; <strong><em>Ebi Zerr&rsquo;den Resul&uuml;llah&rsquo;ın (s.a.v) Allah&rsquo;tan (t.v.t) ş&ouml;yle buyurduğu rivayet ermektedir: &ldquo;Ya kulum! Ben kendi nefsime zulm&uuml; haram kıldım ve bunu kendi aranızda da haram kıldım. Sakın zulmetmeyin!...&rdquo;</em></strong>&nbsp; (M&uuml;slim, kitabul-birr, zulm&rsquo;&uuml;n haram kılınması babı, 2577)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Hem takvayı ve hemde f&uuml;curu &acirc;demoğluna ilham eden Halik-i Zuhikmet, atamız Hz. &Acirc;dem (a.s) ve anamız Havvayı Cennete yerleştirirken, onların f&uuml;cura kapılıp nefslerine zulm etmemeleri i&ccedil;in kendilerini şu Ayet-i kerime ile uyarmıştır: <strong><span dir="RTL">وَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَاۖ وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِم۪ينَ</span> &ldquo;Ve Ey &Acirc;dem, dedik: &ldquo;Sen ve zevcen bu Cennet&rsquo;e (bah&ccedil;eye) yerleşin ve orada dilediğinizden serbest&ccedil;e yeyin; ancak bir tek şu ağaca yaklaşmayın ki zalimlerden olmayasınız&rdquo;</strong> (Bakara 35). Lakin şu Ayet-i celilede zikredildiği gibi: <strong><span dir="RTL">فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ </span>&nbsp;&ldquo;Şeytan (l.a)&nbsp;&nbsp; onların ayağını kaydırarak, onların oradan &ccedil;ıkarılmasına sebep oldu&rdquo; </strong>(Bakara 36).</p> <p>&nbsp;</p> <p>Dolayısıyla, Allah&rsquo;ın (c.c) &uuml;zerinde hakkı olan kulunun; Allah&rsquo;ın (c.c) vahdaniyetine inanarak, O&rsquo;na kulluk etmesi ve O&rsquo;na asi olmayıp itaat etmesi ve keza O&rsquo;na m&uuml;nker olmayıp ş&uuml;k&uuml;rdar olması gerekirken, kulun bu hususlara muhalif davranışı onu zalimlerden kılmaktadır. İşte atamız &Acirc;dem (a.s) ve annemiz Havva&rsquo;nın (a.s) Şeytan&rsquo;a (l.a) uyarak, Allah&rsquo;ın (c.c) kendilerine yasak kıldığı ağa&ccedil;tan yemekle O&rsquo;na itaatte kusur etmek suretiyle Allah&rsquo;ın (c.c) hakkına tecav&uuml;z ederek, Şu Ayet-i kerimede zikredildiği gibi; Allah&rsquo;ın (c.c) hududunu aşmak suretiyle nefslerine zulm etmişlerdir. &nbsp;<strong><span dir="RTL">وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّٰهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُۜ</span> &ldquo;Allah&rsquo;ın hududunu aşan nefsine zulm etmiştir&rdquo; </strong>(Talak 1).</p> <p>&nbsp;</p> <p>Lakin &Acirc;dem ve Havva (a.s) işledikleri c&uuml;rmun farkına varınca, Şeytan (l.a) gibi hatalarında israr etmeyip, hemen mağfiret yolunu aramaya koyulmuşlardır. Derken tevbeleri kabul eden ve sosuz merhamet sahibi olan Rabbinden bir takım kelimeler almışlardır. Ve onlarda rablerinden aldıkları o kelimelerle şu şekilde yalvarmışlardır:</p> <p><strong><span dir="RTL">قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَٓا اَنْفُسَنَا وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ</span></strong> <strong>&quot;Ey Rabbimiz! Biz nefsimize zulm ettik. Sen bizi bağışlamaz ve bize rahmet etmezsen muhakkak zalimlerden oluruz dediler.&rdquo; </strong>(A&rsquo;raf 23).