Benzemez kimse sana.”
“Benzemez kimse sana.”
Her şeyin birbirine benzediği, sosyal medya algoritmalarının, moda akımlarının ve seri üretimin bizi tek bir kalıba sokmaya çalıştığı bu çağda, gözden kaçan bir gerçek var: Hiçbir şey, ama hiçbir şey aslında tam olarak bir diğerine benzemez. Yüzeyde sıradan, alelade duran unsurlar, derinlemesine bakıldığında eşsiz ve kendilerine özgü bir varoluş sergiler. "Benzemez kimse sana" Bu sözü işittiğimizde, belki ilk anda bir insana duyulan hayranlık gelir akla; ama bu cümle, varoluşun her katmanında yankılanan benzemezlik hakikatini taşır aslında.
Kar taneleriyle başlar bu farkındalık. Soğuk ve beyaz, dışarıdan birbirinin aynısı gibi görünen milyonlarca tanecik, yakından incelendiğinde birbirinden tamamen farklıdır. Doğa, her taneyi ayrı bir zarafetle işlemiş, hiçbirini tekrarlamamıştır. Bu fark, sadece gözle değil, görebilen bir bakışla seçilir.
Eşsizliğin İlahi Mührü: Parmak Ucu
Bu sıradışılığın en çarpıcı ve en mahrem kanıtı ise parmak izlerimizdir. Her bir kıvrımı, her bir çizgisi milyarlarca insan arasında sadece size ait olan bu sessiz iz, insana dair eşsizliğin bir mührü gibidir. Öyle ki, bu benzersizlik sadece var oluşumuzun değil, yeniden var edilişimizin de bir teminatı olarak karşımıza çıkar.
İşte tam bu noktada, Yüce Yaratıcı'nın kudreti ve detaylara verdiği önem bir ayetle bize fısıldanır: “Evet, bizim onun parmak uçlarını bile yeniden düzeltmeye gücümüz yeter.” (Kıyamet Suresi, 75/4). Bir an düşünün; koca evrenin ve bütün canlılığın yaratıcısı, yeniden dirilişin delili olarak en küçük, en kişisel, en benzersiz detayımızı, parmak ucundaki o eşsiz deseni işaret ediyor. Bu, benzemezliğin bir kusur değil, yaratılmış olmanın ve biricik olmanın en büyük ayrıcalığı olduğunun ilahi bir ilanıdır.
Kaybolan Ruh ve Fabrikasyon Hayatlar
Teknolojinin ilerleyişiyle birlikte retina desenleri, DNA dizilimleri gibi mikroskobik farklar bu tekrar edilemezliği kararlılıkla ilan etse de, modern hayat bu bireyselliği törpülüyor. Bugün fabrikasyon üretim, sadece eşyaları değil, insanları da tek tipleştirmeye başladı. Duygular taklit edildi, fikirler kopyalandı, hayaller maddi beklentilere indirgendi. Ruh kayboldu.
Oysa benzemezlik, ruhun en saf haliyle tezahür ettiği yerdir. İnsan, ruhuyla benzemez. Düşüncesiyle, sezgisiyle, duruşuyla benzemez. Aynı duayı ederken farklı bir niyet taşıyabilir, aynı kelimeyi söylerken yüreğinde bambaşka bir titreşim olabilir. Bu farklılıklar, bizi biz kılar ve hayatı anlamlı kılan zenginliği yaratır.
Benzemezlikten korkmak, farklı olmaktan çekinmek; insanın kendi fıtratına sırt çevirmesidir. O parmak ucundaki eşsiz deseni Yaratan, bizden de hayatın her anında benzersiz olmamızı istiyor olamaz mı? Unutmayalım ki, gerçek olan ve kalıcı iz bırakan, her zaman farklı olan olmuştur.
Selam ve dua ile...
Aydın Babacan
Ekleme
Tarihi: 28 Kasım 2025 -Cuma
Benzemez kimse sana.”
“Benzemez kimse sana.”
Her şeyin birbirine benzediği, sosyal medya algoritmalarının, moda akımlarının ve seri üretimin bizi tek bir kalıba sokmaya çalıştığı bu çağda, gözden kaçan bir gerçek var: Hiçbir şey, ama hiçbir şey aslında tam olarak bir diğerine benzemez. Yüzeyde sıradan, alelade duran unsurlar, derinlemesine bakıldığında eşsiz ve kendilerine özgü bir varoluş sergiler. "Benzemez kimse sana" Bu sözü işittiğimizde, belki ilk anda bir insana duyulan hayranlık gelir akla; ama bu cümle, varoluşun her katmanında yankılanan benzemezlik hakikatini taşır aslında.
Kar taneleriyle başlar bu farkındalık. Soğuk ve beyaz, dışarıdan birbirinin aynısı gibi görünen milyonlarca tanecik, yakından incelendiğinde birbirinden tamamen farklıdır. Doğa, her taneyi ayrı bir zarafetle işlemiş, hiçbirini tekrarlamamıştır. Bu fark, sadece gözle değil, görebilen bir bakışla seçilir.
Eşsizliğin İlahi Mührü: Parmak Ucu
Bu sıradışılığın en çarpıcı ve en mahrem kanıtı ise parmak izlerimizdir. Her bir kıvrımı, her bir çizgisi milyarlarca insan arasında sadece size ait olan bu sessiz iz, insana dair eşsizliğin bir mührü gibidir. Öyle ki, bu benzersizlik sadece var oluşumuzun değil, yeniden var edilişimizin de bir teminatı olarak karşımıza çıkar.
İşte tam bu noktada, Yüce Yaratıcı'nın kudreti ve detaylara verdiği önem bir ayetle bize fısıldanır: “Evet, bizim onun parmak uçlarını bile yeniden düzeltmeye gücümüz yeter.” (Kıyamet Suresi, 75/4). Bir an düşünün; koca evrenin ve bütün canlılığın yaratıcısı, yeniden dirilişin delili olarak en küçük, en kişisel, en benzersiz detayımızı, parmak ucundaki o eşsiz deseni işaret ediyor. Bu, benzemezliğin bir kusur değil, yaratılmış olmanın ve biricik olmanın en büyük ayrıcalığı olduğunun ilahi bir ilanıdır.
Kaybolan Ruh ve Fabrikasyon Hayatlar
Teknolojinin ilerleyişiyle birlikte retina desenleri, DNA dizilimleri gibi mikroskobik farklar bu tekrar edilemezliği kararlılıkla ilan etse de, modern hayat bu bireyselliği törpülüyor. Bugün fabrikasyon üretim, sadece eşyaları değil, insanları da tek tipleştirmeye başladı. Duygular taklit edildi, fikirler kopyalandı, hayaller maddi beklentilere indirgendi. Ruh kayboldu.
Oysa benzemezlik, ruhun en saf haliyle tezahür ettiği yerdir. İnsan, ruhuyla benzemez. Düşüncesiyle, sezgisiyle, duruşuyla benzemez. Aynı duayı ederken farklı bir niyet taşıyabilir, aynı kelimeyi söylerken yüreğinde bambaşka bir titreşim olabilir. Bu farklılıklar, bizi biz kılar ve hayatı anlamlı kılan zenginliği yaratır.
Benzemezlikten korkmak, farklı olmaktan çekinmek; insanın kendi fıtratına sırt çevirmesidir. O parmak ucundaki eşsiz deseni Yaratan, bizden de hayatın her anında benzersiz olmamızı istiyor olamaz mı? Unutmayalım ki, gerçek olan ve kalıcı iz bırakan, her zaman farklı olan olmuştur.
Selam ve dua ile...
Aydın Babacan
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.
