Liyakat; Adalettir
Liyakat; Adalettir
Liyakat, kişilerin kendilerine verilen görevi başarıyla yerine getirebilme becerisi olarak tanımlanır. Kişinin insani ilişkileri, ahlakı, iş bilgisi ve deneyimlerine dayanan liyakat; görevin sonuçlandırılması sırasında taraflar arasında oluşturacağı memnuniyete göre, bulunduğu pozisyonu hak edip etmediğini belirleyen bir ölçüttür. Kısacası liyakat, görevin gerektirdiği niteliklerle görev verilen kişi arasındaki uyumu ifade eder.
Liyakatte dikkat edilmesi gereken iki önemli kıstas vardır: emanet ve ehliyet.
Emanet, kişinin meslek ahlakını ve insani ilişkilerini;
Ehliyet ise kişinin mesleki becerisini, iş bilgisi ve yeterliliğini ifade eder.
Liyakatle doğrudan bağlantılı olan kavram ise adalettir. Çünkü yapılan işte hak ve hukukun yeterince gözetilmemesi, bazılarını memnun ederken bazıları için mağduriyet oluşturur. Bu nedenle, özellikle kamu kuruluşlarında üstlenilen görevler, hizmet verilen tüm vatandaşların hak ve hukukunu ilgilendirdiğinden, görev tevdi edilecek kişilerin liyakatine azami dikkat gösterilmelidir.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“Allah, size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (Nisâ, 4/58)
Bu ayetle, liyakatin gerekliliğine ve liyakat ile adalet arasındaki güçlü bağa dikkat çekilmiştir.
Liyakat yalnızca kamu hizmetlerinde değil, toplumun her alanında ve her seviyesinde uygulanmalıdır. Ancak bu şekilde, toplumdaki her bireyin yeteneklerine uygun pozisyonlara yerleşmesi ve böylece maksimum düzeyde toplumsal üretim ile fayda sağlanması mümkün olabilir.
Peki, yöneticinin liyakatli olmaması halinde ne olur?
Yönetici liyakate dikkat edilmeden görevlendirilmişse, iş ehil kişiye verilmemiş olur. İş ehline verilmediğinde ise kaos ortaya çıkar. Kaosun hâkim olduğu yerde kimse sağlıklı düşünemez. Sağlıklı düşüncenin olmadığı ortamda üretim ve başarı düşer, insanların ahlaka ve adalete olan inancı zayıflar. Başarının düştüğü, ahlak ve adaletin olmadığı yerde ise çöküş kaçınılmazdır.
Dolayısıyla devletimizin ömrünü uzatmak, halkımızı oluşturan her bir bireyin mutlu, huzurlu ve ahlaklı olmasını sağlamak, hepsinden önemlisi adaleti tesis etmek ve ülkemizi her alanda başarılı kılmak istiyorsak; işi mutlaka ama mutlaka ehline vermeliyiz.
Bugünkü yazımı tamamlarken şunu da belirtmek isterim: Liyakat yalnızca yönetici atanırken değil, organizasyon içindeki en küçük görevin tevdiinde dahi gözetilmelidir. Çünkü Cengiz Han’ın şu veciz sözü bize çok şey anlatır:
“Sakın bir çiviyi küçümseme. Bir çivi bir nalı, nal bir atı, at bir komutanı, komutan bir orduyu, ordu ise koca bir ülkeyi kurtarır.”
Bazen önemsiz görülen küçük bir detay, çok büyük sonuçlara sebep olabilir.
Şerafettin YILDIZ
Ekleme
Tarihi: 04 June 2025 - Wednesday
Liyakat; Adalettir
Liyakat; Adalettir
Liyakat, kişilerin kendilerine verilen görevi başarıyla yerine getirebilme becerisi olarak tanımlanır. Kişinin insani ilişkileri, ahlakı, iş bilgisi ve deneyimlerine dayanan liyakat; görevin sonuçlandırılması sırasında taraflar arasında oluşturacağı memnuniyete göre, bulunduğu pozisyonu hak edip etmediğini belirleyen bir ölçüttür. Kısacası liyakat, görevin gerektirdiği niteliklerle görev verilen kişi arasındaki uyumu ifade eder.
Liyakatte dikkat edilmesi gereken iki önemli kıstas vardır: emanet ve ehliyet.
Emanet, kişinin meslek ahlakını ve insani ilişkilerini;
Ehliyet ise kişinin mesleki becerisini, iş bilgisi ve yeterliliğini ifade eder.
Liyakatle doğrudan bağlantılı olan kavram ise adalettir. Çünkü yapılan işte hak ve hukukun yeterince gözetilmemesi, bazılarını memnun ederken bazıları için mağduriyet oluşturur. Bu nedenle, özellikle kamu kuruluşlarında üstlenilen görevler, hizmet verilen tüm vatandaşların hak ve hukukunu ilgilendirdiğinden, görev tevdi edilecek kişilerin liyakatine azami dikkat gösterilmelidir.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“Allah, size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (Nisâ, 4/58)
Bu ayetle, liyakatin gerekliliğine ve liyakat ile adalet arasındaki güçlü bağa dikkat çekilmiştir.
Liyakat yalnızca kamu hizmetlerinde değil, toplumun her alanında ve her seviyesinde uygulanmalıdır. Ancak bu şekilde, toplumdaki her bireyin yeteneklerine uygun pozisyonlara yerleşmesi ve böylece maksimum düzeyde toplumsal üretim ile fayda sağlanması mümkün olabilir.
Peki, yöneticinin liyakatli olmaması halinde ne olur?
Yönetici liyakate dikkat edilmeden görevlendirilmişse, iş ehil kişiye verilmemiş olur. İş ehline verilmediğinde ise kaos ortaya çıkar. Kaosun hâkim olduğu yerde kimse sağlıklı düşünemez. Sağlıklı düşüncenin olmadığı ortamda üretim ve başarı düşer, insanların ahlaka ve adalete olan inancı zayıflar. Başarının düştüğü, ahlak ve adaletin olmadığı yerde ise çöküş kaçınılmazdır.
Dolayısıyla devletimizin ömrünü uzatmak, halkımızı oluşturan her bir bireyin mutlu, huzurlu ve ahlaklı olmasını sağlamak, hepsinden önemlisi adaleti tesis etmek ve ülkemizi her alanda başarılı kılmak istiyorsak; işi mutlaka ama mutlaka ehline vermeliyiz.
Bugünkü yazımı tamamlarken şunu da belirtmek isterim: Liyakat yalnızca yönetici atanırken değil, organizasyon içindeki en küçük görevin tevdiinde dahi gözetilmelidir. Çünkü Cengiz Han’ın şu veciz sözü bize çok şey anlatır:
“Sakın bir çiviyi küçümseme. Bir çivi bir nalı, nal bir atı, at bir komutanı, komutan bir orduyu, ordu ise koca bir ülkeyi kurtarır.”
Bazen önemsiz görülen küçük bir detay, çok büyük sonuçlara sebep olabilir.
Şerafettin YILDIZ
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.