</p> <p>&nbsp;</p> <p>Evet, aziz M&uuml;sl&uuml;man kardeşim İblis&rsquo;in (l.a) soyumuza d&uuml;şmanlığı ilk atamız &Acirc;dem (a.s) zamanından başlayıp, s&uuml;rmekte ve d&uuml;nya var olduk&ccedil;a da s&uuml;recektir. Zira o Lain (l.a) şu Ayet-i kerimde belirtildiği gibi Allh&rsquo;a (c.c): <strong><span dir="RTL">قَالَ اَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ</span></strong> <strong>&ldquo;Bana baas g&uuml;n&uuml;ne kadar izin ver&rdquo;</strong> (Sad 79) demiştir. Va Cenab-ı Zulhikmet de: <strong><span dir="RTL">اِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَ</span> &ldquo;Sen izinlilerdensin&rdquo; </strong>(Sad 80) demiştir. Ancak Cenab-ı Zul Hihmet baas g&uuml;n&uuml;ne kadar değilde, <strong><span dir="RTL">اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ</span></strong> <strong>&ldquo;Mal&uuml;m vaktin g&uuml;n&uuml;ne kadar&rdquo;</strong> (Sad 81) demiştir. Mal&uuml;m vaktin g&uuml;n&uuml; &ldquo;baas&rdquo; g&uuml;n&uuml; değil de, şu Ayette ge&ccedil;en; <strong><span dir="RTL">كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ</span></strong> <strong>&ldquo;Her nefsin &ouml;l&uuml;m&uuml;</strong> <strong>tadacaktır&rdquo; </strong>(Ankebut 57) g&uuml;n&uuml; ve zamanıdır. O g&uuml;n ve zaman da İsrafil&rsquo;in (a.s) Sur&rsquo;a birinci &uuml;fleyişidir. Bu birinci &uuml;fleyişle Allah&rsquo;ın (c.c) vadı olan ve Şeytan&rsquo;ın da (l.a) d&acirc;hil olduğu b&uuml;t&uuml;n nefisler &ouml;lecektir. &ldquo;Baas&rdquo; veya &ldquo;Kıyam&rdquo; dediğimiz olay da, İsrafil&rsquo;in (a.s) Sur&rsquo;a ikinci &uuml;fleyişi ile vukubulur ve bundan sonra &ouml;l&uuml;m yoktur hesap vardır. Binaenaleyh, ya Cennet vardır, yada Cehennem!...</p> <p>&nbsp;</p> <p>Burada Şeytan (l.a) &ouml;l&uuml;ms&uuml;zl&uuml;k s&ouml;z&uuml;n&uuml; almaya &ccedil;alışmıştır. Zira yukarıda da izah ettiğimiz gibi baas g&uuml;n&uuml;nden sonra &ouml;l&uuml;m olmayacağından, o g&uuml;ne kadar izin istemiştir. O g&uuml;ne kadar &ouml;lmedi ise ondan sonra &ouml;lmeyeceğinden, Lain (l.a) &ouml;l&uuml;ms&uuml;z olacaktı. Ancak Cenab-ı Hakk (c.c) ilim sıfatı ile İblis&rsquo;in (l.a) bu hinliğini y&uuml;z&uuml;ne &ccedil;arpmıştır.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Bundan dolayı s&uuml;rekli İblis ve Avanesine karşı uyanık olmak zorundayız. Aksi takdirte hem d&uuml;nyada ve hemde ahirette h&uuml;sranla karşıkarşıya kalmak zorunda kalacağımız ka&ccedil;ınılmazdır.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Peki, bir an gaflete dalıp nefs&icirc; h&uuml;srana uğradığımızda, bundan ruc&uuml; imk&acirc;nımız varmı? Bunu irdelemeye &ccedil;alışalım. Bu hususu aydınlatmaya şu ayet-i kerimeler kifayet edecektir İnşaallah:</p> <p>&nbsp;</p> <p><strong>&nbsp;<span dir="RTL">وَمَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا اَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّٰهَ يَجِدِ اللّٰهَ غَفُورًا رَح۪يمًا</span> &ldquo;Kim k&ouml;t&uuml;l&uuml;k yapar yahut nefsine zulmeder de daha sonra affedilmesi i&ccedil;in Allah&#39;tan mağfiret dilerse, Allah&#39;ı &ccedil;ok bağışlayıcı ve rahmet edici olarak bulacaktır.&rdquo; </strong>(Nisa 110). Gene başka bir Ayet-i kerimede şunlar zikredilmektedir: <strong><span dir="RTL">فَمَن تَابَ مِن بَعْدِ ظُلْمِهِ وَأَصْلَحَ فَإِنَّ اللّهَ يَتُوبُ عَلَيْهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ</span></strong><strong> &ldquo;Kim ki bir zulm (su&ccedil;) işledikten sonra t&ouml;vbe edip islah olursa (bir daha su&ccedil; işlemezse), muhakkak ğafur ve rahim olan Allah tevbesini kabul eder.&rdquo; </strong>(Maide 39).</p> <p>&nbsp;</p> <p>Bu Ayet-i kerimelerden de anlaşılacağı &uuml;zere, su&ccedil; işlemek suretiyle nefsine zulm eden kimse, ger&ccedil;ekten bir daha su&ccedil; işlememek &uuml;zere Cenab-ı Hakk&rsquo;a (c.c) y&ouml;nelip tevbe (Nasuh tevbesi) ederse, Cenab-ı Zul-Rahmet (c.c) &nbsp;muhakkak onu bağışlayacaktır.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Ancak burada &uuml;zerinde durmamız gereken &ccedil;ok hassas ve &ouml;nemli bir hususa dikkat &ccedil;ekmemiz elzemdir kanaatindeyiz. Ş&ouml;yle ki, işlenen c&uuml;r&uuml;m Allah&rsquo;a (c.c) karşı ise, yukarıdaki Ayet-i kerimelerde de zikredildiği gibi, edilen tevbe bir daha d&ouml;nmemek &uuml;zere &ldquo;Nasuh&rdquo; tevbesi ise, inşaallah ğafur ve rahim olan Allah (c.c) c&uuml;r&uuml;m sahibini affedecektir.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Şayet işlenen su&ccedil; başka varlıklara karşı ise, m&uuml;crim su&ccedil; işlediği varlığa karşı bir şekilde kendini affettirmelidir. Eğer bu m&uuml;mk&uuml;n değilse gene Allah&rsquo;a (c.c) y&ouml;nelip istiğfarı Ondan dilemelidir. Zira t&uuml;m m&uuml;lk&uuml;n sahibi olduğu gibi zalim ve mazlumunda maliki ve hakimi O&rsquo;dur. Ve O isterse, tevbesini kabul etmek istediği zalime karşı, mazl&uuml;m&uuml; bir şekilde zalimi affetmeye razi etmeye kadirdir. H&uuml;lasa, son &ccedil;are herşeyin maliki ve kadiri olan Allah&rsquo;ın (c.c) affıdır. O&rsquo;nun rızası her şeyden evladır. Onu rızasını kazandı isek ne mutlu bize, aksi takdirde vay halimize!... (DEVAM EDECEK İNŞAALLAH)</p>
Ekleme Tarihi: 15 Nisan 2019 - Pazartesi

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATIKUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (22)

<p><strong>2-M&uuml;sl&uuml;man kişinin kendisine karşı g&ouml;revleri:</strong></p> <p><strong><u>a) Başka varlıklara yapıtığı hak ihlali ile kendi nefsine zul&uuml;m etmemelidir:</u></strong>&nbsp; &nbsp; &nbsp;</p> <p>&Ouml;ncelikle zulm&uuml;n tarifini yapacak olursak, Zulm: Birşeyi ait olmadığı bir yere koymaktır. Veya başkasına ait olan bir şeyde esas sahibinin izni olmadan tasarruf etme m&acirc;n&acirc;sına gelir. Yani başkasının hakkına tecav&uuml;zd&uuml;r. Binaenaleyh denilebilir ki, kendi nefsimiz kendimize aittir. Nasıl olurda başkasının m&uuml;lkiyetinde izinsiz tasarruf olmuş olur? Burada her M&uuml;sl&uuml;man&rsquo;ın hi&ccedil; aklından &ccedil;ıkarmaması gereken şu Ayet-i kerimeler devreye gimektedir:<span dir="RTL"> </span></p> <p>&nbsp;</p> <p><strong><span dir="RTL">قُلِ&nbsp;اللّٰهُمَّ&nbsp;مَالِكَ&nbsp;الْمُلْكِ&nbsp;تُؤْتِي&nbsp;الْمُلْكَ&nbsp;مَنْ&nbsp;تَشَٓاءُ&nbsp;وَتَنْزِعُ&nbsp;الْمُلْكَ&nbsp;مِمَّنْتَشَٓاءُۘ&nbsp;وَتُعِزُّ&nbsp;مَنْ&nbsp;تَشَٓاءُ&nbsp;وَتُذِلُّ&nbsp;مَنْ&nbsp;تَشَٓاءُۜ&nbsp;بِيَدِكَ&nbsp;الْخَيْرُۜ&nbsp;اِنَّكَ&nbsp;عَلٰى&nbsp;كُلِّشَيْءٍ&nbsp;قَد۪يرٌ</span></strong><strong> &ldquo;De ki: &quot;Ey m&uuml;lk&uuml;n sahibi olan Allah&#39;ım! Sen m&uuml;lk&uuml; dilediğine verirsin ve dilediğinden de m&uuml;lk&uuml; alırsın. Dilediğini y&uuml;celtir, dilediğini al&ccedil;altırsın. İyilik senin elindedir. Sen her şeye kadirsin.&rdquo; </strong>(Ali İmran 26). <strong><span dir="RTL">وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطًا۟</span>&nbsp; &ldquo;G&ouml;klerde ve yerde ne varsa hepsi Allah&#39;ındır. Allah her şeyi kuşatmıştır.&rdquo; (Nisa 126)</strong></p> <p>&nbsp;</p> <p>Nefs&rsquo;in anlamları:</p> <p>1) Ruh, Can demektir.</p> <p>2) Ruh ve bedeni i&ccedil;ine alan zatın tamamı demektir.</p> <p>Yukarıda Ayet-i kerimelerd de belirtildiği gibi, &acirc;demoğlunun da i&ccedil;ine d&acirc;hil olduğu M&uuml;lk&rsquo;&uuml;n esas sahibi Allah (c.c)&rsquo;d&uuml;r.</p> <p>&nbsp;</p> <p>O halde, Allah&rsquo;a (c.c) teslim olmuş kişi (M&uuml;sl&uuml;man) İlahi rızaya muhalif konuşmamalı, bakmamalı, amel etmemelidir. Aksi takdirde m&uuml;lk sahibine isyan etmiş olur ve kendi nefsine zulmetmiş olur.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Kısacası, bir insanın kendi nefsine zulm etmesi; Allah&rsquo;ın emirlerine riayet etmemesi ve nehiylerinden sakınmamasıdır. Binaenaleyh, c&uuml;r&uuml;m işleyerek Allah&rsquo;ın rızasından uzaklaşıp, gazabına yaklaşmasıdır. Kişinin nefsine en b&uuml;y&uuml;k zulm&uuml;, daha &ouml;nce izah etmeye &ccedil;alıştığımız, Allah&rsquo;a (c.c) şirk koşmasıdır.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Zulm&uuml; başlıca &uuml;&ccedil; kısma ayırmak m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r:</p> <p>&nbsp;</p> <p>1) Allah&rsquo;a (c.c) karşı işlenen zulm: Ki (en b&uuml;y&uuml;k zulmd&uuml;r) bunu Allah&rsquo;a (c.c) karşı olan g&ouml;revlerimiz babında, şirk kısmında teferruatlı bir şekilde izah etmeye &ccedil;alışmıştık. Ayni zamanda kendi nefsimize de işlediğimiz en b&uuml;y&uuml;k zulmd&uuml;r.</p> <p>&nbsp;</p> <p>2) kendi nefsine karşı işlenen zulm: Şu anda &uuml;zerinde &ccedil;alışmakta olduğumuz konu.</p> <p>&nbsp;</p> <p>3) Sair varlıklara karşı işlenen zulm: İnşaallah daha sonra &uuml;zerinde &ccedil;alışacağımız mevzu olacaktır.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Hattızatında saydığımız bu &uuml;&ccedil; &ccedil;eşit zulm&uuml; de işleyen kişi, Allah&rsquo;ın rızası hilafına hareket ettiği i&ccedil;in g&uuml;nah işlemiş ve b&ouml;ylece nefsine zulm etmiştir. Binaenaleyh, kişinin işlediği c&uuml;r&uuml;m kime karşı oluşa olsun kendi nefsine zulm etmiş olur.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Zulm hakikatte k&ouml;t&uuml; bir şeydir. K&ouml;t&uuml; bir şeyi akli-selim bir insan kendi nefsine reva g&ouml;rmez. Peki, k&ouml;t&uuml; olan bu şeyi bir insan kendi nefsine nasıl reva g&ouml;rmektedir? Bu akıllıca bir davranış bi&ccedil;imi değildir. H&acirc;lbuki bu zulm&uuml; işleyen kişi bilerek ve amden işlemektedir. Burada bir yanlışlık vardır. Bu yanlışlık ta kişinin bu zulm&uuml;n k&ouml;t&uuml;l&uuml;ğ&uuml;ne vakıf olmamasından m&uuml;tevellidtir. Binaenaleyh kişinin bunun doğru ve g&uuml;zel bulmasıdır. Peki, kişinini bu kanıya varmasının sebebi ne olabilir? Burada iki ihtimal vardır;</p> <p>&nbsp;</p> <p>a) Gaflet: Her iki hayat i&ccedil;in (d&uuml;nyevi ve uhrevi) gerekli olan şeylerin &ccedil;elişkisiz &ouml;nemini kavrayamamaktır. Yani d&uuml;nya hayatı i&ccedil;in &ouml;nem arz eden şeyin ahiret hayatı i&ccedil;in de &ouml;nem arz etmesi gerektiğine vakıf olamamaktır. Aksi taktide d&uuml;nya hayatı i&ccedil;in &ouml;nemli olupta ahiret hayatına ziyan teşkil ediyorsa bu gaflettir. Buda Ayet-i kerimede zikredildiği gibi; <strong><span dir="RTL">فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰيهَا</span></strong> <strong>&ldquo;&Acirc;demoğluna hem k&ouml;t&uuml;l&uuml;k (Fucur) ve hemde iyilik (Takva) ilham edilmiştir.&rdquo; </strong>(Şems 8). Bu Ayet-i kerime, İnsanoğlunun yery&uuml;z&uuml; sınavında fıtr&icirc; olarak iki &ccedil;eşit potansiyelle donatılmış olduğunu g&ouml;stermektedir. Yani, insanın fıratan hem &uuml;st&uuml;n ruh&icirc; mertebelere y&uuml;kselme hem de a&ccedil;ık ahlak&icirc; zaaflar g&ouml;sterebilme &ouml;zelliğine sahip olduğu ger&ccedil;eği, insan tabiatının temel bir karakteristiğidir.&nbsp; Dolayısıyla geleceğinin belirlenmesi bu donanımın hangi t&uuml;r&uuml;n&uuml; kullanmasina bağlıdır. Fucuru mu, Takvayı mı? Binaenaleyh gaflet, bir m&uuml;sl&uuml;manın asli g&ouml;revi olan Cenab-ı Hakk&rsquo;ın emirlerini ifa etme ve nehiylerinden sakınma g&ouml;revini, yani &ldquo;Takvayı&rdquo; &ouml;nemsiz addedip ve k&ouml;t&uuml;l&uuml;ğ&uuml; &ldquo;Fucuru&rdquo; tercih edip k&ouml;t&uuml; şeylerle uğraşmak ve nefsine ve heves&acirc;tına t&acirc;bi olarak Allah&rsquo;ı (c.c) ve ahireti unutmak anlamına gelmektedir.</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;b) Cehalet: Nice insan vardır ki, işledikleri k&ouml;t&uuml;l&uuml;klerle nefsine zulm eder; lakin cehaletleri sebebiyle, bu k&ouml;t&uuml;l&uuml;ğ&uuml;n farkında olmayıp, aksine işlediği bu zulm&uuml;n en b&uuml;y&uuml;k g&uuml;zellik olduğunu zanneder. Nitekim şu Ayet-i celilede zikr edildiği gibi: <strong><span dir="RTL">اَلَّذ۪ينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا</span> &ldquo;Onlar ki, g&uuml;zel işler yaptıklarını zannettikleri halde, d&uuml;nya hayatındaki t&uuml;m &ccedil;abaları boşa gitmiş kimselerdir.&rdquo; </strong>(Kehf 104)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Ey M&uuml;sl&uuml;man kardeşim şu Ayet-i celilede de işaret edildiği gibi, en şiddetli zulm &ccedil;eşidi, kendi nefsine yaptığın zulmd&uuml;r. Yani, ebedi hayatın olan ahiretini h&uuml;srana uğratmandır.&nbsp; &nbsp;<strong><span dir="RTL">فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِباً أَوْ كَذَّبَ بِآَيَاتِهِ</span></strong><strong> &ldquo;İftira ile Allah&#39;ı veya ayetlerini yalanlamaya kalkışan kimselerden daha zalim kim olabilir?</strong></p> <p>&nbsp;</p> <p>Burada ge&ccedil;en <strong>&ldquo;daha zalim kim olabilir&rdquo; </strong>istifham-ı takrirdir. Yani bununla <strong>&ldquo;Allah&#39;ı veya ayetlerini yalanlamaya&rdquo; </strong>ahiretini h&uuml;srana uğratan insandan, yery&uuml;z&uuml;nde daha şiddetli zulm işleyen yoktur ifadesini dile getirmektedir.</p> <p>&nbsp;</p> <p>İnsanın kendi nefsine zulm etmesi; şehevi duygularına yenilip, Allah&rsquo;a (c.c) karşı isyank&acirc;r olmak suretiyle, vacibatları terk ederek, bunların yerine Allah&rsquo;ın nehiy kıldığı şeyleri yaparak, g&uuml;nah işlemek suretiyle, Allah&rsquo;ın (c.c) gazabına uğramasıdır.</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;Şu Ayet-i kerimede de belirtildiği gibi; <strong><span dir="RTL">وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ</span> &ldquo;Biz onlara zulm etmedik, lakin onlar kendi nefislerine zulm ettiler&rdquo; </strong>(Nahl 118). Bu Ayet-i kerimede Allah&rsquo;ın (c.c) Yahudilere haram kılmadığı şeyleri, onlar kendi kendilerine haram kılmak suretiyle Allah&rsquo;a (c.c) isyanla kendilerine zulm etmişlerdir. Başka Ayet-i kerimelerde de; <strong><span dir="RTL">وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّهُ وَلـكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ</span> &ldquo;Allah, onlara zulm etmedi, lakin onlar kendi nefslerine zulmettiler&rdquo;</strong> (Nahl 33),<strong> <span dir="RTL">فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ</span> &ldquo;Onlardan kimisi kendi nefsine zulmetti&rdquo; </strong>(Fatı 32), <strong><span dir="RTL">وَمَا ظَلَمُونَا وَلَـكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ</span> &ldquo;Onlar bize zulm edemezler, lakin kendi nefslerine zulm ederler&rdquo; </strong>(Bakara 57) şeklinde &ccedil;ok&ccedil;a ayet mevcuttur. Bu Ayet-i kerimeler; kişi bununla Allah&rsquo;a (c.c) herhangi bir şekilde zarar veremez, aksine kendi nefsine zarar vereceğini ifade etmektedirler.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Mevzu ile alakalı bir Hadis-i kudside ş&ouml;yle zikredilmektedir: <strong><em><span dir="RTL">عَنْ أَبِي ذَرٍّ&nbsp; عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِيمَا رَوَى عَنْ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى أَنَّهُ قَالَ يَا عِبَادِي إِنِّي حَرَّمْتُ الظُّلْمَ عَلَى نَفْسِي وَجَعَلْتُهُ بَيْنَكُمْ مُحَرَّمًا فَلَا تَظَالَمُوا</span></em></strong>&nbsp; <strong><em>Ebi Zerr&rsquo;den Resul&uuml;llah&rsquo;ın (s.a.v) Allah&rsquo;tan (t.v.t) ş&ouml;yle buyurduğu rivayet ermektedir: &ldquo;Ya kulum! Ben kendi nefsime zulm&uuml; haram kıldım ve bunu kendi aranızda da haram kıldım. Sakın zulmetmeyin!...&rdquo;</em></strong>&nbsp; (M&uuml;slim, kitabul-birr, zulm&rsquo;&uuml;n haram kılınması babı, 2577)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Hem takvayı ve hemde f&uuml;curu &acirc;demoğluna ilham eden Halik-i Zuhikmet, atamız Hz. &Acirc;dem (a.s) ve anamız Havvayı Cennete yerleştirirken, onların f&uuml;cura kapılıp nefslerine zulm etmemeleri i&ccedil;in kendilerini şu Ayet-i kerime ile uyarmıştır: <strong><span dir="RTL">وَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَاۖ وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِم۪ينَ</span> &ldquo;Ve Ey &Acirc;dem, dedik: &ldquo;Sen ve zevcen bu Cennet&rsquo;e (bah&ccedil;eye) yerleşin ve orada dilediğinizden serbest&ccedil;e yeyin; ancak bir tek şu ağaca yaklaşmayın ki zalimlerden olmayasınız&rdquo;</strong> (Bakara 35). Lakin şu Ayet-i celilede zikredildiği gibi: <strong><span dir="RTL">فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ </span>&nbsp;&ldquo;Şeytan (l.a)&nbsp;&nbsp; onların ayağını kaydırarak, onların oradan &ccedil;ıkarılmasına sebep oldu&rdquo; </strong>(Bakara 36).</p> <p>&nbsp;</p> <p>Dolayısıyla, Allah&rsquo;ın (c.c) &uuml;zerinde hakkı olan kulunun; Allah&rsquo;ın (c.c) vahdaniyetine inanarak, O&rsquo;na kulluk etmesi ve O&rsquo;na asi olmayıp itaat etmesi ve keza O&rsquo;na m&uuml;nker olmayıp ş&uuml;k&uuml;rdar olması gerekirken, kulun bu hususlara muhalif davranışı onu zalimlerden kılmaktadır. İşte atamız &Acirc;dem (a.s) ve annemiz Havva&rsquo;nın (a.s) Şeytan&rsquo;a (l.a) uyarak, Allah&rsquo;ın (c.c) kendilerine yasak kıldığı ağa&ccedil;tan yemekle O&rsquo;na itaatte kusur etmek suretiyle Allah&rsquo;ın (c.c) hakkına tecav&uuml;z ederek, Şu Ayet-i kerimede zikredildiği gibi; Allah&rsquo;ın (c.c) hududunu aşmak suretiyle nefslerine zulm etmişlerdir. &nbsp;<strong><span dir="RTL">وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّٰهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُۜ</span> &ldquo;Allah&rsquo;ın hududunu aşan nefsine zulm etmiştir&rdquo; </strong>(Talak 1).</p> <p>&nbsp;</p> <p>Lakin &Acirc;dem ve Havva (a.s) işledikleri c&uuml;rmun farkına varınca, Şeytan (l.a) gibi hatalarında israr etmeyip, hemen mağfiret yolunu aramaya koyulmuşlardır. Derken tevbeleri kabul eden ve sosuz merhamet sahibi olan Rabbinden bir takım kelimeler almışlardır. Ve onlarda rablerinden aldıkları o kelimelerle şu şekilde yalvarmışlardır:</p> <p><strong><span dir="RTL">قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَٓا اَنْفُسَنَا وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ</span></strong> <strong>&quot;Ey Rabbimiz! Biz nefsimize zulm ettik. Sen bizi bağışlamaz ve bize rahmet etmezsen muhakkak zalimlerden oluruz dediler.&rdquo; </strong>(A&rsquo;raf 23).</p> <p>&nbsp;</p> <p>Evet, aziz M&uuml;sl&uuml;man kardeşim İblis&rsquo;in (l.a) soyumuza d&uuml;şmanlığı ilk atamız &Acirc;dem (a.s) zamanından başlayıp, s&uuml;rmekte ve d&uuml;nya var olduk&ccedil;a da s&uuml;recektir. Zira o Lain (l.a) şu Ayet-i kerimde belirtildiği gibi Allh&rsquo;a (c.c): <strong><span dir="RTL">قَالَ اَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ</span></strong> <strong>&ldquo;Bana baas g&uuml;n&uuml;ne kadar izin ver&rdquo;</strong> (Sad 79) demiştir. Va Cenab-ı Zulhikmet de: <strong><span dir="RTL">اِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَ</span> &ldquo;Sen izinlilerdensin&rdquo; </strong>(Sad 80) demiştir. Ancak Cenab-ı Zul Hihmet baas g&uuml;n&uuml;ne kadar değilde, <strong><span dir="RTL">اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ</span></strong> <strong>&ldquo;Mal&uuml;m vaktin g&uuml;n&uuml;ne kadar&rdquo;</strong> (Sad 81) demiştir. Mal&uuml;m vaktin g&uuml;n&uuml; &ldquo;baas&rdquo; g&uuml;n&uuml; değil de, şu Ayette ge&ccedil;en; <strong><span dir="RTL">كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ</span></strong> <strong>&ldquo;Her nefsin &ouml;l&uuml;m&uuml;</strong> <strong>tadacaktır&rdquo; </strong>(Ankebut 57) g&uuml;n&uuml; ve zamanıdır. O g&uuml;n ve zaman da İsrafil&rsquo;in (a.s) Sur&rsquo;a birinci &uuml;fleyişidir. Bu birinci &uuml;fleyişle Allah&rsquo;ın (c.c) vadı olan ve Şeytan&rsquo;ın da (l.a) d&acirc;hil olduğu b&uuml;t&uuml;n nefisler &ouml;lecektir. &ldquo;Baas&rdquo; veya &ldquo;Kıyam&rdquo; dediğimiz olay da, İsrafil&rsquo;in (a.s) Sur&rsquo;a ikinci &uuml;fleyişi ile vukubulur ve bundan sonra &ouml;l&uuml;m yoktur hesap vardır. Binaenaleyh, ya Cennet vardır, yada Cehennem!...</p> <p>&nbsp;</p> <p>Burada Şeytan (l.a) &ouml;l&uuml;ms&uuml;zl&uuml;k s&ouml;z&uuml;n&uuml; almaya &ccedil;alışmıştır. Zira yukarıda da izah ettiğimiz gibi baas g&uuml;n&uuml;nden sonra &ouml;l&uuml;m olmayacağından, o g&uuml;ne kadar izin istemiştir. O g&uuml;ne kadar &ouml;lmedi ise ondan sonra &ouml;lmeyeceğinden, Lain (l.a) &ouml;l&uuml;ms&uuml;z olacaktı. Ancak Cenab-ı Hakk (c.c) ilim sıfatı ile İblis&rsquo;in (l.a) bu hinliğini y&uuml;z&uuml;ne &ccedil;arpmıştır.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Bundan dolayı s&uuml;rekli İblis ve Avanesine karşı uyanık olmak zorundayız. Aksi takdirte hem d&uuml;nyada ve hemde ahirette h&uuml;sranla karşıkarşıya kalmak zorunda kalacağımız ka&ccedil;ınılmazdır.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Peki, bir an gaflete dalıp nefs&icirc; h&uuml;srana uğradığımızda, bundan ruc&uuml; imk&acirc;nımız varmı? Bunu irdelemeye &ccedil;alışalım. Bu hususu aydınlatmaya şu ayet-i kerimeler kifayet edecektir İnşaallah:</p> <p>&nbsp;</p> <p><strong>&nbsp;<span dir="RTL">وَمَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا اَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّٰهَ يَجِدِ اللّٰهَ غَفُورًا رَح۪يمًا</span> &ldquo;Kim k&ouml;t&uuml;l&uuml;k yapar yahut nefsine zulmeder de daha sonra affedilmesi i&ccedil;in Allah&#39;tan mağfiret dilerse, Allah&#39;ı &ccedil;ok bağışlayıcı ve rahmet edici olarak bulacaktır.&rdquo; </strong>(Nisa 110). Gene başka bir Ayet-i kerimede şunlar zikredilmektedir: <strong><span dir="RTL">فَمَن تَابَ مِن بَعْدِ ظُلْمِهِ وَأَصْلَحَ فَإِنَّ اللّهَ يَتُوبُ عَلَيْهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ</span></strong><strong> &ldquo;Kim ki bir zulm (su&ccedil;) işledikten sonra t&ouml;vbe edip islah olursa (bir daha su&ccedil; işlemezse), muhakkak ğafur ve rahim olan Allah tevbesini kabul eder.&rdquo; </strong>(Maide 39).</p> <p>&nbsp;</p> <p>Bu Ayet-i kerimelerden de anlaşılacağı &uuml;zere, su&ccedil; işlemek suretiyle nefsine zulm eden kimse, ger&ccedil;ekten bir daha su&ccedil; işlememek &uuml;zere Cenab-ı Hakk&rsquo;a (c.c) y&ouml;nelip tevbe (Nasuh tevbesi) ederse, Cenab-ı Zul-Rahmet (c.c) &nbsp;muhakkak onu bağışlayacaktır.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Ancak burada &uuml;zerinde durmamız gereken &ccedil;ok hassas ve &ouml;nemli bir hususa dikkat &ccedil;ekmemiz elzemdir kanaatindeyiz. Ş&ouml;yle ki, işlenen c&uuml;r&uuml;m Allah&rsquo;a (c.c) karşı ise, yukarıdaki Ayet-i kerimelerde de zikredildiği gibi, edilen tevbe bir daha d&ouml;nmemek &uuml;zere &ldquo;Nasuh&rdquo; tevbesi ise, inşaallah ğafur ve rahim olan Allah (c.c) c&uuml;r&uuml;m sahibini affedecektir.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Şayet işlenen su&ccedil; başka varlıklara karşı ise, m&uuml;crim su&ccedil; işlediği varlığa karşı bir şekilde kendini affettirmelidir. Eğer bu m&uuml;mk&uuml;n değilse gene Allah&rsquo;a (c.c) y&ouml;nelip istiğfarı Ondan dilemelidir. Zira t&uuml;m m&uuml;lk&uuml;n sahibi olduğu gibi zalim ve mazlumunda maliki ve hakimi O&rsquo;dur. Ve O isterse, tevbesini kabul etmek istediği zalime karşı, mazl&uuml;m&uuml; bir şekilde zalimi affetmeye razi etmeye kadirdir. H&uuml;lasa, son &ccedil;are herşeyin maliki ve kadiri olan Allah&rsquo;ın (c.c) affıdır. O&rsquo;nun rızası her şeyden evladır. Onu rızasını kazandı isek ne mutlu bize, aksi takdirde vay halimize!... (DEVAM EDECEK İNŞAALLAH)</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.